| .
Öz: Çarlık Rusya’sının Kafkasya’yı ilhak etmesiyle birlikte, Osmanlı ve Kacar imparatorluklarından bu coğrafyaya yoğun bir Ermeni göçü yaşanmıştır. Moskova tarafından özel olarak himaye edilmeleri ve üretim ilişkilerinin değişmesiyle, Ermeniler Gürcistan’da egemen bir konum edinmişlerdir. Ekonomik merdivenin alt basamaklarında yer alan Gürcüler tarafından Ermeniler kolonileştirici gücün bir parçası olarak görülmüştür. Ermeni milliyetçiliğinin sınırsız büyüklük duygusu ve kibirliliği Gürcü toplumunda Ermenilere karşı olumsuz fikirlerin yayılmasına ve pekişmesine yol açmıştır. Gürcü ulusal uyanışıyla birlikte, modern Gürcü kimliği Ruslarla beraber hem de Ermeni “ötekisi” üzerine şekillenmiştir. İki toplum arasındaki bu tarihsel güvensizlik, iki ülkenin bağımsızlığı sonrası ilişkilerini etkilemiştir. Aynı zamanda farklı stratejik yönelim ve ulusal hedefler ile bu doğrultuda atılan adımlar var olan güvensizliği yeniden beslemiştir. Böylece, iki ülke ilişkilerine güvensizlik sarmalının hakim olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelime: Ermenistan-Gürcistan İlişkileri; Cavaheti; Abhazya Ermenileri; “Büyük Ermenistan”; Ermenistan-dış politika; Gürcistan-dış politika; Gürcü kimliği.
Abstract: When the Caucuses were annexed by Tsarist there was a mass immigration of Armenians from the Ottoman and Kacar empires to that area. Due to Moscow's direct and special patronage coupled with the change in their economic relationships the Armenians gained prominence in . To the economically side lined Georgians the Armenians fast became a symbol of foreign colonial power. The pompous and condescending views inherent in Armenian nationalism quickly inspired antipathy and animosity from the native Georgian population. This flow of resentment ultimately culminated in the “otherization” of the Armenians and the Russians, thus creating the modern Georgian identity. Even after their respective independence the mistrust born of this mutual history has tainted relations between these nations. Differences in strategic and national aims have also furthered the rift between these nations. Thus it can be said that these nations are shrouded in mutual mistrust.
Key Words: Armenian-Georgian Relations, Javaheti, Abkhazian Armenians, Greater , Aremnain foreign policy, Georgian identity.
Giriş
Ermenistan ve Gürcistan Güney Kafkasya’nın iki küçük komşu devletidir. Devletlerarası ilişkileri, 1918-20 arası göz ardı edilirse, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda, bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra başlamıştır. Bu süre içinde iki ülke yetkililerinin resmi ziyaretlerinde yaptıkları karşılıklı olumlu açıklamalarına rağmen, iki ülke ilişkilerine güvensizliğin ve rekabetin hakim olduğunu ilk bakışta gözlemlemek mümkündür. Bu güvensizlik ve rekabet ilişkileri derinden etkilemektedir. Bu makalede söz konusu güvensizliğin kaynaklarının neler olduğu ortaya konulmaya ve iki ülke ilişkileri değerlendirilmeye çalışılacaktır. Bu çerçevede, ilk olarak ana hatları ile Ermeni ve Gürcü toplumlarının ilişkilerinin tarihi üzerinde durulacak, ardından da bağımsızlık sonrası ilişkileri etkileyen belli başlı etkenler irdelenecektir.
Tarihin Yükü
Ermeni ve Gürcü toplumları uzun tarihi süreçte, değişik imparatorlukların egemenliği altında, bir arada yaşamışlardır. Bu bağlamda devletlerarası ilişkilerin yaşı toplumlararası ilişkilerin yaşıyla kıyaslanamayacak kadar kısadır. Tarihi perspektif göz ardı edilerek, iki ülke ilişkilerinin bugününün anlaşılması olanaksızdır.
Ermeni-Gürcü ilişkilerinde, özellikle 19. yüzyıl bir kırılma noktasıdır. Bu yüzyılda ortaya çıkan üç faktör söz konusu toplumların ilişkilerini dramatik bir biçimde etkilemiştir. Bu etkenler Rusya’nın Kafkasya’yı ilhakı, üretim ilişkilerinin değişmesi ve milliyetçiliktir.
1801 yılında, Gürcü Krallığının ilhakıyla başlayan süreçte, Rusya Güney Kafkasya’ya hakim olmuştur. Bu gelişme Ermeni-Gürcü ilişkileri açısından çeşitli sonuçlar doğurmuştur. Öncelikle, Gürcü Krallıkları’nın işgali sırasında ve sonrasında, Rusya İmparatorluğunu bir hayli uğraştıran, Gürcü isyanları yaşanmıştır. Söz konusu isyanların bastırılmasında bölgede bulunan Ermeniler önemli rol oynamışlardır. Ermeniler oluşturdukları gruplarla hem Gürcü isyancılara karşı Ruslarla omuz omuza savaşmış, hem de kılavuzluk ve haber alma faaliyetlerini büyük ölçüde yerine getirmişlerdir. Öyle ki, Mayıs 1813’te, Rus Kuvvetlerinin Komutanı Rtişçev, İmparator I. Aleksandr’a “hayatlarını Rusların yolunda feda eden” Ermeni milletinin ödüllendirilmesini isteyecek kadar bu durumdan etkilenmişti.[1] Söz konusu olaylar iki toplum arasında süregelen güvensizliği beslemiştir. Bu olgunun günümüze etkisi, olayın yaşandığı dönemdeki etkisinden çok daha büyüktür. Kuşkusuz, Gürcü isyanlarının başarı şansı düşüktü. Fakat, daha sonraki dönemde Ermeni karşıtı duygular gelişip yaygınlaştıkça, geriye dönülerek bu olaya referans yapılması söz konusu duygular açısından pekiştirici rol oynamıştır.
Güney Kafkasya’daki Rus hâkimiyetinin en önemli sonuçlarından biri bölgenin demografik yapısında önemli değişikliklere yol açmış olmasıdır. Bölgedeki Müslüman halk Osmanlıya sürülürken Osmanlı ve Kacar imparatorluklarının Ermeni tebaası da Kafkasya’ya göç etmiştir. Kafkasya’ya göç eden Ermeniler, İrevan, Nahçıvan ve Karabağ hanlıklarının yanı sıra, Gürcistan’ın Sameshi-Cavaheti, Trialeti, Tiflis, Sohum ve Batum gibi bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Bölgeye göç eden Ermenilerin taşınma masrafları Çarlık tarafından karşılanmış, Hazine arazileri ve Müslüman ahaliden satın alınan topraklar göçmenlere dağıtılmıştır. Ayrıca, Ermeniler 10 yıllık bir süre için vergiden de muaf tutulmuştur.[2] Bu göçler sonucunda 1800 yılında Gürcistan’da 47 bin olduğu tahmin edilen Ermeni nüfusu 1832’de 84 bine, 1897’de ise 197 bine ulaşmıştır.[3] Devam eden göçler sonucunda 20.yy’ın başlarında Gürcistan’daki Ermeni nüfusu üç yüz bini aşmıştır. Bu durum, günümüzde iki ülke ilişkilerini etkileyen en temel etkenlerden olan toprak iddialarının kaynağı olmakla birlikte, devam eden süreçte pek çok sonuç doğurmuştur.
