Anasayfaİletişim
  
English

Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Sınır Kapısı Sorunu ve Ekonomik Boyutu

Yrd. Doç. Dr. Sedat LAÇİNER*
ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 6, Yaz 2002

 

Ermenistan’ın bağımsızlığına kavuştuğu günden bugüne iki ülke arasındaki ticaretin arttırılması ve bir sınır kapısının açılması sürekli olarak gündemde olmuştur. Bunda en önemli etken Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa’daki Ermeni lobilerinin faaliyetleridir. Ermenistan’ın karşılaştığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle Türkiye suçlanmakta ve sınır kapılarının açılması sayesinde Ermenistan ekonomisinin düzeleceği iddia edilmektedir.[1] Bu faaliyetler doğal olarak söz konusu ülkelerin Ermenistan ve Türkiye politikalarına da yansımakta ve Türkiye sınırlarını açması yönünde sürekli olarak bir baskı altında tutulmaktadır.

Lobilerin dışında ülke olarak Ermenistan da ısrarla ekonomisindeki bozulma nedeniyle ‘Türk ambargosu’nu sorumlu tutmaktadır.[2] Bu baskı ve talepler incelendiğinde ekonomik çıkarların önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır. Coğrafi konumu ve komşuları ile olan nispeten bozuk ilişkileri nedeniyle geçen 10 yıl içinde büyük bir ekonomik buhrana uğrayan Ermenistan, ekonomik sıkıntılarının çözümünde ve Batı’ya açılmada Türkiye’nin neredeyse tek ‘çıkış kapısı’ olduğunun farkındadır. Türkiye, biraz sonra detaylandırılacağı üzere, Ermenistan için en güvenli, en ucuz ve en kısa çıkış kapısıdır. Ayrıca diğer çıkış noktalarına önemli bir alternatif de sunmaktadır. Dahası Türkiye kendisi başlı başına büyük bir pazardır. Bu durum hem ithalat hem de ihracat için geçerlidir. Ancak söz konusu baskı ve talepler sadece ekonomik nedenlerle açıklanamaz. İşgal ettiği topraklar ve diğer rahatsız edici politikaları nedeniyle Ermenistan dış ilişkilerinde büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Bu sıkıntıları gidermenin önemli bir yolu da “saldırı”dır. Diğer bir deyişle Ermenistan kendisini savunmak yerine dikkatleri başka noktalara çekerek hem zaman kazanmak, hem de eleştirilerden kurtulmak istemekte, bu nedenle de kendisini haklı saydığı bir konuyu, yani kendisine uygulandığını iddia ettiği ‘ambargo’yu bir araç olarak kullanmaktadır.

Lobilerin ve Ermenistan’ın faaliyetleri dışında özellikle ABD, Türkiye’nin bölgesel ticareti daha çok geliştirmesini kendi ulusal çıkarlarına uygun bulmaktadır. Buna göre Batı’nın Kafkasya ve Orta Asya’daki çıkarlarını temsil eden Türkiye’nin bölgede hiçbir devlet ile ‘kan davası’ içinde olmaması gerekmektedir. ABD bu konuda sadece Türkiye’ye sözlü uyarılarda bulunmakla da yetinmiyor ve aktif olarak bölgesel işbirliğinin altyapısını hazırlıyor. Bunun için bölge ülkelerini hükümet düzeyinde ‘teşvik eden’ ABD ayrıca sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bölge ülkeleri üzerinde bir baskı oluşturmaya da çalışmaktadır. Bu faaliyetlerden bir tanesi de 2002 yılı Mart ayında Kafkas Kadınlar Diyaloğu Birliği’nce düzenlenen faaliyettir. Kadınların aracılık ettiği bu girişime Türkiye’den de İstanbul Ticaret Odası (İTO), Arı Grubu, Liberal Demokrat Parti (LDP), Anavatan partisi (ANAP) ve Türk – Ermeni İş Geliştirme Konseyi’nden temsilciler katılmışlardır. Sınır kapısının açılması ve soykırım iddialarının ön planda olduğu gezide Türk tarafı siyasi konulara fazla girmek istemeyip daha çok ekonomik ve kültürel işbirliğinden bahsederken Ermeni tarafı daha çok siyasi konuları gündeme getirmiştir. Geziye katılanlardan gazeteci Serpil Yılmaz’a göre geziyi ABD düzenlemiş ve ismini de Brave Heart Operation yani Cesur Yürek Operasyonu koymuşlardır. Yılmaz gezinin ABD’den dakikası dakikasına izlendiğini de belirttikten sonra gezi çerçevesinde düzenlenen yemeğe İngiltere büyükelçisinin de katılmasını “anlamlı” bulmaktadır.[3] ABD Ermenistan’daki bu faaliyetin dışında yine aynı tarihlerde İstanbul’da Türkiye’deki Büyükelçiliği aracılığıyla Amerikan – Kafkasya İş Geliştirme Konferansı’nı düzenlemiş ve böylece Türk, Azeri, Gürcü ve Ermeni işadamlarını buluşturmuştur. Toplantı için aralarında Ermenistan havayolları Müdürü’nün de bulunduğu ve ağırlıklı olarak inşaat sektöründen 22 Ermeni işadamı gelmiştir.[4]  Bu çalışma için İTO ile yakın işbirliğine giren ABD Elçiliği bu yolla ekonomiyi siyasi yakınlaşmaya zemin olarak görmektedir. ABD’nin 2000 yılında da benzeri bir toplantı düzenlediği hatırlanacak olursa Kafkasya’da Türkiye ve Ermenistan için roller biçtiği ve bunu uygulamaya çalıştığı düşünülebilir.

Avrupa’da ise Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) girmesine olumsuz yaklaşan lobi ve gruplar Ermenistan ile ilişkileri de Türkiye karşıtı argümanlar arasında saymaktadırlar. Örneğin AFP, “eğer Türkiye AB’ne girmek istiyorsa Ermenistan ile olan ekonomik ilişkilerini geliştirmesi gerekir yorumunda bulunmuştur.[5] AB üyesi olmayan bir ülkenin Türkiye – AB ilişkilerinde nasıl bu kadar etkili olduğu sorusu ise siyasi ve kültürel sorunlarda aranmalıdır. Ancak sonuçta Ermenistan sınır kapısı ve diğer ticaret sorunlarının çözülmesi için AB’den de ciddi bir baskının geldiği söylenebilir. Devlet Bakanı Reşat Doğru’nun Bakü’de yapmış olduğu “AB de dahil olmak üzere hiçbir uluslararası örgüt Türkiye’yi Ermenistan ile olan sınırı açması için zorlayamaz” [6] açıklaması da aslında bu baskıyı doğrulamaktadır.

Türkiye – Ermenistan sınır kapısının açılması konusunda dış baskı ve taleplerin dışında iç kamuoyunda da yönlendirici lobi ve gruplar bulunmaktadır. Bunların başında Türkiye Ermenileri ve Ermenistan ile ilişkilerde görece daha liberal bir çizgi izlemesi gerektiğini savunanlar vardır. Bu kişiler ticari ilişkilerin sorunların çözümünde en önemli araç olduğunu savunmaktadırlar. İkinci önemli grup ise sınır bölgesine yakın halk ve işadamlarıdır. Sınır kapısının açılmasından maddi yararlar uman bu kişiler diğer grupların yönlendirmesiyle abartılı beklentiler içine girmektedirler. Bu kişilerin basın ve siyaset yoluyla ciddi bir lobi oluşturduğu söylenebilir. Bir diğer Türkiye içi lobi ise taşımacılık lobisidir.[7] Ermenistan üzerinden Azerbaycan ve diğer bölge ülkelerine daha kolay gidebileceklerini düşünen Türk taşımacıları Gürcistan yoluna bir alternatif oluşturma arayışı içindedirler.

Tüm bu grupların çalışmaları sonucunda sürekli bir baskı altında bulunan Türk Dışişleri Bakanlığı kendi isteğiyle, ya da zorunluluktan dolayı geçici çözümler ya da cevaplar üretmektedir. İşin aslına bakılır ise Türkiye’nin şu anki ekonomik durumu itibariyle hiçbir devletle sınırlarını ticarete kapatma lüksü ve isteği yoktur. Hatta sınır ticaretine sağlamış olduğu kolaylıklar da dikkate alınırsa komşular ile ticaretin arttırılması öncelikler arasındadır.[8] Ayrıca Ermenistan’ın bağımsız bir devlet olarak kuruluşundan günümüze dek Türkiye tarafından ilişkileri geliştirmek için gösterilen çabalar dikkate alınırsa Türk tarafında ticaretin geliştirilmesi için herhangi bir irade noksanlığı olmadığı anlaşılacaktır. Hatta Türk Hükümeti kamuoyunu ve Azerbaycan’ı karşısına alma pahasına bazı riskli adımlar atmaktadır ki[9] bu çabalar yukarıda adı geçen gruplarca görmezden gelinmektedir. Diğer bir deyişle Ermenistan ya da başka bir ülke ile Türkiye’nin ekonomik ilişkilerini geliştirme isteğinde bir sorun yoktur. Ancak Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarının işgaliyle sonuçlanan saldırgan dış politikası[10], Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanıma konusunda izlediği güven vermez tutumu ve yaklaşık bir asır önce olduğunu iddia ettiği olayları ‘soykırım’ olarak nitelendirme konusundaki ısrarı Türkiye ile olan ilişkilerini geliştirmesine engel olmuştur. Bu konuda Türkiye’nin Ermenistan’dan talepleri çok açıktır:

1) “Sınırların silah zoruyla değiştirilmesine karşı çıkın, sınırları silah zoruyla değiştirmeye çalışmayın ve komşunuz Azerbaycan’ın işgal ettiğiniz topraklarından çıkın”,

2) “Türkiye’nin uluslararası antlaşmalar ile çizilmiş olan sınırlarını tanıdığınızı resmen açıklayın, yasal düzenlemelerinizde ya da resmi açıklamalarınızda bu konuda soru işaretleri uyandıracak yaklaşımlardan kaçının (Örneğin Türkiye’nin Doğu bölgelerine ‘Batı Ermenistan’ demekten vazgeçin)”,[11]

3) “1915 yılında olan karşılıklı kayıpları siyasete malzeme yapmayın. Diğer ülkeleri ikili ilişkilere katarak Türkiye’ye dış dünyada zarar vermeye çalışmayın.”

Görüldüğü üzere Türkiye’nin talepleri anlamsız bir kaprisin sonucu olmadığı gibi yerine getirilmesi imkansız bir dayatma da değildir. Aksine söz konusu talepler son derece makul sayılabilir ve her ülkenin ilişkilerini geliştirmede olmazsa olmaz sayacağı temel unsurlardır. Ayrıca cumhuriyet dönemi incelendiğinde söz konusu taleplerin Türk dış politikasının temel ilkelerinin ve uluslararası hukukun gerekleri olduğu da kolayca anlaşılacaktır. Aslında belirtilmemesine karşın ilişki kurmak isteyen her devlet buna benzer koşulların ilişki kuracağı devletçe yerine getirilmesini ister. Özetle hiçbir devlet kendi topraklarını tanımayan, kendisini dünyanın en büyük suçunu (soykırım suçunu) işlemiş olmakla suçlayarak belki de en büyük hakarette bulunan ve silah zoruyla sınırları değiştirmeye çalışan bir devletle ilişkiye girmek istemez. Örnek verecek olursak; eğer Ermenistan Avrupa’nın ortasında olsaydı, Fransa’nın ya da İtalya’nın sınırlarını tanımasaydı, o ülkeyi soykırım yapmakla suçlasaydı, diğer taraftan da Avrupa’da bir diğer devletin topraklarının yüzde 20’sini işgali altında tutsaydı bu ülkeler Ermenistan ile kolayca ilişkilerini geliştirebilirler miydi acaba?

Tüm bu tabloya karşın gerek içeride, gerekse dışarıda bazı gruplar Türkiye’nin bir an önce Ermenistan ile olan ekonomik ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini, bu amaç için de en iyi aracın sınır kapılarının açılması olduğu savunulmaktadır. Bu gruplar tek parça olmamakla birlikte hepsinin ortak savı sınırların açılmasının her iki ülkenin de lehine olacağı şeklindedir. Hatta bu gruplardan bazıları bu yolla Türkiye’nin büyük bir gelire kavuşacağını da iddia etmektedir.[12] Diğer bazı gruplara göre ise Türkiye bu yolla Ermenistan’ı ekonomik ve siyasi açılardan kendisine bağlayabilir, bunun sonucunda da sorunlarını çok daha rahat bir şekilde çözebilir. Türkler ile Ermeniler arasındaki sorunların bu kadar yüzeysel olmadığı hatırlanacak olursa bu tür reçetelerin ne kadar işe yarayacağı tartışmalıdır. Buna rağmen sınır kapısının açılmasını talep eden lobiler bölgede, Türkiye’de ve diğer ülkelerde ısrarla görüşlerini savunmaktadırlar. Bu bağlamda çalışmanın amacı söz konusu iddiaları her yönüyle ele almak ve söz konusu beklentilerin ne kadar gerçekçi olduğunu araştırmaktır. Tüm bunlara ek olarak ‘Türkiye – Ermenistan ilişkilerinde ekonomi ne kadar katkıda bulunabilir?’ sorusunun cevabı da aranacaktır.

