Öz:En genel hatlarıyla bu makale küreselleşme sürecinin Ermenistan üzerindeki etkilerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede küreselleşmenin Ermenistan’ın siyasi, ekonomik ve sosyal hayatını nasıl etkilediği incelenmeye çalışılmıştır. Makale Demokratik Ermenistan Cumhuriyeti (1918-1920) ve Sovyet Ermenistanı (1920-1991) süreçlerini değerlendirerek Ermenistan’ın siyasi ve sosyo-ekonomik evrimini ortaya koyan bir bölümle başlamaktadır. İkinci bölüm ise Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından küreselleşme dinamiklerine uyum sürecinin analizine ayrılmıştır. Bu bölüm, üç alt bölümde ele alınmıştır. Birinci alt bölümde demokratikleşme sürecine odaklanılarak küreselleşmenin siyasi etkileri, ikinci bölümde özelleştirme ve merkezi ekonominin liberalleştirilmesi çerçevesinde küreselleşmenin ekonomik etkileri, üçüncü bölümde ise Ermenistan’a getirileri ve götürüleriyle küreselleşmenin sosyo-kültürel etlileri incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ermenistan, Sovyet Ermenistanı, küreselleşme, demokratikleşme, liberalleşme, özelleştirme
Abstract:In most general terms, this article aims to analyze the implications of globalization on . In doing that, it tries to demonstrate how the process of globalization have been influencing Armenian political, economic and social life. The article starts with an introductory chapter on political and socio-economic evolution of through the Democratic ArmenianRepublic (1918-1920) and then the Soviet (1920-1991). The second part of the article is devoted to the adaptation of to the dynamics of globalization after its independence. Within this framework, there are three sub-sections examining the political impacts of globalization with a particular emphasis on democratization; the economic impacts of globalization via privatization and liberalization of central economy and the socio-cultural impacts of globalization including the costs and benefits of this process on .
Güney Kafkasya bölgesinin Azerbaycan ve Gürcistan ile beraber üç ülkesinden biri olan Ermenistan, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanmış bir ülkedir. Bu tarih aslında önemli bir tarihtir; zira 1990’lar Soğuk Savaş’ın bitişini, dolayısıyla küreselleşme sürecinin dünya çapında bir fenomen olmasını simgeleyen yıllardır. Ermenistan da elbette bu sürecin dışında kalamamış ve küreselleşmenin yarattığı fırsatlardan ve sorunlardan büyük ölçüde etkilenmiştir.
Bu makalenin amacı küreselleşme sürecinin Ermenistan üzerindeki etkilerini analiz etmektir. Bu çerçevede Ermenistan’ın siyasal, ekonomik ve toplumsal hayatının küreselleşme sürecinden nasıl etkilendiği ve bu sürece karşı ne tür tepkiler gösterdiği incelenecektir. Ermenistan’ın küreselleşme sürecindeki dönüşümü aslında pek çok kalkınmakta olan ülke ile benzerlik gösterse de, gerek ülke dışında yaşayan Ermenilerin ülke içinde yaşayan Ermenilerden daha fazla olması, yani Ermeni diasporasının varlığı, gerekse Ermenistan’ın içinde bulunduğu siyasi durum – komşularıyla sorunlu siyasi ilişkileri – Ermenistan’ı özel bir ülke konumuna sokmaktadır. Bu bakımdan Ermenistan son derece ilginç bir vaka analizi imkanı sunmaktadır.
Makale temel olarak iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kısaca Ermenistan’ın Sovyet idaresi altındaki durumu incelenecek ve buradan Ermenistan’ın bağımsızlık arifesinde nasıl bir siyasi, ekonomik ve toplumsal yapı içerisinde olduğu anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu bölümde küreselleşme sürecinin etkilerinin tarihsel arka planı da göz önünde bulundurularak, 1980’lerden itibaren Sovyetler Birliği’nin zayıflamasıyla küreselleşme hareketinin Ermenistan’da hissedilmeye başlandığı vurgulanacaktır. İkinci bölümde ise bağımsızlık sonrası süreçte Ermenistan’ın küreselleşmenin getirdiği demokratikleşme hareketlerinden ve ekonomik liberalleşme hamlelerinden nasıl etkilendiği ve kültürel anlamda küresel/evrensel bir kültür anlayışının Ermenistan’da nasıl algılandığı soruları üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda bu bölüm siyasi, ekonomik ve sosyal yapıların nasıl dönüştüğünü analiz etmeyi amaçlamaktadır. Makale, küreselleşme sürecinin Ermenistan üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerinin tartışıldığı bir sonuç bölümüyle noktalanacaktır.
Bu makalenin hazırlanışı sırasında konuyla ilgili birçok kitap ve makale analiz edilmiştir. Ancak bu konudaki Türkçe literatür son derece sınırlıdır. Özellikle Sovyet Ermenistan’ı konusunda Türkçe kaynak bulmak neredeyse imkansızdır. Bu nedenle özellikle İngilizce literatüre ağırlık verilmiş, bu yapılırken bizzat Ermeni yazarların kitap ve makaleleri de dikkatle incelenmiştir. Ekonomik ve toplumsal dönüşümleri yansıtan sayısal veriler ve istatistikler için kimi zaman abartılı rakamlar taşıyan Ermenistan’ın resmi istatistik kurumu Armstat’ın yayınlarının yanı sıra çeşitli uluslararası örgütlerin analizleri de kullanılmış, böylelikle daha dengeli sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak, bu çalışma küreselleşme süreci çerçevesinde Ermenistan’ın bağımsızlık sonrası yaşadığı dönüşümün bir panoramasını verebilirse amacına ulaşmış demektir.