Rus egemenliği ile birlikte, Kafkasya’daki Ermeni nüfusun aynı zamanda etkinliği de artmıştır. Bu konuda iki etken başlıca rol oynamıştır. Öncelikle, Ermeniler Moskova tarafından Rus yayılmacılığının geleceği için önemli bir araç olarak değerlendirilmiş, Kafkasya’nın diğer halkları ile eşit görülmemiş, özel olarak himaye edilmiştir. Güney Kafkasya Genel Valisi Vorontsov-Daşkov’un Çar II Nikolay’a yazdığı mektup bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Mektupta “Kafkasya’da Türklerle olan ilişkilerimizin tarihi boyunca, Rus siyaseti Büyük Petro döneminden bu yana, savaşlarda yanımızda yer alan Ermenilere karşı dostane tutum takınmak doğrultusunda olmuştur....askerî müdahalelerimize kolaylıkla sahne olabilecek bölgelerde yaşayan halkların dostça duygularını köreltmek yerine desteklemeliyiz” denilmektedir.[4]
Ermenilerin Gürcistan’da etkinliğini artıran diğer faktör ise 19.yüzyılla birlikte üretim ilişkilerinin değişmeye başlamasıdır. Gürcü toplumuna feodal üretim ilişkileri hakimdi. Toprak soyluluğuna dayanan feodal üretim ilişkileri yerini kapitalist üretim ilişkilerine bıraktıkça Gürcü aristokrasisi sürekli olarak zenginliğini ve gücünü yitirmiştir.[5] Buna karşılık geleneksel olarak ticaretle uğraşan Ermeni toplumu ise giderek güçlenmiştir. Zaten, tarihsel olarak Tiflis’de küçük fakat zengin bir Ermeni topluluğu mevcuttu. Kafkasya’ya göç eden Ermenilerden ticaretle uğraşanlar da şehirlere yerleştirilmiştir.[6] Ermeniler kısa sürede, tüm bölgenin ticari ve sanayi hayatına hakim oldular. Kafkas savaşları sırasında Rus ordusuna erzak satmaktan, İran’la şeker ve pamuklu ürünler ticareti yapmaktan, sonra ise Tiflis’te sahip oldukları pamuk, deri ve tütün endüstrilerinden ve nihayet, bankacılıktan yararlanarak sermayelerini geliştirdiler.[7] Gürcü soylularının topraklarını da satın alan zengin Ermeni burjuvazisi Gürcistan’ın ekonomik hayatında egemen bir konum edindi.[8] Özellikle, Tiflis gibi merkezî kentlerde, bu etkinlik gözle görülür düzeydeydi. 1897’de Tiflis’teki 9.725 tüccarın 4.727’si (yüzde 43,4) Ermeni idi. Gürcü tüccar sayısı ise 2.619 (yüzde 26,1) gibi mütevazı bir sayı oluşturmaktaydı. Gürcistan’daki en büyük 150 sanayi müessesinin yüzde 44’ü Ermenilere, yüzde 10’u ise Gürcülere aitti.[9] Kısa sürede Ermenilerin bu etkinlikleri idari hayata da yansıdı ve özellikle, Tiflis Belediye Meclis’inde çoğunluğu oluşturdular. İşçi sınıfı açısından da durum pek farklı değildi. Ermeni burjuvazisine ait fabrikalarda başlıca Ermeni işçiler istihdam edilmekteydi.[10] Örneğin, Tiflis’te tütün endüstrisinde çalışan işçilerin çoğunluğunu, deri ve dokuma endüstrilerindekilerin de önemli bir kısmını Ermeni işçiler oluşturmaktaydı.[11] Ayrıca, Ermeni işçilerle kıyaslandığında, Gürcü işçiler vasıfsız ve düşük ücretli işlerde çalıştırılmaktaydı. Sonuç olarak, Rus egemenliği ve üretim ilişkilerinin değişmesiyle, Gürcüler Gürcistan’da ekonomik merdivenin alt basamaklarına inmişler ve büyük ölçüde siyasî alanın dışında kalmışlardı.[12] Böyle bir yapının milliyetçilikle tanışması Gürcüler arasında Ermeni karşıtı duygulara yol açtı. Gürcü işçiler için işyeri sahibi çoğu zaman bir Ermeni idi. Bu sebeple de, Gürcüler arasında milli bilinç sınıf bilinciyle örtüştü ve Ermeni düşmanlığıyla iç içe gelişti.[13] Marksist düşüncelerin Güney Kafkasya’da en fazla Gürcüler arasında yayılmasının altında bu husus yatmaktadır.
19.yy’da iki toplum ilişkilerini etkileyen diğer faktör ise milliyetçilikle tanışmalarıdır. Kafkasya’nın diğer halklarına oranla Ermeniler arasında milliyetçilik daha erken dönemde ortaya çıkıp yayılmıştır. Osmanlı, Rusya ve İran’da dağınık halde yaşayan Ermenilerin çoğunluğu oluşturdukları bir “vatanları” yoktu. Oysa, toplumun kendini özdeş hissedeceği “tarihi bir yurt” milliyetçiliğin temel ilkesidir. Bu sebeple de Ermeni milliyetçiliği, kuşkusuz Ermeni milletinin yüceltilmesi gibi duygusal yönlerinin yanısıra, nihayetinde bütün Ermenileri kapsayan hayali “Büyük Ermenistan” siyasî projesi şeklinde vücut buldu. Gürcistan coğrafyası da “Büyük Ermenistan”ın bir parçası idi. Tiflis Ermeni siyasî düşüncesinin başlıca merkezlerinden birisi haline gelmişti. Ermeni milliyetçiliği ile özdeşleşmiş ünlü “Ermeni Devrimci Federasyonu”-Taşnaksutyun 1890 yılında Tiflis’te kuruldu. Ayrıca 20.yy’ın başlarında Tiflis’te, aralarında Taşnakların yayınları da bulunan 20 Ermeni gazete ve dergisi yayınlanmaktaydı. Bu gazete ve dergilerde Ermeni milletini yücelten, “Büyük Ermenistan” özlemi ile ilgili yoğun propaganda yapılmaktaydı.
Öte yandan, tarihsel olarak iki toplumun folkloru, mimarisi, sanat ve edebiyatı karşılıklı etkileşim içinde olmuştur. Bu durum milliyetçilikle birlikte, iki toplum aydınları arasında kendi kültürünün orijinal ve üstün olduğu tartışmalarına yol açmıştır. [14] Ermeni milliyetçileri, Ermeni milletini Kafkasya’nın en eski, en köklü, en kültürlü ve en gelişmiş milleti olarak takdim etmekteydiler. Bu çerçevede, coğrafî olarak Gürcistan’a “Büyük Ermenistan”ın bir parçası olarak bakmanın ötesinde, Gürcü kültür varlıklarını da sahiplenmekteydiler. Tiflis’in tarihsel olarak Ermeniler tarafından kurulduğu, Gürcü alfabesinin Ermenilerce oluşturulduğu, Gürcücenin Ermenice’nin etkisi altında geliştiği, Gürcülerin Hıristiyanlıkla Ermeniler tarafından tanıştırıldığı, Gürcü mimarisinin Ermeni mimarisinden doğduğu gibi iddialar Ermeni yayınlarında yer almaktaydı. Dolayısıyla, iyi olan her şey ya Ermenilere aitti ya da Ermenilerden etkilenmişti.
Gürcü milli uyanış hareketi 19.yy’ın ikinci yarısından itibaren böyle bir ortamda teşekkül etmeğe başlamıştır. Üretim ilişkilerindeki değişmeye bağlı olarak Tiflis’e taşradan hatırı sayılır Gürcü göçü yaşanmıştır. 1865’te Tiflis’te 14.878 Gürcü var iken 1897’de bu rakam 38.357’ye yükselmişti. Bununla birlikte, bu rakam 159 bin nüfuslu kentin yüzde 26,3’ünü oluşturmaktaydı. Ermeniler yüzde 38’lik bir oranla Tiflis’te çoğunluğu oluşturmaya devam etmekteydiler.[15] Tiflis’te egemen konumdaki Ermenilerle karşılaşma Gürcülerin kendini tanımlamalarında temel uyarıcı oldu.[16]
Bu fiilî durum düşünce alanındaki gelişmelerle örtüştü. Tam da bu dönemde, Rus üniversitelerinde eğitim alan ve Batı siyasî düşüncesi ile tanışmış, soylu ailelere mensup yeni kuşak Gürcü aydınları meydana çıkmaya başladı. İlya Çavçavadze, Akaki Tseretli gibi ünlü isimlerin önderliğindeki “İlk Kuşak”ın (Pirveli Dasi-birinci grup) çoğunluğu edebiyatçı ve gazeteci idi. Bu aydınlar Rus hegemonyasına, sınırlı fakat etkili bir kültürel direnişi ön plana çıkararak, yanıt verdiler.[17] Başta Çavçavadze olmakla, bu grubun çalışmalarının önemli bir kısmını, doğal olarak Ermeni iddialarıyla mücadele oluşturmuştur. Çavçavadze ünlü “Ermeni Alimleri Ve Feryat Eden Taşlar” eserinde Ermenilerin kendileri ve Gürcüler hakkındaki düşüncelerini şöyle özetlemektedir:
Onlar söz ve kalemle dünyaya sızlanarak ezelden Karadeniz ve Hazar Denizi’nden Dicle ve Fırat kaynaklarına kadar Kafkas dağlarının her tarafında sözde Ermenistan’ın bulunduğunu, buraya sığınan Gürcülere Ermenilerin merhamet ederek 10 dönümlük bir toprak verdiğini söyleyip durmaktadırlar. Onlara göre, halk olarak anılmaya değer olmayan Gürcülerin, nesilleri tükenmek ve soysuzlaşmak üzeredir. Var olsalar bile bulundukları durumu idrak edebilecek akla sahip değildirler. Tanrı Gürcülere ticaret yeteneği vermemiştir: arabacılıktan ve çobanlıktan başka hiçbir işe yaramazlar. Gülünç de olsa, Gürcistan diye yücelttikleri toplam birkaç dönümlük ekin yerlerini bile kullanamamaktadırlar. Nasıl kullansınlar ki, bunun için akılları, çalışma azmi, eğitimleri, bilinçleri, bilmek ve öğrenmek için de arzu ve hevesleri yoktur. Dağınık Ermeniler ise ellerinde kültür bayrağıyla, sadece yakın doğuya değil, uzak, vahşi ve cahil Asya’yı canlandırmak ve mutlu etmek için Tanrı ve tarih tarafından davet edilmişlerdir.[18]
“İlk Kuşak” aydınlar Ermeni iddialarının Gürcü milletini aşağıladığını, küçük düşürdüğünü ve amaçlarının tarihten Gürcüleri silmek olduğunu ileri sürerek buna karşı gazete ve dergi sayfalarında mücadeleye başlamışlardır. Çavçavadze, Ermenilerin Gürcülerin milli onurunu kırmakla yetinmeyip Gürcüleri yeryüzünden tamamen silmek için bütün Gürcü tarihinin üzerine bir çizgi çekmekte olduklarını ve bu amaçla da Gürcülere ait ne varsa hepsini kendilerine mal ettiklerini ileri sürmektedir. Ermenilerin bütün bunları, dünyaya Güney Kafkasya’da çok eski zamanlardan itibaren sadece Ermeni milletinin yaşadığını ve bölgenin geleceğinin de onlara ait olduğunu göstermek için yaptıklarını ileri süren Çavçavadze, Ermeni aydınlarını “Biz çok veya az size sahip çıktık. Sığındırdık. Size kardeşlik ettik. Bizim evde bize karşı düşmanca davranmayın” diye uyarmıştır.