İlk olarak makalede sınır kapısının açılmasının yararlı olduğunu belirten kişi ve grupların beklentileri ele alınmakta ve sınır kapısının açılması durumunda bu beklentilerin ne derece gerçekleşebileceği tartışılmaktadır. Bundan sonraki kısımda ise söz konusu beklentilerin gerçekleşmesini engelleyen nedenler ele alınmaktadır. Diğer bir deyişle bu bölüm ekonomik açıdan karşılıklı bağımlılığın Türk Ermeni ilişkilerinde etkili bir faktör olmasının önündeki yapısal sorunlara odaklanmaktadır. III. Bölüm’de ise ‘Ne Yapmalı’ sorusu cevaplanmaya çalışılarak sorunlar için olası çözüm yolları tartışılacaktır. Makalenin Sonuç bölümü ise bulguların tartışılmasına ve özetlenmesine ayrılmıştır.

I. BEKLENTİLER

Daha önce de belirtildiği üzere Türkiye ile Ermenistan arasında sınır kapısı açılmasını savunan ve Türkiye’nin Ermenistan ile olan ekonomik ilişkilerini arttırması gerekenlerin ilk beklentileri ekonomi alanında ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda en önemli beklentilerin Türkiye ve Ermenistan’ın ciddi bir atılım olduğu söylenebilir. Buna göre Türkiye ve Ermenistan’ın dış ticaret hacimleri birkaç kat artacak, ayrıca sınır bölgelerinde gözle görülür bir canlanma yaşanacaktır. Sınır kapısının açılmasıyla birlikte ekonominin dışında siyasi alanda büyük bir gelişmenin yaşanacağı da iddia edilmektedir. Buna göre artan karşılıklı bağımlılık önyargıları azaltırken daha faydacı bir yaklaşımı her iki tarafa hakim kılacaktır.

1. “Türkiye’nin Ermenistan’a İhracatı Artar” Beklentisi

Bu grup içinde ilk beklenti Türkiye’nin Ermenistan ile olan ticaretten büyük ekonomik kazançlar elde etmesidir. Buna göre büyük bir ekonomik kriz yaşayan Türkiye Ermenistan sayesinde ihracatını büyük ölçüde arttırabilir. Bu konuda rakamlar muhteliftir ve birkaç yüz milyon dolardan 1 milyar dolara kadar çıkar. Örneğin Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği Başkanı Cemil Özdemir’e göre sınır kapısının açılması halinde Türkiye’nin bu ülkeye ihracatı 600 milyon doları aşacaktır.[13] Dış politika yazarı Sami Kohen’e göre ise ihracatımız 500 milyon dolara ulaşacaktır.[14]

Bu iddia sahiplerine göre Ermenistan’ın ihtiyaç duyduğu hemen hemen herşey Türkiye’de vardır ve Türkiye ulaştırma ve üretim maliyetleri açısından diğer rakipleriyle kıyaslanamaz avantajlara sahiptir. Ermenistan’ın diğer yakın komşuları olan İran ve Gürcistan’la kıyaslandığında da büyük bir standart ve kalite avantajı vardır. Özetle sınır kapıları açılırsa tüm Ermeniler Türk mallarını tercih edeceklerinden Türkiye’nin ihracatı büyük ölçüde artarken Ermenistan’dan ithalatı Ermenistan’ın düşük rekabet gücü nedeniyle çok düşük bir seviyede kalacaktır.

Kağıt üzerinde ‘mükemmel’ görünen bu hesapların ‘ufak’ bir kusuru bulunmaktadır, o da Ermenistan’ın ekonomik verilerini tamamen göz ardı ediyor olmasıdır. Ermenistan’ın tüm dış ticaret hacminin 1 milyar dolar civarında olduğu ve dış ticaretinin büyük bir kısmını borçla ve özel şartlarda gerçekleştirdiği hatırlanacak olursa yukarıdaki hesaplamalarının en hafif tabiriyle gerçekçi olmadığı rahatlıkla anlaşılacaktır. Ermenistan tüm ihtiyaçlarını Türkiye’den karşılamayacağına ve ciddi bir finansman sıkıntısı içinde olduğuna göre birkaç yüz milyon dolarlık bir ticaret hacmi dahi çok büyük bir başarı sayılmalıdır.

Türkiye-Ermenistan ticaret hacminin iddialar ölçüsünde artmayacağını anlamada bir diğer yöntem de karşılaştırmalardır. Türkiye-Gürcistan ekonomik ilişkilerini bu bağlamda ele alırsak Ermenistan’ın nüfusundan neredeyse üç misli daha fazla bir nüfusa (5,5 milyon) sahip olan ve Türkiye ile sınırında iki sınır kapısı (Türközü ve Sarp) bulunan Gürcistan ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi yıllık 300 milyon dolar civarındadır.[15] Üstelik bu rakama 100-150 milyon dolar arasında değiştiği belirtilen Türkiye-Ermenistan ticareti de dahildir. Diğer bir deyişle Gürcistan gibi büyük bir pazarla Türkiye arasındaki toplam ticaret hacmi 200 milyon doların altındadır. Kültürel ve siyasi ilişkileri son derece ileri düzeyde olan Türkiye ile ‘kardeş ülke’ Azerbaycan arasındaki ticaret hacmi ise 200 yılı verilerine göre yaklaşık 330 milyon dolardır.[16] Yine Ermenistan ile kıyaslanamayacak büyüklükte bir pazar olan, nüfusu 65 milyonu aşan İran ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 1 milyar 200 milyon dolar civarındadır. Üstelik bu rakamın 500 milyon dolarlık kısmı İran’dan alınan doğalgazdan kaynaklanmaktadır.[17] Diğer bir deyişle Ermenistan ile ticaretimizde etkisiz faktör olan petrol ve gaz çıkarıldığında Türkiye – İran ticaretinin gerçek boyutu 600 – 700 milyon dolara kadar inmektedir. Bu bilgiler ışığında sormak gerekir, Türkiye, İran gibi bölgesel bir devle zorlanarak yakalayabildiği bir ticaret hacmini Ermenistan gibi fakir ve bölgenin en küçük devletiyle sadece sınır kapısını açarak nasıl yakalayacaktır? Bu tablo da açıkça göstermektedir ki Türkiye’nin Kafkasya’daki birincil önceliği Ermenistan sınır kapısının açılması değildir. Ekonomik anlamda asıl sorun diğer bölge ülkeleri ile olan ticaretin bir an önce 2 milyar dolar düzeyinin üzerine çıkarılmasıdır. Siyasi gerekçelerle önemi abartılan Ermenistan pazarı dardır, Türk malları için herhangi bir rahatlama sağlayamayacağı gibi Gürcistan ve İran üzerinden yapılan ve 150 milyon doları bulduğu söylenen ticaretin sınır kapısının açılmasından sonra çok daha fazla artmayacağı ortadadır. Ayrıca Ermenistan pazarında ciddi finansman sorunları vardır. dahası alınan malları takas yapılabilecek bir doğal kaynak ya da bu ülkeye özel bir ihraç ürünü de yoktur. Buna karşın Gürcistan, Azerbaycan ve İran pazarları bugüne kadar ihmal edilmiştir ve Ermenistan sınır kapısının açılmasıyla birlikte Türkiye’nin bu pazarlarda ciddi kayıpları olabilir. Özellikle Azerbaycan pazarında Türkiye’nin itibarı Ermenistan’a karşı izlemiş olduğu politikalara bağlıdır. Bu bağlamda Doğu Anadolu’nun kalkınmasının bölgenin en küçük, en sorunlu ve fakir ülkesi ile sınır kapısının açılmasında gören ihracatçılara İran ve diğer pazarları hatırlatmakta yarar vardır.

Sınır kapsının açılmasının Türk ihracatına büyük katkılarda bulunacağını ileri sürenlerin bir diğer argümanı da Türkiye Ermenistan arasındaki iyileşme sonucunda Ermeni diasporası ile olan ticarette yaşanacak iyileşmedir. Doğrudur, dünyanın dört bir yanına yayılmış olan Ermeni diasporasında çok sayıda tüccar ve zengin kişi vardır. Ancak Türkiye’ye ve Türklere dönük kampanyaların kaynağının ve lokomotifinin diaspora olduğu hatırlanacak olursa bu argümanın ne kadar temelsiz olduğu da kolayca anlaşılabilir.

2. ‘Doğu Kalkınır’ İddiası

Sınır kapısının açılmasından Türkiye’nin kazançlı çıkacağını savunanların en önemli argümanlarından biri de Ermenistan ile ticaret yoluyla Doğu Anadolu Bölgesi’nin kalkınacağıdır. Başta Kars ve çevresi olmak üzere bölgedeki işadamları Türkiye’nin Ermenistan ile yaşadığı sorunların bölge halkınca ödendiğini savunmakta ve ‘düşmanlıkla’ ticaretin ayrı tutulması gerektiğini savunmaktadırlar. Örneğin eski Iğdır Ticaret Odası Başkanı Tayar Oral şunları söylemektedir:

“Bizim hedefimiz Ermenistan ile ticari ve ekonomik ilişkiler kurmaktır, bu nedenle iki ülke arasındaki sınırın açınılması bir zarurettir.”[18]

Oral’a göre Iğdır ve çevresindeki halk Türkiye’nin büyük şehirlerinden oldukça uzak yaşamakta, bu nedenle bu şehirlerdeki ekonomik faaliyetlerden yeterince yararlanamamaktadırlar, oysa ki Ermenistan çok yakındır ve bölge halkına bir açılım sağlayabilir.[19] Benzeri görüşleri savunan bir diğer kişi ise yukarıda da ismi geçen Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği Başkanı Cemil Özdemir’dir. Özdemir sınır kapısının açılması halinde 600 milyon dolarlık bir ihracat artışı beklediklerini belirtikten sonra “ticaret başkadır, düşmanlık başkadır” demektedir.[20] Buna karşın sayın Özdemir İran, Gürcistan ve Azerbaycan gibi bölgenin en önemli ülkeleri ile sınır kapıları sonuna kadar açıkken tüm bölgenin ihracatının 2001 yılında neden sadece 189 milyon 821 dolarda kaldığını açıklayamamaktadır. Diğer bir deyişle bölgede çok sayıda sınır kapısı açıkken, bölgenin en fakir ülkesi olan Ermenistan ile açılacak bir sınır kapısının Doğu Anadolu’nun ihracatını nasıl 3 katından fazla arttırabileceği halen merak konusudur.

Ermenistan sınır kapısının bölgeye yapacağı yararların abartıldığı ve bu konuda ciddi bir manipülasyonun yürütüldüğü açıktır. Nasıl İran ve Gürcistan sınırlar kapıları Doğu Anadolu Bölgesi’ni kalkındıramadıysa Ermenistan sınır kapısı da kalkındırmaz. Bunun bir çok nedeni olmakla birlikte ilk ve en önemli neden Ermenistan’ın çok küçük ve fakir bir Pazar olmasıdır. İkincisi Ermenistan bölgeden ihtiyaç duyduğu malzemeleri dolaylı yollardan (İran ve Gürcistan üzerinden) almaktadır. Sınır kapısının açılmasıyla bu ticaretteki artış sanıldığı gibi onlarca kat olamaz. İkinci olarak bölge sınır ticaretine hazırlıklı değildir. Bu doğrultuda herhangi bir hazırlık yapılmamıştır. Özellikle ulaşım ve diğer alanlardaki altyapı sınır ticaretinin bölgeye herhangi bir katkıda bulunmasını engellemektedir. Gürcistan ve İran deneyimleri bunu açıkça göstermektedir. Tıpkı Güneydoğu’da olduğu gibi bu ülkeler ile yapılan ticaretten elde edilen gelirler İstanbul, Ankara ve özellikle güney illerimize akmaktadır. Ticaretten çok az pay alan bölge işadamları dahi yatırımlarını bölgeye yapmamakta, bunun yerine güney illerinde turizm yatırımlarına yönelmektedirler. Diğer bir ifadeyle bölge sermaye tutmamakta, bu haliyle “tipsiz bir kuyu”yu andırmaktadır. Hal böyle olunca Ermenistan’ın ya da bölgedeki herhangi bir devletin ekonomik anlamda bölgeye bağlanması düşünülemez. Bunun olabilmesi için bölgenin kültürel, sosyal, siyasal ve teknik açılardan uluslararası ticarete hazırlanması gerekmektedir. Kars, Erzurum, Iğdır-Ağrı üçgenindeki ulaşım, haberleşme ve diğer alt yapı ihtiyaçları tamamlanmadığı, bölge ülkeleri ile ne tür bir ticaretin yapılabileceği konusunda ulusal, bölgesel ve uluslar arası politikalar belirlenmeyip, kararlılıkla yürütülmediği sürece sınır kapısının açılmasının ya da kapalı tutulmasının bölgeye ciddi bir katkı sağlamayacağı açıktır. Belki bu sayede küçük bir grup gelirini arttıracaktır. Bu bağlamda 2 milyonluk fakir bir ülke ile sınır kapısının açılması için ciddi bir lobi yürüten bölge işadamlarının bölgenin nispeten büyük pazarlarıyla olan ilişkilerini neden geliştiremediklerini sorgulamaları, bu konuda ulusal karar alıcıları da zorlamaları gerekmektedir.

