Anasayfaİletişim
  
English

100 Yıl Önce Balıkesir'de Bir Ziraat Öncüsü Arvent Agaton Efendi

Ayhan AYDIN*
ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 8, Kış 2003

 

Title: A Century Old Agricultural Pioneer in Balıkesir: Arvent Agaton Efendi

 

Abstract: An Armenian by origin, Agaton Efendi illustrates a hard working agricultural pioneer in Bal?kesir area. He introduced and applied modern agricultural techniques. After graduating from Galatasaray Sultanisi, Agaton Efendi studied agriculture in France. He guided the local peasants according to the developments in agricultural technology. He introduced improved seeds to the farmers and he also motivated the peasants to try different but profitable agricultural businesses.

Keywords: Arvent Agaton Efendi, Bal?kesir, Armenians, Agriculture, Armenian Schools, Karasi. Agricultural Techniques.

Anahtar Kelimeler: Arvent Agaton Efendi, Balıkesir, Ermeniler, Ermeni Okulları, Karasi, Tarım Teknikleri.

GİRİŞ: 19.YÜZYIL SONLARINDA BALIKESİR’DE BULUNAN ERMENİ NÜFUSU

Bazı insanlar kuyruklu yıldızlara benzerler; görünürler ve kaybolurlar. Ziraat Müfettişi Arvent Agaton Efendi Balıkesir’de ziraatin gelişmesine yaptığı önemli katkılara rağmen kuyruklu yıldız misali kayıp, unutulup gitmiştir. Aradan yüzyılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen Agaton Efendi’nin çalışmaları araştırma konusu yapılmamıştır.

Osmanlı Devleti yönetim düzeni içinde 1881’e kadar Balıkesir, Hüdavendigar Vilayeti’ne bağlı bir sancak olarak kalmıştır. Bu tarihte yapılan bir idari düzenlemeyle Balıkesir, Biga Sancağı ile birlikte Karasi Vilayetini oluşturdu.[1]

19. yüzyılın sonlarına doğru Karasi Sancağındaki Ermeniler Rumlardan sonra en geniş ikinci gayri Müslim nüfusu teşkil etmekteydi. 1900 senesi nüfus sayımlarına göre Balıkesir merkezde 2408 Ermeni, Bandırma’da ise 4628 Ermeni yaşıyordu.[2] Bağlı kazalarda ise Ermeni nüfusu yok denecek kadar azdı: Erdek 7, Edremit 13, Burhaniye 3, Gönen 22, ve diğer kazalarda ise Ermeni nüfusu bulunmuyordu. Karasi’de yaşayan Ermeniler dini olarak Bandırma Patrikliği’ne bağlı idiler. Patriklik 1881’den itibaren Balıkesir – Bandırma Patrikliği adını altında işlevini sürdürmüştür.[3]

1903 tarihli salnamede Bandırma’da bir Ermeni Rüştiyesi de görülmektedir (225 erkek 200 kız). Ayni tarihte bir Ermeni ibtidai mektebi (ilkokul) görülmediğine göre ilkokulun da bu rüştiye (ortaokul) çatısı altında toplandığı tahmin edilebilir.[4] Bu tarihlerde Balıkesir merkezde de bir Ermeni ilkokulu mevcut idi. Balıkesir merkezde bulunan Ermeni çocukları ortaokul olarak (rüştiye) Balıkesir’de ki Rum orta okuluna veya Balıkesir Mektebi Sultani-İdadisi’nin orta ve lise kısımlarına devam ediyorlardı. Aynı tarihlerde Balıkesir Lisesi sınıf geçme ve mezuniyet defterlerinde birçok Ermeni ismine rastlanmaktadır.

Balıkesir’in vilayet olması pek çok idari değişikliğin yapılmasına, yeni birimlerin açılmasına yol açtı. Vilayetde Mektebi Sultani açıldı ve yeni bir Ziraat Müfettişliği ihdas edildi ve bir Vilayet Gazetesi (Karasi) neşredilmeğe başlandı.[5] Bu müfettişliğe de Fransa’da Ziraat öğrenimi görmüş Arvent Agaton isimli bir kişi tayin edildi.

KARASİ VİLAYETİ ZİRAAT MÜFETTİŞİ ARVENT AGATON EFENDİ

Agaton Efendi’nin hayatı ile ilgili elimizde pek fazla bir bilgi bulunmuyor. Onunla ilgili ilk resmi kayıt 1880 yılında Galatasaray Sultanisi’ni bitirmiş olmasıdır.[6] Galatasaray Sultanisi’ni onsekiz yaşında bitirmiş olduğunu göz önüne alırsak Arvent Agaton Efendi 1862 (63) yılında doğmuş olmalı.

Galatasaray Lisesi 1880 yılında dokuz mezun vermiş ve bu mezunların altısı “Ziraat Müfettişi” olmuş. Büyük ihtimalle bu müfettişler ziraat tahsillerini Fransa’da tamamlamışlardır. Arvent Agaton Efendi’nin Fransa da Munilia Ziraat Mektebi Müdürü ile Mösyö Emaşamipin isimli birine Balıkesir bağlarında görülen bir bitki hastalığını sorması ve onlardan cevap alması onları önceden tanıdığını gösteriyor.7

1886 yılında çıkarılmağa başlanan Karasi Gazetesi dışında Agaton Efendi ile ilgili bir başka haber de 1887 yılında neşredilen “Karasi Vilayetine Mahsus Salname” de “saniye” rütbesiyle görüyoruz.

1880’de Galatasaray Sultanisi’nden mezun olduğuna göre Fransa’daki tahsilini de ekleyerek Agaton Efendinin Balıkesir de bulunduğu yıllarda 23–26 yaşları arasında olduğunu söyleyebiliriz.[8]

Karasi gazetesinde Ziraat Müfettişliğinin yayınlandığı ilk yazıda[9] bağ ve bahçelerde görülecek bir hastalığın müfettişliğe bildirilmesi durumunda bizzat yerine kadar giderek incelemede bulunulacağı ve gerekli bilgilerin verileceği anlatılıyor. Aynı gazetedeki ikinci yazı Agaton Efendi tarafından yapılan genel bir bilgilendirme. Hububat’ta görülen bazı hastalıklarla mücadele konusunda halka pratik bilgiler verilmiş.

Agaton Efendi her zaman halk ile iç içe olmuştur. Romalılardan bu yana kullanıla gelen aletleri ve adetleri halka vazgeçirmek kolay değildir. Agaton Efendi hep onlarla yan yana ama bir öğretmen olarak, bir dost olarak, bir uzman olarak hep doğruyu, ama en kolay yoldan yaptırdığını bizzat göstererek, hiç üşenmeden tarlalarında bahçelerinde gezerek halktan biri olmuştur. O devirlerdeki alışılmış memur miskinliğini, neme lazımlığı yıkmış, halk için İstanbul’a yazılar yazmış, valinin yanına çıkmış, Belediye reisi ve meclisi ile dost olmuştur.

İşini iyi bilen, halkı ve insanı tanıyan, toprağı tanıyan birisi olarak masa başı görevi yapmamıştır. Hakkında çıkan haberlerde onu hep tarlaları, toprakları gezer dolaşır, halkla konuşan, dertlerine çözümler getiren görüyoruz. Biz memur olarak “izzetlü” payesini taşıyan bu kişi devrinin memur anlayışı ve alışkanlığının standartlarının dışına taşmış, masa başı görevinde pek bulunmamıştır.

Balıkesir ve çevresindeki köyleri dolaşmış, toprağın yapısını incelemiş, köylünün yaptığı ziraati görmüş, aldığı ürünü öğrenmiş, zirai problemlerini tespit etmiş ve bunlara çözümler getirmiştir. Halkın en önemli gelir kaynağının tütün olduğunu görmüş, toprağın yapısını inceleyerek burada yeni bir tütün cinsinin de yetiştirilebileceğini tespit etmiş.

Halkın alışageldiği tütün cinsinin dışında iyi para getireceğine inandığı Amerika’dan getirilen “Havana Tütünü” tohumlarını Balıkesir’e getirerek, halka dağıtmıştır. Bu tütünden sarma yaprak sigara yapıldığını bununda pahalı satıldığını yazmış.[10]

Sanıyorum bu devrede karşısına Reji idaresi çıktı. Daha sonraki yıllarda “Havana Tütünü”nün Balıkesir’e yayılmadığını görüyoruz. Reji’nin bu tütüne pek para vermediği için halkın rağbet etmediğini, çünkü Türkiye’de o yıllarda yaprak sarma sigara imalini önemsemediklerini, kıyılmış sigaranın daha tutulduğu içinde Reji idaresinin Avrupa’ya sattığı Balıkesir Tütününü içinde Havana Tütününe gerekli önemi vermediğini sanıyorum. Belki de Arvent Agaton Efendi Balıkesir’de az kaldığı için bu tütün yayılmadı.

