Agaton Efendi’nin hayatı ile ilgili elimizde pek fazla bir bilgi bulunmuyor. Onunla ilgili ilk resmi kayıt 1880 yılında Galatasaray Sultanisi’ni bitirmiş olmasıdır.[6] Galatasaray Sultanisi’ni onsekiz yaşında bitirmiş olduğunu göz önüne alırsak Arvent Agaton Efendi 1862 (63) yılında doğmuş olmalı.
Galatasaray Lisesi 1880 yılında dokuz mezun vermiş ve bu mezunların altısı “Ziraat Müfettişi” olmuş. Büyük ihtimalle bu müfettişler ziraat tahsillerini Fransa’da tamamlamışlardır. Arvent Agaton Efendi’nin Fransa da Munilia Ziraat Mektebi Müdürü ile Mösyö Emaşamipin isimli birine Balıkesir bağlarında görülen bir bitki hastalığını sorması ve onlardan cevap alması onları önceden tanıdığını gösteriyor.7
1886 yılında çıkarılmağa başlanan Karasi Gazetesi dışında Agaton Efendi ile ilgili bir başka haber de 1887 yılında neşredilen “Karasi Vilayetine Mahsus Salname” de “saniye” rütbesiyle görüyoruz.
1880’de Galatasaray Sultanisi’nden mezun olduğuna göre Fransa’daki tahsilini de ekleyerek Agaton Efendinin Balıkesir de bulunduğu yıllarda 23–26 yaşları arasında olduğunu söyleyebiliriz.[8]
Karasi gazetesinde Ziraat Müfettişliğinin yayınlandığı ilk yazıda[9] bağ ve bahçelerde görülecek bir hastalığın müfettişliğe bildirilmesi durumunda bizzat yerine kadar giderek incelemede bulunulacağı ve gerekli bilgilerin verileceği anlatılıyor. Aynı gazetedeki ikinci yazı Agaton Efendi tarafından yapılan genel bir bilgilendirme. Hububat’ta görülen bazı hastalıklarla mücadele konusunda halka pratik bilgiler verilmiş.
Agaton Efendi her zaman halk ile iç içe olmuştur. Romalılardan bu yana kullanıla gelen aletleri ve adetleri halka vazgeçirmek kolay değildir. Agaton Efendi hep onlarla yan yana ama bir öğretmen olarak, bir dost olarak, bir uzman olarak hep doğruyu, ama en kolay yoldan yaptırdığını bizzat göstererek, hiç üşenmeden tarlalarında bahçelerinde gezerek halktan biri olmuştur. O devirlerdeki alışılmış memur miskinliğini, neme lazımlığı yıkmış, halk için İstanbul’a yazılar yazmış, valinin yanına çıkmış, Belediye reisi ve meclisi ile dost olmuştur.
İşini iyi bilen, halkı ve insanı tanıyan, toprağı tanıyan birisi olarak masa başı görevi yapmamıştır. Hakkında çıkan haberlerde onu hep tarlaları, toprakları gezer dolaşır, halkla konuşan, dertlerine çözümler getiren görüyoruz. Biz memur olarak “izzetlü” payesini taşıyan bu kişi devrinin memur anlayışı ve alışkanlığının standartlarının dışına taşmış, masa başı görevinde pek bulunmamıştır.
Balıkesir ve çevresindeki köyleri dolaşmış, toprağın yapısını incelemiş, köylünün yaptığı ziraati görmüş, aldığı ürünü öğrenmiş, zirai problemlerini tespit etmiş ve bunlara çözümler getirmiştir. Halkın en önemli gelir kaynağının tütün olduğunu görmüş, toprağın yapısını inceleyerek burada yeni bir tütün cinsinin de yetiştirilebileceğini tespit etmiş.
Halkın alışageldiği tütün cinsinin dışında iyi para getireceğine inandığı Amerika’dan getirilen “Havana Tütünü” tohumlarını Balıkesir’e getirerek, halka dağıtmıştır. Bu tütünden sarma yaprak sigara yapıldığını bununda pahalı satıldığını yazmış.[10]
Sanıyorum bu devrede karşısına Reji idaresi çıktı. Daha sonraki yıllarda “Havana Tütünü”nün Balıkesir’e yayılmadığını görüyoruz. Reji’nin bu tütüne pek para vermediği için halkın rağbet etmediğini, çünkü Türkiye’de o yıllarda yaprak sarma sigara imalini önemsemediklerini, kıyılmış sigaranın daha tutulduğu içinde Reji idaresinin Avrupa’ya sattığı Balıkesir Tütününü içinde Havana Tütününe gerekli önemi vermediğini sanıyorum. Belki de Arvent Agaton Efendi Balıkesir’de az kaldığı için bu tütün yayılmadı.
