|
Abstract: The employment of the Christian groups in the Otoman bureaucracy increased in the 19th century. Firstly the Greek Ottomans then the Armenians dominated many areas in the bureaucracy. In this context, the article argues that, compared with the other multinational empires, like Russia or Austria, the Ottoman Empire was an exception: For instance the Ottoman Ministry of Foreign Affairs and the coded communication of the State was dominated by the Armenian bureaucrats before and during the Abdulhamid reign. The author reminds that the Ottoman State granted crucial posts to the Christian groups including the Armenians. When the Jews were substituted to progromes in Russia, the Ottoman State appointed Armenian deputy governors to the Eastern Ottoman territories where there were Armenian uprisings. The Ottomans even appointed many from the tiny Polish minority as diplomat or military officer in the 19th century. The study also focuses on the function of the relative Armenians in the State service.
Keywords: 19th Century, Armenians, Christian Groups in the Otoman Empire, Ottoman Armenians, Ottoman Empire, Relative Bureaucrats, Turkish, Turkish Armenian Relations
1. GAYRİMÜSLİM İSTİHDAMINDA TANZİMAT’LA GELEN DEĞİŞİM
Fransız İhtilali’nden sonra milliyetçilik akımı çeşitli halkları bünyelerinde barındıran imparatorlukları tehdit etmeye başlamıştır. Uluslaşma yolundaki etnik topluluklar kendilerine hükmeden devletlere karşı ayrılıkçı örgütler kurarken, bu halkları yöneten imparatorluklar milliyetten öte bir sadakat bilincini geliştirerek tebâlarını devlete bağlayacak yeni siyasal arayışlara girmişlerdir. Osmanlı devlet ricâli de milliyetçi hareketlerin geleneksel toplum dokusunu parçalamaya başlaması üzerine müslim – gayrimüslim eşitliğini sağlamaya yönelik reform çabalarını arttırmışlardır.
Tanzimatçılar, imparatorluk çapında Osmanlıcılığı[1] din ayrımı gözetmeyen ortak bir sadâkat bilinci olarak tebâya kabullendirmeye çalıştıkları bu reform sürecinde, gayrimüslimlerin idarede temsili sorunuyla karşılaşmışlardır.
Osmanlı yurtseverliğinde birleşen kozmopolit bir yönetici elit oluşumuna müsâit bir devlet geleneğinin uzantısı olarak, 1840’larda kurulan yerel idare meclislerde gayrimüslim cemaat temsilcileri yer almaya başlamışsa da,[2] asıl gelişmeler Osmanlı idaresinin Kırım Savaşı sırasında Tanzimat fikriyatını yeniden gözden geçirme ihtiyacı duyması üzerine gerçekleşmiştir. 1855’te, gayrimüslimlere imtiyazlar talep eden Paris Kongresi ve Viyana Protokolü üzerine Osmanlı Devleti gayrimüslimlerin mülki memuriyete ve ‘miralay’ rütbesine kadar da askeriyeye kabul edileceğini sefâretlere bildirmiştir.[3] Birkaç ay sonra Islahat Fermanı’nda padişah,
“teb’â-yı devlet-i aliyyemin cümlesi herhangi milletden olursa olsun devletin hizmet ve memuriyetlerine kabul olunacaklarından bunlar ehliyet ve kabiliyyetlerine göre umum hakkında meriyy’ül-icrâ olacak nizamata imtisâlen memuriyetlerde istihdâm olunmaları ve saltanat-ı seniyyem tebâsından bulunanlar mekatib-i şahanemin nizamat-ı mevzualarında gerek sinnce ve gerek imtihanca mukarrer olan şeraiti ifâ eyledikleri takdirde cümlesi bila-fark u temyiz Devlet-i Aliyyemin mekatib-i askeriyye ve mülkiyyesine kabul olunması”
gereğini ilân etmiştir.[4] Gayrimüslimlerin devlet kademelerindeki istihdam durumu bundan sonra büyük bir değişime uğramış, yeni kurulan belediye, kaza, vilayet meclislerinden başka, devletin merkezde teşekkül ettirdiği meclislerde görev almaları sağlanmış, devletin değişik organlarına katılmaları teşvik edilmiş ve onlar da artan oranda bu kurumlarda yer almışlardır.[5]
Bir zamanlar kalemiye çevresinde Tercüman[6] ve diplomat olarak çalışan sadece birkaç Rum varken, 1876’ya gelinceye kadar Hristiyan memurun bulunmadığı devlet dairesi kalmamıştır.[7] 1856’da gayrimüslim tebâya vâdedilenler kısa zamanda uygulamaya konmuş, birkaç ay içerisinde gayrimüslim teb’adan kimi temsilciler Meclis-i Vala’ya atanmıştır.[8]
Roderic Davison’a göre bu gayrimüslim bürokratlar, bir yanıyla değişim karşıtı görevlilerdir: Her biri Avrupa müdahalesine ve ayrılıkçı milliyetçi hareketlere karşı Osmanlı İmparatorluğu’nun sağlam savunucularıydılar; bu bakımdan hepsi muhafazakardı. Fakat aynı zamanda Batılılaşmanın ve Tanzimat meşalesinin güçlü destekçileriydiler.[9]
Osmanlı Devleti böylece Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla memuriyeti ayırım gözetmeksizin sâdık uyruklarının hepsine açmıştır. Gerek merkez ve gerekse taşra teşkilatında, özellikle de Hariciye (Dışişleri) işlerinde ve elçiliklerde Müslüman olmayan uyruklardan yüzlerce Ortodoks Rum, Katolik, Ermeni ve Musevi görev yapmıştır.