Balıkesir ve çevresinde pamuk eken üreticilerin birkaç seneden beri pamuklarına musallat olan bir hastalıkla perişan olduklarını öğrenince Adana’dan bu hastalığa dayanıklı olan bir başka cins pamuk tohumu getirir. Çok ucuz bir fiyata satılmak üzere Belediye’ye bırakır.[11]

Dedikoduya mahal vermemek “kazanç sağlıyor” dedirtmemek, halkın güvenini kaybetmemek için para işlerinden uzak durduğunu, ama daima halkın çıkarını düşünerek onların en ucuza malzeme almalarını sağladığını görüyoruz.

Agaton Efendi İpek böcekçiliğine el atmış ve yetiştiricileri eğitmeye, en randımanlı bir şekilde ürün almasını sağlamaya çalışmıştır. Çocukluğumda Balıkesir’de hala birkaç aile ipek böcekçiliği yapar, geçimlerini sağlarlardı. Bugün bu ihmal edilmiş ve sadece Dursunbey civarında yapılır olmuştur.

Arvent Agaton Efendi’nin Karasi Gazetesinde yazdığı çok uzun yazısında “İpek Böcekçiliği” bilimsel, akılda kalıcı ve en kolay yöntemle öğretilmektedir. Bu konuda Agaton Efendi bir de risale hazırlayarak; çok telafat veren hastalıklı böcek tohumlarının tedavisi ve ayrıca hastalıksız tohumların telafat verilmesinin önlenmesi konusunda bilgiler vermiş ve bu risaleyi Karasi gazetesinde seri yazı şeklinde neşretmiştir.[12]

Bu arada bizzat yerinde incelemek ve ipek böcekleri tohumlarına zarar veren hastalıkla mücadeleyi uygulayarak öğretmek için Agaton Efendi Erdek’e de gitmişti.[13] Bağlarda meyve ağaçlarında tırtıllar olduğunu görmüştür. Bu tırtıllar yaprakları, çiçekleri meyveleri yemekte, ürünü düşürmekte, mahsulü mahvetmektedir. Hiç masrafsız, herkesin çok kolayca yapabileceği, ama hep beraber yapılınca randıman alınabileceği bir metodu üreticiye öğretmiştir. Kimyasal ilaç kullanılmadığından çevre kirliliği yoktur. Budama metodu bugün hâlâ kullanılmaktadır. Bu metodu Balıkesirliye 100 yıl önce Agaton Efendi öğretmiştir.[14]

Köylülerden ve rençberden tarlalardaki ürünün tarla farelerinden zarar gördüğünü öğrenir. Hemen çok basit ve çok ucuz pratik bir zehir hazırlanmasını öğretir. Sıçan otu denilen bir zehirli bitki ile hazırlanan bu doğal zehiri öğretmekle birlikte Balıkesirli üreticiye büyük destek vermiştir.[15]

Balıkesir’in etrafı “yüzyıl önce” tamamen bağlarla çevrili idi. Hatta otuz yıl öncesine kadar bağlar süre gelmişti. Şimdi hızlı şehirleşmeye kurban edilen bağlar yüzyıl önce Balıkesirlinin adeta bir kültür sofrasını oluşturuyordu. Balıkesir’in bütün ileri gelenlerinin bağları vardı. Televizyonun, radyonun, sinemanın olmadığı o devirde bağcılık seçkin Balıkesirlinin severek yaptığı meşguliyetiydi. Herkes bağında yetiştirdiği üzümle övünür, şimdi yapıldığı gibi bir vakit öldürme olan kahvede taş oynama yüzyıl önce olmadığı için, vakit öldürme ürün getiren, gelir getiren bağcılıktı. Aynı zamanda bağlar dostların, yarenlerin, arkadaşların bir araya gelip sohbet ettikleri şarkılar söyledikleri, şiirler okudukları mahallelerdi.

Arvent Agaton Efendi çevre bağları gezerken, buralarda hastalıklar olduğunu tespit etmiş uygulamalarla, yazılarla, öğütlerle bu hastalıklara çareler öğretmişti. Önce bu bağlardaki bazı asma kütüklerin çiçeklerini döktüklerini fark etmişti. Ürünü azaltan bu hastalığın önüne geçmek için o zamana kadar kimsenin bilmediği “çizmek” metodunu öğretmiş, hastalığın önüne geçtiği gibi daha önce olgunlaşmasını sağlamıştı.[16]

Bilindiği gibi bugün gerek Erdek, Bandırma, Gönen gerekse Ayvalık, Edremit, Havran, Burhaniye, Gömeç gibi Balıkesir’in bütün sahil kasabaları Türkiye’nin önemli zeytinliklerinin bulunduğu yerlerdir.

Balıkesir’in toprağını inceleyen Arvent Agaton Efendi, burada da mükemmel zeytinliklerin kurulabileceğini tespit etmiş, Balıkesir çevresinin de zeytinciliği teşvik etmiş fidanlar aşılayarak halka dağıtmış, onların zeytinlik kurmalarına yardım etmişti.[17] Agaton Efendi’den sonra gelen ziraat müfettişleri “zeytinciliğe” Balıkesir merkezi çevresinde önem vermediklerinden bu proje ile bir daha ilgilenilmemiştir. Bugün Balıkesir’e yakın yerlerde rastladığımız tek tük zeytin ağaçları Agaton Efendi’nin ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.

Özellikle o zamanlar Balıkesirli bağcıların önünü bir türlü kesemediği, bağları mahveden “Fluksera” hastalığına savaş açmış, birçok ucuz ilaç tavsiye ettiği, kullanma metodlarını öğrettiği gibi daha köklü çözümler getirmeğe teşebbüs etmiş, bağlı bulunduğu Nafia Nezaretine yazarak kökleri “Fluksera” hastalığına dayanıklı olan asma kütüklerinin Amerika veya Fransa’dan getirtilip üretilmesini, bu kökler üzerine aşılanacak üzümlerin bu hastalığa dayanıklı olacağını bildirmişti. Bununla da kalmayarak Balıkesir’de birkaç bağda ve İstanbul civarında bazı bağlara “Fluksera” hastalığına dayanıklı bazı Amerikan cinsi asma kütüğüne rastlanmış, bunlardan yeni kütükler üretmeye girişmişti.[18]

Bağcılık yüzyıl önce hobi olarak yapılırdı. Etrafında yeni bağ kurmak isteyenlerin olduğunu görünce fenni bir şekilde bağ toprağı nasıl hazırlanır, kütük fideleri nasıl çubuklardan elde edilir, hazırlanan yerlere nasıl dikilir bizzat göstermiş ve yazmıştı. Bugün bile geçerliliğini koruyan bu yazıları ders olarak okumalıyız. Bugün bile bu yazılar bağcılık hakkında yazılmış modern kitapları aşan pratik bilgiler, uygulamalar ve öğütler içermektedir.

O zamanlarda tarlalar öküzlerin sürdüğü kara sabanla hazırlanırdı. Oysa, devir değişmiş, modern tarım aletleri gelişmişti. Agaton Efendi, fenni ziraatin yapılabilmesi, geliştirilebilmesi için modern alet kullanılması gerektiğini Balıkesirliye öğretmeye başladı. Tam bu sıralarda Bandırma’da bir demirhane kuruldu. Bandırmalı Ermeni asıllı iki zengin olan Serkis Mırıyan ve Agob Yazıcıyan Efendilerin sermaye darlığı ile kurulan bu demirhanenin başına Avrupa’da “fen” tahsil etmiş olan Polat Efendi getirildi ve bu fabrika demir tırmık ve pullukla birlikte modern ziraat aletleri de üretmeye başladı.[19]

Arvent Agaton Efendi, Bandırma’dan getirttiği bu demir pulluk ve tırmığı bütün üreticileri ilan ederek, örnek seçtiği tarlalarda bizzat kullandı. Pulluğun ve tırmığın gereğini, tarlaları nasıl sürdüğünü gösterdiği gibi, kara sabanla karşılaştırdığı tırmığın arasında sayısal karşılaştırmalar yaparak birinin bir günde birkaç dönüm, diğerinin en az otuz dönüm sürdüğünü, modern makineleri bir günde kaç işçi yevmiyesinden kurtaracağını anlattı. Kara sabanın toprağı çizdiğini, modern demir pulluğun ise toprağın cevherine işlediğini gösterdi, anlattı.