“Üçüncü Kuşak” (Meore Dasi-üçüncü grup) Gürcü aydınları, toplumdaki Ermeni karşıtı duygu ve düşünceleri sınıfsallaştırdı. 1890’larda şekillenen ve sosyal –demokrat düşüncelere sahip bu kuşağa göre Gürcülerin temel sorunu sömürü idi. Gürcistan’ı adeta satın almış olan Ermeni burjuvazisi Gürcü halkının sırtına binmiş kapitalist sömürücüler, asalaklardı.[19] Bu sebeple de Gürcü sosyalistlerin Gürcistan’ın özgürlüğü için burjuvaziye ve emperyalizme karşı mücadele çağrıları sadece Rusya’ya karşı değildi aynı zamanda Ermeni sömürüsüne de karşı idi.[20] Gürcistan’da sosyalist mücadele aynı zamanda Ermeni karşıtı mücadele şeklini almıştır.
Sonuç olarak, Gürcü milli uyanış hareketi aynı zamanda Ermeni karşıtı bir hareket olarak doğmuştur. Ama bu Ermeni karşıtlığı, tıpkı Azerbaycan örneğinde olduğu gibi, iki eşit toplum arasındaki basit bir rekabet ve yabancı düşmanlığı durumundan ziyade “kurtuluşçu seferberliğin” bir yansımasıydı.[21] Çünkü Ermeni olgusu Rus olgusundan ayrı olarak düşünülmemekteydi. Siyasî-askerî varlıklarıyla Gürcistan’ı yöneten Rusların yanında Ermeniler fiilen, pratikte kolonileştirici statüsünde gözükmekteydi. Nitekim, Rus düşünürü Veliçko, yerli ahalinin Rusya’nın Kafkasya’yı kendisi için değil, Ermeniler için mi feth ettiğini sorduklarını yazmaktadır.[22] Dolayısıyla, Gürcüler kendilerini Rus-Ermeni koalisyonunun sömürgesi gibi görmekteydiler ve bu bakımdan Ermenilerin diğer sömürgecilerden fazla bir farkı yoktu. Sonuç olarak, uzun tarihsel süreçte Gürcüler arasında Ermenilere karşı oluşan olumsuz değerlendirme, 19 yüzyılla birlikte yoğunlaşmış ve modern Gürcü kimliğinin “ötekisi” haline dönüşmüştür.
İki toplum arasındaki husumet, Çarlık Rusyasının dağılmasıyla zirve noktasına ulaşmıştır. Büyük ölçüde İrevan (Revan) Hanlığı veya Çarlık dönemi Erivan Guberniyası toprakları üzerinde kurulu Ermenistan Cumhuriyeti mevcut sınırlarıyla yetinmeyerek, hayali “Büyük Ermenistan”ı gerçekleştirmek üzere Türkiye ve Azerbaycan’ın yanı sıra, Gürcistan’dan da toprak talep edecektir. Gürcistan’a yönelik toprak talepleri Tiflis’e kadar uzanmakta ve Kür Nehri’nin batısında kalan toprakları içermekteydi. Ermenistan, bu taleplerinin, I Dünya Savaşı’nın galibi İngiltere tarafından da destekleneceğini düşünmüştür. Çünkü, Gürcistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra Almanya’nın koruması altına girmişti. Bu amaçla Ermenistan, söz konusu toprakları ilhak etmek üzere 7 Aralık 1918’de Gürcistan’a saldırmış, fakat İngilizlerin devreye girmesiyle ateşkes sağlanmıştır.[23] Bu savaş Gürcülerin bilincinde derin izler bırakmış, günümüzde de Ermeni karşıtı duyguları besleyen bir kaynak olmuştur.
Bağımsızlık veya Rusya Faktörü
Günümüzde Ermenistan-Gürcistan ilişkilerini etkileyen önemli etkenlerin başında Rusya faktörü gelmektedir. Bu etken söz konusu iki ülkenin her hangi bir üçüncü ülkeyle ilişkilerinden çok daha anlamlıdır. Bağımsızlık konusuna yaklaşımları ve dünya görüşü bu etkenin bileşenleri olarak görülebilir.
Sovyetler Birliğinde Gorbaçov’un başlatmış olduğu Perestroyka ve Glastnost politikalarıyla başlayan toplumsal hareketler, Gürcistan’da, Ermenistan’dan farklı bir nitelik arz etmiştir. Gürcü milli hareketi, iki hususu açıkça reddetmekteydi. Birincisi Moskova’nın Gürcistan üzerindeki egemenliğiydi. Bu, milli hareketin bağımsızlık yönünü oluşturmuştur. Reddedilen ikinci husus ise, bir iktidar sistemi olarak komünizm idi. Komünizm reddedilirken, yerine Batı tarzı demokratik hukuk devletinin inşa edilmesi hedeflenmekteydi. Bu da milli hareketin demokratik yönünü temsil etmiştir. Yürütülen mücadele, “çifte reddedici devrimle” sonuçlanmıştır.[24]
Gürcistan bağımsızlığını kazanmasına rağmen, bir taraftan bağımsızlık mücadelesinin anısının canlılığı, diğer taraftan da, tarih bilincinin etkisi ile, bağımsızlığını yeniden kaybetme korkusu yaşamaktadır. Rusya Federasyonu’nun (RF) Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıması bu endişenin ortadan kalkmasını sağlamamıştır.[25] Bunun altında tanıma fiilînin RF’nin diğer tutum ve davranışlarıyla desteklenmemesi yatmaktadır. Bu da Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) oluşturulması ve Gürcistan’ın BDT üyeliği için zorlanmasında, bu amaçla etnik ayrılıkçı hareketlerin desteklenmesinde kendisini açıkça göstermiştir. Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasını kendi etkinlik alanı olarak görmesi ve yeni cumhuriyetlerin bağımsızlığının siyasî sonuçlarını tanımadaki güçlükleri “Yakın Çevre Doktirini” ile kurumsallaşmıştır. Moskova’nın yeni cumhuriyetlerin bağımsızlığı karşısında takındığı bu tavır tarihi arka planda taşınan kaygıyı korkuya dönüştürmüş ve Tiflis’in “Rusya, Gürcistan’ın şeklen bağımsızlığını istiyor, ama özünde zayıf, güçsüz, Rusya’ya bağımlı bir halk olmasında isteklidir” biçiminde düşünmesine yol açmıştır.[26] Bağımsızlığı yeniden kaybetme korkusu bugüne kadar Gürcü dış politikasının temel eksenini oluşturmuş ve Rus-Gürcü ilişkilerine hassasiyet kazandırmanın yanında, Gürcü dış politikasına Rus nüfuz alanından uzaklaşmak ve Batı’yla bütünleşmek isteği şeklinde yansımıştır.
Ermeni milli hareketi ise bağımsızlıkçı ve demokratik bir hareket olarak değil, irredentist bir hareket olarak doğmuştur. Tıpkı yüzyılın başında olduğu gibi, yüzyılın sonunda da bağımsızlık Ermenistan’da pek arzulanan bir şey değildi.[27] Her ne kadar, “Karabağ Komitesi” “Ermeni Ulusal Hareketi”ne dönüşürken bağımsızlık ve demokratikleşme söylem olarak kabul edildiyse de, mahiyet itibariyle harekâtta köklü bir değişiklik yaşanmadı. Sovyetler Birliği’ne karşı hem bağımsızlık hem de irredentist mücadele vermenin olanaksızlığı bir tarafa, Ermenistan’ın savaş için Moskova’nın desteğine ihtiyacı vardı.