SOVYETLER BİRLİĞİ YÖNETİMİ ALTINDA ERMENİSTAN
Birinci Dünya Savaşı sırasında Çarlık Rusyası’nın 1917 yılında Ekim Devrimi ile yıkılmasının ardından yaşanan siyasi kaos sırasında Ermeniler tarihleri boyunca ilk kez bağımsız bir devlet kurmayı başarabilmişlerdir. 1918-1921 yılları arasında varlığını sürdüren Ermenistan Cumhuriyeti bu dönemde siyasi çalkantılar ve ekonomik krizlerle boğuşmak zorunda kalmış, bu noktada halkı harekete geçirebilmek için saldırgan bir dış politika izleyerek Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan ile çatışma içerisine girmiştir. Rusya’da Bolşeviklerin konumlarını güçlendirmesinin ardından Ermenistan Cumhuriyeti Rus ordularının işgaline uğramış ve 2 Aralık 1920’de Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne dahil olmuştur.
Genel hatlarıyla bu dönemde Ermenistan 1914’ten beri süregelen savaşlar, kıtlıklar, devrimler ve iç savaşlarla uğraştığından harap bir haldedir. Ronald Grigor Suny’nin de ifade ettiği gibi 1921 yılında Ermenistan halen yarı-feodal bir yapının sürdüğü tarım temelli bir ekonomiye ve geleneksel köylü kökenli bir topluma sahiptir.[1] Bu nedenle Ermenistan’da kurulan ilk Sovyet hükümetinin amacı ekonomiyi yeniden tesis etmek, kıtlık koşullarında yaşayan Ermenileri besleyebilmek ve siyasi düzeni yeniden sağlayabilmek olmuştur. Bu çevrede ülkenin iki önemli siyasi topluluğu, Komünistler ve Taşnakçılar, geçici bir işbirliği içine girmişler ve Devrimci Komite (Heghkom) adı verilen ve beş Komünist iki Taşnakçı üyeden oluşan bir idare mekanizması kurmuşlardır.[2] Komünistlerin ilk anda bütün siyasi gücü ellerine alamamalarının nedeni Komünist düşüncenin Ermenistan’da yeteri kadar güçlü olmaması ve Taşnakçıların halk tarafından benimsenmiş olmasıdır.
Devrimci Komite ilk olarak ekonomik krizi sosyalist ekonomi modeliyle çözümlemeye çalışmıştır. Bu çerçevede bütün bankalar ve endüstri tesisleri millileştirilmiş, tüm yiyecek stoklarına el konmuş ve piyasa ekonomisini ortadan kaldıracak sınırlamalar getirilmiştir. Bu önlemlerin ardından yerini güçlendiren Komünistler Taşnakçılarla yaptıkları geçici ittifakı bozarak, Taşnakçıları tasfiye hareketine girişmişlerdir. 1921 ve 1922 yılları Taşnakçılar ve Komünistler arasında neredeyse bir iç savaşa varan çatışmalara sahne olmuş, bu siyasi kriz ancak 1922 yılında daha ılımlı bir Komünist iktidarın yönetimi ele geçirmesiyle kısmen sona ermiştir. Bu ılımlı idare, bir önceki yönetimin radikal ekonomi politikalarını Lenin’in tanımladığı Yeni Ekonomi Politikası[3] çerçevesinde yumuşatmış ve neredeyse tamamen millileştirilen ekonomide çiftçilere ürettikleri mallar üzerinde tasarruf hakkı sağlayarak kısmi bir rahatlama sağlamıştır.
1920’lerde Ermenistan nüfusunun yaklaşık %90’ı tarımla uğraşmaktaydı. Yeni Ekonomi Politikasının getirdiği rahatlama sayesinde köylülerin yaşam koşulları iyileştirildi; 1926 yılına gelindiğinde tarımsal üretim savaş öncesi tarımsal üretimin %71,5’ine ulaşmıştı.[4] Bu arada özellikle dış ülkelerden Ermenistan’a bir göç akını başlamış, Erivan’ın 1913 yılında 30.000 olan nüfusu 1926 yılında 65.000’e ulaşmıştır. Ekonominin kısmi bir rahatlama içerisine girmesi siyasi hayatı da bir nebze yoluna koymuş, hatta 1920’lerin ilk yarısında Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan ile bir Kafkas Birliği projesine kalkışmıştır. Ancak bu proje ilerleyen dönemlerde sonuçlandırılamamıştır. Komünistlerin iyice güçlenmesi ile Taşnaksutyun Partisi Kasım 1923’te kapatılmıştır. Böylece Komünist rejim Ermenistan’da tamamen yerleşmiş ve alternatif bir rejim imkânı sona ermiştir.
1920’lerde gözlemlenen bir diğer önemli gelişme de diğer Sovyet Cumhuriyetlerinden farklı olarak güçlü Ermeni milliyetçiliği ile uzlaşmaya yönelik adımlar atılmasıdır. Bu dönemde Sovyetler Birliği kültürel anlamda da yerelleştirme veya kökleştirme olarak çevrilebilecek olan ‘korenizatsiia’ adlı bir politikaya yönelmiştir. Bu politikaya göre Ermenistan dışında yaşayan Ermenilerin Ermenistan’a dönmeleri teşvik edilmiş, Ermeni dili resmi dil olarak ilan edilmiş ve Ermeni kültürünü araştırmak üzere birçok enstitü kurulmuştur.[5] Kısacası 1920’lerde Sovyet yönetiminin amacı milliyetçilik duygularını halkı tahrik edecek şekilde köreltmeden sosyalizmin Ermenistan’da yerleşmesini sağlamaktır.