Balıkesir ve çevresinde pamuk eken üreticilerin birkaç seneden beri pamuklarına musallat olan bir hastalıkla perişan olduklarını öğrenince Adana’dan bu hastalığa dayanıklı olan bir başka cins pamuk tohumu getirir. Çok ucuz bir fiyata satılmak üzere Belediye’ye bırakır.[11]
Dedikoduya mahal vermemek “kazanç sağlıyor” dedirtmemek, halkın güvenini kaybetmemek için para işlerinden uzak durduğunu, ama daima halkın çıkarını düşünerek onların en ucuza malzeme almalarını sağladığını görüyoruz.
Agaton Efendi İpek böcekçiliğine el atmış ve yetiştiricileri eğitmeye, en randımanlı bir şekilde ürün almasını sağlamaya çalışmıştır. Çocukluğumda Balıkesir’de hala birkaç aile ipek böcekçiliği yapar, geçimlerini sağlarlardı. Bugün bu ihmal edilmiş ve sadece Dursunbey civarında yapılır olmuştur.
Arvent Agaton Efendi’nin Karasi Gazetesinde yazdığı çok uzun yazısında “İpek Böcekçiliği” bilimsel, akılda kalıcı ve en kolay yöntemle öğretilmektedir. Bu konuda Agaton Efendi bir de risale hazırlayarak; çok telafat veren hastalıklı böcek tohumlarının tedavisi ve ayrıca hastalıksız tohumların telafat verilmesinin önlenmesi konusunda bilgiler vermiş ve bu risaleyi Karasi gazetesinde seri yazı şeklinde neşretmiştir.[12]
Bu arada bizzat yerinde incelemek ve ipek böcekleri tohumlarına zarar veren hastalıkla mücadeleyi uygulayarak öğretmek için Agaton Efendi Erdek’e de gitmişti.[13] Bağlarda meyve ağaçlarında tırtıllar olduğunu görmüştür. Bu tırtıllar yaprakları, çiçekleri meyveleri yemekte, ürünü düşürmekte, mahsulü mahvetmektedir. Hiç masrafsız, herkesin çok kolayca yapabileceği, ama hep beraber yapılınca randıman alınabileceği bir metodu üreticiye öğretmiştir. Kimyasal ilaç kullanılmadığından çevre kirliliği yoktur. Budama metodu bugün hâlâ kullanılmaktadır. Bu metodu Balıkesirliye 100 yıl önce Agaton Efendi öğretmiştir.[14]
Köylülerden ve rençberden tarlalardaki ürünün tarla farelerinden zarar gördüğünü öğrenir. Hemen çok basit ve çok ucuz pratik bir zehir hazırlanmasını öğretir. Sıçan otu denilen bir zehirli bitki ile hazırlanan bu doğal zehiri öğretmekle birlikte Balıkesirli üreticiye büyük destek vermiştir.[15]
Balıkesir’in etrafı “yüzyıl önce” tamamen bağlarla çevrili idi. Hatta otuz yıl öncesine kadar bağlar süre gelmişti. Şimdi hızlı şehirleşmeye kurban edilen bağlar yüzyıl önce Balıkesirlinin adeta bir kültür sofrasını oluşturuyordu. Balıkesir’in bütün ileri gelenlerinin bağları vardı. Televizyonun, radyonun, sinemanın olmadığı o devirde bağcılık seçkin Balıkesirlinin severek yaptığı meşguliyetiydi. Herkes bağında yetiştirdiği üzümle övünür, şimdi yapıldığı gibi bir vakit öldürme olan kahvede taş oynama yüzyıl önce olmadığı için, vakit öldürme ürün getiren, gelir getiren bağcılıktı. Aynı zamanda bağlar dostların, yarenlerin, arkadaşların bir araya gelip sohbet ettikleri şarkılar söyledikleri, şiirler okudukları mahallelerdi.