Gün geldi, bizzat kullandığı tırmıkla tarlaları düzeltti, gün geldi modern biçme makinesinin başına geçti. Ama her seferinde etrafına ve yanına Balıkesir’in kalbur üstü eşrafını ve yöneticilerini aldı. Gösterilerine hep onları da çağırdı, getirdi. Karasi Gazetesinde çıkan haberlere göre, bu uygulamalar adeta bir gösteri şeklinde yapılmakta olduğu görülmektedir. Her seferinde Agaton Efendi, aletleri bizzat kullanmakta ve üreticiye aletler nasıl kullanılır öğretmektedir.

Yeni kurulmuş olan Balıkesir Ziraat Odasını da harekete geçiren Agaton Efendi’nin “Oda”ya bir de “Layiha” vermiştir. Bir bakıma yol göstermiş. Mutlaka alet kullanılmasını öğütlemiş. Modern aletlerin alınabilmesi için yol imkan gösteren Arvent Efendi, Odanın “Menafi Sandığı”ndan borç alarak temin edeceği aletleri öncelikle örnek olması için Balıkesir Ovasındaki köylere dağıtılmasını önermişti. Bu aletleri bizzat kullanıp göstermeğe hazır olduğunu, köylülerin “Biz makine kullanmayız” demesini itibar edilmemesini bildirmişti.[20]

Balıkesir 100 yıl önce bağlık, bahçelik, etrafı meyva bahçeleriyle dolu bir şehirdi. Fakat, Balıkesirli bahçelerine bakmak için en ufak bir bilimsel usulü bile bilmiyordu. Mutlaka Agaton Efendiden önce de ziraat memurları, ziraat müfettişleri Balıkesir’e görev yapmıştı. Demek ki ondan öncekiler sadece masada oturan, aybaşlarında maaşlarını alan kimselerdi.

Arvent Agaton Efendi meyve bahçelerini dolaşırken bu ağaçların haşaratlar tarafından mahvedildiğini

görmüştü. Hemen yeni bir şey öğretmek zorunda olduğunu fark etti. “Ağaçların gövdelerini kireçlemek”. Böylece ağaçlar zararlılardan kurtulacaklardı. Daha önceki ziraat memurları bu usulü bile bilmiyorlardı. Ben çocukken Balıkesir bağlarında gövdeleri kireçlenmiş meyve ağaçları görürdüm. Demek ki onun hatırasıymış.

Aynı zamanda Balıkesir’de bir veterinerinde olduğunu, daha sonra aynı gazetede çıkmaya başlayan haber ve yazılardan anlıyoruz. Agaton Efendi, çift öküzlerinin “tabak” denilen bir hastalığa düçar olduğunu görünce hemen iki değişik usulde tedavi edilme yolu öğretti. Öğrettiği metodlar ucuz ve kolaydır.[21] O sırada Bandırma’da tavuklara bulaşıcı bir hastalığın musallat olduğunu, binlercesinin öldüğünü öğrenmiştir. Agaton Efendi hemen Bandırma’dadır. Hastalığın tavuk “kolera”sı olduğunu teşhis eder, tedavi usullerini, önlemlerini gösterir. Yayılmasını önler, Balıkesir’e gelince de tavuk yetiştiricilerini hastalığa karşı uyarır. Hastalıklarla mücadele usullerini öğretir.[22]

Bakar ki Erdek ve Bandırma’da da ipek böcekçiliği yapılmaktadır. Halk bu konuda en ufak bir bilgiye sahip değildir. Bu nedenle ürün randımansız ve kayıpları fazladır. Agaton Efendi’yi Bandırma’da, Erdek’te ipek böceği üreticisinin yanında görüyoruz. Onlara fenni usul ile ipekböcekçiliğini öğretmektedir.

Buğdayın hasat zamanı geldiğinde Arvent Agaton Efendi gene devreye girer. Bir yıl önce buğdayın ambarlarda bitlenip telef olduğunu öğrenmiştir. Çok basit, çok ucuz ve uygulanabilir usuller öğretir. Buğday konulmadan önce ambarlarda yapılacak bakım nasıl olmalıdır. Buğday konduktan sonra ne yapılmalıdır. Buğday bitlenirse ne yapılmalıdır öğretir. Bu arada halkın yanlış bildiği bazı şeyleri düzeltir. Bu anlattığı basit yöntemler o devirdeki cahil kişilerin bile anlayabileceği uygulamalardır.

Tömbeki yüzyıl önce tütün kadar çok tüketilen bir cins yapraktır. Tömbekiyi nargile içenler tüketir ve İran’dan getirilirdi. Agaton Efendi, Balıkesir toprağının da tömbeki ziraati için elverişli olduğunu görmüştür. O yüzyıl tömbekiye döviz vermemek için Nafia Nezareti İsfahan ve Şiraz’dan tömbeki tohumu getirtmiştir. Agaton Efendi hemen talip olur. Balıkesir’e tohumları getirtir. Bedava dağıtarak tömbeki ekimini teşvik eder. Üstelik Reji Dairesi de beş yıl için bu ekimden her nevi vergiyi kaldırdığını söylemektedir.

Bugün “Tömbeki” ziraati yapılmamaktadır. Agaton Efendinin gitmesiyle önemli bir gelir kaynağından tömbeki ziraati de bitmiştir. Oysa, o yıl alınan üründen “yeşil bir tömbeki yaprağı”nı örnek olarak Nezarete bile yollamıştır.

Karasi Gazetesinde ki bir yazıda Agaton Efendi’nin Ağa Hüseyin Paşazade Şevket Paşa’nın damadı Mustafa Rasim Bey’in yazdığı “çiftçilik” isimli üç ciltlik bir kitabı tanıttığını görüyoruz. Böylece Balıkesirli ziraatçıların, kulaktan dolma, atadan görme usullerle değil[23] bilimsel metodlarla ziraat yapmaları teşvik ediliyor.

16 Cemaziyel-ahir 1304–28 Kanun-i Sani 1302 tarihli 47 numaralı Karasi Gazetesinde küçük ama üretici için son derece önemli bir haber okunmaktadır. Agaton Efendi, İstanbul’daki “Afyon Piyasa”sının yükseldiğini kilosu 180 kuruşa çıktığını, çünkü afyon yetiştiren bazı vilayetlerde yağışlar ve havaların kötü gitmesi ile afyon ekimi yapılmadığını öğrenmiştir. Yazıda üreticinin elindeki afyonu ucuza kaptırmamasını hatta sene içinde afyonun 200 kuruşa çıkabileceğini söylemekte, yaz afyonu ekilmesini öğütlemektedir.

Bu haber ile birlikte afyon tüccarı ile Agaton Efendi arasında bur sürtüşmenin çıkacağı kesindir. Halkın alın teri bedeli ile onların çıkarları çatışmaktadır. Agaton Efendi halkın yanındadır. Bu sürtüşme giderek büyür. Agaton Efendi Mükereci denilen afyon alımcılarının terazilerinin bozuk olduğunu, köylünün pazara getirdiği afyonu eksik tarttıklarını öğrenmiş ve valiliğe bir dilekçe vererek durumu anlatmış ayrıca üreticiye ürünlerini önceden belediye de tarttırmalarını öğütlemiştir. Belediye yetkilileri ücretsiz tartım işini benimsemişler, ona göre hazırlık yapılmıştır.

Vilayetinde emriyle belediye yetkilileri afyon alıcıları pazara gelince terazilerini ve dirhemlerini kontrol etmiş, dirhemlerin ağır olduğunu, dirhemlerin ağır olduğunu, terazilerin bozuk olduğunu tespit etmişler, alımcıları ceza ödemeye mecbur bırakmışlar köylünün de gözünü açmışlar uyandırmışlardır. Bu bir narkotik savaşı değildir. Ama bugün olduğu gibi yüz yıl önce de afyon tüccarları çok zengin, pek çok hatırlı dostları olan kimselerdir. Arvent Agaton Efendinin hilelerini, bir bakıma kara paralarını ortaya çıkardığı, küçük aracılar olayı yukarılardaki büyük patronlara aktarmış olmaları gerekiyor.

Karasi - II Cemaziul ahir 303 –5 Mart 302 Numara 1

Ziraat Müfettişliğinden tebliğ olunan varakadır.