1920’lerin bu geçici iyimserlik havası 1930’larda Stalin’in yönetimi ele almasıyla sona erdi. Stalin Lenin’in ılımlı sosyalizm düşüncesini bir tarafa bırakıp ülkenin radikal bir şekilde kalkınmasını sağlayabilmek için çok sert tedbirlere başvurdu. 1929 yılından itibaren bütün tarımsal üretim yeniden millileştirildi; kolhoz adı verilen büyük çiftlikler kuruldu ve halk bu çiftliklerde zorunlu hizmete tabi tutuldu. Ermenistan halkının bu tedbirlere tepkisi sert oldu. Özellikle hayvanlarını merkezi idareye teslim etmek istemeyen Ermeniler bu hayvanları itlaf etmeyi tercih ettiler. Suny’ye göre 1928-1933 yılları arasında 800.000’den fazla büyük ve küçükbaş hayvan itlaf edildi.[6] Stalin’in bu sivil direnişe tepkisi sert oldu. 1939 yılına gelindiğinde bütün Ermeni köylüleri kolektif çiftliklerde çalışmak zorunda bırakıldı.
Bu radikal tedbirlerin toplumsal maliyeti bir tarafa bırakılacak olursa, Ermenistan bu dönemde endüstrileşme yolunda önemli adımlar atmıştır. Ermenistan’da bir işçi sınıfı oluşmuş ve 1939 yılında bu sınıf toplam nüfusun %31,2’sini oluşturmuştur. 1935 yılında endüstriyel üretim toplam üretimin % 62’sine tekabül etmektedir ki bu rakam daha on yıl önce ekonomisinin tamamı tarıma dayalı bir toplum için muazzam bir atılım anlamına gelmektedir.[7]
Ancak Stalin’in sert politikaları Ermenistan’da Stalin karşıtı bir komünist hareketin oluşmasını teşvik etmiştir. Bu hareket biraz güçlenip sesini duyurmayı başarsa da Stalin 1936–1937 yılları arasında bu rakip hareketin tasfiyesine girişmiş, bu yıllarda neredeyse muhalif hareketin tüm ileri gelenleri öldürülmüştür. Bunun yanı sıra 1930’larda ‘korenizatsiia’ hareketi de rafa kaldırılmış, Rusça eğitim zorunlu hale getirilmiş ve Ermenice birçok isim Rusça isimlerle değiştirilmiştir.[8]
Bütün bu süreç İkinci Dünya Savaşı ile daha vahim bir hale gelmiştir. İstatistiklere göre 1941-1945 yılları arasında Ermeni nüfusunun %12’si, yani yaklaşık 174.000 kişi hayatını kaybetmiştir. 1952 yılına kadar Ermenistan savaş öncesi nüfusuna ulaşamamıştır.[9] Savaş aynı zamanda yerel milliyetçiliği de sona erdirmiş, Ermeni halkının kurtuluşunun Stalin’in ellerinde olduğu imajı güçlendirilmiş, böylece Stalincilik güç kazanmıştır.
Ancak Stalincilik bu gücünü Stalin’in ölümüne kadar sürdürebildi. Stalin’den sonra Sovyetler Birliği’nin yönetimini ele alan Nikita Khrushchev, Stalinciliğin yeni koşullara ayak uyduramayacak kadar katı bir sistem olduğunu düşünmekteydi ve 1950’lerin ikinci yarısından itibaren Stalincilik tasfiye edilmeye başlandı. Bunun için önce büyük bir baskı unsuru olan gizli polis teşkilatı ortadan kaldırıldı, daha sonra kısmi bir yerel milliyetçilik halkın tepkilerini azaltmak için teşvik edildi.