Bölgenin Ermeniler ile geliştirilecek iyi ilişkilerle kalkınacağı iddialarında belirtilmesi gereken bir diğer nokta da turizmdir.  Özellikle Türk Ermeni İş Konseyi Başkanı Kaan Soyak’a göre ilişkilerin yumuşaması ve kapıların iyice açılması sonucunda Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu illerine Ermeni turistler akın edecektir. Soyak şöyle açıklıyor bu iddiasını:

“Eğer sıcak bir hava oluşursa, bu Türkiye’ye her yıl en az 30 - 40 bin Ermeni gelmesi demektir. Bu da Doğu ve Güneydoğu’ya sırf Ermeni turistlerden 180 milyon dolar kazandırır.... Ermeniler, Kayseri, Adana, İskenderun, Mersin, Diyarbakır, Malatya, Elazığ, Antep, Maraş, Van gibi geçmişte atalarının yaşadığı, anayurt olarak gördükleri yerleri gelip görmek istiyorlar. Biri köyde ayran içmek istiyor, diğeri hiç Muş’u görmemiş, doğma büyüme Amerikalı ama Muş elması yemek istiyor, bir başkasının dedesi Urfalı, Urfa kebabı yemek istiyor, bir diğeri Ermeni kilisesini gezmek istiyor. Böyle bir turizm ilişkisi gerçekleşirse, Elazığ’da bir Hilton, Diyarbakır’da bir Hyatt Regency’nin açılması hayal değildir.”[21]

Kendisi işadamı olmasına karşın Sayın Soyak’ın aritmetiğinin ve ticaret yaklaşımının bu kadar ‘zayıf’ olması şaşırtıcıdır (!): Her şeyden önce elma, kebap ve Muş elması bu kadar pahalı mıdır ki 30 – 40 bin turist 180 bin dolar gelir getirsin? Sayın Soyak’ın hesabını kullanacak olur isek Türkiye’ye her yıl gelen 10 milyonu aşkın turistin bırakması gereken gelir miktarı 50 milyar doları aşardı. Böylesine az bir turist ile böylesine büyük bir geliri sağlayabilen yeryüzünde herhangi bir ülke var mıdır? Bu da bir diğer tartışma konusudur. Bu hesaplarda dikkati çeken bir diğer husus da Amerikalı 30 - 40 bin Ermeninin her yıl sadece Muş elması yemek, dedelerini yâd etmek için Muş’un dağlarına gelmesi olsa gerektir. Böylesine büyük bir geliri Ermenistan’ın dahi bu kadar az bir Ermeni turistle sağlayamadığı hatırlanacak olursa bu kişilerin Türkiye’ye 200 milyon dolara yakın bir miktarı bırakmayacakları açıktır. Ayrıca Türkiye’nin sınırları dünyanın her tarafındaki tüm Ermenilere her zaman açık olmuştur ve halen de açıktır ve isteyen her Ermeni yılın her mevsiminde Şanlıurfa’ya gelip kebap yiyebilmektedir (!). Fakat Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da henüz 180 milyon doları gören olmamıştır. Bu noktada akla gelen soru “Acaba Ermeniler elma ve kebabın yanında bir de soykırım iddialarının Türk halkınca tanımasını mı istiyorlar, yoksa soykırımsız Muş elması yiyemiyorlar mı” oluyor.

Sınır kapısının açılması tartışmalarında Doğu Anadolu Bölgesi ile ilgili belirtilmesi gereken bir diğer nokta da ‘sınır ticareti’ ile ‘sınır kapısı’ açılması konusunun karıştırılıyor olmasıdır. Oysa ki sınır ticareti özel bir dış ticaret şeklidir ve sınır kapısı olan her yerde sınır ticareti yapılması şart değildir. Türkiye’nin son dönemde izlemiş olduğu politika sınır ticaretine sınırlamalar getirme yönündedir.[22] Bu nedenle sınır kapısının açılması halinde Kars ve çevresinde beklenenin çok çok altında bir gelir sağlanabileceği de unutulmamalıdır.[23] Belirtilmesi gereken bir diğer husus da sınır ticareti yapılabilse dahi bunun geçici ve mevcut sorunları örtücü bir yol olmasıdır. Sınır kapısının açılması ve izin verilmesi halinde sınır ticareti yoluyla gelecek olan gelirler geçici bir rahatlama sağlayabilir ve Kars bölgesinin asıl yapısal sorunları görmezden gelinebilir. Oysa ki Kars’ın asıl sorunu sınır kapısının kapalı olması değil dinamik ve sağlıklı bir kalkınma gücüne sahip olamamasıdır. Nitekim bunun sonucu olarak sınırların kapalı olmasına rağmen Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinden Ermenistan’a diğer ülkeler kullanılarak ihracat yapılırken Kars’tan yapılan ticaret ihmal edilebilecek düzeydedir.[24] Bu da göstermektedir ki Kars ve çevresinin temel sorunu sınır kapısı ya da mesafelerin yakın olması değildir. Ancak sınır kapısı tartışmaları asıl sorunları gölgede bırakmaktadır.

3. Taşımacılık Lobisi ve Beklentisi

“Doğu sınırları kalkınır” ya da “ihracat artar” savlarına benzer bir durum da taşımacılık alanında yaşanmaktadır.[25] Bilindiği üzere Türk taşımacılık sektörünün İran ve Gürcistan bölgelerinde ciddi sorunları bulunmaktadır.[26] Özellikle İran’da Türk taşımacılık firmaları önemli sıkıntılarla karşılaşmakta, bu nedenle Ermenistan’ı sorunlarını azaltabilecek bir alternatif olarak görmekte ve bu ülke ile olan sınır kapısının açılmasını özellikle istemektedirler. Diğer bir deyişle Ermenistan dışındaki pazarlardaki sorunlarını çözme konusunda hükümeti ikna edemeyen gruplar Ermenistan alternatifine yönelmektedir. Oysa ki diğer bölümlerde belirtilen nedenlerden dolayı Ermenistan en azından şu an için gerçek bir alternatif olamaz. Bu durumda Ermenistan’dan çok daha önemli transit geçit bölgeleri olan Gürcistan ve İran yollarındaki sorunları çözmek ilk akla gelen ve de en etkili çözümdür. Eğer Türk Hükümeti bu ve diğer gruplardan baskı görmek istemiyorsa söz konusu alanlardaki sorunları çözmek için daha fazla gayret göstermelidir.

4. Petrol Boru Hatları ve Sınır Kapısı

Türkiye’nin ekonomik anlamda kazançlı çıkacağını iddia edenlerin bir diğer iddiası da Azerbaycan petrollerini dış dünyaya taşıyacak hattın Türkiye’ye ulaşması için en ideal yolun Ermenistan olduğu, Türkiye’nin Ermenistan ile olan siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesinin bu konuda önemli bir katkı sağlayacağıdır. Örneğin gazeteci-yazar Sami Kohen’in hesabına göre boru hattı için en kestirme yol Ermenistan’dır. Hattın Ermenistan üzerinden geçmesi maliyeti azaltacağı gibi Türkiye’nin Erivan üzerinde daha etkili olmasını da sağlayabilir.[27] Sayın Kohen’in bu konuda göz ardı ettiği nokta ise Ermenistan ile Türkiye arasında bir güvenin mevcut olmadığı gerçeğidir. İki ülke arasındaki herhangi bir anlaşmazlıkta böylesine devasa bir yatırımın geleceği ne olacaktır? Kohen diyor ki “eğer Ermenistan uzlaşmaya yanaşmazsa, (Türkiye) sınırını her an kapatabilir...”[28] Milyarlarca dolarlık stratejik yatırımların böylesine kaygan zeminler üzerine inşa edilemeyeceği açıktır. Türkiye – Ermenistan anlaşmazlığına ek olarak topraklarının beşte biri Ermeni işgali altında olan bir Azerbaycan’ın petrollerinin bu ülkeye para ve itibar kazandıracak şekilde nakledilmesine razı olacağını düşünmek de zordur. Böyle bir gelişme Azerbaycan petrollerinin vanasını Ermenilere teslim etmek olur ki bunun da uzun vadede çok akılcı bir gelişme olmayacağı açıktır.

5. Ermenistan Ekonomisi ve ‘Ambargo’: Türkiye Ambargo Uyguluyor mu?

Ermenistan’ın kötüye giden ekonomisi nedeniyle bugüne kadar Türkiye ve Azerbaycan sıkça suçlanmıştır.[29] Denize kapalı bir ülke olan Ermenistan’ın özellikle Türkiye’nin tavrı nedeniyle büyük sıkıntı çektiğini iddia eden bu grup daha çok Ermenistan ve Batı’da Ermenistan’a yakın kişilerden oluşmaktadır. Bir yandan Ermenistan Devlet Başkanı ve Hükümet üyeleri Türkiye’yi tüm dünyaya her fırsatta şikayet ederken, Batılı ülkeler de Türkiye’yi Ermenistan’a “yeterince yardım etmemekle” suçlamaktadırlar. Hatta Ermeni yetkililer IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla ekonomik ambargonun Ermenistan’ın dış ticaretini yarı yarıya azalttığını öne sürmektedirler.[30] Türkiye’nin bu konudaki tavrıyla uluslararası hukuk ve istikrara da zarar verdiğini iddia eden bu grup Türkiye’ye dönük ithamlarıyla uluslararası toplumun adalet duygusunu da harekete geçirmek istemektedir. Oysa ki gerçek tablo oldukça farklıdır. Her şeyden önce Türkiye ve Azerbaycan tarafından Ermenistan’a etkili ve gerçek bir ambargonun uygulanabildiğini söyleyebilmek zordur. Erivan - İstanbul arasında her hafta düzenli uçak seferleri yapılmakta ve iki uçak karşılıklı olarak yolcu kaşımaktadır. Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev uçak seferlerinin İstanbul ile sınırlı olmadığını, Trabzon’dan da uçak seferleri yapıldığını iddia etmiştir. Aliyev’in bu iddialarına Türkiye’nin cevabı “bunlar özel uçaklar” şeklinde olmuş, Aliyev ise bu durumu “Türkiye’nin bir devlet politikası yok mu şeklinde eleştirmiştir”.[31]  Valiz ticareti yapanların dışında Gürcistan ve diğer ülkeler üzerinden Türkiye’ye gelen Ermeniler de vize konusunda neredeyse hiçbir zorlukla karşılaşmamaktadırlar.[32] Özellikle Ermeni işadamlarının çok süratli bir şekilde Türkiye vizesi alabildikleri bilinmektedir. Diğer bir deyişle mal ve insan akışı İran, Gürcistan ve Rusya üzerinden rahatlıkla gerçekleşmektedir. Dolaylı ulaşımın maliyetlere olumsuz etki yaptığı doğrudur, ancak bu maliyet abartılmamalıdır. Gürcistan üzerinden gidilse dahi Ermenistan ile Kars ilinin uzaklığı İstanbul - Kars yolundan kat be kat daha yakındır. Diğer bir deyişle mesafeler ticareti tamamen engellememektedir. İkinci olarak Ermeni pazarı Türk girişimcileri tarafından uzunca bir süredir zaten değerlendirilmektedir. Devletin görünürdeki tutumuna rağmen özel sektör şirketleri Ermenistan ile diğer ülkeler üzerinden sıkı bir ilişki içindedir. Tiflis’te kurulan Türk İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Yıldırım’a göre bu ticaretin hacmi daha üç yıl önce 150 milyon doları aşmıştır:

“Türkiye’nin Ermenistan’a ambargosu işe yaramıyor. Ermenistan pazarını keşfeden Türk firmaları Gürcülerle ortak Tiflis’te taşeron firmalar kurdular. Bunların sayısını bile hesaplayamadık. 1999’da 150 milyon dolarlık Türk malı Ermenistan’a satıldı. Bu yıl bu rakamın da üstüne çıkılır.”[33]

Ertunç Polatlı’ya göre ise iki ülke arasındaki ticaret hacmi yıllık 200 milyon doları bulmuştur.[34]

İran ve Gürcistan üzerinden gerçekleşen Türkiye kaynaklı ihracatın Ermenistan’ın toplam ithalatının yüzde 10’unu aştığı tahmin edilmektedir. Ermenistan’ın toplam ithalatı dikkate alındığında sınırın tamamen açılması halinde bu rakamın iddia edildiği oranda artmayacağı açıktır. Kaldı ki Türkiye son dönemde Gürcistan sınırında açtığı ve açmaya hazırlandığı kapılarla Ermenistan sınırına oldukça yaklaşmaktadır. Son olarak açılma hazırlığında olan Gürcistan’ın Cevahiti bölgesine açılan Aktaş sınır kapısı bir anlamda Ermenistan’a açılmaktadır.[35] Gürcistan’ın bu bölgesinde Ermenilerin yoğunlukla yaşadığı ve bu bölgeden Ermenistan’a geçişin çok kolay olduğu dikkate alınırsa bu sınır kapısı ile Türkiye adeta Ermenistan’a bir sınır açmaktadır. Aktaş sınır kapısından Ahalkelek’e kadar olan mesafe 26 km’dir. Buradan Ermenistan’ın Bavra sınır kapısına kadar olan mesafe ise 42 km’dir. Diğer bir deyişle Türkiye’den Ermenistan sınırına ulaşmak sadece 68 km’de mümkün olacaktır.[36] Özetle Türkiye Ermenistan arasındaki mesafe ticaret yapmaya engel değildir ve önümüzdeki günlerde bu mesafe daha da daraltacaktır. Bu ortamda Ermenistan’ın tüm ekonomik sorunları nedeniyle Türk ambargosunu sorumlu tutması gerçekçi değildir. Ortada etkin bir ambargo olmadığı gibi ABD’nin baskılarıyla Türkiye bu ambargoyu da gittikçe sulandırmaktadır. Dolayısıyla sınır kapısının açılması halinde Ermenistan’ın ekonomik sorunlarından kurtulması mümkün değildir. Ermenistan’ın Türkiye pazarından gerçek anlamda yararlanabilmesi için ilişkilerini gerçekçi temellere dayandırması ve önyargılara dayalı, gerçekleştirilmesi imkansız tarihsel hedeflerinden vazgeçmesi gerekir.