Carter Findley’in Hariciye Nezareti üzerine yaptığı araştırmaya göre 1870’lerin ortasında gayrimüslimlerin devlet memuriyetindeki nisbeti doruğa ulaşmış, 1877 – 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sonrasında Tanzimat’ın musavat düşüncesinden bir miktar uzaklaşma olmuştur. Rumların oransal önemi 1860’ların ortasında zirvedeyken, Ermeni oranının doruğa ulaşması yaklaşık olarak 10 yıl sonradır. Yunanistan’ın bağımsızlık kazanmasından sonra Osmanlı egemenliği altında kalmayı tercih eden önemli sayıda Rum devlet hizmetinde çalışmaya devam etmiş olsa da, Rumların memuriyetteki
yıldızları artık sönmüştür. Böylece, Ermenilere Tanzimat musavatından en çok yararlanan zümre olma yolu da açılmıştır. ‘Millet-i Sadıka’ olarak anılmaya başlayan Ermeniler bu üstünlüklerini yüzyılın
son çeyreğinde milliyetçiliğin büyüsüne kapılıncaya kadar sürdürmüşlerdir.[10]
II. TANZİMAT SONRASI OSMANLI BÜROKRASİSİNDE ERMENİLER
II. Abdülhamid’in valilerinden Avlonyalı İsmail Kemal Bey hatıratında, 'medeniyet ve terakki yolunu tutan yeni rejimin tadını çıkaran ilk Hristiyan zümrenin, ilk Hristiyan nazırların ve Babıali eşrafının Ermeniler' olduğunu belirtmektedir. Reşid, Fuad ve Ali Paşalar zamanında Hariciye Nezareti’nin ve hatta tüm diplomatik haberleşmelerin, neredeyse sürekli Ermenilere emanet edildiğini ifade eden İsmail Kemal Bey, II. Abdulhamid’in de Ermeni nazır bulundurmayı sürdürdüğünü yazmaktadır.[11]
Bu durum İstanbul’da neşredilen Ermeni Jamanak Gazetesi’nin bastırdığı bir risalede şöyle ifade edilmektedir:
“Ermenilere devlet yönetiminde önemli vazifeler verilmiş ve Osmanlı tarihinin her safhasında muhtelif kademelere yükselmiş Ermeni asıllı bakanların, paşaların, müsteşarların, elçilerin, milletvekillerinin, müdür ve memurların isimlerine rastlanmıştır. Bunlar hakkında munfasıl bilgi vermek için birkaç cilt eser vermek gerekir”.[12]
Avrupalı devletlerin baskıları gayrimüslimlerin devlet hizmetinde istihdamının etkenlerinden sadece biridir.[13] Mekteb-i Sultani ve Mülkiye gibi, gayrimüslim cemaatlere kontenjan ayırıp devlete Osmanlı”
yetiştiren okullardan mezun olanların fırsat eşitliğinden faydalandırılmaları da önemli bir etkendir. Nitekim Ortaylı da, bu gelişmenin Hristiyan devletlerin baskısına bağlayarak açıklama taraftarı değildir. Ona göre,
“devlet hayatındaki kozmopolitizmin 18.yüzyıldan beri şekillenmesi ve 19.yüzyılda özellikle laik eğitim kurumlarının yetiştirdiği gayrimüslim gençlerin tıpkı müslümanlar gibi hizmete girip muhtelif yerlere tayin edilmesi sözkonusudur”.[14]
Yurtdışında emsallerine nazaran daha iyi bir tahsil yapma imkânı bulmuş Osmanlı Ermenilerinin de devlet tarafından değerlendirildiği görülmektedir.
III. OSMANLI BÜROKRASİSİNDE AKRABALAR
Son dönem Osmanlı bürokrasisindeki akrabalık ilişkileri klasik patrimonyal devlet yapılarında görülen nepotik uygulamaları hatırlatmaktadır.
Yüksek makamlarda, padişaha veya sadarete yakın görevlerde bulunanların ya da bulunmuş olanların akrabalarını devlet hizmetine almaları daha kolay görünmektedir.[15] Bunlar daha sonra da patronaj ilişkilerini sürdürmekte, akrabalarını kollamakta ve mesela terfilerini, nişan almalarını ya da maaşlarına zam yapılmasını sağlamaktadırlar.[16] Bu kişiler seferberlik durumunda akrabalarının tehlikeli bölgelere gönderilmesini önlemeye bile teşebbüs edebilmektedirler.[17]
1860’lardan itibaren[18] ve özellikle de kamu personel yönetiminde modern uygulamaların yerleştiği II. Abdülhamid döneminde akraba kayırıcı eğilimlere karşı tavır değişmeye başlamıştır. Mesela, padişahın yaveri olan Cemil Paşa’nın Paris’te tahsil gören oğlunun Paris Sefareti’nde istihdamını uygun bulunmamış, oğlunu maiyetinde çalıştıran taşra idarecilerine “bir memurun evlad ve akrabasını kendi dairesinde görevlendirmesinin caiz olmadığı” hatırlatılmıştır.[19]
Sinan Kuneralp son dönem devlet ricalinden 998 kişi üzerine hazırladığı prosopografik çalışmasında 72 baba - oğul, 44 kayınpeder - damat ve 17 kardeş ilişkisi tespit etmiş, buna ilaveten dört dede – oğul - torun silsilesine rastlamıştır.[20]
Bazen ölen bir memurun kardeşi ya da diğer bir akrabası onun yerine aynı göreve alınırdı. Rusumat Emaneti İradeleri arasında, “Rusumat Eşya-yı Ayniyye memuru iken katledilen mahdumu Seniye Kerim’ın yerine tayin olunan diğer mahdum Ohannes’ın dahi Ermeniler tarafından katli musammem bulunduğu, valideleri tarafından istida olunmasına mebni, Ohannes’e şehri 400 ve validesine 100 kuruş maaşın kayd-i hayat suretiyle tahsisiyle Yozgat’ta ikametlerine müsaade i’tasına ve Rusumat Eşya-yı Ayniyye memuriyetinin lağvine” dair Meclis-i Mahsus-ı Vükela mazbatası üzerine led’el-arz şerefsadır olan bir irade[21] bulunmaktadır. Bu ilginç örnek ayrılıkçı Ermenilerin saldırılarına maruz kalan sadık Ermeni memurları korumaya çalışan devletin gayretini gözler önüne sermektedir.
IV. OSMANLI BÜROKRASİSİNDE AKRABA ERMENİLER
Aralarında baba-oğul, kardeş, kuzen ya da amca/dayı-yeğen ilişkisi bulunan Ermeni memurlar da az değildir. Aşağıda verilecek örnekler son dönem Osmanlı bürokrasisinin az bilinen bir yönüne dikkat çekecektir.
