| ARMENIA’S JEWISH SCEPTICISM AND ITS IMPACT ON ARMENIA-ISRAEL RELATIONS
Türkiye ile İsrail’in yapmış olduğu ‘stratejik işbirliği’nin her iki ülke için de ayrı ayrı hedefleri vardır ve her iki ülke de bu işbirliğinden sınırlı yararlar ummaktadırlar. Diğer bir deyişle söz konusu işbirliği Balkanlar’da ya da Kafkaslar’da hiçbir ülkeyi hedeflememektedir. Kafkasya’da resmi ve şekillenmiş bir işbirliği olmamasına karşın bölgede her iki ülkenin de ABD ile yakın temasta olduğu bilinmektedir. Hal böyle de olsa iki ülke ilişkileri Kafkasya’ya dönük bir ittifak şeklinde algılanamayacağı gibi, İran’ı ya da Ermenistan’ı hedef alması da düşünülemez. Rus çıkarlarına karşı dengeleyici bir faktör olduğunu iddia etmek dahi şu an için zorlama bir yorum olur. Fakat iki ülke arasında gelişen ilişkiler sadece Araplar’ı (Suriye, Irak, Mısır vd.) kızdırmakla kalmamış, beklenmedik bir şekilde Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İran da bu işbirliğini kendilerine karşı yapılmış saymışlar ve tepkilerini açıkça ortaya koymuşlardır. Ermenistan’ın bu denkleme katılmasında Yunanistan ve İran’ın rolü yadsınamazsa da, asıl etkenin İsrail’in Kafkasya politikalarında Türkiye ve Azerbaycan’a yakın sayılabilecek bir çizgi izlemesi ve Ermeni soykırımı iddialarına destek vermemesi olduğu söylenebilir. Tüm bu gelişmeler Ermenistan’ı İran, Rusya, Yunanistan ve Kıbrıs’a yaklaştırmakla kalmamış, şaşırtıcı bir şekilde Ermenistan’da gizli bir şekilde yaşayan Yahudi düşmanlığını da ortaya çıkarmıştır. Ülkedeki Yahudi sayısı 500 ailenin altında olmasına karşın, bugün Ermenistan’da bir kesim, karşılaşılan her sorun için Yahudileri ve İsrail’i suçlamaktadır. Reel politika açısından büyük bir etkisi yokmuş gibi görünse de, Ermenistan’da yükselen anti-Semitik söylem Ermenistan’ın içine düştüğü izolasyon hissini ve artan ‘paranoya’yı anlamak için iyi bir örnek oluşturmaktadır. Ermenistan’da anti-Semitizmin bu çalışmaya konu olmasının en önemli nedeni de budur. Çünkü Ermenistan’ın içine düştüğü yalnızlık ve hatta ‘paranoya’ anlaşılamadan Türkiye ile ilişkileri anlaşılamaz ve ileriye dönük öngörülerde bulunulamaz. İkinci olarak Yahudi-Ermeni anlaşmazlığı Ermeni sorununda Türkiye’ye önemli etkilerde bulunabilecek bir konudur. ‘Soykırım’ iddialarını kabul ettirebilmek için sürekli olarak Yahudilerin desteğini arayan Ermenilere İsrail’den gelen ‘ret’ cevabı anlamlı sayılmalıdır. Bu nedenle çalışmanın ikinci önemli amacı iki toplum arasındaki ilişkiler çerçevesinde Yahudilerin Ermeni iddialarına yaklaşımını ele almak ve Yahudilerin Ermeni iddialarına karşı çıkışlarının ardındaki nedenleri ortaya koyabilmektir. Son olarak tüm bu unsurların bölgesel ve ülkeler arası dengelere nasıl etkide bulunduğu analiz edilecektir.