Her nevi işcar-ı mesurileyhe mahsulat-ı meznuahiye arız olacak hastalıkların önünü almak içün müteneviatta ikrar-ı fenniye vardır. Balıkesir ve civarındaki kara bağ ve bahçelerinde şayed öyle bir hastalık zuhur eder ise eshabı bizzat ziraat dairesine müracaat idebileceği cihatle kendilerine lûzüm görülürse bizzat mahalline gidilip icabına bakılır.

Dahil vilayette kain liva ve karalar ahalisinin bizzat müracaatlarında müşkülat derkâr olunduğundan şayet oralarca da o misüllü alet zahir olup da sahipleri camibinden tarafımıza mektupla beyanı hal edildiği takdirde cevab-ı lâzıme gazete vasıtasıyla derhal neşr ve ilan olunacaktır. Bu yoldaki neşriyatın erbab-ı ziraat hakkında derkad olan mahsenata binaen öyle bir hal ve arıza zuhurunda her

taraftan itayı muavenete mesereat olunacağı şübhesizdir.

İş bu hastalıklardan mada terakki-i ziraat hususunda dahi hal-i müşgül için gerek şifahen gerek tahriren istifar re’i ve mütalaa id de ise evcabe-i lazımesinin kaide-i mebhuse ve cehele hemen neşr ve ilan idileceği ihtar olunur.

Mezkûr müfettişlikten diğer varakadır.

Buralarca ziraati yapılan buğdaylarda Fransızca “kary” denilen “rastık” ve arpa ve yulaf ve mısır mahsulatında dahi Fransızca “serbun” denilip fakat buralarca türlü türlü isimler verilen hastalıkların zuhur ettiği görülüyor. Hububata arız olan bu mislü aletler mahsulatın mikdar ve kıymetini taklil etmesiyle beraber bunlardan yapılan nan-ı azizin (ekmeğin) dahi siyah ve acı olduğu meydandadır. Öyle ise buna bir çare aramak iktiza eder ve bu da pek kolaydır. Burada bazı kimseler aklı erer ermez envayi itirazata kalkışırlar ise de bu mislülerin sözlerine ehemmiyet verilemez. Zira bundan 25-

30 sene evvel bağlara arız olarak şimdilere kadar hüküm sürmekte olan “külleme” illetinin def’-i için çare aranıldığı zaman bir takım kimse ümitsizliğe düşerek her ne denilse adeta gülerler idi. Şimdi ise kükürt çiçeğinin çare ikane olunduğu herkes teslim etmiştir ki kükürtsüz bağ görülemiyor.

Şu halde hububatın dahi emrazından kurtulabileceğine itiraz caiz olamıyacağı cihetle bu bab da istiamali lazım gelen mualicat berveche zir tarif olunacaktır.

Hububatı rastık ve sair miski illetten muhafaza içün: Kireç- göztaşı- zaç yağı- sıcan otu ve kibritit sud-u istimal olunub bunlardan zac yağıyla sıcan otunun muhatarak muhallin siyler olunmasından dolayı onlar tavsiye edemeyiz.

Birinci Usul:

Ekilecek tohumluk hububata ve saire yulaf ve mısır gömülmeden evvel bir oda durumunda veyahud döşeme üzerinde velhasıl nerede olur ise olsun yığın edilir. Göztaşı güzelce dökülüp, suda eritildikten sonra bu yığının üzerine serpiştirilir bir yandan da könük ile kurutulup ve iş bu ilaçlı sular biltedriç kamilen serpiştirilir ki danelerin umunuma güzelce işler ve bu ameliyetin hitamında bazen tohumların üzerine bir miktar da kireç tozu dökülerek tekrar karıştırılarak haliyle terk edilip ferdası günü zir’â edilir.

On kile-i İstanbulî tohumluk hububat için yirmi-yirmibeş kıyye mikdarı su ile yarım kıyye göz taşı kifayet edeceğinden ekilecek tohumların miktarına göre bu nisbetde ilaç kullanılır.

İkinci Usul:

Bir kazgan veya fıçı derununa kırk okka su ve kıyye de döğülmüş göz taşı dökülerek eritildikten sonra tohumluk hububat bu suyun içine koyulup fakat kazgan veyahud fıçı lebaleb doldurulmayıb sular daima hububattan iki üç parmak yukarıda bulunmak icab eder ki karıştırıldıkça pis ve işe yaramaz daneler ve karamık gibi ecnebi ot tohumları yüzüne çıkacağından bunlar süzgü ile alınıp asıl tohumlardan tefrik edilebilsin. Böylece temizlendikten, ve evadan on dakika kadar geçtikden sonra tohumlar buyücek delikli kevgir ile kazgandan çıkarılıp çul veya hasır üzerine serilerek ferdası günü zira’ edilir.

Zahirenin ufak deliklilerle kazgandan çıkarılmasından dolayı bazı mahallerde zahireyi kazgan içine koymayıp sepet derununda olduğu halde kazgandaki suya batırıp çıkarılır ki bu suret vücub-u teshilatdır.

Göz taşlı suyun içine bazen iki kıyye miktarında “kibritit sada” dahi usul-u meşruha vechile vaz olunur. Fakat kırk kıyye suyla üç kıyye soda konulmak lazım gelir.

Kireç dahi bunlar gibi kullanılabilirse de sönmüş olması iktisa eder ve kırk kıyye suya dört kıyye vireç vazı kafidir. Her kireç hastalığın tesirine mani olamıyacağından atideki tarif vechile tehiye edilmelidir.

Şöyle ki sönmüş kireç parçaları bir sepet içinde olduğu halde bir iki saniye suda durdurulup geri alınır ve haliyle terk edilir ise ol kireçler kendi kendine kabararak tuz gibi olacağından bu kireçler kullanılırsa tesiri görülür. İş bu usul biraz zahmetlice görünmekte olup ancak tesiratı hızlı olduğundan bu usulü tavsiye ederiz. Balıkesir de iki rençber geçen sene tohumlarını edilen tarife mebnî bu usul üzere ziraa etmişler ve mahsullerinde bir güne rastık eseri görülmemişlerdir.Bu sene dahi yine burada birkaç kişinin zir’â ettiği tohumları bizzat tehiye etmiş olduğumdan mahsulatın idrakında mahsenatını onlarda anlayarak iş bu usulün tamimine delalet edecekleri şübhesizdir.

Ziraa Mühim Bir İhtar

Avrupa’dan Memalik-i ?ahaneye bir nevi yaprak sigaralar getirilmekte ve bunlar?n beheri k?rkar paradan be?er kuru?a kadar sat?l?b bu yüzden dahi Avrupaca kalitelü istifade olunmaktad?r.

Bu sigaralar?n alâs? Havana tütünü yapra??ndan imal edilmesine ve memalik-i ?ahane arazisinin kabiliyeti cihetiyle bu cins tütünden bize dahi yeti?ebilece?ine binaen ticaret ve ziraat nezaret-i celilesince Amerika’dan celb olunmu? olan tütünler vilayet dahilinde dahi zirai olunmak üzere bir miktar? buraya gönderilmi? oldu?undan tütün ziraatiyle me?gul bulunanlardan bunu ekme?i arzu ve istek edenler müracaat etmeleri vilayet ziraat müfetti?li?inden varaka-i mahsusa üzerine ihtar olunur.

(Aynı Gazete) Bu Dahi İhtar

Birkaç seneden beri Balıkesir’i ve civarındaki tarlaların pamuk kozası fidanlarına bir nevi kurutmak illeti araz olup bundan zira ve bilahire hazine-i celile külli zarar gördüğü malumdur.

Fidanların kurumasının başlıca sebepleri tahmillerin (koza) eskiyib tebdil kılınmaması ve bir de tarlaların imar ve timarına layıkıyla dikkat olunması olub Adana vilayetindeki pamuk tahmillerinin ise altından selim olduğu tahkik kılınmasıyla makam-ı ali vilayeten vuku bulan işar üzerine bu kere üç bin kıyye kadar tohum getirtilip beher okkası altışar paraya satılmak üzere daire-i Belediyeye teslim kılındığı ve tarlaların imar ve timarına layıkıyla itina ve beraber etnai tahminden bil mübaya ekildiği halde mahsul mezkurun illetten kurtularak istifa deliği hususule geleceği vilayet ziraat müfettişliğinden beyan ve ihtar olunur.