A) Kuyumcuyan Bedros ve Oğlu Cebel-i Lübnan Mutasarrıfı Ohannes Efendi
Kuyumcuyanlar bürokrasiye adam veren ünlü Ermeni ailelerindendir. Şura-yı Devlet Mülkiye Dairesi Azasından Kuyumcuyan Bedros Efendi’nin oğlu olan Ohannes Efendi (d.1859) Paris’te edebiyat tahsili yapmış ve 1877’de Hariciye Nezareti Tahrirat-ı Ecnebiyye Kalemi’ne dahil olmuştur. Dört sene sonra İstişare Odası Muavinliği’ne naklolunan Ohannes Efendi, onüç sene burada hizmet vermiş ve yine uzun süre deruhte edeceği Roma Sefareti Başkitabeti’ne 1894’te atanmıştır. Ondört yıl nihayetinde irade-i seniyye ile babası gibi Şura-yı Devlet’e tayin olmuş, 1908 Devrimi’nden sonra kısa müddet açıkta kalıncaya kadar iki yıl Maarif ve Nafia Dairesi’nde Azalık yapmıştır. Sultan Abdülhamid’den sonra da üst düzey hizmetlerde kendisinden faydalanılan Ohannes Efendi, görevden alındığı tensikattan hemen bir ay sonra Hariciye Nezareti Müsteşarlığı’na getirilmiş ve Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı’na vezaret rütbesiyle gönderilinceye kadar, Türk tarihinin çok kritik bir döneminde bu makamda görev yapmıştır.[22]
B) Ekmekçibaşı Krikor Ağa’nın Oğulları Gabriel ve Hrant Noradunkyan
İstanbullu Ekmekçibaşı Krikor Ağa’nın oğlu olan Gabriel Efendi (1852–1941) yüksek tahsilini Paris’te Sorbonne, College de France ve Ecolé Politechnique gibi şöhretli bilim müesseselerinde gördükten sonra, Paris Sefiri Ali Paşa ile memlekete dönmüş ve derhal Tahrirat Kalemi Fevkalade Muharrirliği’ne tayin edilerek mütemayiz rütbesi verilmiştir. Böylece 1878–1881 arasında diplomasinin gayet nazik vazifelerinde bulunmuş, 1881’de Çetine Sefareti Başkatibi ve iki sene sonra da Hakkı Bey’le beraber Hariciye Hukuk Müşavirliği’ne tayin edilmiş, Meşrutiyet’e kadar her ikisi de iktidar ve ehliyetleriyle önemli hizmetlerde bulunarak bu mevkilerde kalmışlardır. Gabriel Efendi bir ara Hukuk Mektebi’nde Beynelmilel Hukuk dersi vermiştir.[23]
Aykut Kansu, “1908 Devrimi’nden sonra kurulan kabinede Hariciye Nazırı Tevfik Paşa ve Ticaret ve Nafia Nazırı Gabriel Noradunghian gibi kimi monarşistler de vardı”, diye yazarak Gabriel Efendi’nin saltanata sadakatini vurgulamıştır. Ona göre, Nezaret’in diğer Hukuk Müşaviri’ne nazaran daha dar görüşlü olmasına rağmen, zeki bir hukukçu olan Noradunkyan, Türkiye’deki imtiyazlı şirketlerle de iyi ilişkilere sahipti. Osmanlı Umum Sigorta Şirketi’nin başkanlığı ve ayrıcalıklı konumda olan tekellerden en başarılı ve en iyi yönetileni olan Şirket-i Hayriye’nin İdare Heyeti Azalığı görevlerini de yürütüyordu.[24]
Recueil D’actes Internationaux de L’empire Ottoman (Paris: Libraire Cotillon, 1903) adını taşıyan dört ciltlik eserinde Osmanlı İmparatorluğu’nun imzaladığı anlaşmaları, konvansiyonları, deklarasyon, protokol, ferman, berat gibi belgeleri Fransızca olarak yayımlayan Gabriel Noradunkyan Efendi 1912’de Hariciye Nazırı olmuştur.
Sir Edwin Pears, Gabriel Efendi’nin “belki Rum Karateodori hariç tutulacak olursa, Abdülhamid idaresinde hizmet eden en ehil hukukçu” olduğunu söylemektedir.[25]
Gabriel Efendi’nin kardeşi Hrant Noradunkyan, Hariciye’de Hukuk Müşavir Muavinliğinde bulunmuş ve 1907’de Romanya’da Galaç Konsolos Muavini olmuştur.[26]
Gabriel Efendi oğlu Grigor’un Tahrirat-ı Hariciye Kalemi’ne dahil edilmesini sağlamak üzere ağırlığını kullanmıştır: “Babıali Hukuk Müşavirleri’nden atufetlu Gabriel Efendi hazretlerinin mahdumu olub, bu kerre Mekteb-i Sultani’den ba-şehadetname neşet etmiş olan Grigor Bey’in bütceye zamimeten 1000 kuruş maaş ile Tahrirat-ı Hariciye Kalemi’ne kabulü isti’zanına ibtidar kılınması” hususunda Hariciye Nazırı Tevfik Paşa maruzatta bulunmuştur.[27]
C) Hariciyede Dadyanlar: Artin Paşa, Kardeşi ve Oğlu
Barutçubaşı Ohannes Bey’in oğlu olan Artin Dadyan Paşa, Paris Sefareti Başkitabeti, Şura-yı Devlet ve Islahat Komisyonu Azalıklarından sonra Maliye Nezareti Müsteşarlığı, Orman ve Meadin Umumi Müdürlüğü, Altıncı Daire-i Belediye Riyaseti gibi yüksek makamlarda bulunmuş ve memuriyetinin son demlerinde hem Hariciye Müsteşarlığı hem de Şura-yı Devlet Azalığı’nı uhdesinde birleştirmiştir.
1881’de İngiltere Goschen’ın yerine Lord Dufferin’i İstanbul Elçiliği’ne atadıktan sonra, yeni elçi doğu vilayetlerine Genel Vali atanmasını öneren bir ıslahat projesi hazırlar ve bunun için Hariciye Müsteşarı Artin Efendi. ile de görüşür. Artin Efendi, Almanlar’ın ısrarı olmadan padişahın Ermeniler konusunda hiç birşey yapmayacağını söyler. Halbuki, Osmanlı yönetiminde önemli mevkilerde bulunmuş Dadyan ailesine mensub olan Artin Efendi,[28] “Osmanlı Devleti’nde Meskun Hıristiyanlar Hakkında Osmanlılar’ın Toleransı” ve “Şarkta Osmanlı Hakimiyeti’nin Devamı Lüzumu” konularında Haziran 1900’de II.Abdülhamid’e iki layiha sunmuş, Osmanlı Devleti’nin yaşamasının dünya sulhu için önemini belirterek, büyük devletlerin Osmanlı tebası azınlıklar konusundaki faaliyetlerini son derece tehlikeli bulduğunu yazmıştır.[29]
Artin Paşa’nın diğer devlet ricaliyle araları iyi değildi. Devrin ileri gelenleri, padişahların pek güvendiği ve çeşitli rütbelerle taltif ettiği Artin Paşa’yı çekemiyor ve padişahın gözünden düşürmeye çalışıyorlardı; bu yüzden 1876’da bütün görevlerinden azl edilmişti. Dört sene sonra tekrar iş başına getirilince, düşmanları onu yıpratmak için onun ağzından, “Berlin Muahedesi’yle 4 Haziran 1878 tarihli İngiltere ve Devlet-i Aliyye Mukavelenamesi’nin Akdini Müteakiben Devlet-i Osmaniyye’nin Hali” adında, devletin bağımsızlığı ile bağdaşmayan hususların teklif edildiği bir layiha yazarak İngiliz elçisine vermişlerdir. İddiaya göre Artin Paşa bu layihayı Mahmud Nedim Paşa’nın muvafakatıyla yazmış ve onun izni dahilinde İngiliz Elçisi’ne vermiştir. Layihanın bir sureti, umumi müfettiş Safvet Paşa, Teşrifat Nazırı Münir Bey ve Tahrirat-ı Hariciye Müdürü Serkis Efendi tarafından padişaha verilmişti. Böyle bir yazı yazmadığını ısrarla belirten Artin Paşa, üç muhbirle padişah huzurunda yüzleşmek ister ve bu ihbarcı paşalardan başka Ermeni Patriği’nin de kendi aleyhinde entrikalar çevirdiğini söyler. Sonuçta bütün iftiralara rağmen Artin Paşa Abdülhamid’ın itimadını kaybetmemeyi başarmıştır.[30]