Stalin’in sert kalkınma ekonomisinin yarattığı hantal ve ağır endüstriye dayanan ekonomik sistem de yerini daha esnek bir ekonomik yapılanmaya bıraktı. Bu çerçevede Ermenistan’daki büyük çiftlikler dağıtılarak, daha küçük ancak daha verimli çalışan çiftlikler kuruldu. Bu arada Stalin zamanında konan tahıldan başka bir ürün üretme yasağı kaldırıldı ve Ermenistan’da üzüm, meyve-sebze ve tütün üretilmeye başlandı. Bütün bu gelişmeler neticesinde sosyo-ekonomik yapı da büyük bir dönüşüm geçirmekteydi. Buna göre 1950’de Ermenistan nüfusunun %46’sı tarım ve ormancılıkla geçinirken, bu oran 1960’da %39’a, 1975’te de %22’ye düşmüştü. Buna karşın endüstri sektöründe çalışan nüfusun oranı 1950’de %24 iken, bu oran 1960’da %32’ye, 1975’te ise % 38’e ulaştı. Yine 1950-1978 yılları arasında endüstriyel üretim yıllık ortalama %9,9 oranında arttı. Kısacası 1978 yılına gelindiğinde 1913 yılı ile karşılaştırıldığında Ermenistan’ın endüstriyel üretimi 335 kat artmıştı.[10]
Ermenistan ekonomisin bu gelişmesi aynı zamanda Sovyetler Birliği’ne bağımlılığı da beraberinde getirmekteydi. Bilindiği üzere Sovyet sistemi her Sovyet Cumhuriyetinin belli alanlarda uzmanlaşmasını ve diğer alanlarda diğer Cumhuriyetlere bağımlı olmasını gerektiriyordu. Örneğin bazı Cumhuriyetlerde tüm nüfus tarımsal üretime yönlendirilirken, diğerlerinde endüstri üretimi ön plana alınıp tarım ihmal ediliyordu. Bu bağımlı ekonomiden en fazla etkilenen Sovyet Cumhuriyeti ise Ermenistan’dı. Öyle ki 1989 yılında Ermenistan’da yapılan endüstriyel üretimin %50.8’i, endüstri alanında verilen kredilerin ise %71.9’u Sovyetler Birliği’nden gelecek olan teşviklere bağlıydı.[11]
Ekonomideki hızlı gelişmenin yarattığı bir diğer sorun da kayıt dışı ekonomiydi. Halkın refah seviyesi arttıkça farklı ürünlere talep de artıyordu. Ancak komünist rejimin kısıtlamaları rejimin belirlediği ürün grubu dışında ürünün ithalatını yasakladığı için Ermenistan’da kayıt dışı ekonomik yapı son derece güçlü hale gelmişti. Ekonomik gelişme aynı zamanda daha önce bastırılan yerel milliyetçiliği de güçlendirmekteydi. Pek çok Ermeni yazar Ermeni halkının ülkenin ekonomik kaynakları üzerinde tek egemen güç olması gerektiğini savunmaya başlamıştı. Bu aykırı sesler özellikle 1980’lerin başında Doğu Avrupa’da görülmeye başlanan Sovyet karşıtı kıpırdanmalarla paralellik arz etmekteydi. Kısacası demokratikleşme, serbest piyasa ekonomisi vb. Batılı değerler özellikle 1970’lerin sonundan itibaren önce Doğu Avrupa’da daha sonra da Ermenistan’da yankı bulmaya başlamıştı.
1985 yılında Mikhail Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’nin başına geçmesi yeni bir dönemin işaretlerini vermekteydi. Son derece gerçekçi bir politikacı olan Gorbaçov Sovyetler Birliği’nin Batı ile girdiği mücadelede yenik duruma düştüğünün ve bu düşüşün ancak Sovyetler Birliği’nin Batılı değerlere kısmen uyum sağlamasıyla engellenebileceğinin farkındaydı. Bu çerçevede Gorbaçov üç temel strateji geliştirdi. Bunlardan birincisi Sovyet ekonomik ve siyasi sisteminin çağın gereklerine ayak uyduracak şekilde yeniden düzenlenmesi anlamına gelen ‘perestroika’; ikincisi Sovyetler Birliği vatandaşlarının sosyal ve siyasi haklarının, bunların başında da ifade ve eleştiri özgürlüğünün tanınması amacını taşıyan ‘glasnost’; üçüncüsü merkezi siyasi sistemin gevşetilerek yönetime demokratik katılımın arttırılmasını amaçlayan ‘demokratizatsiia’ydı.[12]
Aslında Sovyetler Birliğine bağlı bütün cumhuriyetleri derinden etkileyen bu politikalar Ermenistan’da beklenen etkiyi yaratamamıştır. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi 1988 yılında yaşanan büyük Ermenistan depreminin yarattığı ekonomik kriz ve ikincisi yine 1988 yılında Karabağ sorununun ortaya çıkmasıdır.
7 Aralık 1988 tarihinde merkez üssü Ermenistan’ın kuzey batısında bulunan Spitak şehri olan Richter ölçeğine göre 6.9 şiddetindeki deprem yaklaşık 25.000 kişinin ölümü ve Spitak şehrinin neredeyse tamamen yerle bir olması ile sonuçlanmıştı. Bununla beraber Gümrü’deki endüstri tesislerinin tamamına yakınının, Kiravakan’daki kimya tesislerinin, bu arada da birçok hastane, okul ve diğer kamu binalarının yıkılması Ermenistan ekonomisini derin bir krize sürüklemişti.[13]
Daha 1980’lerin ortalarından itibaren Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölge olan Karabağ’da bölgenin Ermenistan’a bağlanmasını amaçlayan bir Ermeni hareketi görülmeye başlanmıştı. Bu hareket 18 Şubat 1988’de Ermenilerin çoğunluğu oluşturduğu Karabağ Parlamentosu’nda bölgenin Ermenistan’a bağlanması kararının alınması ile sonuçlandı. Ancak, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi, bu kararın ülkedeki Azeri ve Ermeni toplumları arasındaki ilişkilere zarar verdiğini ve aşırı milliyetçilerin tahriki olduğunu belirterek kabul etmemiştir. Buna karşı yapılan gösteriler Gorbaçov’un 26 Şubat’ta yaptığı yatıştırıcı bir konuşma ve Erivan’da seçilen “Karabağ Komitesi” temsilcilerini kabul etmesi sonucunda geçici olarak durmuş, ancak iki toplum arasında çatışmalar hız kazanmıştır.[14]