Arvent Agaton Efendi çevre bağları gezerken, buralarda hastalıklar olduğunu tespit etmiş uygulamalarla, yazılarla, öğütlerle bu hastalıklara çareler öğretmişti. Önce bu bağlardaki bazı asma kütüklerin çiçeklerini döktüklerini fark etmişti. Ürünü azaltan bu hastalığın önüne geçmek için o zamana kadar kimsenin bilmediği “çizmek” metodunu öğretmiş, hastalığın önüne geçtiği gibi daha önce olgunlaşmasını sağlamıştı.[16]
Bilindiği gibi bugün gerek Erdek, Bandırma, Gönen gerekse Ayvalık, Edremit, Havran, Burhaniye, Gömeç gibi Balıkesir’in bütün sahil kasabaları Türkiye’nin önemli zeytinliklerinin bulunduğu yerlerdir.
Balıkesir’in toprağını inceleyen Arvent Agaton Efendi, burada da mükemmel zeytinliklerin kurulabileceğini tespit etmiş, Balıkesir çevresinin de zeytinciliği teşvik etmiş fidanlar aşılayarak halka dağıtmış, onların zeytinlik kurmalarına yardım etmişti.[17] Agaton Efendi’den sonra gelen ziraat müfettişleri “zeytinciliğe” Balıkesir merkezi çevresinde önem vermediklerinden bu proje ile bir daha ilgilenilmemiştir. Bugün Balıkesir’e yakın yerlerde rastladığımız tek tük zeytin ağaçları Agaton Efendi’nin ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.
Özellikle o zamanlar Balıkesirli bağcıların önünü bir türlü kesemediği, bağları mahveden “Fluksera” hastalığına savaş açmış, birçok ucuz ilaç tavsiye ettiği, kullanma metodlarını öğrettiği gibi daha köklü çözümler getirmeğe teşebbüs etmiş, bağlı bulunduğu Nafia Nezaretine yazarak kökleri “Fluksera” hastalığına dayanıklı olan asma kütüklerinin Amerika veya Fransa’dan getirtilip üretilmesini, bu kökler üzerine aşılanacak üzümlerin bu hastalığa dayanıklı olacağını bildirmişti. Bununla da kalmayarak Balıkesir’de birkaç bağda ve İstanbul civarında bazı bağlara “Fluksera” hastalığına dayanıklı bazı Amerikan cinsi asma kütüğüne rastlanmış, bunlardan yeni kütükler üretmeye girişmişti.[18]
Bağcılık yüzyıl önce hobi olarak yapılırdı. Etrafında yeni bağ kurmak isteyenlerin olduğunu görünce fenni bir şekilde bağ toprağı nasıl hazırlanır, kütük fideleri nasıl çubuklardan elde edilir, hazırlanan yerlere nasıl dikilir bizzat göstermiş ve yazmıştı. Bugün bile geçerliliğini koruyan bu yazıları ders olarak okumalıyız. Bugün bile bu yazılar bağcılık hakkında yazılmış modern kitapları aşan pratik bilgiler, uygulamalar ve öğütler içermektedir.
O zamanlarda tarlalar öküzlerin sürdüğü kara sabanla hazırlanırdı. Oysa, devir değişmiş, modern tarım aletleri gelişmişti. Agaton Efendi, fenni ziraatin yapılabilmesi, geliştirilebilmesi için modern alet kullanılması gerektiğini Balıkesirliye öğretmeye başladı. Tam bu sıralarda Bandırma’da bir demirhane kuruldu. Bandırmalı Ermeni asıllı iki zengin olan Serkis Mırıyan ve Agob Yazıcıyan Efendilerin sermaye darlığı ile kurulan bu demirhanenin başına Avrupa’da “fen” tahsil etmiş olan Polat Efendi getirildi ve bu fabrika demir tırmık ve pullukla birlikte modern ziraat aletleri de üretmeye başladı.[19]
Arvent Agaton Efendi, Bandırma’dan getirttiği bu demir pulluk ve tırmığı bütün üreticileri ilan ederek, örnek seçtiği tarlalarda bizzat kullandı. Pulluğun ve tırmığın gereğini, tarlaları nasıl sürdüğünü gösterdiği gibi, kara sabanla karşılaştırdığı tırmığın arasında sayısal karşılaştırmalar yaparak birinin bir günde birkaç dönüm, diğerinin en az otuz dönüm sürdüğünü, modern makineleri bir günde kaç işçi yevmiyesinden kurtaracağını anlattı. Kara sabanın toprağı çizdiğini, modern demir pulluğun ise toprağın cevherine işlediğini gösterdi, anlattı.