Sultan Abdülhamid’e sunduğunu belirttiğimiz birinci layihada Artin Paşa, padişahın hıristiyan memurlara gösterdiği iltifattan şöyle bahsetmektedir:
“…Sultan Abdülhamid Han-ı Gazi Hazretleri müsaadatına zerre kadar iras-i halel buyurmadıktan maada, iğtişaş hengamında Hıristiyan memurların devlet memuriyetlerinden ihracları gibi tasavvurata mümaneat buyurarak, cümlesini açıktan açığa himaye-i himavaye-i cenab-ı zıllullahi’leriyle setr buyuruyorlar. Hatta Gayrimüslim lerden birçok zevatı sunuf-ı rüteb-i devletin en alilerine terfi’ ve menasıb-i aliyeye is’ad buyurub, hatırat-ı müellimeyi yad ettirecek ve ağrazı zuhura getirecek nev’den olacak herşeyi hal-i feramuşiye teb’id ile ecdad-ı mealinejad-i cenab-i hilafetpenahilerine tekaddüm buyurmuşlardır”.[31]
Artin Paşa’nın kardeşi Arakil Sebak Dadyan Bey’in Hariciye Nezareti’ndeki hikayesi çok kısadır ve Paris Sefareti’nde Tercümanlık’tan ibarettir. Arakil Bey, daha onbeş yaşındayken “İngiltere ve Fransa baruthanelerinde cereyan eden a’mali fenni tahsil için”, hükumet tarafından 250 kr maaşla memur olup devlet hizmetine dahil olmuş, bu arada Paris Sefareti’nde tercümanlık yapmış ve yirmi yaşındayken Baştercüman olmuştur. Bir buçuk sene sonra, pederi Ohannes Bey’ın isteğiyle İstanbul’a dönen Arakil Bey, Barutçubaşılık Mülazım-i Evvelliği’ne getirilmiş, beş yıl sonra uzun yıllar kalmak üzere, babasının Müdür olduğu Fabrikayı Hümayunlar İdaresi’nin Muavinliği’ne getirilmiş ve bu görevden ancak babasının ayrılmasından sonra alınmıştır. Barut alet ve edevatı satınalmak üzere Paris ve Londra’ya gönderilen Arakil Bey, 1870’te Barutçubaşı tayin edilmiş, 1872’deki umumi tensikatta azledilmiştir. Beş seneden fazla maaşsız olarak mazul kalan Arakil Bey, Abdülhamid Dönemi’nin başında 1877’de Ticaret ve Ziraat Meclisi Azalığı’na, 1889’da Ticaret Nezareti Sanayi Müdürlüğü’ne atanmış ve 1885’te emekli edilmiştir.[32]
Artin Paşa’nın oğlu Diran Dadyan Mekteb-i Sultani’yi bitirdikten sonra ikişer sene Şura-yı Devlet’in Fihrist Odası’nda ve Hariciye Nezareti’nin Evrak-ı Ecnebiyye Odası’nda staj görmüş, ardından altı yıl çalışacağı Tahrirat-i Hariciye Kalemi’ne girmiştir. 1880’de Nezaret’in Telgraf Odası Mümeyyizliği’ne naklolan Diran Efendi, beş yıl sonra Babıali İstişare Odası Mümeyyizliği’ne geçiş yapmışsa da, birkaç
ay sonra, 1886’da Umur-ı Şehbenderi Kalemi Serhalifeliği’ne getirilmiştir. Tam onbir yıl burada görev yapan ve çeşitli devletlerin nişanlarına mazhar olan Diran Efendi, 1897’nin ilk günlerinde Memurin-i Mülkiye Komisyonu Azalığı’na ve sekiz yıl hizmetten sonra 1904’te, becayişle Şura-yı Devlet’in Tanzimat Dairesi Azalığı’na tayin olmuştur. Diran Efendi, 1908 Devrimi’nden sonra, çoğu Abdülhamid
Devri bürokratı gibi kadro harici bırakılmıştır.[33]
Artin Paşa’nın kerimesine de şefkat nişanı verilmiştir.[34]
D) Babıali Tahrirat-ı Hariciye Kalemi’nde Neşan ve Hamayek Safer Kardeşler
Kırım Savaşı sonunda Tahrirat-ı Hariciye Kalemi’nin başına getirilen Sahak Abro adlı maharetli bir Ermeni, bu daireye başka din daşlarının da girmesini sağladı. Ermeniler Abdülhamid devrinin sonlarına doğru gözde azınlık statülerini kaybedince Tahrirat-ı Hariciye Kalemi’ndeki Ermeni damgası silinmeye başladıysa da, sunulacak örnekler bu damganın derinliği hakkında bir fikir verecektir. Mesela, Orta tahsilini Venedik’te ve yüksek tahsilini Padova’da gören Grigor Efendi 1871’de mülazemetle girdiği Tahrirat-ı Hariciye Odası‘ndan beş yıl sonra Manastır Vilayeti Tercümanlığı’na atanarak ayrılmıştır.35 Uzun yıllar Bulgaristan Komiserliği’nde katiplik yapacak olan Onnik Efendi, 1875’te bu odada hizmete başlamıştır,[36] Tahran Sefaret Katibi ve daha sonra birkaç yerde Şehbender olan Serkiz Balyan Efendi 1877’de başlamıştı.[37]
Başka birimlerde göreve başlayanların da kadim Ermeni ağırlığına uygun olarak bu kaleme geçiş yaptığı görülebilmektedir. Örneğin, Abdülhamid döneminde Matbuat Müdürlüğü’nün yanında Ticaret
ve Ziraat Meclisi Azalığı ve 1880’de vefat edinceye kadar yapmış olan Arzuman İstefan Efendi 1843’te Babıali Tercüme Odası’nda mülazemetle devlet hizmetine başlamış ve yirmi sene sonra, 1863’te uzun süre görev yapacağı Tahrirat-ı Hariciye Müdürlüğü’ne atanmıştır.[38]
Yüksel Çark, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti hizmetinde görev alan Ermenileri derlediği kitabında,[39] eski bir Hariciyeciden naklen, Abdülhamid dönemi Hariciye Nezareti’ndeki ve Tahrirat-ı Hariciye’deki Ermeni nüfuzunu şöyle tasvir etmektedir:
“Tedricen siyasi sahada pişen Ermeni vatandaşları kemale erişerek 1892 tarihinden sonra…Hariciyemizin en mühim erkanını teşkil etmişlerdir. Müsteşar Muavini İlyas Çayan Efendi idi. Bu zat evrakın havalesiyle meşgul olurdu. Hariciye Hukuku Müşavirliği’nde evvela Alman Gesar efendi ile Gabriyel Noradunkyan Efendi vardı. Divan-i Hümayun Mütercim-i Evveli Davud Efendi ve sanisi Nişan Seferyan Efendi, gayet selis Türkçe yazar ve tercüme yapar çalışkan ricalden olup her ikisi de çok zaman bu makamlarda kalarak (1900–1907) ‘bala’ rütbesine çıkmış ‘tipik’ yani vazifelerine bağlı Babıali memuru idiler. Nişan Efendi’nin biraderi Hımayak Seferyan efendi de Tahrirat-ı Hariciye Kalemi Müdürü olup geçen Harb-i Umumi’ye kadar devlet hizmetinde bulunmuş çalışkan, fakat adam yetiştirmeye pek hevesli bir şef değildi.