Gösterilerin ve çatışmaların hız kazanması üzerine Sovyet Parlamentosu Yüksek Kurulu 28 Kasım 1989 tarihinde Karabağ’ın doğrudan Moskova tarafından yönetilmesi sistemine son vermiştir; ancak Sovyet askerleri bölgeyi terk etmemiş ve Karabağ, kuramsal olarak Azerbaycan idaresine geri dönmüştür. Sovyet Yüksek Meclisi Azerbaycan’dan iki ay içinde Karabağ’a tam ve gerçek özerklik veren kanunları çıkarmasını istemiştir. Karabağ sorunu bu sürecin ardından Ermenistan Parlamentosu Karabağ konusunda Sovyetler Birliği’nin aldığı kararları veto edebileceğini açıkça dile getirmiş, böylece Sovyetler Birliği’nden kopuşun ilk adımları atılmıştır.[15]
Çatışmaların iki ülke arasında bir savaşa dönüşmesi ise Ocak 1990’da gerçekleşmiştir. Çatışmaların hız kazandığı yıl ortasında Ermenistan’da Parlamento seçimleri yapılmış ve Temmuz ayında Levon Ter-Petrosyan yeni Ermenistan Parlamentosu’nun başkanı seçilmiştir. Nihayet Ermenistan Parlamentosu 23 Ağustos 1990 tarihinde bir Bağımsızlık Bildirgesi kabul etti. Buna göre Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin adı ‘Ermenistan Cumhuriyeti’ olarak değiştirildi; Ermenistan Cumhuriyeti’nin kendi kendini idare eden, devlet otoritesine sahip, bağımsız, egemen bir devlet olduğu, Ermenistan’da sadece Ermenistan Anayasası ile kanunlarının geçerli olduğu belirtildi. Bildirgeye göre Ermenistan kendi ordusunu ve güvenlik güçlerini kuracak, başka ülkelerin Ermenistan toprakları üzerinde askeri birlikler bulundurması ve askeri üstler kurması sadece Ermenistan Devleti’nin kararıyla mümkün olabilecekti.Ermenistan Cumhuriyeti bağımsız bir dış politika güdecek, yabancı ülkelerle ve Sovyetler Birliği’nin diğer cumhuriyetleriyle doğrudan ilişki kurabilecekti. Ermenistan’ın kendi parası, milli bankası, vergi ve gümrük daireleri ve eğitim sistemi olacaktı. Kısacası Ermenistan fiilen bağımsız bir ülke konumuna gelmişti ancak halen Sovyetler Birliği’nden ayrıldığını açıkça dile getirmemişti. Bunun nedeni de Karabağ meselesinde Sovyet desteğini kaybetmekten çekinmesiydi.[16]
Bütün bu çekişmelerin neticesinde Ermenistan’da 21 Eylül 1991 tarihinde Sovyetler Birliği’nden bağımsızlık için bir referandum yapıldı ve katılımcıların %94’ü bağımsızlık lehine oy kullandı. Ermenistan’ın bağımsızlığı 23 Eylül’de ilân edildi. Böylece 20. yüzyılın başında yaklaşık üç yıl yaşayabilen bağımsız Ermenistan devleti bir istisna olarak kabul edilirse, ilk bağımsız Ermeni Cumhuriyeti 1991 yılında kurulmuş oldu.
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE ERMENİSTAN
Siyasi Bağlam: Ermenistan’da Demokratikleşme Hareketleri ve Sorunlar:
Küreselleşme sürecinin siyasi dinamiklerinin başında demokratikleşme hareketleri yer almaktadır. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından demokratik değerler hızla demokratik olmayan rejimlerle yönetilen ülkelere yayılmış, böylelikle bir çok ülkede demokratikleşme yolunda önemli adımlar atılmıştır. Ermenistan’da bu sürecin dışında kalmamıştır. Ermenistan’ı özel bir duruma getiren nokta ise bir siyasi çatışmanın, Karabağ sorununun, Ermenistan’daki demokratikleşme hareketlerinin yerleşmesine ve güçlenmesine katkı sağlamasıdır. Peter Rutland’a göre Karabağ sorunu Ermenistan’ın demokratikleşmesi sürecine dolaylı olarak çok önemli bir katkı sağlamıştır. Öyle ki, Karabağ sorununda Sovyetler Birliği’nin kararsız kalması, hatta Azerbaycan’ı destekleyen bir tutum izlemesi, Ermenistan’da komünist rejime karşı duyulan tepkiyi körüklemiş ve demokratikleşme hareketlerinin toplum nezdinde itibar kazanmasını sağlamıştır.[17]
Rutland Ermenistan’ın demokratikleşmesi ile ilgili başka bir ilginç hususu daha dile getirmekte ve Sovyetler Birliği genelinde ve Ermenistan özelinde demokratikleşme hareketinin radikal çevreden hareketli merkeze doğru gerçekleştiğini ileri sürmektedir. Diğer bir deyişle demokratikleşmeyi körükleyen gelişmeler hassas ve çatışmalı çevre bölgelerinde başlamış, daha sonra merkeze yani başkentlere yayılmıştır. Örneğin Ermenistan’ın demokratikleşme sürecini körükleyen gelişmeler önce Karabağ’da daha sonra da Erivan’da görülmüştür. Aynı şekilde Ukrayna’daki demokratikleşme hareketi önce Lvov kentinde başlamış daha sonra Kiev’e sıçramıştır. Hatta Sovyetler Birliği için bile benzer bir süreç geçerlidir; Sovyetler Birliği’nin çevre bölgesi olarak kabul edilen Baltık Cumhuriyetleri ve Ermenistan, Gürcistan gibi Kafkas Cumhuriyetlerinde başlayan demokratikleşme süreci, daha sonra Moskova’ya ulaşmıştır.[18]
Ermenistan’ın demokratikleşme serüvenine dönecek olursak, Ermenistan siyasi sisteminin içinde bulunduğu demokratikleşme krizinin yeni cumhuriyetin daha ilk günlerinden itibaren Ermenistan siyasetine damgasını vurduğu söylenebilir. Aslında yeni Ermenistan’ın ilk siyasi belgesi olarak nitelendirilebilecek olan ve 2 Ağustos 1990 tarihinde yayımlanan Bağımsızlık Bildirgesi hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı prensibi ve ordunun siyaset dışında bırakılması gibi demokrasilerin olmazsa olmaz koşullarının Ermenistan’da uygulanacağını müjdelemekteydi.[19] Ter Petrosyan’ın en yakınlarından biri olan ve bir dönem Ermenistan Yüksek Sovyeti Genel Sekreterliği görevini yürüten Ara Sahakyan, bu çerçevede bağımsızlığın ilk yıllarında mülkiyet özgürlüğü, tarım alanlarının özelleştirilmesi, kitle iletişim araçlarının yaygınlaştırılması, özgür seçimlerin gerçekleştirilmesi vb. demokratik açılımların hayata geçirildiğini vurgulamaktadır.