Gün geldi, bizzat kullandığı tırmıkla tarlaları düzeltti, gün geldi modern biçme makinesinin başına geçti. Ama her seferinde etrafına ve yanına Balıkesir’in kalbur üstü eşrafını ve yöneticilerini aldı. Gösterilerine hep onları da çağırdı, getirdi. Karasi Gazetesinde çıkan haberlere göre, bu uygulamalar adeta bir gösteri şeklinde yapılmakta olduğu görülmektedir. Her seferinde Agaton Efendi, aletleri bizzat kullanmakta ve üreticiye aletler nasıl kullanılır öğretmektedir.
Yeni kurulmuş olan Balıkesir Ziraat Odasını da harekete geçiren Agaton Efendi’nin “Oda”ya bir de “Layiha” vermiştir. Bir bakıma yol göstermiş. Mutlaka alet kullanılmasını öğütlemiş. Modern aletlerin alınabilmesi için yol imkan gösteren Arvent Efendi, Odanın “Menafi Sandığı”ndan borç alarak temin edeceği aletleri öncelikle örnek olması için Balıkesir Ovasındaki köylere dağıtılmasını önermişti. Bu aletleri bizzat kullanıp göstermeğe hazır olduğunu, köylülerin “Biz makine kullanmayız” demesini itibar edilmemesini bildirmişti.[20]
Balıkesir 100 yıl önce bağlık, bahçelik, etrafı meyva bahçeleriyle dolu bir şehirdi. Fakat, Balıkesirli bahçelerine bakmak için en ufak bir bilimsel usulü bile bilmiyordu. Mutlaka Agaton Efendiden önce de ziraat memurları, ziraat müfettişleri Balıkesir’e görev yapmıştı. Demek ki ondan öncekiler sadece masada oturan, aybaşlarında maaşlarını alan kimselerdi.
Arvent Agaton Efendi meyve bahçelerini dolaşırken bu ağaçların haşaratlar tarafından mahvedildiğini
görmüştü. Hemen yeni bir şey öğretmek zorunda olduğunu fark etti. “Ağaçların gövdelerini kireçlemek”. Böylece ağaçlar zararlılardan kurtulacaklardı. Daha önceki ziraat memurları bu usulü bile bilmiyorlardı. Ben çocukken Balıkesir bağlarında gövdeleri kireçlenmiş meyve ağaçları görürdüm. Demek ki onun hatırasıymış.
Aynı zamanda Balıkesir’de bir veterinerinde olduğunu, daha sonra aynı gazetede çıkmaya başlayan haber ve yazılardan anlıyoruz. Agaton Efendi, çift öküzlerinin “tabak” denilen bir hastalığa düçar olduğunu görünce hemen iki değişik usulde tedavi edilme yolu öğretti. Öğrettiği metodlar ucuz ve kolaydır.[21] O sırada Bandırma’da tavuklara bulaşıcı bir hastalığın musallat olduğunu, binlercesinin öldüğünü öğrenmiştir. Agaton Efendi hemen Bandırma’dadır. Hastalığın tavuk “kolera”sı olduğunu teşhis eder, tedavi usullerini, önlemlerini gösterir. Yayılmasını önler, Balıkesir’e gelince de tavuk yetiştiricilerini hastalığa karşı uyarır. Hastalıklarla mücadele usullerini öğretir.[22]
Bakar ki Erdek ve Bandırma’da da ipek böcekçiliği yapılmaktadır. Halk bu konuda en ufak bir bilgiye sahip değildir. Bu nedenle ürün randımansız ve kayıpları fazladır. Agaton Efendi’yi Bandırma’da, Erdek’te ipek böceği üreticisinin yanında görüyoruz. Onlara fenni usul ile ipekböcekçiliğini öğretmektedir.