SSCB’nin çöküşü Ermenistan’a da bağımsızlık kazandırmış, ancak bağımsızlık konusu Ermenistan’ın gündeminin önceliği haline gelememiş ve temel değere dönüşememiştir. Bu yüzden de, Gürcistan örneğindeki, Rus nüfuz alanından uzaklaşmak çabası Ermenistan’ın gündeminde yer almamıştır. Dahası, bağımsızlık sonrası Ermenistan’ın hemen hemen her alanda Rusya’ya bağımlılığı giderek artmıştır.[28] Yeni bağımsızlığını kazanmış bir ülkenin bağımsızlığının reel değerinin “eski efendiye” –Rusya’ya- olan bağımlılığının azalmasıyla doğru orantılı olduğunu göz önünde bulundurursak[29], bu durum Ermenistan’ın bağımsızlığına kuşku ile bakılmasına, bağımsız bir devlet olmaktan çok Rusya’nın bölgedeki “5.kol”u veya “vassalı” olarak algılanmasına yol açmıştır. RF’nin emperyalist tutumlarının Ermenistan’ın genişleme arzusuyla örtüşmesi sonucunda oluşan RF-Ermenistan ittifakının doğal sonucu olarak, Ermenistan Rusya’nın bölgesel hegemonyasını yeniden kurması konusunda da Rus politikalarını desteklemiştir.[30]
Sonuç olarak, Ermenistan’ın Rus merkezli ve irredentist politikaları Tiflis açısından ikisi olumsuz, biri olumlu üç sonuç doğurmuştur. Birincisi, Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlı kalmasının, bağımsızlığı için ağır bedeller ödeyen Gürcistan tarafından tedirginlikle karşılanması ve bağımsızlığına yönelik tehdidi artırıcı rol oynamasıdır. İkincisi, Ermenistan’ın Rus desteğine dayalı irredentist politikasının, önemli bir Ermeni azınlığı içinde barındıran Gürcistan için ciddi bir güvenlik sorunu doğurmasıdır. Bu iki sonuç Gürcistan’da Ermenistan’a karşı var olan tarihsel güvensizliği beslemektedir. Üçüncüsü ise, Ermenistan’ın mevcut politikalarının, bu ülkenin Gürcistan’a bağımlılığına yol açmasıdır.
Rusya faktörünün öteki yüzünü Türkiye faktörü oluşturmaktadır. Bugün her ne kadar RF’nin, yeniden Çarlık veya Sovyet dönemlerinde olduğu gibi Gürcistan’ı tahakküm altına alması olanaksızsa da, Tiflis’i sınırlayacak ve Rusya’nın egemen jeopolitik ve ekonomik konumunu saklı tutacak yeni bir ilişki tarzı peşinde olduğu kestirilebilir.[31] Buna bağlı olarak bağımsızlık etkeni Gürcü dış politikasını, geçen sürecin tüm aşamalarında bağımsızlığına yönelik algıladığı Rus tehdidine karşı mücadele edebilmek için ittifaklar politikasına yöneltmiştir. Gürcistan’ın dış ilişkileri coğrafî konumu göz önünde bulundurularak iç içe geçmiş üç halka şeklinde tasavvur edilebilir:[32] ilk halkada kendisi hariç diğer iki Güney Kafkasya cumhuriyeti, ikinci halkada Güney Kafkasya alt sistemine komşu üç bölgesel güç-Türkiye, İran ve Rusya; en son halkada ise diğer bölge dışı aktörler-ABD, AB ülkeleri ve s. ile ilişkiler.
İlk halkada Ermenistan’ın, ikinci halkada İran’ın RF ile oluşturmuş olduğu düşey jeopolitik eksen Gürcistan’ın Rus tehdidine karşı koyacak ittifak kombinasyonlarında tercih sayısını sınırlamıştır. İç halkada böyle bir ittifak Azerbaycan’la yaşanmıştır.[33] Fakat Azerbaycan’ın da Gürcistan’la paralel süreçten geçmesi ve benzeri sorunlarla uğraşması moral desteğinin dışında maddi ve politik desteğini sınırlamaktadır. Böyle bir tabloda RF’yi dengeleyecek tek aktör olarak Türkiye öne çıkmaktadır.
Gürcistan’ın Karadeniz’le kıyısı olmasına rağmen, Güney Kafkasya alt sistemi göreli olarak ikinci halkada sayılan bölgesel güçlerle çevrelenmiş bir yapı arzetmektedir. Kuzeyden Rusya’nın, güney doğudan RF ile birlikte hareket eden İran’ın baskısı karşısında Türkiye’nin Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin bağımsızlığını desteklemesi bu cumhuriyetler için adeta derin ve rahat soluk alabilecekleri pencere olarak açılmış ve bağımsızlıklarına yönelik tehditleri dengeleyici rol oynamıştır. Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze Ocak 2001’de gerçekleştirdiği Ankara ziyaretinde “Türkiye ile olan dostluk ilişkilerimiz Gürcistan’ın bağımsızlığının temel taşını oluşturmaktadır” açıklamasıyla bu durumu ifade etmiştir. Böylece, SSCB’nin dağılması sonrası Güney Kafkasya’da Rusya-Ermenistan-İran düşey jeopolitik eksenini kesen Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan yatay jeopolitik ekseni doğmuştur. Bu tablo Gürcistan Ulusal Güvenlik Doktrini’ne de açıkça yansımıştır. Doktrin’de Ermenistan’la ilişkiler karşılıklı çıkar temeline dayalı pragmatik işbirliği olarak tanımlanırken, Azerbaycan ve Türkiye stratejik ortak olarak tanımlanmıştır.
Bu durum, Türkiye ve Azerbaycan’a karşı tarihsel düşmanlık besleyen Ermenistan tarafından tehlikeli bir durum olarak değerlendirilmektedir. Ermeni aydınları kendi çıkarları doğrultusunda Rusya-Ermenistan-İran jeopolitik ekseninin varlığını alkışlarken Gürcistan’ın tarafsız olmasını istemektedirler.[34] Özellikle Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol, Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hatları ve Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattında Gürcistan’ın rol alması Ermenistan’da düşmanlık da içeren bir kıskançlıkla karşılanmaktadır. Ermenistan uyguladığı politikaların sorumluluğunu üstlenmek yerine, Gürcistan’ı bu bölgesel projelerde yer alarak Ermenistan’ı “izole” etmeye çalışmakla itham etmekte ve adeta bu durumu “ihanet” olarak algılamaktadır.
Toprak Bütünlüğü Mü, Kendi Kaderini Tayin Mi?
Ermenistan-Gürcistan ilişkilerini etkileyen bir diğer konu toprak bütünlüğü meselesidir. Bu konu, iki ülke ilişkilerinde iki biçimde ortaya çıkmaktadır. Birincisi, fikri düzlemdedir. Yürütülen etnik temizlik sonucunda mono-etnik bir yapıya ulaşan Ermenistan, Dağlık Karabağ sorunu sebebiyle ulusal azınlıkların, uluslararası hukukta sömürge toplumları için geçerli olan, kendi kaderini tayin hakkını savunmaktadır. Ayrıca Ermenistan, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası ortaya çıkan Abhazya, Güney Osetya, ve Dağlık Karabağ sorunlarının bütün özgün koşullarına rağmen aynı nitelikli sorunlar olduğunun ve gelecek statülerinin de bir birini etkileyeceğinin farkındadır. Bu sebeple bir taraftan Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tanımakla birlikte diğer taraftan da Abhazya ve Güney Osetya’daki ayrılıkçı yönetimlere sıcak yaklaşmaktadır. Bu durum sadece sempati ile sınırlı kalmamakta, Ermenistan Dağlık Karabağ ayrılıkçı yönetimi üzerinden bu yönetimlerin zirve toplantılarına katılmakta, seçimlere gözlemci göndermektedir.
Toprak bütünlüğü meselesinin Ermenistan-Gürcistan ilişkilerinde ortaya çıktığı diğer biçim ise Gürcistan’daki Ermeni azınlığı boyutudur. 2002 nüfus sayım sonuçlarına göre, Gürcistan’da 248.929 Ermeni yaşamaktadır ki, bu da genel nüfusun yüzde 5,7’sine tekabül etmektedir.[35] Ermeniler, Gürcülerce coğrafî bölge olarak Cavaheti adı verilen, (bölgeye Ermeniler Cavah demektedirler) ülkenin güneyindeki Sameshi-Cavaheti vilayetine bağlı Ahalkale ve Ninosminde rayonlarında[36] yoğun olarak yaşamaktadırlar. Bunun dışında fiilen bağımsızlığını sürdüren Abhazya’da da yaklaşık 70 bin civarında Ermeni bulunmaktadır. Bu durumun sonucu olarak da Ermeni azınlığı konusu Cavaheti ve Abhazya meselesinde ortaya çıkmaktadır.
Cavaheti: Ayrılıkçılık mı “Beyaz Soykırım” mı?
Cavaheti sorunu bağımsızlık sonrası dönemde Gürcistan’da zaman zaman yoğunlaşan, ama hiç gündemden düşmeyen sorunlardan birisidir. Özünde Cavaheti bölgesinde yoğun olarak yaşayan Ermenilerin özerklik talepleri yatmakla birlikte, Rus askerî üslerinin kapatılması, Ahıska Türkleri’nin geri dönüş süreci, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın yapımı gibi diğer konularla ilişkili olarak sorun daha çetrefil bir görünüm arz etmektedir.
2002 nüfus sayım sonuçlarına göre Sameshi-Cavaheti vilayetinin toplam nüfusunun yüzde 42,87’sini oluşturan Ermenilerin bu vilayete bağlı Ahalkale ve Ninosminde rayonlardaki oranı sırasıyla yüzde 94,3 ve 95,8’e kadar yükselmektedir.[37] Ermenistan ve RF’nin verdiği destekle, Gürcistan’ın bağımsızlık sonrası yaşadığı gelişmelerden yararlanarak, bölgenin denetimini önemli ölçüde ele geçiren Ermeni paramiliter örgütleri, özerklik elde ederek bu konumlarını tescil ettirmeye çalışmaktadırlar.