Tüccar Agop Canik Ağa’nın oğulları Neşan ve Hamayak Safer uzun yıllar Tahrirat-i Hariciye Odası ‘nı nüfuzları altında bulundurmuş iki kardeşti.”
1847 doğumlu Neşan Safer, özel hocalardan Arapça ve Farsça’dan sonra Rum, Fransız ve İngiliz Mektebleri’nde Rumca, Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca lisanlarını öğrenmiş, tarih ve iktisat (ilm-i tedbir-i servet) alanlarında ve Mecmua-yı Fünun’da tercümeleri bulunan bir aydın. Daha 16 yaşındayken mülazemeten Tahrirat-ı Hariciye Odası’na dahil olan Neşan Efendi, on yıl sonra 1873’te bu odaya Mümeyyiz tayin olmuş ve 1875’te kısa bir süre kalacağı Umur-ı Şehbenderi Müdüriyeti’ne geçmiştir. 1876 ortalarında Tahrirat-ı Hariciye’ye dönerek Muhasebe Müdüriyeti’ne getirilen Neşan Efendi, 1879’da Memuriyet-i Fevkalade ile Mısır’a gönderilen Ali Fuad Bey’ın özel kâtipliğini yapıp döndükten sonra yeni teşekkül eden Kalem-i Mahsus Müdürlüğü’ne tayin olmuş ve birkaç ay sonra Tahrirat-ı Hariciye Kitabeti de ilaveten uhdesine verilmiş, 1881’de bu kitabete Asalet Memuru olmuştur. İki yıl sonra bu görevden ayrılan Neşan Efendi, dört sene açıkta kaldıktan sonra 1887’de Şura-yı Devlet Azalığı’na atanmıştır. Neşan Efendi, sicilindeki ifadeyle, “hizmet-i saltanat-ı seniyyeye bidayet-i duhulünden beri zabt-ı kitabetiyle yirmiyi mütecaviz muhtelif komisyonda bulunmuştur”.[40]
Mekteb-i Sultani mezunu Hımayak Safer, ağabeyi Neşan Tahriratı Hariciye Mümeyyizi iken 1872’de bu kaleme girmiş ve 1880’inde Tahrirat-ı Hariciye Odası Mümeyyiz-i Saniliği’ne yükselmiş, bir sene sonra da Mümeyyizliğe tayin olmuştur. Fevkalade memuriyetle Mısır’a gönderilen Ali Nizami Paşa ve müteakiben ağabeyi gibi Ali Fuad Bey’ın maiyyetinde kâtiplik yapmıştır. Türkçe ve Ermenice’den başka Fransızca, Rumca ve İngilizce bilen Hımayak Safer birçok komisyonda görev almış, ödül ve madalyalara nail olmuş ve nihayet 1907 yılında “Mabeyn-i Hümayun-Cenab-ı Mülukane Mütercim-i Saniliği” ünvanıyla Matbuat-i Ecnebiyye Müdüriyeti’ne tayin buyurulmuştur.[41]
E) Hazine-i Hassa Nazırı Agop Paşa ve Kardeşi Neşan Kazazyan
Onbir seneden fazla Müdür ve Nazır sıfatlarıyla Hazine-i Hassa’da hizmet etmiş, iki defa tayin edildiği Maliye Nezareti sırasnda, asıl memuriyeti olan Hazine- i Hassa Nazırlığı’nı muhafaza etmiş olan Agop Paşa Kazazyan (1833–1891) Ermeni Mektebi’nden mezun olmuştur. Dairesine intisap ettiği Server Paşa Şehremaneti’ne getirilince Ebniye Meclisi Azalığı’na tayin edilen Agop Efendi, daha sonra Galata Voyvoda Kaymakamlığı’na tayin edilmiş, ardından Osmanlı Bankası’na girmiş ve burada Muhaberat-ı Türkiye Kalemi Müdürlüğü yapmıştır. Bu sırada Şehzade Abdülhamid Efendi‘nin işlerini de görmüş ve onunla bir ünsiyet oluşturmuştur.
II.Abdülhamid padişah olunca Hazine-i Hassa’dan istediği verimi alamayıp yeni usul tesisiyle kayıt ve hesap işlerini tanzim için bankadan birini isteyince, Banka Direktörü de zaten tanıdığı Agop Efendi’yi tavsiye etmiştir. Böylece 1879’da Hazine-i Hassa Müdürü olan hizmetleriyle padişahın takdirini kazanmış, ula ve bala rütbelerinden sonra 1884’te vezaret rütbesini elde etmiştir.[42] Önce 1886-87’de ikibuçuk ay, ardından 1888–1891 arasında olmak üzere toplam üç sene Maliye Nazırlığı yapan Agop Paşa, Agop Paşa Türkçe, Ermenice, Fransızca, İtalyanca ve Slavca konuşabilirdi. [43]
Agop Paşa’nın kardeşi Nişan Kazazyan, 1880’de kırkbeş yaşındayken tayin edildiği Senne (Romanya’da) Gümrük Müfettişliği’nden altı ay sonra istifa etmiş ve 1882’de Şehremaneti Meclisi Azalığı’na tayin edilmiştir. Üç sene sonra Cemiyyet-i Rusumiyye Azalığı’na atanan Nişan Efendi 1908’de vefat etmiştir.[44]
F) Cemiyet-i Tıbbıye Reisi Serviçen Efendi ve Oğlu Müsteşar Gavril Efendi
Kanun-ı Esasi taslağını hazırlayan komitedeki 28 kişiden 6’sı Hıristiyan idi (3 Ermeni, 3 Rum). Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin yazarlarından biri olan Krikor Odyan Efendi, komiteni reisi Midhat Paşa’ya çok yakındı ve onun meşrutiyet idaresi ile ilgili görüşlerinin şekillenmesinde önemli katkıları vardı. Midhat Paşa 1872’de sadra zam olduğunda, haftada en az bir akşam Odyan’ın evinde yemeğe gelir ve burada, yine Ermeni Milleti Nizamnamesi‘ni hazırlayanlardan Serviçen Efendi (Serovpe Viçenyan) gibi başka Ermeniler’le de görüşürdü.[45]
“Terbiye-i Etfal” gibi konularda ve Fransızca meslek dergilerinde bilimsel makaleleri bulunduğu gibi, Abdülhakk Molla’nın nezareti altında vaktiyle çıkarılmış olan Fransızca Tıb gazetesinde muharrirlik de yapmış olan Serviçen Efendi, Paris’te Tıp tahsil etmiş alim bir zat idi. Bab-ı Seraskeri Hastanesi Başhekimliği, Mekteb-i Harbiye tababeti ve Mekteb-i Tıbbıye’de Tıb Kanunu Muallimliği gibi hizmetlerden sonra Cemiyyet-i Tıbbıye-i Şahane ve Meclis-i Maarif Azalıkları’na atanmıştır. 1868–1881 arasında Cemiyyet-i Tıbbıye-i Mülkiye’nin de Riyaseti’nde bulunan Serviçen Efendi, I.Meşrutiyet’le beraber Heyet-i Ayan Azası’na ilhak buyurulmuştur. Aynı yıl Sicill-i Ahval Komisyonu Azalığı’na ve 1887 yılı başında İntihab-ı Memurin Komisyonu Azalığı’na da seçilen Serviçen Efendi1891’de II.dereceden Nişan-ı Ali-yi Osmani’ye mazhar olmuştur.[46] Serviçen Efendi’nin oğlu Gavril Serviçen Ticaret ve Nafia Nezareti Müşavirliği ve Müsteşarlığı yapmış olan iyi bir mühendis idi.[47]