Yukarıdaki tablo da ortaya koymaktadır ki Türkiye, “ambargo”nun tüm sorumluluklarını ve negatif etkilerini üstlenmekle birlikte Ermenistan’a karşı katı ve tavizsiz bir ambargo uygulamamaktadır. Bunda bir neden coğrafyadır, diğer neden de Türkiye’nin ticarete verdiği önemdir. Buna karşın Ermenistan ekonomisinde olumsuz sinyaller devam etmekte ve büyük bir göç dalgası hız kesmeksizin sürmektedir. Bu sorunlar ambargo ya da Türkiye’nin durumu ile açıklanamaz ve daha çok Ermenistan’ın siyasi ve ekonomik yapısı ile ilgilidir. Bağımsızlıktan günümüze Ermenistan’ın diğer Sovyet cumhuriyetleri gibi büyük sıkıntılar yaşaması normal karşılanmalıdır. Komünist sistemden kapitalist sisteme geçişin zorlukları ortadadır ve hemen hemen tüm eski SSCB cumhuriyeti bu zorlukları en üst noktada yaşamıştır. Ancak bu geçişte Ermenistan ekonominin gereklerini yerine getirmemiş ve siyasi gelişmeler ekonomik hedefleri engellemiştir. Eski SSCB bölgesinde kapitalist ve bağımsız bir ekonomiye geçiş için diğer tüm ülkeler Rusya’ya olan bağımlılıklarını azaltmaya çabalarken Ermenistan’da böyle bir gelişme olmamıştır. Bunun en önemli nedeni ise yine siyasi mülahazalardır. Siyasi engellerden bir diğeri de Ermenistan’ın komşularıyla ilişkileri ve henüz bağımsızlığının ilk yıllarında sorunlarını askeri yollarla çözme çabasıdır. Özellikle Karabağ sorunu hem Ermenistan’ın ekonomik kaynaklarını azaltmıştır, hem de ‘sürekli savaş’ ortamı ülkeye yabancı yatırım gelmesini engellemiştir. Diaspora Ermenileri dahi Ermenistan’a yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Özetle Ermenistan’ın karşılaşmış olduğu problemlerin altında siyasi tercihler ve askeri sorunlar yatmaktadır. Bu sorunlarsa çoğu zaman algılamadan kaynaklanmaktadır ve salt Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki sorunlar ile açıklanamaz. Ermenistan ciddi bir zihinsel değişim geçirmediği müddetçe bu bölgede ekonomisini güçlendiremez. Nüfusça ve toprak açısından böylesine küçük bir devletin sürekli bir ‘meydan okuma’ yaklaşımı içerisinde varlığını devam ettirebilmesi oldukça zordur. Bölgede var olmak ve zenginleşmek isteyen bir Ermenistan’ın öncelikli olarak daha bağımsız ve bölge ile daha barışık olması gerekir. Nitekim ABD’nin ve diaspora Ermenilerinin her yıl yaptığı milyonlarca dolarlık yardımlar dahi Ermenistan’ı ayakta tutmaya yetmemektedir. Özellikle diaspora Ermenileri yapmış oldukları yardımların karşılığı olarak daha radikal bir dış politika istemekte, bu da onların yaptıkları yardımların çok ötesinde zararlara yol açmaktadır.[37]

6. Kafkasya’ya Katkısı

Türkiye’nin Ermenistan sınır kapısını açması halinde Kafkasya bölgesininin istikrar ve barış açısından büyük kazanımlar elde edeceği de iddialar arasındadır. Özellikle Batılı ülkeler bölgede istikrarın devamında Türk – Ermeni ilişkilerinin büyük rolü olduğunu tekrarlamaktadır. Özellikle Avrupa Birliği organlarının kararlarında bu durum belirtilerek asıl sorumlu olarak da Türkiye gösterilmektedir. Oysa ki çeşitli defalar hatırlatıldığı üzere bölgesel istikrarı açısından en önemli tehdit kaynağı Ermenistan’ın bölge ülkelerin hemen hemen hepsiyle olan bozuk ilişkileridir. Ermenistan sadece Türkiye ve Azerbaycan ile değil Gürcistan ile de sorunlu ilişkilere sahiptir ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit eder politikalar izlemektedir.[38] Ermenistan’ın Rusya ile birlikte hareket ediyor olması nedeniyle diğer küçük ülkeler Batı blokunu ve Türkiye’yi dengeleyici unsur olarak görmektedirler. İran ise en kolay taraf değiştirebilecek ülkeler arasındadır. Bu hassas dengeler içinde Ermenistan politikalarını değiştirmemişken, aksine tehditkar yaklaşımını devam ettirdiği yönünde işaretler verirken Türk dış politikasında izlenecek bir ani değişim bölge dengelerini derinden etkiler. Sınır kapılarının açılması siyasi mesajlar vereceği gibi Ermenistan’ın Azerbaycan ve Gürcistan karşısında siyasi ve ekonomik açılardan rahatlamasını da sağlar ki bunun sonucunda Ermenistan’da daha radikal ve saldırgan politikalar izlenmesini isteyenler güç kazanabilir.

Kafkasya istikrarı açısından bir diğer tehdit de Ermenistan iç politikalarıne etki yoluyla olabilir: Bilindiği üzere Ter-Petrosyan yönetimi nispeten daha fazla diyalog yanlısı bir çizgi izlemiştir. Buna rağmen Ermenistan-Türkiye ilişkilerini geliştirmeyi başaramamıştı. Koçaryan ise rakipleri tarafından “Ter-Petrosyan’ın zıddı” olarak tanımlanmıştır. Koçaryan, Ter-Petrosyan’ı “fazla yumuşak olmakla” suçlamış ve Türklere karşı bu tür politikaların sonuç getirmeyeceğini iddia etmiştir. Ter-Petrosyan ise Koçaryan ve ekibini daha iktidara gelmeden önce “savaş partisi” olarak nitelendirmiştir.[39] Bu ortamda Koçaryan’ın iktidarda olduğu bir dönemde sınır kapısının hiçbir karşılık alınmadan açılması ‘şahinler’in haklı olduğu anlamına gelecektir ve ilerisi için “Türkler şiddetten ve sertlikten anlar” imajını Ermenistan’da yerleştirecektir. Doğaldır ki böyle bir sonuç istikrara ve Türk çıkarlarına hizmet etmeyecektir.

7. Siyasi Yarar Beklentisi

Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini savunanların en önemli savı siyasi sorunların bu yolla halledileceğidir. Karşılıklı bağımlılık yoluyla pazarlık imkanının artacağını savunan bu kişilere göre ticaret karşılıklı yanlış anlamaları da giderecektir. Örneğin Ermeni Diasporası Araştırma Merkezi Başkanı Jean-Claude Kebapçıyan’a göre bugüne kadar ilişkilere siyasiler hâkim olmuş, sivil toplum ve işadamları ise sessiz kalmıştır: “Politikacılar kendi bencil çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Oysa işadamları sayesinde bir güven ortamı yaratılması çok iyi olur” diyen Kebapçıyan bu sözleriyle iyimserliğin ötesinde mevcut temel sorunların sadece bir gruba ait olduğunu imâ etmektedir. Oysa ki özellikle diasporadaki Türk karşıtı faaliyetlerin Ermeni işadamlarınca yönlendirildiği bilinen bir gerçektir. Diğer taraftan Ermenistan’da ve diasporada Türklerin Ermenilere soykırım uygulamadığını düşünen neredeyse bir tek Ermeni dahi bulunmamaktadır. Ilımlı Ermeniler arasında ismi geçen Kebapçıyan sadece “Türk aydınlarıyla diyalog kuralım” dediği için ‘Türkiye casusu’ olarak suçlanmış, yani Ermeni toplumundan aforozlanmış birisidir. Buna rağmen Kebapçıyan da Türkiye’nin soykırımı tanıması gerektiğini ısrarla savunmakta, Fransa’da Türkiye aleyhine her türlü faaliyete destek vermektedir.[40] Daha doğrusu o bunun Türkiye karşıtı olduğunu düşünmemekte, Ermenilerin en doğal hakkı olduğunu düşünmektedir. Diğer bir deyişle Türkleri yeryüzünde şu ana kadar işlenebilecek en insanlık dışı suçu işlemekle suçlayan Ermeni aydınları bunun Türklerce neden kabul edilemediğini dahi anlamaktan uzak bir haldedirler. Türk aydınında son yıllarda gözlenen eleştirel yaklaşımı, Ermeni aydını ve diğer Ermeni kesimleri sadece Türklere bakarken uygulamaktadırlar. Yani Ermenilerin bu konuda ciddi bir özeleştiri sorunu bulunmaktadır. Hal böyle olunca Türkiye’nin varoluş ve ulusal gurur konusu yaptığı konularda Ermeni tarafından ticaretle ciddi bir yol alınamayacağı açıktır. Bu noktada bazı gruplar soykırım iddialarının kabul edilmesinde bir zarar olmayacağını da iddia edebilmektedirler. Bu vesileyle soykırım iddialarının kabul edilmesi halinde ne tür bir gelişme olacağından da bahsetmekte yarar vardır: Biraz önce de belirtildiği üzere ‘soykırım’ insanoğlunun bu güne kadar işleyebildiğini en ağır suçtur. Bu nedenle böyle bir suçu işleyen devletin özgüveninde ve dünyadaki saygınlığında ciddi problemler ortaya çıkar. Nazi Almanyası nedeniyle Almanya’nın tüm ekonomik başarılarına karşın hâlâ siyasî bir dev olmada yaşadığı sıkıntılar bunun bir sonucudur. Almanya ne kadar başarılı olursa olsun bir süper güç olmak için gerekli şartlardan biri olan ahlakî liderlikte alacağı çok yol vardır ve bu açmazı özellikle Anglo-Sakson dünya tarafından kendisine zaman zaman hatırlatılmaktadır. Türkiye ise bir ekonomi devi değildir ve böyle bir yükü kolay kolay kaldıramayacağı ortadadır. Böyle bir durumda bölgesel güç özelliğinde ciddi kayıplara uğrayacağı gibi içeride ve dışarıda özgüveninde de önemli yaralar alacaktır. Geçmişiyle gurur duymayan bir toplumun geleceğe dönük hislerinde ne tür yaraların açılacağı da bilinmeyenlerle dolu bir alandır. Bunların ötesinde böylesine büyük bir suçun tazminatı da büyük olur ve bunu Türk ekonomisinin ve ruh halinin kaldırması imkansızdır. En önemlisi ise ‘geçmişin kutusu’nu açmak eski sorunları hortlatır, Türkiye’nin 80 yıldır yerleştirmeye çalıştığı bölgesel düzenin en önemli taşları yerlerinden oynar ve bu sürecin sonucunda sadece Türkler değil Ermeniler de dahil olmak üzere bir çok etnik grup olayların altında kalır. Türkiye iki milyonun altında nüfusu olan fakir bir ülke ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek için, üstelik de işlemediği bir suçu neden kabul edecektir. Eğer Türk halkı Ermenilerin kendisine yaklaşık 100 yıl önce bir soykırım işlediğine saplantısal düzeyde inansaydı ve “Ermeniler bunu kabul edene kadar uğraşacağım” deseydi bu yöntem ticareti geliştirmek için akılcıl bir yol olur muydu? Ya da tersten düşünürsek böyle bir sorun ticaret yoluyla aşılabilir miydi?