Gürcistan yetkililerinin, Cavaheti’de Gürcistan’ın diğer bölgelerinden farklı bir sorunun olmadığı yönündeki açıklamaları bir tarafa bırakılırsa, Cavaheti sorununun niteliğine ilişkin iki temel görüş bulunmaktadır. Birinci görüş, Cavaheti sorununu, perestroykayla başlayan süreçlerin bir sonucu olarak ele almakta ve bölgedeki ekonomik ve toplumsal sorunların çözümüne ilişkin özerklik talebini demokratik bir yaklaşım olarak değerlendirmektedir. İkinci görüş ise, birinci yaklaşımın tarihsel derinlikten (Ermenistan’ın bu bölgeyi ilhak etmek üzere 7 Aralık 1918’de Gürcistan’a saldırması) ve coğrafî genişlikten (Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ne bağlı gelişmeler) yoksun olduğunu ileri sürerek özerklik taleplerini ayrılıkçılık olarak görmektedir.
Perestroyka süreciyle birlikte Ermenistan’da Cavaheti’ye yönelik de irredentist talepler gündeme gelmiştir. Karabağ Savaşı öncesinde, Ahalkale rayonunda “Kesinlikle savaş lazım. Bütün kuvvetimizle Cavaheti’yi, Karabağ’ı Nahçıvan’ı isteyelim. Ahalkale’yi isteyelim. Ermeni toprakları yabancıların elinde kalmasın. Atalarımızın dediklerini yapalım, ana vatana katalım” şeklinde, savaş isteklerini dile getiren bildiriler dağıtılmaktaydı.[38] Gürcistan Özgürlük Partisi Başkanı Rezo Şavişvili, 1990 yılında yaptığı bir açıklamada “Ermeniler eğer Dağlık Karabağ konusunu yaratmasalardı, Gürcistan’daki Ermeni bölgesinin Ermenistan’a katılması talebinde bulunacaklardı” değerlendirmesini yapmıştır.[39] Her ne kadar Ermenistan, Dağlık Karabağ örneğindeki gibi Gürcistan’a karşı açık ve sıcak savaş başlatmamışsa da, Cavaheti konusundaki iddialarından da vazgeçmemiş, Gürcistan’ın yaşadığı Abhazya, Güney Osetya ve iç savaş gibi gelişmelerden yararlanarak, Cavaheti’deki milliyetçi oluşumları destekleyerek bölgenin neredeyse Gürcistan yönetiminin dışına çıkmasını sağlamıştır.
Aslında Dağlık Karabağ sorununun başlamasıyla birlikte, Cavaheti’de de olası bir ayrılıkçı hareketten kaygı duyan Gürcistan’da, dikkatler büyük ölçüde bölge üzerine yoğunlaşmıştı. Bir taraftan, dönemin Gürcistan yönetimi, Cavaheti’nin ekonomik ve sosyal problemlerini çözmeye yönelik programlar geliştirirken, diğer taraftan da bölgedeki Ermeni yoğunluğunu sınırlandırmak üzere, Acara depremzedelerini bu bölgeye yerleştirmeye çalışmıştı. Fakat, 1990’ların başından itibaren Cavaheti üzerindeki dikkat giderek Abhazya ve Güney Osetya meselelerine ve iktidar mücadelesine yöneldi. Acara depremzedeleri de bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar.
Zviad Gamsahurdiya’nın 1990 yılında, etnik Gürcü milliyetçiliğinin temsilcisi olarak ve Ermenistan’ın farklı etnik gruplardan arındırılmış homojen yapısından da ilham alarak, diğer etnik grupları “misafir” olarak kabul eden “Gürcistan Gürcülerindir” söylemiyle, iktidara gelmesi, durumu daha da gerginleştirmiştir. Gamsahurdiya’nın kullandığı dil ve simgeler diğer etnik gruplar gibi Ermenilerin de korkularını artırmış ve milliyetçi örgütlere yönelmelerine yol açmıştır. Başta Cavah Halk Hareketi olmak üzere milliyetçi Ermeni örgütleri Gamsahurdiya’nın uygulamalarına karşı direnerek bölgenin denetimini ele geçirmişlerdir. 25 Şubat 1988’de kültürel amaçlarla oluşturulduğu iddia edilen Cavah Halk Hareketi, Dağlık Karabağ Savaşı’nın başlamasıyla giderek güçlenmiş ve Cavaheti’deki gönüllülerin Dağlık Karabağ’da savaşmak üzere gönderilmesini organize etmiştir. Bu tür faaliyetler içinde yer alması sonucu aynı zamanda kendine bağlı silahlı gruplar da oluşturmuştur. Cavah Halk Hareketi, Gamsahurdiya’nın Ahalkale’ye atadığı üç valiyi kabul etmeyerek geri çevirmiştir. Sonunda Gamsahurdiya, Cavah’ın fiilî gücünü kabul etmek zorunda kalarak, 11 Kasım 1991’de Cavah örgütünün önde gelen isimlerinden Samvel Petrosyan’ı vali olarak atamıştır.
1990’lı yılların ilk yarısında, Gürcistan tam bir kaos ortamına girmiştir. 1991 güzünde, Ulusal Muhafızlar ve Süvariler gibi paramiliter örgütlerin başlatmış olduğu Gamsahurdiya karşıtı harekât, bir iç savaşa dönüşmüş ve Ocak 1992’de Gamsahurdiya’nın ülkeyi terk etmesine kadar sürmüştür. Ardından iktidarı ele geçiren Askerî Konsey, Mart 1992’de Eduard Şevardnadze’yi ülkeye davet ederek iktidarı ona devretmiştir. Şevardnadze, iktidara geldiğinde Güney Osetya çatışması sürmekteydi. Haziran’da Güney Osetya’da ateşkesin sağlanmasından kısa süre sonra, Ağustos 1992’de Abhazya’da çatışmalar başlamıştır. Ağustos 1993’e kadar şiddetli bir şekilde süren savaş, Gürcistan’ın yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Abhazya ile görüşmeler sürerken bu kez de Gürcistan’ın batısında Megrelya’da bulunan Gamsahurdiya’nın Tiflis’e doğru harekete geçmesiyle iç savaş yeniden patlak vermiş, ancak bu gerginlik Rusya’nın devreye girmesiyle yatıştırılmıştır.
Bütün bu yaşananlar merkezî hükümeti zayıf düşürürken, Cavaheti’deki örgütlerin bölge üzerindeki denetimlerini güçlendirmiştir. Özellikle 1991-1994 yılları arasında Ermeni paramiliter güçleri bölgenin denetimini tamamen ellerinde tutmaktaydılar ve bölge söz konusu örgütlere bağlı, Ermenilerin kendi inisiyatifleri ile oluşturdukları Temsilciler Konseyi tarafından yönetilmekteydi. Dolayısıyla Cavaheti bu dönemde, görünürde Gürcistan’a bağlı fakat fiilen onun egemenlik alanı dışında bir bölge haline geldi ve bu yapısını günümüze kadar bir takım biçimsel değişiklikler hariç sürdürdü.
Söz konusu değişikliklerin başında 1994 yılında yapılan idarî düzenleme gelmektedir. Bu düzenlemeyle Sovyetler Birliği dönemindeki rayon bazındaki temel örgütlenme yerine daha geniş bölgeleri içeren vilayetlere (mkhare) geçilmiştir. Bu çerçevede 237 sayılı başkanlık kararnamesiyle merkezi Ahıska (Ahalçih) olan Sameshi-Cavaheti vilayeti oluşturulmuş ve Cavaheti bölgesini oluşturan Ahalkale ve Ninotsminda rayonları da bu vilayete dahil edilmiştir. İlk başta Ermeniler bu düzenlemenin, vilayet geneli itibarıyla Ermeni nüfus oranını düşürmeyi hedeflediğini ve Ermeni iddalarına karşı yapılmış bir düzenleme olduğunu ileri sürerek karşı çıkmışlarsa da, zamanla bu düzenleme ters etki yaparak Ermenilerin özerklik isteklerinin sınırlarının genişlemesine yol açmıştır.[40] Ermenilerin talep ettiği sınırlarının genişlemesi açısından bir diğer gelişme ise, komşu Kvemo Kartli vilayetine bağlı Tsalka rayonundaki Türkçe konuşan Urumlar’ın Yunanistan’a göç etmesidir. Urumlar’ın yoğun göçü karşısında rayon nüfusunun yüzde 55’ini oluşturur hale gelen Ermeniler, bu rayonun da Sameshi-Cavaheti vilayetiyle birleştirilmesini talep etmeye başlamışlardır.[41]
1990’ların ikinci yarısından itibaren Cavaheti’nin fiilî bağımsız görüntüsü giderek değişmeye başlamıştır. Bunda Gürcistan devletinin toparlanması kadar Ermenistan’ın da Cavaheti Ermenilerinin ayrılıkçı eğilimlerini törpülemesi etkili olmuştur. Erivan, Cavaheti konusunda tam bir ikilem yaşamaktadır. Bir taraftan coğrafî konumu sebebiyle kendisi için önem arz eden Gürcistan’la sıcak çatışmaya girmekten kaçınırken, diğer taraftan da Cavaheti Ermenilerinin ayrılıkçılık yönündeki taleplerine de sırt çevirememektedir. Özellikle bugün iktidar ortağı olan Taşnaksutyun partisi ve o çizgideki oluşumlar Cavaheti konusuna daha fazla ağırlık verilmesini talep etmektedirler. Cavaheti’yi Büyük Ermenistan’ın bir birleşeni olarak gören Taşnaksutyun’un stratejisine göre, Dağlık Karabağ’dan sonra sıra “haklarını yeni aramaya başlayan Cavah’a gelmektedir”.[42] Bu bağlamda Cavaheti doğumlu Ermenilerin Erivan’da “Zor Airenik” (Güçlü Anavatan) adlı siyasî bir parti kurmaları da önemli bir gelişmedir.