G) II.Mahmud’un Sarrafı Garabet ve Oğlu Ohannes Efendi
Sultan Mahmud’un sarraflarından Nuryan Garabet’in oğlu olan Ohannes Nuryan Efendi 1876’dan itibaren belki yirmibeş yıl kadar Şura-yı Devlet Azalığı’nda bulunmuş olan saygın bir şahsiyet idi. Ondört sene Babıali Tahrirat-i Hariciye Kalemi’nde hizmet vermiş olan Nuryan Efendi, Şura-yı Devlet’e atanmadan önce Napoli Başşehbenderliği, Madrid ve Brüksel Fevkalade Sefaret Müsteşarlığı ile Divan-ı İstinaf Azalığı’nda bulunmuştur. Paris’te Hukuk ve Edebiyat tahsil etmiş olan Nuryan Efendi hakkında sicilinde yer alan, Şura-yı Devlet Reisi Arifi Paşa’nın mülahazası,“kudema-yı bendegan-ı saltanat-ı seniyyeden olarak malumat-i kafiyesi cihetiyle memuriyetince re’ylerinden istifade olunmaktadır”, şeklindedir.[48] “Ermeni Tarih-i Vukuatı”nda yer alan, Sadaret’e yazılmış 26 Ağustos 1312 tarihli bir tezkirede, “muhbirlerinden aldığı malumata göre…Nuryan Efendi hazretlerinin erbab-ı fesad tarafından katl ve idamı mukarrer olduğu (Patrikhane) kaymakam-ı müşarünileyhin beyan ve hikaye ettiğini ifade eylemiş”tir.[49]
SONUÇ
Osmanlı Devleti’nde bir kısım tebanın milliyetçiliğin yörüngesine girmeye başladığı bir zamanda, bürokrasi giderek değişik millet mensuplarıyla renklenmeye başlamıştır. Ortaylı’nın da belirttiği gibi, 19. yüzyıl’da ne Avusturya ne de Rusya’da hakim ulusun dışında herhangi bir dini-etnik gruptan devlet adamı görülemezken, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hrıstiyan nazırlar, sefirler, valiler ve hatta beynelmilel konferans ve barış andlaşmalarına gönderilen gayrimüslim murahhaslara rastlanmaktaydı.51 İlk parlamentonun yapısında da bu kozmopolitizme rastlanmaktadır.
Doğu Anadolu’da Ermeniler ayaklanıp şiddet hareketlerine başvururken, Osmanlı Devleti onların başına kendi milletlerinden Vali Muavinleri, kaymakamlar ve müdürler göndermekteydi. Rusya’da yahudilere pogromların uygulandığı bir dönemde Osmanlı Yahudileri II.Abdülhamid’in gözde gayrımüslim zümresi olmuşlardı. Osmanlı topraklarında 1848’den önce hiçbir geçmişleri olmayan Polonyalı göçmenleri bile asker ve diplomat olarak istihdam eden Devlet-i Aliyye, Atina Sefareti’ne hıristiyan bir Arab’ı, hatta İstanbullu bir Rum’u bile gönderebilmekteydi. I. Meşrutiyet Meclisi’ndeki ırk ve dil renkliliği dönemin hiçbir monarşisinde görülemeyecek bir tablo idi.
Bu tablo içinde üst düzey memurların akrabalarını devlet hizmetine aldırmaları, patrimonyal devletlerdeki hükümdar-teba ilişkisinin bir alt fonksiyonu mahiyetinde algılanabilir. Bu durumun sadece Türklere özgü bir durum olmadığı, belki bu coğrafyada devletin algılanış biçimiyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan devlet tecrübesi bulunan insanların çevresinde yetişenlerin daha iyi eğitim gördüğü ve devlet hizmetine daha yatkın ve ehil hale geldiği de ileri sürülebilir.
[1] S. Akşin Somel yüzyıllardır süregelen yönetilenleri adaletle idare etme pragmatizminin 19. yy. koşullarına uygun şekil kazanmış bir mirasçısı olarak betimlediği Osmanlıcılık düşüncesini dört safhada ele almaktadır. 1. 1830’lar–1875, Babıali’nin otoriter merkeziyetçi siyaseti. 2. 1868–1878, Yeni Osmanlı muhalefeti ve Meşrutiyetçi pragmatizm çerçevesinde. 3. II.Abdülhamit mutlakiyetine karşı Jön-Türk muhalefetinde görülen Osmanlı cılık. 4. II.Meşrutiyet Döneminde Osmanlıcılık. Bkz.‚ Osmanlı Reform Çağında Osmanlıcılık Düşüncesi (1839-1913)’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce (cilt 1): Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi, (İstanbul: 2001, ss. 88–116.
[2] İlber Ortaylı, Tanzimattan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, ss. 33–45.
[3] Ortaylı, Tanzimattan…, ss. 46.
[4] Islahat Ferman-ı Alisi, Düstur I, 1 / ss. 7–14.
[5] Avigdor Levy, The Jews of the Ottoman Empire, (Princeton: 1994), s.104.
[6] Divan-ı Hümayun Tercümanları için bkz. Cengiz Orhonlu, “Tercüman”, İA, XII/1:s.173–181.
[7] Roderic Davison, “The Millets as agents of change in the nineteenth century Ottoman Empire”, in B.Braude and B.Lewis, Christians and Jews in the Ottoman Empire, (New York: 1982), I, s. 324 ve 327.
[8] 1856’da Meclis-i Vala-yı Ahkam-i Adliye’de meşhur Dadyan, Düzyan, Vogoridi ailelerinden birer kişi ve bir de Musevi sarraf atanmıştı. Meclis-i Vala yerini 1868’de fiura-yı Devlet’e bıraktığında otuzsekiz azanın onbiri gayrimüslim idi. Davison, The Millets…, s. 328.
[9] Davison, The Millets…, s. 327.
[10] Carter Findley, Ottoman Civil Officialdom: A Social History, Princeton, 1989, s.95–96.