Karasi – 9 Recep 1303 – 2 Nisan 1302 Numara 5

Vilayet Ziraat Müfettişliğinden Verilen Varakadır

Balıkesir bağların hepsinde ayva ve sair meyva ağaçları var ise araz olan tırtıllar ağaçların çiçek ve yapraklarını mahvederek mahsul alınmakta olduğu, meskud ve mülhakat bağlarındaki ağaçlarda dahi bu misüllü tırtıl bulunması ma’muldur.

Tırtıl tohumları su mevsimde ağaç dalları üzerinde ki yuvalarında bulundukları cihette ol mislü dallar kesilib bir yerde toplanarak yakılırsa muzurratın önünü almış oluruz.

Fakat yalnız birkaç kişinin gayretiyle defi muzurat kabil olamayacağından ve şimdi ise timar ve kati olarak herkes bağlarda bulunduğundan gönderilen ameleler birer saat bu işle meşgul edildiği taktirde bağlardaki ağaçları tırtıl muzıratından kurtularak bu sene meyva alınacağından el birlikle celb-i menfaat sâi ve gayret olunması ihtarına ibtidar kılındı.

Karasi – 16 Recep 1303 – 9 Nisan 1302 Numara 6

Tarladaki Fare Muzıratının İlacı Hakkında

Rençberane İhtar

Bu günlerde Balıkesir kasabası tarlalarının bazısına fare zuhur edip mezruhate iyraş-ı muzurrat eylediği haber veriliyor. Bunun ilacı pek kolaydır. Şöyleki: Bir kıyye havuç alınıp bunu bakır beş paralık kadar doğrayıp üzerine biraz su serptikten ve havuçların üzerine on dirhem şeker tozu ile on dirhem miktarı un, kırk dirhem sıçan otu toz olarak ekilip, bunları bir kürek ile iyice karıştırdıktan sonra tarlaya götürüp tarlanın içinde ötede beride toprağı kalınca bir odun ile bir karış kadar delip bu havuç parçaları beşer adet o deliklere vazie edilib üzerlerine toprak ile kapandığı halde tarlada fare eseri kalmayacağı ziraat müfettişliğinin tebliği üzerine ihtar olunur.

Karasi – 8 Şaban 1303 – 30 Nisan 1302 – Numara 9

Vilayet Ziraat Müfettişi İzzetlü Arvent Agaton Efendi Tarafından Verilen Varakadır

Çiçeğini Silken Bağ Kütüklerine Bir Çare

Balıkesir bağlarına muhtelif cins kütüklerinden bazılarının çiçeklerini silkmekte olduğu görüldüğü gibi mülhakat bağlarında dahi bu halin vukuû – esnai devrede müşahademiz olmuştur.

Bunun gibi önünü almak Avrupa’da bilhassa Fransa’da senelerce tecrübeden geçirilerek feyadi-i külliyesi teyid etmiş olan bir ameliyenin sure-i cariyesi atide beyan ile bağcıların nazar-ı dikkatini davet ederiz.

Çiçeğini silken cins kütükler çiçeğini henüz açtığı zaman bırakılan başlarda her bir başın ucundaki göze ile onun altındaki gözün orta yeri beş altı milimetre yani şu kadar ( -- ) mesafede iki yerinden afyon cizer gibi bıçak ile derin çizilerek kabuğu çıkarılmalıdır. Ve ameliyatın icrasında çubuğun kırılmamasına ikkatle beraber kabuktan asla pürüz eseri bırakılmamalıdır. Ve baştaki filizleri de bir miktar kırılmalıdır.

Ve berveche muharrer bu ameliyat bağların çiçek açacağı sırada icra olunursa iş bu ameliyatın o kadar faydası görülmez. Ameliyanın icrası halinde çubuklar çiçeklerini dökmemekle beraber, Üzüm taneleri irileşerek mahsul bereketli ve pişkin ve lezzetli sairlerinden dahi on, on beş gün evvel yetişir.

Çubukların çizilen yerleri ferdası seneye kadar kabuk husul ederek çizgiden yukarı tarafları daha kalınlaşır. Çiçeği döken bir kütükteki başlardan nısfı çizilip nısfı terk edilse bu ameliyatın derece-i tesiratı anlaşılır. Bıçakla ameliyat icrasınca sürat kabil olamıyacağından Fransa’da buna mahsus bir makasla çizilerek bir dönüm bağ için bu uğurda beş kuruş sarfiyat vuku buluyor ki edilecek istifadeye nazaran hiç mütebasesindedir.

Çizilen çubukların kurumak tehlikesine uğrayacağı mütalâasıyla icrasından ihtiraz olunacağı ihtimaline göre her bağda birer ikişer kütükde icra edilirse mahsulatı o vakit anlaşılır.

Karasi–19 Rebiülevvel 1304–3 Kanunevvel 1302 Numara 39

Bandırma kazasında açılan demirhanede her nevi zirai alet ve edevat yapıldığı 3 nolu gazetede bildirilmiştir.

Vilayet Ziraat Müfettişi İzzetlü Arvent Agaton Efendi kendisi giderek bir adet tırmık alarak Muhasebe-i vilayet ketebesinden (Katiplerinden) Hacı Mustafa Efendi’nin şehir kenarındaki tarlasında tecrübesini icra edeceği haber alındığı cihetle gazeteden biriside yapılacak işi görmeye gönderilmiştir. Gelince şunları anlattı: Mezkür tırmık 48 dişli 3 arşın genişliğinde bir çift mandaya koşuluyor. Tırmık çekildiğinde tarlada ne kök ve toprak varsa parçalayıp tarlayı düzeltiyor, tarla sekiz dönümlük ve 1 ay önce kara sabanla sürülmüş olduğu halde bu tırmık ne varsa 4 saat içinde her şeyi toprağın altına geçirmiştir.

Öküzler cılızdı ama dinç karasığır olsa bu yer üç saatte hazırlanırdı. Bu hesapla bir günde 30 dönüm sürülebilir. Bir günde yani 30 dönüm için karasabanla 15 çift gerekmektedir. Bir günde 15 çift bir tarlaya giremeyeceği için bir çift ile bu tarla günler süren hazırlıkla sürülmekte çoğu kez yağmurlar tarlanın tavını geçirmektedir. Ziraat müfettişi bu işi en mantıklı şekilde anlatarak, göstererek, uygulayarak yapmaya çalışmıştır.

Mesela 400 dönümlük bir çiftlik iki yüz çiftle sürülebilir. Bir çiftlikte en çok 4-5 çift olabileceğinden bu iş 40 gün sürer. Böyle bir çiftlikte 5 adet tırmık bulundurulursa üç gün içinde 400 dönüm tarla hazırlanabilir.

Ayrıca bu tırmık tarlalardaki tezekleri de parçalayacağından tanelerin hiç biri biçerken zayi olmaz. Eğer ilk baharda bu tarladan geçerlerse tarım aletlerinin pek çok faydasını fark edeceklerdir.

Karasi – 4 Rebüel ahir 1304 – 17 Kanunevvel 1302 Numara 41

Aynı Ziraat Müfettişi İzzetlü Arvent Agaton Efendi pulluk kullanma zirai kalkınma üzerine vilayet Ziraat Odasında bir layiha vermiştir.

Vilayet Ziraat Odası Heyet-i Canib-i Valasına

Beyana hacet olmadığı üzere Avrupa’da samai ve zirat terakimi sürat-i azim olmuştur. Vakıa bizde sanayi ciheti o derece kesb ve said edememiş ise de menba-ı şûr’utumur vazî ve mahsuldar topraklarımızdır. Binaenaleyh ahalimizin başlıca meşguliyeti ziraate münhasır olarak bunun enbab-ı terakkisini tahsil içün hükümet-i seniyece narutbe fedakarlıklar ihtiyar buyurulmakta olduğunu cesm şükran ile görüp fakat ehliyetsizliğin bu nimet-i celileyi takdir hususundaki vazifesizliği mucib-i teessüf-ü azm olunur.

Hükümetlerce terakkiyata delâletten sonra vazife-i ahliye intikal edeceğinden inkarı ve bu vazifede kayıtsızlığı halinde tarik-i terakkide bir hat ve ileriye varmak mümkün olamaz.

İş bu mukaddemeden maksat her nevi mahsul yetiştirmek istidadı derkâr olan topraklarımızdan rençberlerin matlub cehille istifade edemediklerini beyan ile bu babda mütalâa arz etmektedir.

Rençberlerimizin bu günkü günde kullandıkları ziraat edevatına atf-ı nazar ediliyor ise huzurat nevî zamanından kalma ve Romalıların bundan iki bin sene evvel istimal eyledikleri şekil hüviyetteki şeyler olduğunu görürüz.