Ermenistan, dış dünya ile bağlantısını güneyde İran ve kuzeyde Gürcistan üzerinden sağlamaktadır. Özellikle stratejik partner olarak gördüğü RF ile ilişkilerini ve bugün dış ticaretinin yüzde 80’ini Gürcistan üzerinden sağlayan Ermenistan, Gürcistan ile ilişkilerinin gerilmesi durumunda, Cavaheti’de yeni bir kazanımdan çok, kendisinin zarar göreceğini ve Karabağ’daki kazanımlarını bile kaybedeceğini düşünmektedir. Bu yüzden de Erivan nihayetinde, Cavaheti Ermenilerinin özerklik taleplerini desteklemekle birlikte, daha fazla ileri gitmelerini istememektedir. Ayrıca, özerkliğin ilan edilerek askerî çatışmaya dönüşmesinden çok, mevcut güçlü fiilî durumun korunarak ve bundan yararlanarak siyasî yollarla tescil ettirilmesinden yanadır.
Öte yandan Gürcistan da, Cavaheti konusunda bir ikilem yaşamaktadır. Mevcut durumdan memnun olmamakla birlikte, sorunun çözümüne ilişkin atacağı sert adımların bir askerî çatışmaya dönüşmemesi için ihtiyatla yaklaşmakta, mevcut Abhazya ve Güney Osetya sorunlarına bir yenisini eklemekten kaçınmaktadır. Bölgedeki Rus askerî üssünün mevcudiyeti ve zayıf ekonomik yapısı, askerî bir çözüm konusunda Gürcistan’ı sınırlamaktadır. Ekonomik baskı araçlarının kullanılması ise bölgedeki Ermenilerin bağımsızlıklarını ilan etmeleri veya bölgenin Ermenistan tarafından ilhak olunması ile sonuçlanabileceğinden, Gürcistan bir savaşa girmesi ihtimalinden çekinmektedir. Ermenistan’ın kendisine bağımlılığının farkında olan Tiflis, özerklik taleplerini kabul etmemekle birlikte, sorunun bir askerî çatışmaya dönüşmesinden kaçınarak, bu aşamada fiilî durumun adının konulmadan sürmesini kabullenmektedir.
Cavaheti sorunu açısından, Gürcistan’da 2003’de yaşanan “kadife devrim” bir dönüm noktası olmuştur. Devrimden kısa süre sonra Saakaşvili iktidarı Acaristan’da merkezî yönetimin egemenliğini sağlamıştır. Ayrıca, Tiflis’in ülkedeki ve bu bağlamda Ahalkale’deki Rus üssünün kapatılması yönündeki ısrarlı çabaları sonuç vermiş ve Moskova 2008’e kadar üsleri kapatmayı taahhüt etmiştir. Bir taraftan bu iki gelişme Cavaheti’deki ayrılıkçıların hareket alanlarını sınırlandırırken, diğer taraftan da Saakaşvili yönetimi Cavaheti’de denetimi sağlamak için bu bölgeye yönelik çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Bunların sonucu olarak kapana sıkışan bölgedeki ayrılıkçılarda gerilimin giderek arttığı gözlenmektedir.[43] Sürecin aleyhlerine işlediğinin farkında olan Ermeniler, bugünkü durumlarını zirve noktası olarak değerlendirmekte ve özerklik alacaklarsa bunu yalnız bu aşamada becerebileceklerini, Rusya’nın Ahalkale üssünü kapatmayı kabul etmesi ve Ahıska Türklerinin dönüş sürecinin başlaması durumunda özerklik edinmelerinin imkânsız olacağını düşünmektedirler. Bu yüzden de giderek taleplerini yoğunlaştırmakta ve üsluplarını sertleştirmektedirler.
Cavaheti’deki Ermeni örgütleri bölgedeki ekonomik ve toplumsal sorunların yalnız özerklikle çözülebileceğini ve mevcut Gürcistan yönetiminin sorunları çözmek istemediğini ileri sürmektedirler. Sorunların çözülmemiş olmasının bölgeden yoğun bir göç yaşanmasına yol açtığı iddia edilmektedir. Örneğin Birleşik Cavah Demokratik İttifakı temsilci Aramom Batoyan bölgedeki 200 bin Ermeniden yalnız 70 binin kaldığını ve bunun da yarısının yaşlılardan oluştuğunu ileri sürerek mevcut yönetimin kendilerine karşı “beyaz soykırım” uyguladığını ileri sürmektedir. [44]
Abhazya Ermenileri: Ayrılıkçılığa Verilen Destek mi Ayrılıkçılık mı?
Cavaheti’nın dışında Gürcistan’da Ermeni nüfusun yoğun yaşadığı bir diğer bölge Abhazya’dır. Abhazya’da en son nüfus sayımı 1989 yılında yapılmıştır. Sonuçlarına bakıldığında Abhazya’nın yüzde 45.7’si Gürcülerden oluşmaktadır. Abhazların nüfusu ise yüzde 17.8’dir. Nüfusun diğer kısmını ise büyük ölçüde Ermeni (%14.6) ve Ruslar (%14.3) oluşturmaktadır. 1992-93 Gürcü-Abhaz savaşıyla birlikte Gürcü nüfusun önemli bir kısmı Abhazya’dan göç ettirilmiştir. Abhazya’da kalan Gürcü nüfusun yoğun olarak Gürcistan’la sınır oluşturan Gali bölgesinde ve yaklaşık olarak 40 bin civarında olduğu ifade edilmektedir. Bu değişimi göz önünde bulundurarak, Abhazya nüfusunu etnik dağılımı itibariyle şekillendirmeye çalıştığımızda ilginç bir tablo ile karşılaşılmaktadır: Gali bölgesi göz ardı edilirse, oran olarak bir birine yakın üç etnik grup –Abhaz, Ermeni ve Ruslar.
Ermeni ve Rus nüfusun Abhazya’daki etkinliğini artıran bir diğer faktör ise bu iki toplumun Abhazlara oranla daha kentli olmalarıdır. Bu durum SSCB döneminde psikolojik faktörlerle de – daha güvenilir olma – desteklenmiş ve devlet hayatının değişik alanlarına yansımıştır. Bugün bile Ermeni ve Rusların yönetimde Abhazlardan daha etkili oldukları iddia edilmektedir.[45] Türkiye’de Kafkas Vakfı’na bağlı Ajans Kafkas Genel Koordinatörü Fehmi Taştekin’in Abhazya’ya yapmış olduğu ziyaret sonrası izlenimlerinde “ Buradaki döviz işi ile uğraşanlar ve dükkan sahipleri kısacası ticaretin kaymağını elinde bulunduranlar Ermeniler” şeklindeki açıklamaları bu hususu doğrular niteliktedir.[46]
Ermenilerin Abhazya’nın politik hayatında da önemli yeri vardır. Abhazya Ermenileri de Abhazya’da baş gösteren etnik ayrılıkçı harekâtta yer almış ve hatta Abhazya’da yaşayan sivil Gürcü nüfusun Abhazya’dan kovulmasında başlıca rol oynadığı ileri sürülmüştür. Abhazya Ermenilerinin Krunk adlı örgütünün faaliyetleri ve ünlü Ermeni subayı Mareşal Bagramyan’ın adını taşıyan Ermeni Taburunun Gürcülere yönelik “vahşice” davranışları hem genel olarak Gürcistan’da hem de özellikle Abhazya mültecileri arasında canlılığını korumaktadır.[47] “Gulripi’de katilliğin, sadizimin ve duyulmamış işkencelerin yüzde 90-95’inin suçlusu Bagramyan taburu ve Gulripi bölgesinde yaşayan Ermenilerdir. Bu taburun oluşmasında ve kuvvetlenmesinde Ermeni diasporasının muazzam payı vardır” diyen bir Gürcü tarihçi tanık ifadelerine dayanarak yaşanan olaylarda Ermenilerin Abhaz ve Kuzey Kafkasyalı savaşçılardan daha fazla şiddet uyguladıkları sonucuna varmaktadır.[48] Daha önceleri Abhazya Meclis Başkan Yardımcılığı görevini yürütmüş olan Krunk Ermeni Örgütünün Başkanı A. Topalyan Şubat 2002’de Gençlik ve Spor Bakanı olarak atanmış ve bu görevi Mart 2003’e kadar sürdürmüş, Mart 2003’de oluşturulan yeni kabinede yer almamıştır.