Bu çerçevede çalışma ilk olarak Ermeni toplumlarında Yahudi düşmanlığı konusu ele alınıyor. Öncelikli olarak tarihsel örneklere değinen çalışma, Osmanlı dönemi deneyimlerini detaylandırıyor. Bu dönemde Ermenilerin diğer Hıristiyan unsurlar ile bir olarak Yahudi cemaatine zor anlar yaşattıklarını iddia eden makale bunun maddi ve manevi temellerine değiniyor. Bu çekişmenin Osmanlı İmparatorluğu yıkılana kadar devam ettiğini belirten yazar, Ermeni ve Rum cemaatinin Avrupa ülkeleri ve ABD’nin korumasını alırken, Yahudilerin daha çok Türkler ile işbirliğine gittiğine değiniyor. Bu sürecin sonunda ise Ermeniler ile Yahudilerin araları daha bir açılmış, Ermeniler ayrılıkçı hareketlerinin önünde Yahudileri bir engel olarak görmeye başlamışlardır. Hatta bazı aşırı Ermeniler 1915 Olayları’na Türkleri teşvik eden kişilerin ‘mason ve Yahudi’ olduğunu dahi iddia edebilmişlerdir. Bu ‘düşmanlık’ Sovyet döneminde de ortadan kalkmamış, bağımsız Ermenistan’ın kurulmasıyla birlikte yükselen Ermeni milliyetçiliği ise Yahudilere karşı şüpheci yaklaşımı arttırmıştır. Özellikle Karabağ’da hissedilen baskılar sonucunda bölgedeki Yahudi sayısı 500 ailenin altına düşmüş, böylece Azerbaycan döneminde son derece huzurlu olan diğer etnik gruplar gibi Yahudiler de Ermeni yönetimindeki Karabağ’da büyük sıkıntılar çekmeye başlamışlardır. Bu durum çalışmada canlı tanıkların ifadeleriyle açıkça anlatılmıştır. Çalışmanın özellikle bu kısmında tamamıyla Ermeni ve Yahudi kaynakları kullanılmaya çalışılmıştır.
Yukarıda çizilen tablodan da anlaşılacağı üzere Ermeniler ile Yahudilerin aralarının çok iyi olduğu söylenemez. Bu durumun tarihsel temelleri olduğu gibi diğer sebepleri de bulunmaktadır. Makalenin bundan sonraki bölümünde anlaşmazlığın günümüz siyasi dengelerine etkileri ve nedenleri irdeleniyor.
Denebilir ki Ermenistan’daki anti-Semitizm daha çok ‘hayali bir Yahudi düşman’a dönüktür. Kötü giden hemen her şeyden dolayı Yahudi unsurları suçlayan bir kesime göre Batı’da ve bölgede çok güçlü, ama gizli bir Yahudi ağı bulunmaktadır ve bu ağ kurduğu komplolarla Ermenistan’ı zor duruma sokmaktadır. Bu anlayış bir çok olayda kendisini göstermekle birlikte, 1997 yılında Rus askerlerinin Ermenistan’da kalmaya devam etmesi için mecliste yapılan oylamadan sonra daha bir kristalleşmiştir. Oylamada Ermeni milletvekilleri neredeyse oybirliğiyle Rus askerinin Ermenistan’da bulunmasını onayladılar. Ret oyu kullanan milletvekili sayısı ise sadece dörttü. Buna rağmen Meclis Başkan Yardımcısı Ara Saakian Ermenistan üzerinde Yahudi lobisinin ‘çok kötü’ emelleri bulunduğunu belirterek, karşı renkte oy kullanan milletvekillerini ve Ermenistan topraklarında Rus askeri istemeyen Ermenileri Yahudiler’in oyununa gelmekle suçlamıştır. Bu tartışmalarda Ulusal Demokratik Birlik hareketinin yayın organı olan Ajzm’ın yaklaşımı önemlidir. Bu gazete Ermenistan yöneticilerinin Yahudi deyince Batı’yı, İsrail’i ve ABD’yi anladıklarını iddia ederek paranoya düzeyine varmış bir korkudan bahsetmiştir. Buna göre Ermenistan’da Yahudilere karşı duyulan korku ve güvensizliğin nedeni azınlığın faaliyetlerinden çok Ermenistan’ın algılamalarından ve dış dünya ile ilişkilerinden kaynaklanmaktadır.
Ermeniler ile Yahudiler arasında tarihi bir güvensizliğin bulunduğunu ve bunun zaman zaman düşmanlık boyutuna ulaştığını açıkça görülmektedir. Bunun nedenleri şu şekilde sıralanabilir: a. Tarihsel nedenler, b. Dini nedenler, c. Batı’ya karşı duyulan güvensizlik, d. Azerbaycan petrollerinde İsrail ve Yahudi lobisinin tutumu, d. İsrail’in sözde soykırım iddialarına yaklaşımı ve e.Türkiye–İsrail işbirliği. İlk üç neden ilk bölümlerde ele alınırken çalışmanın bu bölümünde daha çok İsrail-Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri ile ilgili son dönem unsurlar ön plana çıkarılmıştır.