Ne acaib, evvel zamandan beri bugüne tebdilata dahi uğramıyarak hâlâ devam edip geldiler. Her şey vakt ve hal ile mütenasip olarak lazım geleceğinden halihazır iktisasınca bu misüllü edevat kafi olamayarak artık bunların terkiyle muktesa-ı asara göre hareket lüzumu bedihidir.

Evvelki gemilerle şimdiki vapurlar arasındaki fark ne ise hâlâ kullandığınız edevat ittika ile Avrupakari edevat-ı cedide arasındaki fark o nisbettedir. Buralarca vermekte olduğumuz âmali yövmiyesinin dört-beş katı tesviye eden Amerikan rençberleri buğdayın kilo İstanbuli sini on kuruşa para kazandırdıkları halde bizim rençberler onbeş yirmi kuruşa zahire satıp iki üçünü bir yere getiremiyorlar. Ve zahirin tenzil fiatını buna sebep tutuyorlar. Fiatın tenzil ve terekkisi bizim elimizde değilse tahvin-i mesarıf yedd-i iktidarımızdadır.

Geçen gün Balıkesir kasabası civarında kain bulunan Mustafa Efendinin tarlasında demir tırmık tecrübe kılındı. Bu tarla 8-9 dönüm kadar olub, dört çift ile tesviye olunurken mezkur tırmığa bir çift koşarak dört saat zarfında ikmal edildi. Bu tarla için usul-u âtika iktizasınca pek çok sim mecidiye masarif lâzım idi.

Karasi Vilayeti dahilinde her sene hububat-ı mütenevvi ve zirai idilen arazi miktarı bir milyon dönüm kadar cesimdir.

Bizim esar-ı etiyaka süresine geçen alet ve edevat-ı maluma vasıtasıyla bu miktar arzu-u cesime üzerinde icra kılınmakta olan ameliyat derecesiyle muamelat-ı cedide müteferruatdan olarak tecrübesi sabık eden bir demir tırmığın gördüğü iş arasındaki fark müstagni-i arz ve tefhimdir.

Bizim şu sırada gösterdiğimiz mevazine biri atik diğeri cedid ve ikisi dahi bir iş kullanılıb rençber edvatinden yalnız bir cins alet üzerinedir ki işte bu bir cins aletin istiğmali dahil-i vilayette tamim etmesi cihetinden binlerce liralar tasarruf hasıl olur. Buralarca toprağı dört beş parmak kadar çizerek eşar-ı muvakkate bırakmaktan başka bir işe yaramaz. Halbuki toprağın cevheri daha altta bulunduğundan bundan istifade edebilmek için evvela cevheri zor ve zeminden harice ihraç edebilmek hasılı ile olur.

Karasi – 27 Cemaziel ahır 1304 – 11 Mart 1303 Numara 53

Vilayet Ziraat Müfettişi tarafından Nafia Nezaret-i Celilesine takdim edilen Ariza suretidir. Ki gazeteyi yazmakta faide-i umumiye mamul bulunduğu cihetle derc-i sahife takdir kılındı:

Bera’yı teftiş mülhakat bağlarında kest-i güzar eylediğim esnada mutena üzümler meyanında bir cins üzüm görüp lezzeti ve şekli zaten malum çai keranım olan Amerika üzümlerini ağdırmasıyla biltahkik Dersaadette, Kazı karyesinde ve Kandilli bağlarında dahi bu cins üzüm kütükleri bulunup bunlara Dersaadet ve taşralarca çelik üzümü tabir edildikleri anlaşılmış ve gerek üzümünden ve gerek yaprağından birer mikdar numunesi dahi Fransa’da “Muniliya” ziraat mektebi nazırı ile fenni ziraatte ilmi meşhur Mösyö Emaşamipin taraflarına gönderilip istizah kılınmıştı.

Bu defa alınan cevapnameler münderecatına nazaran ve “İzail” isimle mevsum olduğu anlaşılmıştır.

Üzümlerin kütüklerinin memlekt-i şahaneye suret-i sirayeti bahsine gelince bunların fidanları evvela Amerika’dan Fransa’ya getirilmiş ve berveçhe maruz-u şekil ve lezzetçe bizim üzümlere benzememesinden dolayı bağlarda üzümlerin teadid-i envai arzusuyla yirmi yirmibeş sene evvel Dersaadet’te bazı erbab-ı merak marifetiyle Fransa’dan bu cins fidan celb edilerek fakat üzümünün diğerleri kadar lezzet bulmaması hesabıyla ber-i mukaide toptan beş on dönüm gurş edilmemesi cihetle tamim edememiş olduğu meznundur. Avrupa cabiltecrübe sabit olduğu üzere Amerika çubuklarına “Floksera” tesir edemediği cihetle memalik-i şahanemde ya çekirdekten Amerika cinsi çubuk yetiştirmek veya Fransadan veya Amerikadan fidan getirtmekten başka ehven-i tarik düşünülemez. Çekirdekten fidan yetiştirmek ise gayet müşgül olduğu gibi yetişecek fidanların akal-ı itiyası dahi bihakkın malum olamaz.

Ve şimdi fidan celb edilmiş olsa onlarla beraber “Floksera” dahi dahil-i memaliki dahil edilmiş olur. Ve zaten bu mahzura mübni böyle fidanların memalik-i şahaneye ithali memnu ati malumdur. Vakıa Fransa’da “Floksera” ya karşı “Sülfürdi karbon” adı potasyum ve “submersiun” yani bağların sui-illetinin almak usulleri istiamel olunarak icrası masaraf-ı külliyeye tevkif etmekle beraber her mevki ve her nevi toprak buna müsaade olamıyacağı da der karardır. Binaenaleyh başka tedbir taharrisine teşbişle teakib-i musallat edilerek mücerred eşar muvaffakiyet nezaret penahileriyle hali mesaile idilebilmiştir. Şöyle ki; numuneleri gönderip Amerika cinsi olduğu selef el zikr mektep nazırıyla mevzuyu Mösyö Emasampin taraflarından tasdif kılınan üzüm kütüklerinden derdest ve teserne bağlarından arasıra mevcud olmasıyla bunlardan sene başına çubuklar gurş ile bu cansız kütükler yetiştirilir ise artık “Fluksera”nın hükmü kalmamış olan gerçi bağlar mahsulu yalnız bir cins üzüme mühhasır kalır gibi bir mesele varsa da zaten “Fluksera” illeti kütüklerin köküne araz oluğu cihetle bir kere Amerika cinsi kökleştiği takdirde bu illetin adem-i tesiri hesabıyla baki kalıb köklerin üzerine her nevi üzüm aşılanabilir. Şimdi mesaile iş bu “izail” üzümü köklerini Fransada olduğu gibi bizim topraklarda dahi “Fluksera” ya mukavemet edip edemeyeceğini inkal eder ve “Fluksera”nın mahv edeceği güzel toprak bağlara tek tük bulunmakta olan iş bu çelik üzümü kütüklerini ahali bağ sahiplerinden tek tip kılıp şayed bir kere kurumamış ise mesele kamilen hal olunmuş olur. İş bu maruzattan maksad-ı acizamem memalik-i şahane bağlarında Amerikan cinsinden olarak kütükler bulunduğunu ve iki seneden beri İstanbul ve civarı bağlarını mahvetmekte olan “Fluksera”ya karşı bu tedbir ihtiyati olmak üzere ifayı muktezasını arz ve beyandan ibaret ise de emir ve ferman!..

Karasi – 19 Recep 1304 – 1 Nisan 1303 Numara 56

Geçen sene Adana’dan celp edilip istek edenlere satılmış olan pamuk tahmillerinin bir miktarı daha mevcud olduğundan almak isteyenlerin daire-i belediyeye müracaat eylemeleri lazım geleceği ziraat müfettişliğinden haber verilmiştir.

Karasi - 10 Şaban 1304 – 22 Nisan 1303 Numara 59

Tabak İlletine Tutulan Çift Öküzlerinin Tedavisi:

Balıkesir şehri çift hayvanlarından “Tabak” illeti zuhur ettiği işitiliyor. Her ne kadar bu illet saireden milli muhallak değilse de tutunduğu hayvanatı dahi bir müddet yemden ve hareketten mani ile zafiyete düçar edeceği ve bu cihetle çiftçilerinde işden güçden kalacağı şüphesiz bulunduğundan bunun önünü almak ehem ve elzemdir. İşte o makule hayvanatı müdavet için yapılması lazım gelen tertibat ber veche atide beyan olunur.