Abhazya Ermenilerinin Abhazya’nın ayrılıkçı mücadelesini özümsemeleri iki etkenle açıklanabilir. Birincisi, kısa vadede Dağlık Karabağ sorununa bağlı olarak ayrılıkçılığın genişleyerek meşruiyet kazanmasıdır. Bu durumda Abhazya Ermenilerinin ayrılıkçı hareketteki yeri ayrılıkçılığa destek şeklinde tecelli etmektedir. İkincisi ise uzun vadeli olarak, muhayyel “Üç Deniz Arası Büyük Ermenistan”ın bir parçası-kuzey batı Ermenistan şeklinde telakki edilen Abhazya’nın bağımsızlığına kavuşmasının sağlanmasıdır.
Abhazya’daki savaşta önemli rol oynamış Bagramyan taburunun komutanları Temmuz 1997’de Erivan’da düzenlenen Bagramyan jübilesine davet edilmiş ve büyük saygı ile karşılanmıştır.[49] Ayrıca, Ekim 2000’de olduğu gibi, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı’ndan bir heyetin Gürcistan’dan izinsiz Abhazya’yı ziyareti gibi olaylar Ermenistan’ın Abhazya Ermenileri ile yakın ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Bir taraftan Abhazya Ermenilerinin ayrılıkçı harekette oynadıkları rol, diğer taraftan da Abhazya’daki Ermeni yapılanmasının Ermenistan’la ilişkileri Gürcistan’ı tedirgin etmekte, tepkilere yol açmakta ve Ermeni karşıtı duyguları beslemektedir.
Kilise Savaşları veya Kültürel Soykırım (Etnosid) İddiaları
Ermenistan-Gürcistan ilişkilerinde varlığını sürdüren bir diğer sorun yumağı ise Gürcistan’daki bazı kiliselerin hangi mezhebe ait olduklarıdır. Bu konuda 19.yy’da iki toplum aydınları arasında yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Çavçavadze başta olmakla “İlk Kuşak” Gürcü aydınları Ermenilerin Gürcülere ait kiliselerden Gürcü yazısı ile olan kitabeleri Ermenice kitabelerle değiştirerek sahiplendiklerini ileri sürmüşlerdir.[50] Bu tartışma SSCB döneminde de iki ülke bilim adamları arasında süregelmiştir. Özellikle iki ülkenin bağımsızlığı ile birlikte söz konusu tartışma yeni bir boyut kazanmıştır. SSCB döneminde doğal olarak kullanılmayan kiliseler Gürcistan yönetimi tarafından onarılarak halkın hizmetine sunulmaktadır. Bu durum hem Gürcistan’daki Ermeniler, hem de Ermenistan’da yoğun tepkilere yol açmaktadır.[51] Şimdiye kadar Gürcistan tarafından 45 Ermeni, 6 Katolik ve 5 de Rus Kilisesinin Gürcileştirildiğini iddia eden Ermenistan’daki bazı çevrelere göre Gürcistan Ermeni kültür mirasını sahiplenerek “kültürel soykırım” uygulamaktadır.[52]
Öte yandan, Gürcistan’daki kimi kiliselerin Ermenilere ait olduğuna ilişkin Erivan’da, özellikle Bilimler Akademisi gibi devlet kurumları tarafından yapılan yayınlar da Gürcü aydınlar arasında sert tepkilere yol açmaktadır. Ermenistan’da yapılan yayınlarda Gürcistan’da çoğu VI-XVII yüzyıllara ait yaklaşık 650 Ermeni kilisesinin var olduğu iddia edilmektedir. İddia edilen kiliseler Gürcistan’ın toplam 65 rayonundan 40’na dağılmış durumdadır.[53] Gürcü aydınlar bu iddiaların geçersiz olduğunu ileri sürmekle birlikte, asıl bu iddiaların gelecekte politik talepler için ortaya atıldığından derin endişe duymaktadır.
Sonuç
Ermenilerin 19.yüzyılda kolonileştirici gücün bir parçası olarak Gürcistan’a göç etmeleri ve Ermeni milliyetçiliğinin sınırsız büyüklük duygusu ve kibirliliği Gürcü toplumunda Ermenilere karşı olumsuz fikirlerin yayılmasına ve pekişmesine yol açmıştır. Gürcü ulusal uyanışıyla birlikte, modern Gürcü kimliği Ruslarla beraber hem de Ermeni “ötekisi” üzerine şekillenmiştir. İki toplum arasında bu tarihsel güvensizlik, iki ülkenin bağımsızlığı sonrası ilişkilerini etkilemiştir. Aynı zamanda farklı stratejik yönelim ve ulusal hedefler ile bu doğrultuda atılan adımlar var olan güvensizliği yeniden beslemiştir. Böylece, iki ülke ilişkilerine karşılıklı güvensizlik sarmalının hakim olduğu söylenebilir.
Bununla birlikte, günümüzde özellikle Ermenistan’ın Rus destekli irredentist politikalarının, hatırı sayılır bir Ermeni azınlığı içinde barındıran Gürcistan’da yarattığı tedirginliğin iki ülke ilişkilerinde belirleyici olduğu gözlemlenmektedir. Liberidyan’ın vurguladığı gibi büyük devlet hayalleri kuran ve ideolojik bakış açısı taşıyan bugünkü Ermenistan’ı büyük hedeflere ulaşmak için bir araç olarak gören zihniyetin Ermenistan’da hakim olması bu tedirginliği güçlendirmektedir.[54] Gürcü aydın çevreleri bu zihniyetin bugün Cavaheti konusunda açık harekete geçmemesinin temel sebebi olarak Dağlık Karabağ dolayısıyla Ermenistan’ın Gürcistan’a bağımlı hale gelmiş olduğunda hemfikirdirler. Bu koşullar altında, iki ülke ilişkilerinde hem tarihsel güvensizliğin, hem de özellikle toprak bütünlüğü konusundaki tedirginliğin ortadan kalkmasının temel şartının Ermenistan’ın “normalleşmesi”, geleneksel düşünce tarzını bırakması olduğu söylenebilir.
[1] Şota Tetvadze, Otar Tetvadze, Somhebi Sakartveloşi (Gürcistan’daki Ermeniler), Gürcistan Milli ve Sosyal İlişkiler Akademisi, Tiflis, 1999. (Bu kitaptan yapılan alıntılar Gülnar Tanrıkulu tarafından çevrilmiştir).
[2] Şahbaz Şamıoğlu, Borçalı’da Etnik Prosesler ve Milletlerarası Münasibetler. XIX-XX Esrler, Azerbaycan Bilimler Akademisi Milli Münasibetler Enstitüsü, Azerbaycan Yayınevi, Bakü, 1997, s.41. General Paskyeviç tarafından hazırlanan talimatnamede İran’dan göç eden Ermenilerden tarım ile iştigal eden ahaliye münbit topraklar verileceği ve buralarda devlete ödenen vergilerden altı yıl, mahalli resimlerden de üç yıl muaf tutulacakları ilan edilmiştir. Bu konuda bkz. Kemal Beydilli, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu'dan Rusya'ya Göçürülen Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları (Türk Tarih Belgeleri Dergisi, Cilt XIII, Sayı 17'den ayrıbasım), Ankara, 1988, s.370.
[3] Şota Tetvadze, Otar Tetvadze, Somhebi Sakartveloşi
[4] Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı 1905-1920, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1988, s.71.
[5] Firuz Kazemzadeh, The Struggle For Transcaucasia (1917-1921), New York: Philosophical Library, 1951, s.11.
[6] Kemal Beydilli, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında, s.370.
[7] Anaide Ter Minassian, Ermeni Devrimci Hareketi’nde Milliyetçilik ve Sosyalizm.1887-1912, çev. Mete Tuncay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2.basım, 1995, s.45.
[8] Firuz Kazemzadeh, The Struggle For Transcaucasia, s.12.
[9] Ronald Grigor Suny, “The Emergence of Political Society in Georgia”, Transcaucasia, Nationalism, and Social Change, Ronald Grigor Suny (der), The University of Michigan Press, 1996, ss.109-140, s.114; 19.yy’da üretim ilişkilerinde yaşanan değişim ve bunun Gürcü toplum yapısına etkisi ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz. Ronald Grigor Suny, The Making of The Georgian Nation, 2. baskı, Indiana University Press, 1994.
[10] Anaide Ter Minassian, Ermeni Devrimci Hareketi’nde, s.45-46.
[11] Anaide Ter Minassian, Ermeni Devrimci Hareketi’nde, s.44.
[12] Ronald Grigor Suny, “The Emergence of Political Society in ”, s.140.
[13] Anaide Ter Minassian, Ermeni Devrimci Hareketi’nde, s.46; Firuz Kazemzadeh, The Struggle For Transcaucasia, s.12-13.