Mevcut durumda ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine asıl Ermenistan’ın ihtiyacı olduğu tüm taraflarca kabul görmektedir. Türkiye şu halde dahi yapabileceği ticaretin önemli bir kısmını gerçekleştirmektedir. Abartılı rakamlar bir yana bırakılırsa Ermenistan, Türkiye için önemli pazar sayılmaz. Tüm bu nedenlerden dolayı Türk dış politika belirleme sürecine ekonomi lobilerinin Ermenistan’la ilişkiler lehine etkide bulunmaları güçtür. Çünkü böylesine küçük bir ülke ile yapılacak ticaret her zaman için sınırlı kalmaya mahkumdur ve Türkiye açısından bir bağımlılık yaratmaz. Bu durum Ermenistan için de geçerlidir. Başka araçlar kullanılmadığı taktirde Ermenilerin hisleri kolay kolay değişmeyecektir. Ayrıca Ermenistan politikalarında diaspora Ermenilerinin, Rusya’nın ve diğer bazı ülkelerin aktif rol oynadıkları düşünülecek olursa dengelerin daha büyük aktörlerce kurulduğu ve bunun Türkiye-Ermenistan arasında kurulacak birkaç yüz milyon dolarlık bir ticaretle aşılamayacağı açıktır.

II. YAPISAL ENGELLER

Tüm veriler incelendiğinde Türkiye - Ermenistan ekonomik ilişkilerinin gelişmesinin oldukça zor olduğu ve daha çok siyasi değişkenlere bağlı olduğu açıkça görülecektir. Tüm bunlara ek olarak bazı yapısal zorluklar da bulunmaktadır. Bu zorluklar şu şekilde özetlenebilir:

a) Türk tarafında ciddi bir hazırlık bulunmamaktadır. ABD ya da başka bir ülkeden, ya da bir lobicilik grubundan gelen baskılarla sınır kapıları açılıp kapatılmaz. Bunun için teknik hazırlıkların tamamlanmış olması gerekir. Bir sonraki bölümde ele alınacak hazırlıklar yapılmaksızın atılacak her adım ‘hazırlıksız yakalanmak’ olacaktır ve böyle bir durumda Türkiye her türlü sürprize hazır olmalıdır.

b) İkinci olarak, belki de çok daha önemli bir sorun Ermeni tarafından irade ve samimiyet noksanlığıdır. Ermeni tarafı ekonomik ihtiyaçlarının farkındadır. Ancak kalıcı bir ekonomik ilişkinin taraflar arasındaki ortak güven ve anlayıştan geçtiğini henüz anlayabilmiş değildir. İki ülke arasındaki güç farkı ve asıl ihtiyaç sahibinin Ermenistan olduğu gerçeği psikolojik ve tarihi önyargılar nedeniyle görülememektedir. Hatta Ermenistan tarafında bazı parti ve gruplar Türkiye’yi tehdit etmekte ve sınır kapısının açılması için önşartlar dahi öne sürmektedirler. Diğer bir deyişle Türk tarafı sınırı açsa dahi ileride gelecek bir Ermeni hükümeti tek taraflı olarak sınırı tekrar kapatabilir. Bu da Ermenistan’daki Türkiye algılamasının ne derece zarar verici bir noktaya ulaştığını göstermektedir. Hatta denebilir ki yalnızca sınır kapısı konusunda değil sözde soykırım ithamları konusunda verilecek bir taviz dahi Ermenilerin görüşlerini değiştirebilmek için yeterli değildir. Başka bir deyişle şu anki ortam dikkate alındığında Türkiye tüm sınır kapılarını açsa, soykırım suçlamalarını da kabule etse bile ortadan kaldırılması gereken yapısal sorunlar yerli yerinde durdukça gelişme olmayacaktır. Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan’ın en önemli danışmanlarından Civan Tabibyan da bu durumu doğruluyor. Tabibyan’ın kendisine yöneltilen “Ermenistan, Türkiye ile ilişkilere her ne surette olursa olsun hazır mı” yönündeki soruya cevabı şu şekildedir:

“Bakın size samimi söylüyorum. Yarın Karabağ sorunu çözülüp de Türkiye hazır olduğunu bildirse ancak o anda ne kadar hazır olduğumuzu anlayabileceğiz. Şimdilik bizim için söylemesi kolay, ama Türkiye önşartını kaldırırsa acaba ‘Soykırımın kabulü önşart değil’ diyebilecek miyiz? Bu ciddi bir soru”.[41]

Bu sözler de açıkça ortaya koymaktadır ki, ilişkilerin geliştirilmesine en çok ihtiyaç duyan ve zayıf tarafı oluşturan Ermenistan sürekli istekte bulunmakta, ancak bu taleplerin karşılığı olan sorumlulukları yerine getirememektedir.

Ermenistan, Türkiye ile ilgili her soruna sözde soykırım cephesinden bakmakta, bu da çözümü zorlaştırmaktadır. Iğdır, Artvin ve Kars’dan 29 Türk işadamının Ermenistan’ı ziyareti esnasında açıklamalarda bulunan Ermeni İşadamları Birliği Başkanı Hovsep Safaryan’ın sözleri bu saplantısal yaklaşımın altını çizmektedir:

“Bizim geçmişimiz ve tarihimizle ilgili hiçbir taviz vermeden, fakat zamanın dayattığı koşullarda komşuluk yapmanın da zorunluluğu bulunmaktadır. Atatürk, zamanında soykırımı kabul etmiş ve onu organize edenleri yargılamıştı.[42] Bugünkü Türk yöneticileri içerisinde o cesareti gösterebilecek, tarihi doğru değerlendirebilecek yöneticiler çıkacaktır. İşte o zaman bizim komşuluğumuz doğru yolda yol alacaktır.”[43]

Safaryan bir yandan komşuluk ilişkilerinin gereği olarak geçmişten taviz vermeden de ilişki kurulabileceğini söylerken diğer taraftan ekonomik ilişkilerde dahi referans noktasını sözde soykırım iddialarına dayandırabiliyor.

Ayrıca “sınır açılsın” diyen Ermenilerin çekincelerine ek olarak Ermenistan’da bazı gruplar sınır kapısının açılmasına tamamen karşıdırlar. Bunlardan radikal olanları Türkiye ile olan tarihi sorunları neden göstererek herhangi bir gelişmeye karşı çıkarken diğer bir grup ekonomik gerekçeleri ön plana çıkarmaktadır: Örneğin Ermenistan Demokratik Parti lideri Aram Sargsian sınırın açılması halinde Ermenistan ürünlerinin satılamaz hale geleceğini ve bundan Ermenistan ekonomisinin büyük bir zarara uğrayacağını iddia etmiştir.[44]

c) Bir diğer sorun ise Ermeni tarafında altyapının bulunmamasıdır. Ulaşım ve diğer alanlarda ciddi sorunlar vardır. Bu nedenle sınır kapısı açılsa dahi ikili ticaretin belli bir noktanın ötesine geçemeyeceği aşikardır. Ermenistan - İran yıllık ticari ilişkilerinin 120 milyon dolar civarında kalması (bu rakama Türkiye’den Ermenistan’a İran üzerinden giden mallar da dahildir) da bu gerçeği kanıtlamaktadır. Ermenistan’ın bulunduğu coğrafi konum nedeniyle öncelikli olarak transit bir ülke olmaya çalışması gerekir.[45] Azerbaycan, Türkiye, Gürcistan, İran arasındaki ülkenin komşuları ile ilişkilerini düzeltmesi ve altyapısını düzeltmesi halinde bölgesel ticaret sayesinde daha zengin bir hale gelmesi mümkündür. Aksi taktirde altyapısı olmayan, aynı zamanda istikrarsız ve çevresini tehdit eden bir ülkenin uluslararası ticaretten çok fazla beklentisi olmaması gerekir.

d) Dördüncü olarak uluslararası aktörlerin Ermenistan - Türkiye ilişkilerine katkıda bulunmuyor olması da önemli bir yapısal etkendir. Örneğin Rus faktörü yaklaşık 100 yıldır Türk - Ermeni ilişkilerinde olumsuz yönde bir etki yapmaktadır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki güvensizliği besleyen Rus faktörü nedeniyle Ermenistan ekonomisini adeta feda ederek ‘güvenlik satın almaktadır’. Tamamen algılamalara dayanan bu alışverişten zararlı çıkan ise yine Ermenistan’dır. Geçen 10 yılı incelediğimizde Ermenistan askeri, siyasi ve ekonomik açılardan Rusya’ya daha bağımlı bir hale gelmiş, buna karşın güvenlik endişeleri azalmak yerine artmıştır. İlk Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan “Ermeniler tarihsel düşmanlıklarını unutup Türklerle ilişkilerini normalleştirmedikleri sürece Ermenistan’ın Rusya’dan tam bağımsızlığını elde etmesi mümkün olmayacaktır” diyerek Rus faktörünün ne derece önemli olduğunun altını çizmiştir.[46] Zaten Ter-Petrosyan’ın iktidardan gidişinde Rusların rolü de bu tespiti doğrulamaktadır. Ancak Koçaryan döneminde tam tersi bir yaklaşımla Rusya’ya bağımlılık daha da artmıştır.[47]

Rusya’ya ek olarak Avrupa ve ABD’nin Ermenistan politikaları da ilişkileri kolaylaştırmamaktadır. Ermenistan’ın silah zoruyla sınır değişikliği, insan hakları ve diğer devletlerin içişlerine karışmama konularında yeterince uyarılmaması, aksine çatışma yaratıcı politikalarına rağmen sürekli olarak dış yardım alması sanılanın aksine bölgedeki barışı tehdit etmekte ve yine Ermenistan’a zarar vermektedir. Bugün Ermenistan bölge ülkeleri tarafından “Batı’nın beslediği ve Rusya’nın son kalesi” olarak algılanmaktadır. Oysa ki Batılı ülkelerin yapacakları ekonomik yardımları bölgesel işbirliği şartına bağlaması çok daha yararlı olabilirdi. Bu çerçevede Türkiye’nin bölgesel işbirliği projeleri geliştirmesi ve finansmanı konusunda Batılı ülkelerin desteği araması yararlı olabilir.

Uluslararası aktörlerin yapısal engel olarak rolleri konusunda diğerlerinden ayrılan örnek ise Azerbaycan’ın konumudur. Azerbaycan, Türkiye’ye olan kültürel ve tarihî yakınlığından ve Ermenistan ile anlaşmazlıklarından haklı taraf olduğu düşüncesinden hareketle sınır kapısının açılmasını kendisine karşı bir hareket olarak görmektedir. Bu nedenle Türk devlet adamları ve temsilcilerinin Azerbaycan’a ziyaretlerinde yöneltilen ilk soru sınır kapısının açılıp açılmayacağı üzerinedir.[48] Azerbaycan’dan Türkiye’ye yapılan ziyaretlerde de Azeri yetkililer Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladığı ekonomik yaptırımları sulandırdığı eleştirisinde bulunmakta ve bunun Azerbaycan ile ilişkilere zarar vermemesi gerektiğini hatırlatmaktadırlar.[49]

III. NE YAPMALI?: GELECEĞE DÖNÜK BİR STRATEJİ İHTİYACI
 
Uzun dönemli incelendiğinde Türkiye’nin Kafkasya’nın belki de en önemli bölgesel gücü olduğu anlaşılabilir. Buna karşın Türkiye’nin gerçek anlamda bir Kafkasya politikası var mıdır, yoksa günlük gelişmelerin ve diğer ülkelere verilen tepkisel cevapların sonucunda gelişen bir reflekssel politika mı mevcuttur belli değildir. Bu nedenle ilk olarak Türkiye’nin net bir şekilde Kafkasya politikasını belirlemesi gerekir. Sınırlara saygılı olmak, saldırganlıktan uzak olmak gibi genel prensiplerin ardından izlenen tepkisel dış ve güvenlik politikaları milli çıkarlara zarar vereceği gibi bölgesel istikrara da hizmet etmemektedir. Özellikle Ermenistan gibi küçük devletlere karşı daha belirgin ve hedefleri, araçları belli, uzun dönemli bir strateji izlemenin zamanı gelmiştir.