Şöyle ki:

Birinci Tertip : Bir kıyye su ile yüz dirhem bal ve elli dirhem tuz ruhu eczahanelerden alınıp yek diğeri ile karıştırılarak sonra bir bez parçası ile hayvanın ağzındaki yaralar günde üç defa yıkanacaktır.

İkinci Tertip : Bir kıyye su içine on altı dirhem şap veya ol miktar göz taşı eritilip yine üç kere hayvanların ayaklarına sürülecektir.

Beyan olunan tertiplerin gerek imal ve istimalince ve gerek fiatınca meydanda olan ehvenet cihetiyle asla ihmal edilmeksizin tedaviye meserrat olunması ihtar ve ilan olunur.

Ziraat Müfettişi Arvent Agaton

Karasi – 25 Şaban 1304 – 6 May?s 1303 No:61

Bandırma’da tavuklarda hastalık zuhur ettiği istihbar kılınması üzerine Ziraat Müfettişi İzzetlü Agaton Efendi Bandırma’ya azim kılınmıştı. Bu kere avdetle oralarca beş bin kadar tavuk telef olmuş olduğu ve ol babda lüzum görünen tabiri icra ettiği, bu hastalıkın süratle tesisini ettiği ve tanzim edildiği varaka etmekle berveche ati derc olunur.

Tavuklara; Araz olan Kolera Hastalığı Ve Suret-i Tedavisi:

Bu hastalık sâri olmakla zuhuru halinde az bir müddet zarfında yüzlerce tavuk birden telef olur. Bu hastalığa tutulan tavukların ibikleri morarıb siyahlaşmaya ve kanatları kuvvetten düşüp yerde sürünmeye ve tüyleri sertleşip dikilmeğe başlar ve kendileri ishal olub pislikleri gayet fena kokmağa başlar ve bu sırada uyuşuk bir halde kalarak artık insandan kaçarlar ve üzerine alaimi müb’haşenin zuhurundan bir iki saat sonra düşüp telef olurlar. Bu hastalıktan henüz telef olmuş olan bir tavuğun muayene edilirse içinde gayet ufak çubuklar görülürki telefata sebep olan bunlardır. Hastalığın zuhurunun müteakib suhuletle tedavi için lazımı çare bazı tertibat olub bunlara riayet olunursa hastalığın hemen önü alınır.

Birinci: Sağlam tavuklar hastalıklı tavuklardan ayrılıb başka bir kümese veya diğer bir mahalle konulmalıdır.

İkinci: Hastalıktan telef olan tavuklar ötede beride bırakılmayıp memleket haricine derince çukurlar kazılarak gömülüp üzerleri kireç ile setr edilmelidir.

Üçüncü: Hastalık zamanında kümeslerin duvarlarıyla tünekler adeta dolar gibi badana edilircesine kireçli sularla yıkanıb bu kireçli sulardan kümeslerin tabanındaki topraklara dahi dökülmelidir. Veyahut on kiyye suya kırk dirhem miktarı zaç yağı ilave ile bununla yıkanılmalıdır. Ve hastalık kamilen geçmedikçe tavuklar harice salıverilmelidir.

Dördüncü: Tavukların içeceği suların paslı demir parçaları konulduktan sonra başka eczahanelerde bulunup “Asitfenik” tabir edilen eczadan dahi bir kıyye suya iki dirhem kadar ilave edilmelidir.

İş bu tavuk hastalığı bu defa Bandırma’da zuhur etmiş ve arasıra sair mahallerde zuhura gelmekte bulunduğundan defi emrinde edilecek tedabir tertib ise masrafsız pek kolay bir şey bulunduğundan bu babda köylerimizle ashab çiftliklerinin nazar-ı dikkatleri celb edilir.

Karasi – 2 Ramazan 1304 – 13 Mayıs 1303 Numara 62

Bazı zevat canibinden geçen sene celb edilen orak makinelarının günde otuz dönüm mahal biçip orakçı yevmiyesinden, ve vakit ve zamanıyle mahsulün meydandan kaldırılmasından dolayı istifade edilmiş bulunduğu, rençberler nezdinde taktirde tastik kılınmıştı. Mezkur makinaların beher takımı Bandırma’da teslim olmak üzere otuz aded Osmanlı altınına kadar mübayaa olunabileceği vilayet ziraat müfettişliğinden haber verilmekle celbi arzusunda bulunanların bu babda daha ziyade malumat almak isteyenlerin zikr olunan müfettişliğe müracaat ettikleri taktirde arzuları husul bulacağı şüphesizdir.

Karasi – 16 Ramazan 1304 – 27 Mayıs 1303 Numara 64

Ziraat Müfettişi İzzetlü Agaton Efendi ipek böcekleri tahmillerine aid tedabir-i fenniyeyi icra etmek üzere üç gün evvel Bandırma ve Erdek cihetlerine azımet etmiştir.

Karasi – 8 Şevval 1304 – 17 Haziran 1303 Numara 66

“Mükerreci” denilen ufak sermayeli bazı Afyon müşterileri köylülerin pazara getirdikleri afyon sakızlarının vezninde istiamelet getirmekte oldukları tahkik kılınmış ve köylülerin bunca zahmetle vücuda getirdikleri bir mala ol misüllü gaddarlık iştirakın meydan vermek gayrı caiz bulunmuş olduğundan köylülerden Pazar mahelline afyon getirecek olanların mallarını evvel emirde daire-i belediyece vezn ettirip miktar-ı sahihini anlamak ve yahud han kapularıyla bir iki mevkide afyon iştira edenlerin ahvali Pazar günleri daire-i mezkürece daima teftiş ettirilmek şekillerinden birisinin ihtiyar icrası ziraat müfettişliğinin mahm-ı vilayet-i celileye takdim olunan takrir de araz ve beyan olunarak keyfiyet daire-i belediyeye tebliğ olunmuş ve bu surette ehli ziraat hukukunun muhafazası maksadın mebni olmasıyla belediye dairesince icabının alel devam icrası mühtezir bulunmuştur.

Karasi – 22 Şevval 1304 – 1 Temmuz 1303 Numara 68

Vilayet Ziraat Müfettişi İzzetlü Agaton Efendi tarafından tebliği olunmuştur.

Buğday Ambarlarının Bitten Muhafazası ve Hasıl Olan İtlafı Çaresi

İşte harman mevsimi yaklaşıp herkes malını bir an evvel ele alıb zahire anbarlarına nakl ve izhar edeceklerdir. Geçen sene bazı yerlerde zahire bitlenip telef olmuş olduğu tetkik kılınmış ve bu babda ithazı lazım gelen tebir-i fenniye şimdiden beyan kılınır.

Gerek çiftlikte ve gerekse başka yerlerde bulunan ahşap ve kargir anbarlar zahirenin konulmasından evvel bir iki defa taze kireç ile badana edilib anbar duvarlarıyla tabandaki yarık ve delikler dahi kamilen kapatıldıktan sonra anbar derununa bir minkal ateş koyup üzerine bir iki avuç bağ kükürdü döküp dışarı çıkıp anbarın kapağı veya kapısı sed edilmelidir.

Veyahud ateşi bir çanak içinde koyarak kükürdü dahi üzerine atıp anbarın altındaki kapaktan içeri sürülmelidir. Ve bu vesile ile bir harik zuhuruna meydan vermemek içün dikkat etmelidir. Anbarlar bir hafta böyle bırakıldıktan sonra kapıları açılıp biraz hava aldırmalı ve sonra zahire idhar edilmelidir.

İkinci Tertip: İş bu tertibin icrası biraz müşkülcedir. Şöyle ki: Zahirler konulmadan evvel anbarların duvar ve tabanlarına fırça ile “Sülfir di karbon” sürülürse bu dahi bitleri telef eder. Bu ecza renksiz ve yağa benzer ve kokusu pek fena olduğundan başka gaz ve ispirto gibi iştiale müstaid olduğundan ameliyat icrası zamanında sigara ve gaz kandili ile yanına varılmamalıdır. Mezkur eczanın Avrupada iki kuruşa alınırsa da Dersaadet eczanelerinden altı, yedi kuruşa kadar alınabilir.

Anbarlara bu ecza sürülüb zahire doldurulduktan sonra dahi zikr olunan eczadan bir miktar çanak içinde anbarın bir köşesine konulur ise asla bit araz olmaz.