Ermenistan Cumhuriyetinin ilk Devlet Başkanlığı seçimi de demokratikleşme yönünde özgür seçimlerin yapıldığı bir süreç olarak görülebilir.Seçim sonucunda bağımsızlık öncesi son Ermenistan Parlamentosu’nun Başkanı Levon Ter Petrosyan devlet başkanı olarak seçilmiştir. Ancak seçim sırasında yaşanan yolsuzluklar, seçim sürecinin kendisinden daha fazla gündeme gelmiştir. Nitekim seçim sırasında gözlemci olarak görev yapan bazı Amerikalı yetkililer seçimlerin ‘adil olmaktan uzak’ olduğunu vurgulamışlardır.[20]
Ermenistan’da sadece parlamento seçimleri değil yerel seçimlerin de adaletten uzak yapıldığına dair birçok veri vardır. İki Ermeni siyaset bilimci, Vahe Sahakyan ve Arthur Atanesyan, yazdıkları makalede seçimlerde seçmenleri tehdit etme, seçimlerden önce seçmenlere rüşvet dağıtma, seçim sandıklarını çalma, seçim sonuçlarıyla oynama gibi pek çok yöntemin Ermenistan’da yaygın bir biçimde kullanıldığından bahsederler. Bu yazarlara göre siyasi parti üyeleri tarafından oluşturulan yerel seçim komisyonları bu yöntemleri sıklıkla uygulamaktadırlar.[21] İki yazar Ermeni toplumunda seçim yolsuzluklarının ve diğer yolsuzlukların yaygın olmasını Ermeni toplumunda cemaatçiliğin yaygın olmasına bağlamaktadırlar:[22]
“Ermeni seçmeni rüşvet kabul etmeye hazırdır; liderler de seçilebilmek için rüşvet vermeye hazırdır. Bu korkunç uyum ülkemizin seçim kampanyalarında belirleyicidir. Rüşvet veren her vatandaş, küçük de olsa bir fayda kazanacağının farkındadır ancak bunun için bireysel siyasi haklarına mal olacak bir bedel öder.”[23]
Elbette Ermenistan’ın demokratikleşme çabalarının en önemli sonucu Sovyet totaliterliğine karşı bağımsız ve demokratik bir Ermenistan’ın güçlendirilmesini amaçlayan Ermenistan Anayasası’nın 1995 yılında kabul edilmesidir. Ermenistan Anayasası’nın birinci maddesi Ermenistan Cumhuriyeti’ni egemen, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlı olan bir demokratik devlet olarak tanımlamakta; böylece devletin rejiminin demokrasi olduğu açıkça belirtilmektedir.[24] Yine üçüncü maddede özgür seçimler garanti altına alınmakta, altıncı maddede hukukun üstünlüğü ilkesine ve yedinci maddede çok partili sistemin işleyişine vurgu yapılmaktadır. Bütün bu ifadeler, en azından Anayasa metni üzerinde Ermenistan’ın Batılı demokratik değerlere sahip bir ülke olduğunu ortaya koymaktadır.
Anayasanın taslağı hazırlanırken iki konuda iktidar ve muhalefet partileri arasında büyük bir çekişme yaşanmıştır. Bu konular Ermeni ‘soykırımı’nın anayasada vurgulanması ve çifte vatandaşlık hakkının tanınmasıdır.[25] Bunlardan ilki Ter-Petrosyan yönetimince reddedilmiştir. İkincisi ise özellikle Ermeni diasporasını Ermenistan’a çekmek amacıyla düşünülmüştür. Özellikle krizlerle boğuşan Ermenistan ekonomisini rahatlatmak amacıyla zengin Ermeni diasporasının yatırımlarını ülkeye çekmek için yapılan bu girişim de Ter-Petrosyan tarafından diasporanın büyük bir bölümünün Taşnakçı olması sebebiyle engellenmiştir.