[14] Stephen F. Jones, “Georgian-Armenian Relations in 1918 to 1920 and 1991- to 1994: A Comparison”, Transcaucasia, Nationalism, and Social Change, Ronald Grigor Suny (der), The University of Michigan Press, 1996, ss.441-460, s.442
[15] Ronald Grigor Suny, “The Emergence of Political Society in ”, s.113.
[16] Ronald Grigor Suny, “The Emergence of Political Society in ”, s.111.
[17] Mehmet Bülent Uludağ, Rusya ve Sovyetler Birliği’nde Gürcüler ve Gürcistan, Ankara, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1993, s.166.
[18] İ.G.Çavçavadze, Armyanskıye Uçenıye i Vopyuşiye Kamni, Bilim Yayınevi, Bakü, 1990 (1902 Tiflis baskısının tıpkıbasımı), s.2-3.
[19] Mehmet Bülent Uludağ, Rusya ve Sovyetler Birliği’nde Gürcüler, s.172.
[20] Stephen F. Jones, “Georgian-Armenian Relations”, s. 447.
[21] Elnur Soltan, “Azerbaycan Cumhuriyeti ve Azerbaycan Kimliği Üzerine Düşünceler”, 21.Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, 3. cilt, Ü.Özdağ, Y.Kalafat, M.S. Erol (der), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2003, ss.147-170, s.154-156.
[22] V. L. Veliçko, Kavkaz. Russkoe Delo i Mejduplemennıe Voprosı, Bilim Yayınevi, Bakü, 1990, s.75. (1904 S. Peterburg baskısının tıpkıbasımı).
[23] 1918 yılında Gürcistan’la Ermenistan arasındaki savaş için bkz. Şota Vadaçkorya, Voprosı Gruzino-Armyanskih Zvaimootnoşeniy v Politiçeskoy Mısli Gruzii (1918-1920), Meçniereba, Tiflis, 1999.
[24] Leslie Holmes, Post-Komünizm, çev. Yavuz Alogan, İstanbul, Mavi Ada Yayınları, 2000, s. 47.
[25] 3 Nisan 1997’de Gürcistan Parlamentosu tarafından kabul edilen kararda “Tarih, Rusya’nın geçmişte Gürcistan için problemler yarattığını veya her fırsatta mevcut zıtlıkları pekişirdiğini, Gürcistan’ı koloniye dönüştürmeye çalıştığını göstermektedir” denilmektedir. Feliks Stanevski, “Tbilisi Svoy Vıbor Sdelal” Nezavisimaya Gazeta, 31 Mayıs 2001.
[26] Revaz Garchechiladze, “Making of the New Georgia: Development Factors - Pluses and Minuses”, Caucasian Regional Studies, 1998, C. 3, S. 1; http://poli.vub.ac.be
[27] Yüzyılın başında Gürcü ve Azerbaycan Türklerinin bağımsızlığının zorunlu bir sonucu olarak gerçekleşen Ermenistan’ın bağımsızlığı dönemin Ermeni yetkililerince “acı bir olay” olarak değerlendirilmiştir. 1918 yılında Ermenilerin bağımsızlık konusundaki duygu ve düşünceleri için bkz. Enis Şahin, Diplomasi ve Sınır. Gümrü Görüşmeleri ve Protokolleri-1918, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2005, ss.89-110.
[28] Sedat Laçıner, “Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler 1991-2002”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 5, Bahar 2002, ss.168-221, s.186.
[29] Sedat Laçıner, “Ermenistan Dış Politikası”, s.171.
[30] Sedat Laçıner, “Ermenistan Dış Politikası “, s.213.
[31] Zbignew Brezezinski, Büyük Satranç Tahtası, İstanbul, Sabah Yayınları, 1998, 2. baskı, s. 128.
[32] Bu benzetme genel olarak Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin her üçü için geçerlidir. Bkz. Edmund Herzig, The New Caucasus, Londra, The Royal Institute of International Affairs, 1999, s.93.
[33] Gürcistan Azerbaycan ilişkileri için bkz. Kamil Ağacan, “Kaderdaş Devletler: Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri”, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel Sayısı, Cilt 7, sayı 1, İlkbahar 2001, ss.319-337.
[34] İgor Muradyan, “Sovremennıe Armyano-Gruzinskie Otnoşeniya”, Orientirı Vneşney Politiki Armenii, Gayane Novikovoy (der), Erivan, Antares Yayınevi, 2002, ss.72-96, s.90-91.
[35] 2002 nüfus sayım sonuçları fiilen bağımsızlığını sürdüren Abhazya ve Güney Osetya’yı kapsamamaktadır.
[36] Rayon-eski SSCB genelinde yerinden yönetim biriminin adıdır.
[37] Vilayete bağlı diğer rayonlardaki Ermeni nüfus oranı aşağıdaki gibidir: Ahıska (vilayet merkezi) 36,6; Aspinza 17,5; Adıgün 3,4; Borjomi 9,6. Gürcistan Devlet İstatistik Komitesi’nin internet sayfası için bkz. http://www.statistics.ge/
[38] Yaşar Kalafat, Hasan Kanbolat, Kamil Ağacan, “Gürcü Tarih Profesörü ‘Ermeniler Gürcistan’dan Toprak İstiyor’”, Stratejik Analiz, Cilt 1, No 12, Nisan 2001, s.113.
[39] Igor Rotar, “Tbilisi has only Partial Control Over Georgia’s Armenian Regions”, Prism: A Bi-Weekly on the Post Soviet States, Jamestown Foundation, Washington, 15 Mayıs 1998, www.jamestown.org/pubs/view/pri_004_010_004.htm
[40] Hasan Kanbolat, Nazmi Gül, “Kafkasya’da Cavaheti (Gürcistan) ile Krasnodar (Rusya) Ermenilerinin Jeopolitiği ve Özerklik Arayışları”, Stratejik Analiz, Cilt 1, No 6, Ekim 2000, ss.5-18, s.10.
[41] 1989 nüfus sayımı sonuçlarına göre Tsalka rayonunun yüzde 61’ni Urumlar, yüzde 28,5’ni ise Ermeniler oluşturmaktaydı.
[42] Gerard J. Libaridian, Ermenilerin Devletleşme Sınavı, Çev. Alma Taşlıca, 2 baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, 118-119.
[43] Eylül 2005’te Cavaheti’deki Ermeni sivil topum örgütleri “Gürcistan devlet yapısında Cavah’ın Statüsü” adlı bir konferans düzenlemişlerdir. Cavaheti’ye geniş özerklik verilmesinin yanısıra Gürcistan’ın iç ve dış politikası ile ilgili pek çok konuda çeşitli talepler bu konferansın sonuç bildirgesinde yer almıştır. Oldukça sert bir üslubu olan bu bildirgeyle ilgili Gürcü yetkiler her hangi bir açıklama yapma ihtiyacı duymamışlardır.
[44] Giga Çihladze, “Problemi Samçhe-Djavaheti: Realnıe i Mifiçeskie”, Zerkalo Gazetesi (Bakü), 2 Ocak 2006.
[45] Murat Şahin, “Transkafkasya Siyasî Coğrafyasında Etnik Dağılımın Etkileri”, Avrasya Etüdleri, sayı 19, İlkbahar –Yaz 2001, Ankara, ss. 33-51, s.42-43.
[46] http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/sozde_ambargonun_gercek_sonuclari_.html
[47] Asbed Kotchikian, “Georgian-Armenian Relations: Between Old and New”, Central Asia and the Caucasus, No 6(24) 2003, ss.129-136, s.133; Kuhianidze Aleksandr, “Armyanskoe i Azerbaydjanskoe Menşinistva V Gruzii. O Naçionalnoy i Vneşney Politike Gruzii”, www.zakavkazye.org, 16.07.2000; ayrıca Abhazya’daki Ermeni faaliyetleri ile ilgili bkz: Haleddin İbrahimli, Değişen Avrasya’da Kafkaslar, Ankara, ASAM Yayınları, 2001.
[48] Şota Tetvadze, Otar Tetvadze, Somhebi Sakartveloşi.
[49] Şota Tetvadze, Otar Tetvadze, Somhebi Sakartveloşi
[50] İ.G.Çavçavadze, Armyanskıye Uçenıye; Şota Tetvadze, Otar Tetvadze, Somhebi Sakartveloşi
[51] Örneğin, Temmuz 2005’te Cavaheti’deki 12.yy’a ait bir kilisenin restorasyonu için bölgeye giden Tiflis Üniversitesi öğrencileri ile yerli halk arasında kilisenin Ermenilere mi Gürcülere mi ait olduğuna ilişkin tartışma çok sayıda kişinin yaralandığı toplu kavgaya dönüşmüştür. Bu tür vakalar sık yaşanmaktadır.
[52] Bu konuda Erivan’da “Ataların Taşları” adlı belgesel film yapılmıştır. Bkz. AZG Gazetesi, 18 Ocak 2006
[53] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Bondo Arveladze, “Armyanskie” ili Gruzinskie Çerkvı v Gruzii?!, Tiflis, 1996.
[54] Gerard J. Libaridian, Ermenilerin Devletleşme Sınavı, s.12.
| |