Vakıa bu ecza-i feni kokulu bir şey ise de zahireye bir tesiri yokdur. Hatta bazı hekimlerin adetine göre hastalar bile bundan kullanırlar. Zikr olunan iki tertipten hiç birisi icra edilmeksizin zahire anbarlara doldurulduğu halde sene ortasında bitlenirse acaba ne yapmak lazım gelir?

Bunun en ehven tariki zahireyi furuhat ile elden çıkarmak ise de vaktiyle müşteri bulmak veya bulunub da verdiği fiat pek de ehven olmazsa rençber malını satmak istemez. Şu hal beş altı kuruş gözden çıkarır ise mal muhafaza edilmiş olur.

Şöyle ki: Tenekeden mamul bağlarda kullanılan kükürt tenekelerinden bir miktar küçükce ağzı delikli birkaç tenekeler imal ettirilib içlerine üçer dörder parmak kadar “Sülfir karbon” konularak bitlenmiş zahirenin birkaç yerine gömülür.

Ve Mezkür eczadan yani bir çanak içinde anbarın bir köşesine konulur ise bitler Sülfür di Karbonun kokusuna tahammül edemiyerek ya telef olurlar yahud zahireyi terk ile anbar haricine çıkarlar.

Yukarıda dahi zikri geçtiği vech ile şayed sülfür di karbon istiğmali halinde anbarın yanına kandil ve gaz sigara ile yaklaşılmaması tekrar ihtar olunur.

Zahirenin bitlendirmemek veya bitlenmiş ise telef etmemek için Avrupaca daha pek çok tertipler varsa da bazı kendi aklına hizmet eden muannidlerin gözlerini yıldırmamak için biz buralarca kabil olacakları tarif ediyoruz.

Zahirde hasıl olan bitler keskin kokulu şeylere asla dayanamadıklarından anbar duvarlarına pelin, tarhun, nane gibi kokusu ağır olan otlar konulur ise faydası olur.

Her eczahanede bulunan “asid fenik” nam ecza ile bir iki püskürtüp anbar köşelerine teallik edilirse bu ecza dahi keskin kokulu olduğu için zahire asla bitlenmez.

Zahire daha yaş iken anbarlara dahil edilmesinden dolayı kızgınlık peyda ederek bit hasıl edebilmekte olduğu zan edilmekte ise de bu itikat kamilen yanlıştır ve asılsızdır. Zahire her ne kadar kuru dahi olsa bit peyda olabilir.

Karasi – 29 Şevval 1304 – 8 Temmuz 1303 Numara 69

Geçen yazıldığı vechile köylülerin Pazar yerine getirdikleri afyon sakızını mübayaa eden bazı afyon müşterilerinin kullandıkları dirhemlerde ziyadelik ve terazilerde bozukluk olduğu, daire-i belediyeden tayin edilen muhakkak ve müfettişlerin müşahadesiyle dahi tebayün itmesi üzerine o makule meclis-i belediyeye celble terazi ve dirhemleri zabt olunmuş ve kendileri de ceza-i nakdi itâsıyla mahkul edilmiştir.

Bunun üzeri köylülerimizin gözlerini açacağı ve o misli aldanmayacakları ümit edilir.

Karasi – 13 Zilhicce 1304 – 22 Temmuz 1303 Numara 71

Bu havalice zirai ettirilmek üzere beş ay evval Ticaret ve Ziraat ve Nafia Nezaret-i Celilesinden İsfehan ve Şiraz tömbeki tahmillerinden bir miktarı merkez Vilayete gönderilerek ziraat müfettişliği vasıtasıyla ehl-i ziraate tevzi ve taksim ettirilmiştir.

Zikr olunan tahmiller ekilerek güzel tömbekiler hasıl olduğu ve bu havali topraklarıyla imtizaç eylediği anlaşıldığından numunesi badel terbiye gönderilmek üzere şimdilik bir adedi yeşil tömbeki yaprağı zikr olunan müfettişlik tarafından Nezarete gönderilmiş ve böyle müceddeden biri mevkude yetiştirilecek mahsulatın evvel emirde ziraatin şevk ve gayretini mucib ve bu da ileride hazine-i celilerin menfaatına müstecib olacağı cihetiyle gelecek seneden itibaren tönbeki zirai bu havalice tamim edilmek üzere dahil-i vilayette ekilecek tömbekinin dört beş sene kadar bir müddetle reji muamelatından bila satışına her nevi tekellüf ve resimden muafiyeti hususunda arz ve izhar kılınmıştır.

SONUÇ

Hemen her gün Karasi Gazetesinde haberleri çıkan, hemen her sayıda ziraatle ilgili önemli yazılar yazan, bilgiler veren Agaton Efendi hakkındaki bilgiler birden bire kesilmektedir. Bu yazıda değerlendirilen Karasi gazetesinin, ki 104 sayıya ulaşmaktadır, 71. sayısı Agaton Efendi hakkında bize bilgi veren gazetenin en son nüshasıdır.

Agaton Efendinin Balıkesir’de kısa bir süre için bulunmasına rağmen, bu birkaç yılın izlerini Balıkesir’de günümüzde bile görmek mümkündür. Agaton Efendi yine meçhulden geldiği gibi tarihin bilinmezlikleri, unutulmuşlukları içine dalarak kaybolup gitmiştir. Kimdi, nasıl bir adamdı bu Arvent Agaton Efendi? Bugün İstanbul’da “Agaton” soyadlı bir Ermeni aile mevcutsa da bu yazıda ismi geçen Arvent Agaton Efendi hakkında hiçbir bilgileri bulunmuyor. Kendileriyle görüştüğüm Ermeni tarihçi sayın Yarvend Gobelyan da bu kişi ile ilgili bilgi veremedi. “Agaton” ailesi fertleri Osmanlı Devleti’nde önemli görevler almışlar hatta birisi “Posta Teşkilatı”nın geliştirilmesinde büyük hizmetleri geçmiş ve umum müdürlüğe kadar yükselmişti.

Ziraat Müfettişi Arvent Agaton Efendi’nin Balıkesir’den ayrıldıktan sonra neler yaptığı konusunda hiçbir bilgimiz yok ancak Balıkesir’de yapmış olduğu büyük hizmetler bütün açıklığıyla karşımıza çıkmaktadır.



[1] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Karesi Vilayeti Tarihçesi, Hüsnü Tabiat Matbaası, (İstanbul: 1331), s. 121.
[2] 1318 Hüdavendigar Vilayeti Salnamesi, s. 340.
[3] Abdülmecid Mutaf, Salnamelerde Karasi Sancağı, (1995) s. 25.
[4] 1321 Tarihli Hüdavendigar Vilayeti Salnamesi, s. 352.
[5] Abdullah Yurdakök, Balıkesir Bas›n Tarihi, (Balıkesir: 1992) s. 38.
[6] Kazancıgil-Berküren, Galatasaray Lisesi Mezunları (1880 yılı)
[7] Karasi 27 Cemazielahır 1304- 11 Mart 1303 Numara: 53.
[8] Karasi Vilayetine Mahsus Salname, 1305, Balıkesir Vilayet Matbaası.
[9] Karasi, 11 Cemaziulahir 303, 5 Mart 1302 No. 1.
[10] Karasi, 18 Cemazielahir 1303, 12 Mart 1302 No. 2.
[11] Karasi, 2 Recep 303, 26 Mart 302, No: 4.
[12] Karasi, 18 Cemaziülahir 303, 12 Mart 1302, No: 2.
[13] Karasi 22 Recep 303- 26 Mart 302, No: 4.
[14] Karasi, 9 Recep 303, 2 Nisan 302, No: 5.
[15] Karasi, 16 Recep 303, 9 Nisan 302, No: 6.
[16] Karasi, 8 Şaban 303, 30 Nisan 302, No: 9.
[17] Karasi, 25 Cemazielahir 303, 19 Mart 302, No: 3.
[18] Karasi, 27 Cemazielahir 304, 11 Mart 303, No. 53.
[19] Karasi, 19 Rebiülevvel 304, No: 39.
[20] Karasi, 4 Rebüelahir 304, 17 Kanunevvel 302, No: 41.
[21] Karasi, 19 Recep 304, 1 Nisan 303, No: 56.
[22] Karasi, 25 Şaban 304, 6 Mayıs 303, No: 61.
[23] Karasi, 9 Recep 303, 2 Nisan 302, No: 5.

 ----------------------
* Araştırmacı -
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 8, Kış 2003
            Tavsiye Et

   «  Geri
Yorumlar