Bu anayasa aynı zamanda Ermenistan’da bir yarı-başkanlık sistemi oluşturulmuştur. Bu sistem SSCB’nin dağılmasından sonra kurulan devletler arasında yalnızca Baltık Devletleri ve Moldova’da uygulanmaktadır.[26] Yarı-başkanlık sisteminin Ermenistan için ilk etapta son derece faydalı olduğunu düşünen Sarakyan, siyasi ve ekonomik yeniden yapılanmanın etkili bir liderlik gerektirdiğini vurgulamaktadır. Ancak Sarakyan’a göre siyasi ve ekonomik düzen oturduğunda yarı-başkanlık sistemi yerini tam parlamenter sisteme bırakmalıdır; zira Ermenistan’da yaşanan gelişmeler bu sistemin kötüye kullanıldığının sinyallerini vermektedir.[27] Kısacası, Sarakyan’a göre Ermenistan’da siyasi gerçekler ve ilan edilen ilkeler arasında bir boşluk vardır. Ermenistan’ın lider kadrosu ya bu kanuni ilkeleri bu gerçeklere uydurmaya çalışmakta veya bu gerçekleri göz ardı etmektedir.[28]
Küreselleşme sürecinin en önemli getirilerinden biri de devletlerin uluslararası hukuk kurallarına saygılı davranarak çatışma ve savaştan kaçınmanın bu saygının bir ifadesi olduğunun bilincine varmalarıdır. Maalesef Ermenistan’ın bu konudaki sicilinin başarılı olduğu söylenemez. Demokratikleşme hareketinin gayet anti-demokratik bir emrivakiye, yani Karabağ sorununa, dayandığı göz önünde bulundurulacak olursa, Ermenistan’ın çatışma sürecinden yararlandığını söylemek bile mümkündür. Öyle ki, bu çatışmayı sona erdirecek uzlaşmacı adımları atan Devlet Başkanı Ter Petrosyan, artan baskılar üzerine 1998 yılının Şubat ayında istifa etmek zorunda bırakılmıştır. Bir dönem Ermenistan Devlet Başkanlığı Başdanışmanlığı görevinde bulunan Gerard Libaridian bu istifayı şu sözlerle değerlendirmektedir:
...[B]u istifa, Ermenistan’ın siyasi kültürü ve halkı; ülke içinden ve dışından, bu olayda rol oynayan şahsiyetler – Ter Petrosyan ve muhalifleri -; kurumların ve anayasanın kuvvetli ve zayıf yönleri; yabancı güçler ve ülke içindeki siyasi güçler arasındaki karmaşık ilişkiler hakkında çok şey anlatmaktadır.[29]
Ter Petrosyan’ın istifasının ardından yapılan Başkanlık seçimlerini Robert Koçaryan kazanmıştır. Koçaryan halefinin aksine Karabağ konusunda çok daha sert ve uzlaşmaz bir politika izlemeye başlamış ve ‘soykırım’ konusu daha sıklıkla gündeme getirilmeye başlamıştır. Koçaryan dönemi aynı zamanda siyasi kirlenme haberlerinin de sıkça gündeme geldiği bir dönem olmuştur. Özellikle Koçaryan’ın siyasi rakiplerini etkisiz hale getirmek için acımasız yöntemler izlediği, hatta 1999 yılında yapılan ve ülkenin en önemli siyasi liderlerinden Başbakan Vazgen Sarkisian, Parlamento Başkanı Karen Demirciyan ve Parlamento Başkan Yardımcıları Yuri Bakshian ve Ruben Miroian’ın öldürüldüğü Ermenistan Parlamentosu baskınının arkasında Koçaryan’ın bulunduğu iddia edilmiştir.[30] Koçaryan ayrıca ünlü işadamı Gagik Tsarukian’dan sonra ülkenin en zengin kişisi olarak da bilinmektedir. Bu servetinin kaynağı ile ilgili şaibeler de eksik değildir.
Son dönemde Ermenistan’ın bu iki güçlü şahsiyetinin, Gagik Tsarukian ve Robert Koçaryan’ın, isimlerinin birlikte anıldığı bir siyasi tartışma gündeme oturmuştur. Gagik Tsarukian’ın 2006 yılı başında kurduğu Müreffeh Ermenistan Partisi’nin Koçaryan’ın gizli desteği ile bir yıldan kısa bir zamanda yaklaşık 400.000 üyeye ulaşması ülkenin muhalefetini de harekete geçirmiş ve bu ittifakın Ermenistan’ın görünen siyasetinin ardında yaşanan iç hesaplaşmaların bir neticesi olduğu vurgulanmıştır.[31] Öyle ki, Ermenistan’ın halihazırdaki Savunma Bakanı Serge Sarkisyan’ın Tsarukian’ı öldürtmeye çalıştığı, bundan haberdar olan Koçaryan’ın da Tsarukian’ın tepkisini engellemek için ona parti kurdurup desteklediği iddia edilmiştir. Kısacası, Koçaryan dönemi bu tür haberlerin gündemden düşmediği, siyasi yozlaşma ve yolsuzluk iddialarının birbiri ardına sıralandığı bir dönem olmuştur.
Küreselleşmenin Ermenistan siyasetine bir diğer etkisi de Ermenistan’ın uluslararası topluma daha fazla entegre olabilmek için çeşitli bölgesel ve küresel uluslararası örgütlere üye olmasıdır. Ermenistan 1992 yılında Birleşmiş Milletler’e ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne, 2001 yılında Avrupa Konseyi’ne ve 2003 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmuştur. Ermenistan ayrıca Avrupa Birliği’nin Komşuluk Politikası’na ve NATO’nun Barış İçin Ortaklık programına da dahil edilmiştir.