Son on yılda İsrail’in ve uluslararası Yahudi lobisinin Kafkasya’ya dönük yaklaşımlarını belirleyen en önemli faktörlerden biri Hazar ve çevresindeki petrol yatakları olmuştur. Amerikalı Yahudi işadamları konuya petrol ihalelerinden en yüksek payı kapmak ve çıkarılacak petrolü en güvenli yollardan bölge dışına çıkarmak kaygılarıyla yaklaşmaktadırlar. Bu da Azerbaycan’la iyi geçinme gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Buna karşın Yahudi gruplarının Ermenistan gibi küçük, dışa kapalı, kaynakları sınırlı ve hemen hemen tüm komşularıyla kavgalı bir ülkede ticari çıkarlarının Türkiye ve Azerbaycan ile kıyaslanamayacak bir düzeyde olacağı aşikardır. Bu nedenlerle Amerikan Yahudi lobisi, Ermeni grupların da etkisiyle çıkarılan ve Azerbaycan’a Amerikan yardımlarını neredeyse tamamen yasaklayan 907 sayılı kararın kaldırılmasında büyük bir çaba harcamışlardır. Bu çerçevede Yahudi lobisinin faaliyetleri yerel Yahudiler üzerinde baskının artmasına neden olmuştur. Sadece Yahudi lobisinin değil, devlet olarak İsrail’in bölgeye dönük politikaları da Ermenistan’ı rahatsız etmektedir. Araplar ile sorunları had safhaya ulaşan İsrail’in İran ile de anlaşamadığı bir ortamda yeni petrol kaynaklarının bu ülke için ne kadar önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Tel Aviv petrole ek olarak diğer konularda da (Pazar, ticaret vb.) Azerbaycan’ın da dahil olduğu Türk dünyasını bir alternatif ve şans olarak görmektedir. Bunlara ek olarak İslam dünyasının en önemli etnik gruplarından olan Türkler ile iyi ilişkiler geliştirmek İsrail’in politikalarına meşruiyet kazandırması açısından da büyük önem taşımaktadır. İsrail’in Azerbaycan ile iyi ilişkiler geliştirme politikasının temel nedenleri bu şekilde özetlenebilir. Ancak İsrail sadece Azerbaycan’la değil bölgenin diğer önemli ülkelerinden Gürcistan ile de ilişkilerini geliştirmeye ve ABD’nin bölgedeki politikalarıyla çelişmemeye büyük bir özen göstermektedir. Tüm bunlara karşın İsrail’in bölgesel çatışmalarda herhangi bir tarafa destek olmaktan kaçındığı açıktır. Böyle bir yaklaşım tabii karşılanmalıdır. Buna rağmen kendilerini desteklemeyen ülkeleri Azerbaycan’ı destekliyor sayan Ermeniler için durum farklıdır. Ermenistan’a göre İsrail, Azerbaycan’a örtülü bir destek vermektedir. Oysa ki Ermenistan’ın İsrail için ekonomik değeri oldukça sınırlıdır. Bu nedenledir ki diplomatik ilişkisi bulunmasına karşın İsrail’in Erivan’da bir büyükelçiliği bulunmamaktadır. İsrail’in Ermenistan ile ilgili faaliyetlerini İsrail’in Gürcistan Büyükelçisi Tiflis’ten yürütmektedir. Aynı şekilde Ermenistan’ın İsrail’e bir büyükelçi göndermesi 2000 yılını bulmuştur. Son yıllarda Ermenistan basını ve yönetimi İsrail’in Azerbaycan’a askeri yardım yaptığından dahi şüphelenmeye başlamış, hatta bazı çevreler bu konuda kesin kanaatlere sahip olmuşlardır.
Ermeni–Yahudi ve Ermenistan–İsrail ilişkilerinde belki de en büyük ‘çıban başı’nı sözde soykırım iddialarına İsrail’in verdiği tepki oluşturmaktadır. Çünkü son yıllarda Ermenilerin izlediği en önemli strateji Yahudi holokostu ile Ermeni iddiaları arasında paralellik kurmak ve Yahudilerin holokost nedeniyle yararlandıkları ‘ayrıcalıklar’dan yararlanabilmektir. Ermenilere göre 20. yüzyılın ilk soykırımını 1915 yılında Osmanlıların (onlar sadece ‘Türkler’ diyor) Ermeni halkına uyguladığı sözde zulümler oluşturur. 1915 tehcirini ‘pre-Holocaust’, yani ‘holokost öncesi holokost’ olarak adlandıran Ermenilere göre Naziler tarafından Yahudilere yapılan soykırım ile Ermenilere yapıldığı iddia edilen ‘muameleler’ arasında hiçbir fark yoktur. Hatta, Türklerin ‘yaptıkları hoş görüldüğü, gerekli tepki gösterilmediği için Naziler cesaret almış ve Yahudileri bu sayede soykırıma uğratabilmişlerdir.’ Bu iddiaya göre Ermenilere en büyük desteği Yahudilerin vermesi gerekir. Bu iddiaların asılsızlığı ve sahte belge ve yanlış bilgiler üzerine kurulu olduğu Türk kamuoyunun ve bilim adamlarının malumudur. Fakat dünya kamuoyunun bu iddialara inanmasına ramak kalmıştır ve bu noktada Yahudilerin tutumu büyük önem kazanmıştır. Ermeni gruplara göre Yahudilerin destek vermesi halinde ‘soykırım’ iddialarını kabul ettirmek an meselesidir. Bu bağlamda Ermenistan ve Ermeni lobisi uzun yıllardır İsrail’e ve diğer ülkelerdeki Yahudi gruplara Ermenilerin de holokosta uğradıkları iddiasını kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Ancak bu çabalar İsrail ve Yahudi gruplarınca düzenli olarak reddedilmiştir. 1970 ve 1980’ler boyunca resmi İsrail görüşü Ermeni iddialarının aksine olmuştur. Fakat bu dönemde Ermeniler ile ilişkilerini fazlaca bozmak istemeyen İsrailliler bu yaklaşımlarını ‘perde arkası’ndan sürdürmeyi yeğlemişlerdir. Son dönemde ise İsrail’in tavrında Türkiye lehine bazı değişikliklerin olduğu ve İsrail’in açıkça tavır alabildiği söylenebilir. İsrail Dışişleri Bakanı Shimon Peres’in Türkiye’ye 2001 yılı içinde gerçekleştirdiği ziyaret buna güzel bir örnek oluşturur. Ermeni iddialarını ‘anlamsız’ olarak değerlendiren ve İsrail’in Ermeni iddiaları konusundaki konumunu daha bir netleştiren Peres sözlerini şöyle sürdürmüştür: ‘Biz Holokost ile Ermeni iddiaları arasında herhangi bir benzerlik yaratılmasına dönük her türlü çabayı reddediyoruz. Hiçbir şey Holokost gibi olamaz. Ermenilerin yaşadıkları bir trajedidir fakat bir holokost değildir... İsrail Ermeni sorunu konusunda tarihi veya felsefi bir tavır almamalıdır. Eğer böyle bir tavır alacaksak da, tarihi gerçekleri çarpıtmamak için çok dikkatli olmalıyız.’
Kısaca, Ermenilerin beklentilerine karşın Yahudi cemaatinin önde gelen temsilcileri ve İsrail devletinin üst düzey yöneticileri açıkça Ermeni iddialarını reddederek, söz konusu olaylar ile Yahudi soykırımı arasında bağlantı kurulamayacağını ilan etmişlerdir.
Sonuç olarak Ermeniler ile Yahudiler tarih içinde çok fazla karşı karşıya gelmemiş olmalarına karşın karşılaştıkları dönemlerde birbirlerinden fazlaca haz etmedikleri ortadadır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki tecrübeler Ermeniler arasındaki Yahudi düşmanlığını ortaya koymaktadır. Bunun en önemli nedeni, bugün de etkisini sürdürmekte olan dini önyargılardır. Tarihsel olarak bir Ermeni için Yahudiler ‘güvenilmez’ ve ‘karanlık’ insanlardır. Bu dönemde kişisel ve toplumsal çekişmeler ekonomik ve siyasi alandan taşarak iki toplum arasında ‘kin’ noktasına varan bir anlaşmazlığa varmıştır. İmparatorluk çökerken Yahudiler, Ermenilere karşı Müslüman grupları desteklemişler, adeta Ermenilerden intikamlarını almaya çalışmışlardır. Sovyet döneminde aradaki güvensizliği giderecek bir ortam oluşmadığı gibi Ermeniler arasında komplocu yaklaşımlar ağırlık kazanmıştır. Sovyetler’in dağılmasından sonra ise Ermenistan’ın içine düştüğü yalnızlık hissi Yahudilerin büyük zararlar görmesine neden olmuştur. Karabağ çatışmalarında yaşananlar bunun tipik bir örneğidir. Bağımsızlıktan sonra Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan tarafından sarıldığı hissine kapılan ve saldırgan tavırlarıyla hemen herkesin tepkisini çeken Ermeniler bu yalnızlık hissinin de etkisiyle ülkedeki azınlıklar üzerinde baskı kurmuşlardır. Bundan Türk Azerbaycanlılar kadar Yahudiler de paylarına düşeni almışlardır. Bugün sayıları 1000 kişinin altına düşmesine karşın Yahudilere ve onların devleti olarak kabul edilen İsrail’e karşı duyulan güvensizliğin temelinde azınlıkların Ermenistan’daki faaliyetleri olamaz. Sonuç olarak Ermeniler arasında tarihsel kökleri güçlü bir anti-Semitizm olmakla birlikte, günümüzdeki anti-Semitizmin en önemli nedeni dış dünyaya karşı duyulan korku ve yalnızlık hissidir. Diğer bir deyişle Ermenistan’ın korkuları azınlıkları kurban olarak seçmiştir. Bundan sonraki ‘kurban’ ise meçhuldür.
| |