Ermenistan özeline gelinecek olursa, yukarıda da gözlendiği üzere yapısal ve bir anda değiştirilemeyecek çok sayıda engel bulunmaktadır. Özellikle algılama sorunu psikolojik bir sorundur ve gerçeklerden çok sanıların bir ürünüdür. Bu nedenle Ermenistan'’ dönük politikaların çok yönlü ve çok araçlı olması gerekir. Sadece ekonomik ya da sadece siyasi çabalar hiçbir sonuç vermez. Hatta bu tür çabalar ters de tepebilir. Örneğin bu ortamda tek taraflı olarak sınır kapılarını açmak, ya da Ermenistan’la her şartta yakınlaşmak saldırganlığı teşvik edebilir. Algılama problemi çözülemediği için ticaretteki artış sorunları çözmeye yetmeyebilir. Özetle Türkiye’nin bir çok alanı kapsayan detaylı bir çözümler paketine ihtiyacı vardır. Peki bu çözüm paketinde ne tür araçlar olmalıdır. Söz konusu paketi psikolojik, ticari ve siyasi olarak üç ana başlık altında değerlendirebiliriz:

1. Psikolojik Boyut: Daha önce de belirtildiği üzere Ermeniler Türklerin kendilerini geçmişte yok etmek istediklerini, bu isteklerinin bugün de devam ettiğine inanmaktadırlar. Yani onlara göre karşılarında kendilerini yeryüzünden nedensiz yere silmek isteyen “gözünü kan bürümüş” bir millet vardır. İşte Ermenilerin Türklerden nefret etmesinin nedeni budur. Kendilerinden nefret edildiğini düşündükleri için başkalarından nefret etmek. Bu nedenle başlarına gelen bir çok felaket nedeniyle Türkleri suçlayan Ermeniler gelinen noktada Ermenistan’ı ayakta tutabilmek için en çok Türkiye ile iyi ilişkilere ihtiyaçları olduğunu dahi göz ardı edebilmektedirler. Diğer bir deyişle Ermeniler diyalogsuz ve manipülasyonla geçen yılların da etkisiyle gerçeklerden çok bir hayal dünyasında yaşamaktadırlar. Şaşırtıcı bir şekilde onları bu dünyadan uyandırması gereken, belki de bunu yapabilecek tek millet de Türklerdir. Bunu gerçekleştirebilmek için ise sabır ve özenle yürütülecek bir kampanya gerekmektedir. Bu kampanya Dışişleri, YÖK, Milli Eğitim Bakanlığı, Genelkurmay gibi çok sayıda sivil ve resmi kurumun katkısıyla ancak çok iyi bir eşgüdümle yürütülmelidir. Bu bağlamda neler yapılabilir? Örneğin, 1990ların başlarında Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Azerbaycan için uygulanan öğrenci burs sistemi Ermeniler için de uygulanabilir. Binlerce Ermeni öğrencinin Türk üniversitelerinde okuması ve böylece gelecek nesiller için doğrudan iletişim imkanının oluşturulması sağlanabilir (Eğitim). Aslında burs sistemine diğer Kafkasya cumhuriyetlerinin de (Gürcistan gibi) dahil edilmesi alınabilecek sonucu güçlendirebilir.

Bunun dışında Ermenistan’a ve Kafkasya’ya dönük iletişim kanalları harekete geçirilebilir. TRT’nin veya Kafkasya’ya dönük olarak oluşturulabilecek bir yayın organının bölge dillerinde yayın yapması diyalog sürecini pekiştirecektir. Bu bağlamda Türkçe öğrenmek isteyen Ermenilere, Gürcülere ve diğer Kafkas halklarından gelenlere burs sağlanması da bu bağlamda değerlendirilebilir (İletişim).

Kültürel faaliyetler de psikolojik sorunların çözümünde yararlı olabilir (Kültür). Yapılacak fuar ya da şenliklere Ermenistan’dan da heyetlerin çağrılması yararlı olabilir. Bu çerçevede Türk tarihinde önemli yeri bulunan Ermeniler için anma günleri düzenlenerek Ermenistan ve diasporadan Ermeniler davet edilebilir.

Bir diğer alan da turizmdir. Ermeniler için önemli sayılan bölgeler yapılacak turlar Ermenistan’da nostalji ile karışık geçmişe dönük önyargıları azaltabilir (Turizm).

2. Ekonomik Boyut: Türkiye’nin tüm Kafkasya’yı kapsayıcı bir ekonomi stratejisi bulunmalıdır. Türkiye bu bölgeye ne satabilir, bu bölgeden ne alabilir? Sınır bölgesindeki altyapı böylesi bir ticarete uygun mudur? Bölge illeri ile Türkiye’nin önemli sanayii ve ticaret merkezleri arasında ulaşım hatları hazırlanmış mıdır? Depolar, enerji hatları, insan gücü, kültürel altyapı sınır ticareti için hazır mıdır? Tüm bu soruları cevaplandıran bir değerlendirme sonucunda başta sınır bölgesi olmak üzere Türkiye’nin genel olarak Kafkasya ile ticarete hazır olması gerekmektedir. Konuya sadece Ermenistan, ya da Gürcistan olarak yaklaşmak yanıltıcıdır. Azerbaycan bir petrol devi olmaya adaydır ve petrolün aşama aşama devreye girmesiyle birlikte Kafkasya’da değişim kaçınılmaz bir hal alacaktır. Kars, Erzurum ve Van gibi illerimiz incelendiğinde bu bölgenin hiçbir açıdan böylesine radikal bir değişime hazır olmadığı rahatlıkla görülebilir. Aynı bağlamda Gürcistan’nın arkası devasa büyüklükte bir Rusya pazarıdır ve Türkiye sınırın kendi tarafını hazırlamadığı için bu pazar ile Türkiye arasında adeta bir set çekilmiş gibidir. Güneye doğru ise İran pazarından yararlanılamamaktadır. Küçük bir ülke olan Ermenistan ile ticaretin tartışıldığı bir dönemde İran pazarının ne kadar ihmal edildiği ortadadır. Yine Hazar ve ardı da Türkiye’nin Doğu’sundan ulaşılacak bölgelerdir. Özetle Türkiye’nin sadece Ermenistan değil, İran, Rusya, Gürcistan, Hazar ve Azerbaycan pazarlarını da içine alacak şekilde kapsamlı bir ekonomi projesi oluşturması gerekmektedir. Böylesine bir proje GAP’dan daha büyük boyutlar içerir ve onlarca yıla yayılan bir zaman diliminde gerçekleştirilebilir. Bu nedenle geçirilecek her an bir kayıp sayılmalıdır. Bu doğrultuda bölgenin enerji, ulaşım, iletişim ve kültürel altyapısı ayrı ayrı geliştirilmelidir. Erzurum -  Kars - Ağrı üçgeni ile bölge arasındaki ulaşım, iletişim ve enerji altyapısı hazırlanmalıdır. Ermenistan’a en yakın büyük il olarak Kars’ın Ermenistan dışında Gürcistan alternatifiyle de beslenmesi gerekir. Bu il ve çevresinde bu bölgeye dönük kurum ve kuruluşlar da oluşturulmalıdır. Dil ve ticaret bilen insan gücü konusunda geleceğe dönük çalışmalar yapılmalıdır. Türkiye ancak o zaman ekonomik gücünü tam anlamıyla kullanabilecektir. Bu üçgenin ıslah edilmesi sonucunda Türkiye sözü geçen pazarlara ulaşacağı gibi, bölge ülkeleri de bu üçgen üzerinden Trabzon – Karadeniz - Avrupa, ya da Türkiye – Balkanlar - Avrupa hattı üzerinden dış pazarlara ulaşacaklardır. Böylesine bir hazırlığın olmaması halinde ise tüm sınır kapıları açılsa dahi ticaret nispeten küçük rakamlarda seyredecek, ayrıca bundan bölge halkı umulan yararı sağlayamayacak, diğer kazançlar da ülkenin Akdeniz ve Marmara bölgelerine akacaktır.

Türkiye şu ana kadar Ermenistan’a daha çok ‘sopa’ göstermiştir. Diğer bir deyişle Ermenistan’ın yaptığı hatalar nedeniyle onu uyarmıştır. Ancak bu politikanın bir de ‘havuç’ ayağı olması gerekir. Yani yapmaması gerekenleri bırakacağı zaman neler kazanabileceğini bilmesi. Bu bağlamda Türkiye’nin Ermenistan’ı heyecanlandıracak iddialaı bölgesel projelere öncülük etmesi gerekmektedir. Örneğin Kars’tan başlayıp, Erivan’dan geçerek Bakü’ye ulaşacak bir otoyol ve demiryolu projesi Ermenistan için büyük bir kazanımdır. Üstelik böyle bir proje hem ABD’den hem de AB fonlarından büyük miktarda destek alabilir. Karabağ sorununun çözümüne endekslenecek böyle bir proje hem Türkiye’nin bölge üzerindeki etkisini arttıracaktır, hem de barış ve istikrarın bölgeye daha kolay gelmesini sağlayacaktır. Ekonomik kazanım beklentisi Ermenistan içindeki radikalleri küçük parçalara bölerken Ermeniler arasındaki pragmatizmi ön plana çıkaracaktır. Üstelik böyle bir projeye Azerbaycan’ın da “hayır” diyebilmesi zordur.

Ekonomi alanında alınabilecek tedbirlerin bir diğer ayağını ise Türkiye dışında alınacak tedbirler oluşturacaktır. Özellikle Azerbaycan - Gürcistan arasındaki iletişim ve ulaştırma hatlarının ıslahı bu anlamda hayati bir değer taşımaktadır. Bu sayede Orta Asya pazarına daha kolay ulaşabilecek olan Türkiye ayrıca bölgedeki en önemli iki müttefikini de hem birbirlerine hem de Türkiye’ye yaklaştırmış olacaktır. Ermenistan ile olan sorunlar çözülse ve Azerbaycan yolu kısalsa dahi bu alternatiften vazgeçilmemelidir. Çünkü Türkiye için sözü edilen pazar sadece Ermenilere bağımlı kalınamayacak önemdedir. Hatta bu hatta bir de İran hattı eklenmeye çalışılmalıdır.

3. Siyasi Boyut: Bu konuda ciddi bir plansızlık ve istikrarsızlık dikkat çekmektedir. Türkiye dönemsel baskıların ve ihtiyaçların etkisiyle bazı girişimlerde bulunuyorsa da bunlar sonuç alıcı türden olamamıştır. Her şeyden önce Türkiye’nin genel ilke ve hedeflerini belirledikten sonra detay politikalarını oluşturması gerekir. Başka bir deyişle sınırların kapalı olması Ermenistan’a dönük ekonomik ya da siyasi politikalar geliştirilmesine engel değildir. Tutarlı ve diğer boyutlar ile uyumlu bir siyasi yaklaşım hem Türkiye’nin, hem bölgenin hem de Ermenistan’ın çıkarına sonuçlar alınmasını sağlayacaktır.

Ayrıca, ekonomik boyut anlatılırken belirtildiği üzere Türkiye’nin sadece ilke düzeyinde politika yapmaktan vazgeçmesi ve büyük çaplı projeler üretmesi gerekmektedir. Karadeniz’de Türkiye’nin inisiyatifi ile gerçekleştirilen Karadeniz Ekonomik İşbirliği örgütü bu konuda iyi bir örnektir. Türkiye bu sayede Ermenistan ve sorunlu olduğu diğer ülkeler ile diyalog kanalı oluşturabilmiştir. Benzeri bir yapılanma Kafkasya’da da oluşturulabilir. Örneğin Kafkasya Ekonomik İşbirliği Örgütü veya Kafkasya Ekonomi Topluluğu adını taşıyan siyasi ve ekonomik işbirliği ve geleceğe dönük entegrasyon hedefini güden bir siyasi örgütlenme sayesinde bir yandan Türkiye bölgede gücünü arttırırken diğer taraftan Ermenistan sorunu gibi konularda daha fazla işbirliği ve iletişim kanalı oluşturulmuş olacaktır.

Bu konuda özellikle sivil toplum örgütlerine de büyük roller düşmektedir. Sivil toplum örgütleri daha çok ticaret ve diyalog isterken daha dikkatli ve bilgili olmalıdırlar. Kısa dönemli sonuçların yanında orta ve uzun vadeli sonuçları da hesaplamalıdırlar. Özellikle sınır kapısı sorununda Türkiye suçlu ya da sorumlu olarak görülmemelidir. Bosna ve Kosova olayları sonucunda Sırbıstan’ın karşılaştığı durum dikkate alındığında Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini geliştirebilmek için tüm imkanları sonuna kadar zorladığı gerçeği ortadadır.[50]

SONUÇ: TİCARET SİYASİ SORUNLARI ÇÖZEBİLİR Mİ?

Ekonomik gelişmesini tamamlamamış bir ülke olarak Türkiye’nin komşuları ile olan ticari ilişkilerini geliştirmesi herkesin kabul ettiği bir hedeftir. Ticari ilişkilerin siyasi sorunların çözümünde olumlu bir rol oynadığı da bilinen bir gerçektir. Ticari ilişkilerdeki gelişme karşılıklı bağımlılığa ek olarak tarafların birbirleri hakkındaki önyargılarının ortadan kaldırılmasına da hizmet edebilir. Ancak ticari ilişkiler her şartta siyasi sorunların çözümüne hizmet edemeyeceği gibi tam tersi sonuçlar da doğurabilir. Uluslararası sistemin ve devletlerin kabul edemeyeceği hak ve kural ihlalleri bu tür gerekçeler ile görmezden gelinir ve sadece ticaret yoluyla sorunların çözüleceği umulur ise büyük felaketler ortaya çıkabilir. 1930’lu yıllarda Hitler Almanyası’nın İngiltere tarafından ‘hoşgörülmesi’nin ne kadar büyük bir felakete yol açtığı ortadadır. Ekonomik ilişkilerin siyasi sorunları çözmesi konusunda sıklıkla verilen örnek İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya – Fransa arasında görülen yakınlaşmadır. İki ülkenin onlarca yıl devam eden ve tarihî düşmanlık halini alan sorunlarını ekonomik alandaki işbirliği ile aştığı ifade edilmektedir. Bu tespit büyük ölçüde doğrudur: Ekonomik işbirliği sadece bu iki devletin ikili sorunlarını azaltmamış, ayrıca bugünkü Avrupa Birliği’ne uzanan yolu da açmıştır. Ancak unutulmamalıdır ki bu gelişmelerin yaşanabilmesi için Almanya’da Nazi iktidarı değişmiş, Almanya işgal ettiği yerlerden çekilmiş, bir anlamda cezalandırılmış ve uluslararası hukuk kurallarını tanımaya adeta mecbur bırakılmıştır. Diğer bir deyişle önce ticarî işbirliği, ardından siyasal alanda iyileşme yaşanmamıştır. Bu bağlamda ihlalleri ortadan kaldırmadan, uluslararası hukuk kurallarını temel almadan saldırgan bir devlet ile işbirliği yapmak saldırganlığı besler ve orta vadede işbirliği ortamını yok eder.