Buğdayın hasat zamanı geldiğinde Arvent Agaton Efendi gene devreye girer. Bir yıl önce buğdayın ambarlarda bitlenip telef olduğunu öğrenmiştir. Çok basit, çok ucuz ve uygulanabilir usuller öğretir. Buğday konulmadan önce ambarlarda yapılacak bakım nasıl olmalıdır. Buğday konduktan sonra ne yapılmalıdır. Buğday bitlenirse ne yapılmalıdır öğretir. Bu arada halkın yanlış bildiği bazı şeyleri düzeltir. Bu anlattığı basit yöntemler o devirdeki cahil kişilerin bile anlayabileceği uygulamalardır.
Tömbeki yüzyıl önce tütün kadar çok tüketilen bir cins yapraktır. Tömbekiyi nargile içenler tüketir ve İran’dan getirilirdi. Agaton Efendi, Balıkesir toprağının da tömbeki ziraati için elverişli olduğunu görmüştür. O yüzyıl tömbekiye döviz vermemek için Nafia Nezareti İsfahan ve Şiraz’dan tömbeki tohumu getirtmiştir. Agaton Efendi hemen talip olur. Balıkesir’e tohumları getirtir. Bedava dağıtarak tömbeki ekimini teşvik eder. Üstelik Reji Dairesi de beş yıl için bu ekimden her nevi vergiyi kaldırdığını söylemektedir.
Bugün “Tömbeki” ziraati yapılmamaktadır. Agaton Efendinin gitmesiyle önemli bir gelir kaynağından tömbeki ziraati de bitmiştir. Oysa, o yıl alınan üründen “yeşil bir tömbeki yaprağı”nı örnek olarak Nezarete bile yollamıştır.
Karasi Gazetesinde ki bir yazıda Agaton Efendi’nin Ağa Hüseyin Paşazade Şevket Paşa’nın damadı Mustafa Rasim Bey’in yazdığı “çiftçilik” isimli üç ciltlik bir kitabı tanıttığını görüyoruz. Böylece Balıkesirli ziraatçıların, kulaktan dolma, atadan görme usullerle değil[23] bilimsel metodlarla ziraat yapmaları teşvik ediliyor.
16 Cemaziyel-ahir 1304–28 Kanun-i Sani 1302 tarihli 47 numaralı Karasi Gazetesinde küçük ama üretici için son derece önemli bir haber okunmaktadır. Agaton Efendi, İstanbul’daki “Afyon Piyasa”sının yükseldiğini kilosu 180 kuruşa çıktığını, çünkü afyon yetiştiren bazı vilayetlerde yağışlar ve havaların kötü gitmesi ile afyon ekimi yapılmadığını öğrenmiştir. Yazıda üreticinin elindeki afyonu ucuza kaptırmamasını hatta sene içinde afyonun 200 kuruşa çıkabileceğini söylemekte, yaz afyonu ekilmesini öğütlemektedir.
Bu haber ile birlikte afyon tüccarı ile Agaton Efendi arasında bur sürtüşmenin çıkacağı kesindir. Halkın alın teri bedeli ile onların çıkarları çatışmaktadır. Agaton Efendi halkın yanındadır. Bu sürtüşme giderek büyür. Agaton Efendi Mükereci denilen afyon alımcılarının terazilerinin bozuk olduğunu, köylünün pazara getirdiği afyonu eksik tarttıklarını öğrenmiş ve valiliğe bir dilekçe vererek durumu anlatmış ayrıca üreticiye ürünlerini önceden belediye de tarttırmalarını öğütlemiştir. Belediye yetkilileri ücretsiz tartım işini benimsemişler, ona göre hazırlık yapılmıştır.
Vilayetinde emriyle belediye yetkilileri afyon alıcıları pazara gelince terazilerini ve dirhemlerini kontrol etmiş, dirhemlerin ağır olduğunu, dirhemlerin ağır olduğunu, terazilerin bozuk olduğunu tespit etmişler, alımcıları ceza ödemeye mecbur bırakmışlar köylünün de gözünü açmışlar uyandırmışlardır. Bu bir narkotik savaşı değildir. Ama bugün olduğu gibi yüz yıl önce de afyon tüccarları çok zengin, pek çok hatırlı dostları olan kimselerdir. Arvent Agaton Efendinin hilelerini, bir bakıma kara paralarını ortaya çıkardığı, küçük aracılar olayı yukarılardaki büyük patronlara aktarmış olmaları gerekiyor.