[11] The Memoirs of İsmail Kemal Bey, ed. Sommersville Story, (London: 1920), s.254. Aynı eserde İsmail Kemal Bey ‘in 1844 Avlonya doğumlu ve Kanuni’nin Kapdanıderyası Sinan Paşa’nın soyundan bir Arnavut olduğu, Midhat Paşa’ya müntesipliğinden dolayı 1877-1884 arasında sürgünde bulunduğu, sonar affa uğrayarak 1884-1893 arasında Bolu, Beyrut, Girid ve Trablusşam Valiliklerini deruhde ettiği yazmaktadır (ss.1-3).
[12] Facts from the Turkish Armenians, (İstanbul: Jamanak, 1987).
[13] İngiltere, Rusya ve Fransa 11 Mayıs 1895 tarihli notayla, Vilayat-ı Sitte’ye, yani Bitlis, Diyarbekir, Erzurum, Mamuratülaziz, Sivas ve Van vilayetlerine vali tayininde elçilere danışılması, vali muavinlerinin valininkinden farklı bir dinden olması, vali maiyetine hristiyan memur verilmesi, mutasarrıf ve kaymakamların üçte birinin hristiyan olması gibi taleplerde bulunmuşlardır. İngiltere’nin bir baskı unsuru olarak İskenderiye’deki donanması nı harekete geçirmesi, önce padişahın mülki hizmetlerde, polis ve jandarma teşkilatında Osmanlı tebası gayrimüslimlerden de faydalanılacağı, her vilayette nüfusla orantılı tayinler yapılacağını bildirmesini gerektirmiştir. Daha sonra hükumet, vilayet meclislerinde ve nizami mahkemelerde aza, mahalle ve köylerde de bütünlüğü bozacağından kabul edilemez olduğunu bildirmiştir: Osmanlı tebası olan herkesin her vazifeye atanması kanunen ve bilhassa 1856 Islahat Fermanı ile kabul edilmiştir. Gayrimüslim ekseriyetten vali muavini tayini uygundur; devletçe gerekli görülen sancaklara ehil ve dürüst gayrimüslim mutasarrıf muavini atanabilir. Ayrıca konu Meclis-i Mahsus-ı Vükela’da müzakere edilmiş, alınan kararlar 3 Eylül 1895’te mazbatayla padişaha arz edilmiştir. Buna göre, hristiyan memurlar halkın nüfusu nisbetinde nasb ve tayin olunacak, polis ve jandarmada hristiyan zabit bulunacaktır. Bkz. Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı (1878-1897), (İstanbul: 1986), ss. 115–137, 154–155. Gerçekten de kısa bir zaman sonra, 31 Kasım 1895’te, Vilayat-ı Sitte’ye “emsaline tevfikan beşer bin kuruş maaş tahsisi” ile gayrimüslim vali muavinleri atanmıştır. fiurayı Devlet azasından ve Rum milletinden Todoraki Efendi Diyarbekir’e, Aydın Müddei-yi Umumi Muavini Rum milletinden Aristidi Efendi Sivas’a, Erzurum’a Telgraf ve Posta Nezareti Tahrirat-ı Ecnebiyye katibi ve Rum Melkit Katolik milletinden İbrahim Selim Suha Efendi, Bitlis’e Ankara Vali Muavinliğinden munfasıl Katolik Andon , Mamuretülaziz’e Süryani Patrikhanesi katibi Circis Efendi, Van’a Mekteb-i Sultani ve Mülkiye mezunu Bab-ı Zabtiye Sertercümanı Keldani Katolik Abdülkerim Efendi vali muavinleri olarak tayin edilmişlerdir. Bir yıl sonra Diyarbekir’e yine bir ŞD üyesi, Vanglieri Efendi (Rum), Mamuretülaziz’e İbrail fiehbender-i sabıkı İstepan Efendi (Ermeni), Van’a Atina Sefareti sabık Başkatibi İstepan Melil Efendi intihab olunmuştur (BOA, YA.Res., nr.77-43, 14 Cemaziyelahir 1313- 19 Teşrinisani 1311). 17 Ekim 1896’da beş sancak ile on kazaya mutasarrıf ve kaymakam muavinleri Muş, Tokad, Erzincan, Genç ve Karahisar-ı fiarki sancaklarına birer gayrimüslim mutasarrıf muavini; Erzurum vilayetinde Kiğı, Hınıs, ve Ova, Bitlis vilayetinde Palu, Mamuretulaziz vilayetinde Arapgir ve Eğin, Sivas vilayetinde Merzifon ve Gürün’e gayrimüslim kaymakam muavinleri tayin edilmiştir (BOA, YA. Res., nr. 83-28, 12 Cemaziyelevvel 1314- 7 Teşrinievvel 1312). Ermeni tarihçi Mesrob Krikorian, Osmanlı salnamelerine dayanarak yazdığı , Armenians in the Service of the Ottoman Empire, 1860-1908 (London: Routledge, 1977) adlı kitabında doğu vilayetlerinde görev yapan yüzlerce Ermeni memurun isimlerini sıralamıştır. Doğu vilayetlerinde, sancaklarda, kazalarda ve nahiyelerde Dahiliye, Adliye, Maliye Posta –Telgraf ve Maarif Nezareti’nin taşra idarelerinde Ermeni memurların çokluğu dikkat çeken Krikorian, Ermeniler’in 1896’dan önce de sonra da zaman zaman çoğunlukta bulundukları tek kamusal kurumun yerel meclisler olduğunu belirtmektedir (s.103). İlber Ortaylı da vilayet idare meclislerine seçimle gelen üyelerin yarısının gayrimüslim halktan olmasını, “laik olmayan, dini kompartmanlar halinde yaşayan bir kozmopolit toplumun 19.yüzyıl dünyasının eşitlikçiliğine ayak uydurması için düşünülmüş bir tedbir“ olarak algılamaktadır. Bkz. Ortaylı, Tanzimattan..., s. 70. Nüfus ekseriyetine göre idareci tayini sadece Vilayat-ı Sitte’ye mahsus kalmamıştır. Mesela, 1897’de Kayseri Sancağı Mutasarrıf Muavinliğine Hamanuyan Agop Efendi ve Karakarye Kaymakam Muavinliğine Aleksiyan Servet Efendi tayin edilmişlerdir Ramazan Tosun, Ermeni Meselesi Çerçevesinde Kayseri’de Ermeni Olayları, (Kayseri: 1997), s.35.
[14] İlber Ortaylı, 'II.Abdülhamid Devrinde Taşra Bürokrasisinde Gayrimüslimler', Sultan II.Abdülhamid ve Devri Semineri, 27-29 Mayıs 1992, İÜEF, (Istanbul: 1994), s.197.