Ermenistan bölgesinde normal şartlarda hiçbir şekilde kabul edilemeyecek ihlallerde bulunmuştur ve bu ihlallerini halen ısrarla devam ettirmektedir. İlk olarak bir diğer devletin topraklarının yüzde 20’si işgal altındadır. Yine bu işgal nedeniyle bir milyona yakın insan, 10 yıldır mülteci durumundadır. Unutulmamalıdır ki Azerbaycan’daki tablo Kosova Krizi’nden daha vahimdir. Kosova nedeniyle Yugoslavya’nın NATO saldırılarına uğradığı hatırlanacak olur ise Ermenistan’ın işlediği ‘suç’un büyüklüğü kolayca anlaşılabilir. İkinci olarak, Ermenistan diğer komşularının toprak bütünlüğünü tehdit etmekte, ayrılıkçı hareketleri desteklemektedir. Örneğin Gürcistan’daki Ermeni faaliyetleri bu ülkenin bir kısmını Ermenistan’la birleştirmeyi amaçlamaktadır. Yine Ermenistan sıkça Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımadığını imâ etmektedir. Türkiye’yi ‘sakinleştirmek’ için yapılan tüm resmî açıklamalara karşın Türk tarafında bu konuda Ermenistan’a dönük tam bir güven oluşamamıştır. Son olarak Ermenistan Türkleri yeryüzünde işlenebilecek en büyük suç olan ‘soykırım’ suçuyla itham etmekte, Türkiye’nin geçmişini, bugününü ve yarınını tehdit eden bir konuyu dış politikasının merkezine yerleştirmektedir. Diğer bir deyişle Ermenistan bir yandan Türkiye’nin ve komşularının sınır bütünlüğü tehdit etmekte, Azerbaycan örneğinde ihlâl etmekte, bunu yaparken de bu ülkeler ile ticaretini geliştirebilmeyi ummaktadır. Bu düşünce tarzının tutarlı olduğunu söyleyebilmek güçtür.

Sınır kapısı konusunda bu çalışmada ulaşılan bir diğer sonuç ise kamuoyunda büyük bir yönlendirmenin mevcut olduğu gerçeğidir. Bazı kişi ve gruplar bilerek ya da bilmeyerek Ermenistan sınır kapısının açılması halinde Türkiye’nin bu ülkeye ihracatının birkaç kat artacağını iddia etmektedir. Ermenistan’ın toplam ihracatı ve mevcut rakamlar dikkate alındığında iddialar gerçekçi görünmemektedir. Sınır kapısının açılması halinde ortaya çıkacak artış iddiaların tersine oldukça cüzi kalacaktır. Bu katkının Doğu Anadolu’nun kalkınmasında çok büyük bir etkide bulunması ise şu an için mümkün değildir. Dahası sınır kapısının açılması nedeniyle bölgesel dengeler değişecek, Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’a ‘olumsuz sinyaller’ verecek, bu sürecin sonucunda belki de Ermenistan sınır kapısından elde edebileceği kazanımdan daha fazlasını kaybedecektir. Kaldı ki sınır kapısının açılmasında tek kriter birkaç yüz milyon dolar değildir. Türkiye Irak’a uygulanan ambargo nedeniyle on milyarlarca dolarlık bir zararı göze almıştır. Aynı şekilde Yugoslavya’ya dönük yaptırımlar da Türkiye’ye ulaşım ve dış ticaret alanlarında büyük kayıplara yol açmıştır. Ancak ulusal çıkarlar ve hukukun gerekleri bu uygulamaları zorunlu hale getirmiştir.

Sınır kapısı konusunda en önemli lobi haline gelen Doğu Anadolu’lu işadamlarının mevcut rakamları dikkate alarak Ermenistan’dan çok İran ve Gürcistan sınırları ile ilgilenmeleri ve bunlara ek olarak Rusya, Azerbaycan ve Orta Asya pazarlarını gündeme getirmelerinde büyük yarar olduğu söylenebilir. Çünkü bu pazarlarda yaşanan sorunlar hem Doğu Anadolu Bölgesi hem de genel olarak Türkiye ekonomisi için daha önemli görünmektedir. Ermenistan ile kıyaslanamayacak büyüklük ve zenginliğe sahip söz konusu pazarlar ile ticareti geliştirmenin yan etkisi de Ermenistan ile kıyaslandığında neredeyse sıfırdır. Ayrıca sınır kapısı sorunu siyasiler tarafından seçim malzemesi yapılmaktadır. Partiler arasındaki siyasi çekişmelerde kullanılan konunun ne kadar hassas olduğu hatırlanılmalıdır. Tüm bunlara ek olarak sınır kapısının açılmaması nedeniyle belli bir gelirden mahrum olan sınır bölgesi için devletin bazı ek önlemler almasının gerektiği açıktır. Aksi taktirde bölgesel memnuniyetsizlik Türkiye’nin ulusal dış politikasına zarar vermeye devam edecektir.

Tüm sınırların açılması ve komşu ülkelerin başta ticaret olmak üzere her alanda işbirliği içine girmeleri özlenen bir sonuçtur. Bu sonuç için son yıllarda Türk tarafından çok önemli adımlar atılmıştır. Türkiye, Ermeni görüşünü dinlemekte, işbirliği için elinden gelen çabayı göstermektedir. Ancak aynı tespiti Ermenistan için yapabilmek zordur. Şu anki durumdan en büyük zararı Ermenistan görmektedir. Buna rağmen en az esnek davranan da yine Ermenistan’dır. Ermenistan ya da başka bir ülkenin bilmesi gereken en temel kural ‘tehdit ettiğiniz, varlığını ve bütünlüğünü tanımadığınız kimse ile iş yapamazsınız’ temel gerçeği olmalıdır.

EKLER

Tablo 1.

Bölge Pazarlarının Nüfusları
2002 yılı Yaklaşık Değerleri

1. Türkiye

70 milyon

2. İran

65 milyon

3. Azerbaycan

8,81 milyon

4. Gürcistan

5,5 milyon

5. Ermenistan

1-3 milyon [51]

Tablo 2.

Türkiye'nin Bölge İle Olan Ticareti
2001

İhracat 

ithalat

Toplam Ticaret Hacmi

1. İran

-

-

1.200 milyon dolar

2. Azerbaycan

228,3

95,5

323,8 milyon dolar

3. Gürcistan

131,3

155

286,3 milyon dolar[52]

4. Ermenistan

-

-

40-200 milyon dolar[53]

Tablo 3.

Ermenistan'ın Komşularıyla Dış Ticareti
2001

İhracat

İthalat

Toplam Ticaret Hacmi

İran

30

90

120 milyon dolar[54]

Türkiye

-

-

40-200 milyon dolar [55]

Gürcistan

 

 

 

Tablo 4.

Resmi Rakamlara Göre Ermenistan Dış Ticaretinin Ülkelere Göre Dağılımı 2001

İhracat

Belçika 

36.08

İran

14.65

Rusya

14.49

ABD

6.95

Almanya

4.37

İngiltere

4.05

 

İthalat

Rusya 

17.25

ABD

10.69

Belçika

10.63

İran

9.79

İngiltere

8.36

BAE

5.03

Tablo 5.

Ermenistan - Türkiye Ticaret Hacmi Tahminleri
2001

 

Tigran M. DAVTYAN
(Erm. Tic. ve San. Bakan Yardımcısı)


40 milyon $

RFE / RL

40-45 milyon $

Ashot SOGOMONYAN
(Ermeni-Türk İŞ Konseyi)


50 milyon $

Kenan YILDIRIM
(Türk İşadamları Derneği Yön. Krl. Başknı)


150-200 milyon $[56]

Ertunç POLATLI

200 milyon $

Tablo 6.

Ermenistan'ın Toplam Dış Ticareti İhracat ve İthalat, Amerikan Doları Olarak
2001

 

İhracat

1990

2.1 milyar dolar[57]

1999

231.7 milyon dolar[58]

2002 (Ocak-Haziran)

224 milyon dolar[59]

İthalat

1990

2.8 milyar dolar[60]

1999

811.2 milyon dolar[61]

2002 (Ocak-Haziran)

408milyon dolar[62]

Tablo 7.

Ermenistan'ın Dış Ticareti Açığı[63] Yıllara Göre, Amerikan Doları Olarak
2001

1994

- 178.3 milyon dolar

1995

- 403 milyon dolar

1996

- 565.5 milyon dolar

1997

- 659.8 milyon dolar

1998

- 672.3 milyon dolar

1999 (t)

- 580 milyon dolar

2000 (t)

- 502 milyon dolar

2002 (Ocak-Haziran t)

- 184 milyon dolar

-----------------
(t) tahmini olarak

 Erivan Havaalanı

 


[1] Ermenistan’ın karşılaştığı ekonomik sıkıntılar için Türkiye’yi sorumlu tutan haberler için bkz.: “Armenian Foreign Minister Discusses Relations with Turkey”, RFE / RLNewsline, Vol. 4, No. 92, 12 Mayıs 2000; Ben Partridge, “Armenia: Foreign Minister Says Caucasus Needs Regional Forum”, RFE / RL, 17 Mart 1999; Ross Vartian, “Turkish, Azerbaijani Blockades of Armenia and Karabakh Waste U.S. Tax Dollars”, Washington Report on the Middle East Affairs, Ocak – Şubat 1995, ss. 28-29.
[2] ‘Armenian Foreign...’; Partridge, ‘Armenia: Foreign...’.
[3] Serpil Yılmaz, ‘ “Cesur Yürek” Operasyonu’, Milliyet, 14 Mart 2002.
[4] Gila Benmayor, ‘TÜSİAD’dan Le Monde Çıkarması’, Hürriyet, 2 Mart 2001.
[5] ‘Turkey will not Re-open Border with Armenia: Minister’, Agence France Press, 19 Ağustos 2002.
[6] ‘Turkey will not...’
[7] Zeynep Gögüş, ‘Rusya’ya Dikkat’, Sabah, 12 Ağustos 1997.
[8] Özellikle 1980’li yıllarda sınır ticareti ve komşu ülkeler ile ticarete ağırlık verilmiştir: Nurettin Öztürk, Türkiye’de Sınır Ticareti, Geliştirilmesi ve Ülke Ekonomisi Üzerindeki Etkileri, Konferans Metni, 3 Mayıs 2001, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi.
[9] Nazım Gül ve Gökçen Ekici, ‘Azerbaycan ve Türkiye İle Bitmeyen Kan Davası Ekseninde Ermenistan’ın Dış Politikası’, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, Cilt: 7, Sayı: 1, İlkbahar 2001, s. 381.
[10] Ermenistan dış politikası konusunda bkz.: Sedat Laçiner, ‘Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler, 1991-2002’, Ermeni Araştırmaları, Cilt: 2, No: 5, Bahar 2002, ss. 168-221; Kamer Kasım, ‘Armenia’s Foreign Policy: Basic Parameters of the Ter-Petrosian and Kocharian Era’, Review of Armenian Studies, Vol. 1, No. 1, 2002, ss. 90-103; Joseph R. Masih ve Robert O. Krikorian, Armenia at the Crossroads, (Amsterdam, Hollanda: Harwood Academic Publishers, 1999), ss. 95-132 (Chapter 4, ‘Armenia’s Foreign Policy’). Karabağ konusunda bkz.: Edgar O’Ballance, Wars in the Caucasus, 1990-1995, (Londra: Macmillan Press Ltd., 1997); Kamer Kasım, ‘The Nagorno-Karabakh Conflict from Its Inception to the Peace Process’, Ermeni Araştırmaları / Armenian Studies, Cilt:1, No. 2, Haziran-Temmuz-Ağustos, ss. 170-175; Timuçin Kodaman, Dağlık Karabağ Olayları, yayınlanmamış yüksek lisans tezi,, Gazi Üniversitesi, Ankara, 1993; Nesrin Sarıahmetoğlu, Azeri-Ermeni Münasebetleri ve Dağlık Karabağ Olayları, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Christopher J. Walker, Armenia and Karabagh, the Struggle for Unity, (Londra: Minority Rights Group, 1991); Michael P. Croissant, The Armenia – Azerbaijan Conflict, Causes and Implications, (Lodra: Preager, 1998); Gerard J. Liberidian (ed.), The Karabakh File: Documents and Facts on the Question of Mountainous Karabakh, 1918-1988, (Cambridge: The Zoryan Institute, 1988).
[11] Ermenistan Devlet Başkanı ve bazı yetkilileri sıkça Türkiye’den herhangi bir taleplerinin bulunmadığını ifade etmektedirler. Ancak bazı temel yazalar ve bildirgeler Ermenistan’ın bu konudaki tutumunu muğlak hale getirmektedir.
[12] Orhan Yıldırım, ‘İhracatçılar Ermenistan kapısının Açılmasını İstiyorlar’, Zaman, 12 Ocak 2002; Sami Kohen, ‘Elbet Kardeşlik, Ama...’, Milliyet, 9 Eylül 1997; Neşel Düzel, Kaan Soyak İle Mülakat ‘Ermenilerin Toprak Talebi Yok’, Radikal, 26 Şubat 2001.
[13] Orhan Yıldırım, ‘İhracatçılar Ermenistan Kapısının Açılmasını İstiyorlar’, Zaman, 12 Ocak 2002.
[14] Sami Kohen, ‘Elbet Kardeşlik, Ama...’, Milliyet, 9 Eylül 1997.
[15] Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı 2000 yılı verileri.
[16] Başbakanlık...
[17] Mehmet Binay, ‘Türkiye - İran: Dünyanın İki Devi’, NTVMSNBC, 17 Haziran 2002.
[18] ‘Turkey will not...’
[19] Turkey will not...’
[20] Orhan Yıldırım, ‘İhracatçılar Ermenistan Kapısının Açılmasını İstiyor’, Zaman, 12 Ocak 2002.
[21] Neşe Düzel, Kaan Soyak İle Mülâkat “Ermenilerin Toprak Talebi Yok”, Radikal, 26 Şubat 2001.
[22] Özgür Politika gazetesinin iddiasına göre Türkiye Hakkari, Ağrı, Doğubeyazıt ve Şırnak’ta sınır ticaretini engellemekte, Iğdır’da ise Nahçıvan ekonomisine destek olmak amacıyla izin vermektedir: ‘Sınırda Ayrımcılık Yapılıyor’, Özgür Politika, 15 Temmuz 2002. Bu tür yorumlar yapılırken uluslararası antlaşmalar da dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle sınır ticaretine getirilen sınırlamalar sadece ulusal gerekçelerle değil, Türkiye’nin imzalamış olduğu antlaşmalar düşünülerek yapılmaktadır.
[23] ‘Sınır ticareti’ ve Türkiye uygulamaları konusunda detaylı bir araştırma için bkz.: Nurettin Öztürk, Türkiye’de Sınır Ticareti, Geliştirilmesi ve Ülke Ekonomisi Üzerindeki Etkileri, Konferans Metni, 3 Mayıs 2001, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi.
[24] Naif Alibeyoğlu, NTV, Ermenistan Dosyası programı, 5 Temmuz 2000.
[25] Zeynep Gögüş, ‘Rusya’ya Dikkat’, Sabah, 12 Ağustos 1997.
[26] Gürcistan yollarında en önemli sorun yetersiz ve bakımsız altyapı, istikrasızlık, rüşvet, yolsuzluk ve can güvenliği eksikliğidir. Sık sık yollar kesilmekte ve haraç alınmaktadır. Ancak sınır kapısının açılması halinde benzeri bir durum ile Ermenistan’da da karşılaşılması muhtemeldir. Çünkü ekonomik açıdan Ermenistan, Gürcistan’dan daha zor bir durumdadır. Gürcistan için bkz.: ‘Bir Yolculuk Hikayesi’, Zaman Pazar, 25 Şubat 2001.
[27] Kohen, ‘Elbet...’
[28] Kohen, ‘Elbet...’
[29] ‘Kafkasya İçin Bir İstikrar Paktı’, CEPS Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, No. 152, s. 1.
[30] ‘Armenia and Turkey Should Establish Diplomatic and Economic Relations, Armenian Prime Minister Said’,
www.namag.com, 1 Ağustos 2002.
[31] Nazif Okumuş, ‘Aliyev’den Ermeni Dersi’, Günaydın, 8 Mayıs 1997.
[32] Gila Benmayor, ‘TÜSİAD’dan Le Monde Çıkarması’, Hürriyet, 2 Mart 2001.
[33] Faruk Arslan, ‘Ermenistan’a Taşeron Ticareti’,
www.zaman.com.tr, 2000.
[34]
www.armenpress.am/eng/dialog/dialog.htm. İlk dönem Ermenistan kaynaklı rakamlar ve sınır kapısının açılmasından yana olanların rakamları da 100–200 milyon dolar arasında değişmektedir. Ancak son dönemde Türkiye – Ermenistan arasındaki ticaret hacminin 40–45 milyon dolar arasında olduğu iddiası yayılmaya başlanmıştır. Ancak bu tahminde bulunanlar sınır kapısının açılması halinde bu rakamın 400–600 milyon dolara çıkacağını söylemektedirler. Böylece politika değişikliği sayesinde meydana gelecek olası değişim “10 misli, 15 misli artacak” sözleriyle abartılarak yansıtılmaya çalışılmaktadır. 40-45 milyon tahmini için bkz.: ‘Turkey will not Re-Open Border will not Re-Open Border with Armenia’, RFE / RL, 19 Ağustos 2002.
[35] ‘Türkiye Cavakhk’ta Yeni Bir Sınır Kapısı Açıyor’, Azg (Günlük Ermeni gazetesi), 22 Haziran 2002.
[36] Hasan Kanbolat, ‘Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Zirvesi ve Gölgedeki Ortak: Ermenistan’, Stratejik Analiz, Cilt: 3, No: 26, Haziran 2002, s. 57.
[37] Ermenistan ekonomisinin yapısal sorunları hakkında detaylı bir çalışma için bkz.: Mahmut Niyazi Sezgin, ‘Geçiş Sürecinde Ermenistan Ekonomisinin Değerlendirilmesi’, Stratejik Analiz, Cilt: 3, Sayı, 28, Ağustos 2002, ss. 45-52. Daha fazla bilgi için şu çalışmalar da yararlı olabilir: Lev M. Freinkman, ‘Role of the Diasporas in Transition Economies: Lessons from Armenia’,
http://groong.usc.edu/ro/ro20020128.html; Sedat Laçiner, ‘Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler, 1991-2002’, Ermeni Araştırmaları, Cilt: 2, No: 5, Bahar 2002, ss. 168-221; Peter Magdashian, ‘Armenia:Economic Division Widens’, IWPR, Institute for War & Peace Reporting, CRS No. 106, 20 Kasım 2001; Joseph R. Masih ve Robert O. Krikorian, Armenia at the Crossroads, (Amsterdam, Hollanda: Harwood Academic Publishers, 1999), ss. 65-93 (Chapter 3, The Armenian Economy).
[38] Hasan Kanpolat ve Nazmi Gül, ‘The Geopolitics and Quest for Autonomy of the Armenians of Javakheti (Georgia) and Krasnodar (Russia) in the Caucasus’, Ermeni Araştırmaları / Armenian Studies, Cilt: 1, No: 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001, ss. 186-210.
[39] Alexandre Grigorian, ‘Lisbon – Istanbul: From Defensive Policy to Diplomatic Offensive?’, The Armenian Center for National and International Studies, Articles,
http://acnis.am/articles/lisbon.htm.
[40] Devrim Alpöge, “İlişkilerimizde Politik Oyunlara Gelmeyelim”, Dünya Hafta, 8–14 Mart 2002.
[41] Hrant Dink, ‘Damlalar Sürerse Gelişme Olur’ (Civan Tabibyan ile mülakat), Agos (Haftalık, İstanbul, Türkiye Ermenilerinin gazetesi), 28 Haziran 2002.
[42] Atatürk’ün Ermeni soykırımı iddialarını tanıdığı savı Ermeni yazarlarca sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak bu yazarlar iddialarına ciddi ve güvenilir bir kaynak göstermemektedirler. Aksine bu iddiaları savunanlar sürekli olarak birbirlerini kaynak olarak göstermektedirler. Oysaki Mustafa Kemal’in tüm konuşmaları açıkça göstermektedir ki kendisi Ermeni görüşlerini destekleyecek bir tek kelime dahi söylememiştir. Ayrıca anlaşılmıştır ki Ermenilerce Atatürk’e atfedilen sözler Atatürk’e ait değildir. Bu konuda detaylı bir araştırma için: Şenol Kantarcı, ‘Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harb-i Örfi İle Ermeni Teröristler Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi’, Ermeni Araştırmaları, Cilt: 1, No: 4, Aralık 2001-Ocak-Şubat 2002, ss. 92-121. Ayrıca bkz.: Türkkaya Ataöv, Another Falsification “Statement” (1926) Wrongly Attributed to M. Kemal Atatürk, (Ankara: 1988).
[43] ‘Türk İşadamları Sınırların Açılmasının Gerekliliğini Vurguluyor’, Azg (Günlük Ermeni gazetesi), 20 Ağustos 2002.
[44] ‘Opening Armenian – Turkish Border to Cause “Suffocation” of Armenian Production, Leader of Democratic Party of Armenia Considers’, Pan Armenian, 13 Ağustos 2002.
[45] Coğrafi konuma ek olarak Sovyet dönemindeki ekonomik ilişkiler de buna zemin hazırlamıştır. Sovyetler Birliği döneminde Ermenistan ekonomisinin yarısından fazlası cumhuriyetler arası ilişki olmuştur: Masih ve Krikorian, Armenia..., s. 71.
[46] International Herald Tribune, 25 Mayıs 1991, nakleden Gül ve Ekici, ‘Azerbaycan...’
[47] Laçiner, ‘Ermenistan...’, ss. 213–215.
[48] Bir örnek için: ‘Turkey will not Re-open Border with Armenia: Minister’, Agence France Press, 19 Ağustos 2002.
[49] Okumuş, ‘Aliyev’den Ermeni Dersi’, Günaydın, 8 Mayıs 1997.
[50] Konunun siyasi boyutu ayrı bir yazının konusu olabilecek kadar grift olduğundan bu kısımda temel tespitler ve bazı temennilere değinilmiştir (s.l.).
[51] Ermenistan’ın nüfusu konusunda çok fazla spekülasyon bulunmaktadır. Resmi kurumlar nüfusa göre diğer ülkelerden alınan yardımları koruyabilmek ve diğer nedenlerden dolayı nüfusu olduğundan fazla gösterme gayreti içindedir. Buna karşın son yıllarda hızlanan göç nedeniyle düşen nüfus ülkeyi zor durumda bırakacak bir durumdadır. Batılı Büyükelçilikler Ermenistan’ın 2002 yılındaki nüfusunu 800 bin ile 1 milyon 250 bin arasında tahmin etmektedirler. Tüm bu tahminler dikkate alındığında nüfusun 2 milyonu aşmadığı söylenebilir.
[52] Bu rakamın son dönemde 300 milyon doları aştığı tahmin edilmektedir.
[53] Detaylar için bkz. Tablo 5.
[54] ‘Armenia-Iran Trade Reached USD 120 Million in 2001’, Caspian News Agency, 19 Ağustos 2002.
[55] Tahmini rakamdır. Gürcistan ve İran üzerinden yapılan ticareti göstermektedir. Rakamlar arasındaki uçurum resmi rakamların mevcut olmamasından ve konunun siyasileştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Ermenistan’ın önemli bir Pazar olduğunu göstermek isteyenler rakamı olduğundan daha yukarılara çekmektedirler. Son dönemde ise Ermenistan’a yakın gruplar rakamı küçük göstermek istemekte ve 40 milyon dolara kadar indirmektedirler. Ancak bu kişiler sınırın açılması halinde ticaretin 400 – 600 milyon dolara çıkacağı iddialarını ısrarla sürdürmektedirler. Böylece ticaretin 10-15 kat artacağı vurgulanarak Türk kamuoyunda taraftar bulunması kolaylaştırılmak istenmektedir. 40 milyon dolar tahmininde bulunanlardan biri de Ermenistan Ticaret ve Sanayi Bakan Yardımcısı Tigran M. Davtyan’dır. Kendisine göre “sınırın açılmasıyla ticaret hacmi misli misli artacaktır”: Yılmaz, ‘Cesur...’
[56] Sadece Gürcistan üzerinden Ermenistan’a yapılan Türkiye kaynaklı ihracat tahmin rakamıdır.
[57]
http://lcweb2loc.gov/cgi-bin/query/r?frd/cstdy:@(DOCID+am0009).
[58] Armenia’s Economy Overview, National Statistics Service.
[59] Main Economic Indicators, Interstate Statistical Committee of the CIS, 2002.
[60]
http://lcweb2loc.gov/cgi-bin/query/r?frd/cstdy:@(DOCID+am0009).
[61] Armenia’s Economy Overview, National Statistics Service.
[62] Main Economic Indicators, Interstate Statistical Committee of the CIS, 2002.
[63] 1999 ve 2002 yılları hariç EBRD 1999 ve 2000 Country Profile, Armenian National Statistics Service.

 ----------------------
* Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi -
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 6, Yaz 2002
            Tavsiye Et

   «  Geri
Yorumlar