[15] Kâmil Paşa'nın akrabasından fievket Bey'in erkân-ı harbiye kolağalığına tayini (A.MKT. NZD 207/54, 6 CA 1273); Süleymaniye Kaymakam-ı Esbakı Müteveffa Süleyman Paşa'nın Edirne'de ikamete memur evlad ve akrabasının bir işte istihdamı (A.MKT.UM 226/30, 21 C 1272); fiam Valisi akrabasından Ali Keleşi Bey'e Dergah-ı Ali Kapıcıbaşılığı Ruusu (A.DVN 123/58, 27.N.1273); Halep valisinin oğlunun Meclis-i Vâlâ veya Meclis-i Âlî-i Tanzimat Azalağı'na tayini iltiması (A.MKT.UM. 293/71, 15.S.1274); Lahey Sefiri Karaca Kostaki Bey'in harcırahının artırılması ve oğlunun başkatipliğe tayini ile harcırah verilmesi (HR.MKT. 91/24,29.M.1271); Bâbıâli tulumbacıbaşısının oğlunun Enderun-ı Hümayun Ağalığı'na kabulü (A.MKT.NZD 244/63, 15.R .1274); Huzur-ı Hümayun Dersi muhatıblarından Ali Efendi'nin oğlunun Mektubi-i Meşihat kalemine tayini (Y.PRK.Bfi 77/87, 27.N.1325); Üzeyir esbak Kaymakamı Mustafa Paşa'nın oğlunun Dersaadet Asakir-i Zabtiye yüzbaşılıklarının birinde istihdam olunmasının uygun görüldüğü (A.MKT.MHM 329/94, 23.ZA.1281).
[16] Süleymaniye Kaymakam-ı Esbakı Süleyman Paşa akrabasından Mustafa ve Süleyman Beylerin maaşına zam yapılması (A.AMD 87/91 1274); İzmir Meclisi Azasından ve Rütbe-i Saniye eshabından Hasan Efendi'nin oğlu Berhan Efendi'ye Divan-ı Hümayun Haceliği tevcihi ve Teşrifat-ı Hümayun Kisedarı İzzi Efendi akrabasından Abdulkadir Bey'e Divan-ı Hümayun Haceliği tevcihi (A.DVN. 120/42, 27.CA.1273); Londra Sefiri Kostaki'ye rütbe verilmesiyle boşalan üçüncü rütbeden nişan-ı Hümayun'un kardeşi Yanko'ya verilmesini havi Kostaki'nin takriri (A.AMD 71/29, 1272); Eşak Kaymakamı Kiga Bey'in akrabasından Kostantin'e nişan verilmesinin uygun düşeceği (YEE. 41/19, 17.M.1274);
[17] Gökköylü Halil oğlu Ahmed Sadaret Aşçıbaşısı’nın akrabası olduğundan, Arabistan Ordusu'na gönderilmeyerek Dersaadet Ordusu'nda alıkonulması (A.MKT.UM.336/ 92, 1.CA.1275).
[18] Vali ve mutarrışarın taallukatını maiyyetinde istihdam etmeleri yasak olduğundan Trabzon valisinin oğlunun Dersaadet'e irsali (A.MKT.UM. 453/ 13, 23.B.1277).
[19] Yaver-i Ekrem Cemil Paşa'nın oğlunun, tahsilini tamamlamak üzere Paris Sefareti'de istihdamı için gerekli tahsisatın bütçede karşılığı olmadığından reddi (A.MKT.MHM. 498/73, 15.R .1306). Sultaniye Kaymakamı Agah Bey'in oğlunu koyun tadadında görevlendirdiği, halbuki bir memurun evlad ve akrabasını kendi dairesinde görevlendirmesinin caiz olmadığı (DH.MUİ. 94/-1/7, 02.CA.1328); Beyoğlu Mutasarrıfı Hüseyin Hasib'in akrabası İsmail Bey'i muavin olarak tüm işleri ona bıraktığı, İsmail Bey'in ise türlü yolsuzluklar yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı (Y. PRK.ZB.11/37, 24.N.1310).
[20] Sinan Kuneralp, Son Dönem Osmanlı Erkan ve Ricali (1839–1922): Prosopografik Rehber, (İstanbul: İSİS, 1999), ss. xxııı-xxıv.
[21] İrade-i Rusumat 28 R 1315, 385–7.
[22] Sicill-i Ahval Defteri (S.A.), 112/169.
[23] Çark, Osmanlı…, s.153-155.
[24] 1908 Devrimi, (Çev.Ayda Erbal), (İstanbul: İletişim Yayınları, 1995), ss. 172-173.
[25] Turkey and Its People, (Londra: Methuen & Co Ltd), s.216.
[26] Çark, Osmanlı..., ss.147-151.
[27] Y.MTV. 236/148, 1320 fi.24.
[28] Artin Dadyan III.Selim devrinde dedelerinin barutçubaşı olmasından beri Osmanlı padişahlarının devlet hizmetinde istihdam ettiği Gregoryen Ermeni milletine mensup meşhur Dadyan ailesinden idi.
[29] Cevdet Küçük, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrımüslim Tebaya Gösterilen Tolerans ve bu Konuda Artin Paşa’nın Sultan Abdülhamid’e Sunduğu İki Layiha’, I.Milli Türkoloji Kongresi 6-9 fiubat 1980, Tebliğler, (İstanbul: Kervan Yay., 1980), ss. 90–91.
[30] Küçük, ‘Osmanlı..’, ss.245-246.
[31] Küçük, ‘Osmanlı...’, s.261.
[32] SA, 2/10.
[33] S.A., 10/207
[34] Y.MTV.166/108
[35] S.A., 1/620
[36] S.A., 18/259
[37] S.A., 10/263
[38] S.A., 1/52
[39] Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, 1453–1953, (İstanbul: 1953), ss. 143–147.
[40] S.A., 18 / 47
[41] S.A. 1 / 586. Findley, yanlış olarak, memuriyetinin son döneminde Hariciye Matbuat Kalemi Müdürü iken aynı zamanda Nezaret dışında Mabeyn Tercümanlığı’nı da yürüten kişinin Hımayak’ın ağabeyi Neşan Safer olduğunu yazmıştır. Ottoman Civil Officialdom..., s.271.
[42] Agop Paşa’nın yükselişinin bazı çevrelerde rahatsızlık yarattığı, fiair Eşref’in bir dörtlüğünden bellidir “Agop Paşa’yı lutfet Padişahım, Sadrazam yap / Deninin üstüne varsın gelen de bir deni olsun. / Sadaret mühürü memnu’ ise vermek müsülmana/ Yahudi’den usandık, bir zaman da Ermeni olsun”. İbnülemin M.K.İnal, Osmanlı Devleti’nde Son Sadrazamlar, (İstanbul: 1965), cilt: 2, s.1454.
[43] M. Z. Pakalın, Maliye Teşkilatı Tarihi (1442-1930), 4 Cilt, (İstanbul: Maliye Bakanlığı Yay.,1977), s.58
[44] S.A., 4 / 240
[45] Davison, The Millets…, s.330
[46] SA, 1/60
[47] SA, 10/405
[48] SA, 25/11
[49] Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Tarih-i Vukuatı, (İstanbul: 1994), cilt : 2, s.372.
[50] İlber Ortaylı, ‘İlk Osmanlı Parlamentosu ve Osmanlı Milletlerinin Temsili‘, Kanun-ı Esasi’nin 100.Yılı Armağanı, (Ankara : 1978), s.171.
| |