Küreselleşme sürecinin Ermenistan’ın siyasi yapısı üzerindeki etkileriyle ilgili bu bölümü noktalamadan önce Ermenistan’ı özel bir vaka kategorisine sokan Ermeni diasporası hakkında da bazı açıklamalar yapmak yerinde olacaktır. Esasen devlet dışı bir aktörün bizzat devlet politikalarına etki etmesi küreselleşme sürecinin gündeme getirdiği olgulardan biridir ve bu olgunun en önemli araçlarından biri olan ‘diaspora’ kavramı Türkiye’de özellikle Ermeni diasporası ile özdeşleştirilmiştir.
Ermeni diasporası, Libaridian’ın ifadesiyle dünyanın en dayanıklı, en iyi organize olmuş ve farklı siyasi ve kültürel mekanlara ayak uydurma kapasitesi en yüksek olan diasporadır.[32] Libaridian, Ermeni diasporasının bulundukları ülkede kalıcı olmalarının ve entegrasyona tepki göstermelerinin nedenini diasporanın oluşumunun son derece köklü bir geçmişe sahip olması ve ‘soykırım’ın bütünleştirici bir kimlik imgesi olarak kullanılmasına bağlamaktadır.[33] Diaspora özellikle Ermenistan’ın bağımsızlığının ardından Ermeni siyasetine dahil olmak istemiş, bunun için de ekonomik gücünü kullanmaktan çekinmemiştir. Ancak diasporanın Ermenistan’da katma değer üretecek yatırımlara girmekten özellikle kaçınması Ermeni halkı tarafından olumsuz olarak algılanmasına yol açmıştır.
Ekonomik Bağlam: Ermeni Ekonomisinin Liberalleşmesi
Küreselleşme sürecinin ekonomik dinamikleri arasında ticari kısıtlamaların kaldırılması, malların, hizmetlerin, sermayenin ve işgücünün dolaşımını sınırlayan etmenlerin hafifletilmesi, kamu sektörünün ekonomideki payının özelleştirmeler vasıtasıyla azaltılması ve finans piyasalarının deregülasyonu sayılabilir. Bütün bu dinamikler elbette bağımsızlık sonrasında Ermenistan’ı da etkisi altına almıştır. Bu bölümde Ermenistan ekonomisini bağımsızlık sonrası serbest piyasa ekonomisine dönüştürme çabaları ve bu çabaların yarattığı ekonomik bunalım incelenecektir.
Daha önce de belirtildiği üzere, 1988 Spitak depremi, Karabağ Savaşı ve bu savaş sonrasında uygulanan ambargolar Ermenistan ekonomisi üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaktaydı. Karabağ meselesi nedeniyle hem Türkiye hem de Azerbaycan ve buna bağlı olarak Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Ermenistan’a ambargo uygulamakta ve sınır kapılarını kapalı tutmaktadır. Bu durumda zaten herhangi bir denize sınırı bulunmayan Ermenistan’ın Gürcistan ve İran sınırları dışında açık sınırı bulunmamaktadır. İran sınırı son derece dağlık ve ulaşım imkanları kısıtlı bir bölge olduğundan Ermenistan’ın dış dünyaya açılan kapısı Gürcistan’ın Karadeniz kıyısındaki Poti limanıdır ki, bu durum Ermenistan’ı Gürcistan’a bağımlı kılmaktadır.
Savaş ekonomisinin yarattığı baskının üstesinden gelebilmek için Ermenistan Hükümeti’nin yaptığı ilk önemli çalışma 1991 tarihli toprak reformudur. Komünist rejimin merkeziyetçi ve kolektif ekonomi anlayışının aksine, yeni Ermenistan Hükümeti daha liberal bir ekonomi politikası benimsemiş, bu çerçevede de devletin elindeki toprakların çiftçilere dağıtılmasını öngören bir yasa tasarısını kabul etmiştir. Böylelikle 1992 yılının ortalarına kadar tarım arazilerinin yaklaşık %60’ı çiftçilere dağıtılmıştır.[34]
Bu politikanın mimarı olan ve toprak reformunun kararlaştırıldığı dönemde 33 yaşında Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Grant Bagratyan’a göre toprak reformu büyük bir başarıyı yansıtmaktadır. Zira bir buçuk milyon Ermeni çiftçi kendi toprakları üzerinde kendileri için üretim yapmaya başlamışlardır. Bu da tarımsal üretimin artmasına ve olası bir kıtlığın önüne geçilmesine katkıda bulunmuştur.[35]
Bagratyan bir yıl sonra Başbakanlığa getirilmiş ve merkeziyetçi Ermeni ekonomisinin serbest piyasa ekonomisine dönüşebilmesi için o dönemde eski Sovyet Cumhuriyetlerinde son derece popüler olan hızlı ve büyük çaplı özelleştirmeler, ticaret serbestlikler ve finansal sektörlerin deregülasyonu gibi stratejileri içeren şok terapisini uygulamaya koymuştur. Şok terapisi çerçevesinde 1992 yılında İnşaatı Tamamlanmamış Tesislerin Özelleştirilmesi Programı Hakkında Kanun yürürlüğe konmuştur. Bu kanunun uygulanmasıyla kısa vadede endüstri tesislerinin %30’u, uzun vadede ise geri kalan tesislerin özelleştirilmesi öngörülmekteydi.[36]
Bu çerçevede alınan önlemler ise Ermenistan için kısa vadede son derece yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Örneğin bu politikaların yürürlüğe konmasından kısa bir süre sonra enflasyon oranı %500-900 seviyesine kadar yükselmiştir.[37] 1992 yılı ekonominin dibe vurduğu bir yıl olarak da adlandırılabilir. Zira bu yılda ulusal gelir %43, endüstriyel üretim %52 oranında azalırken, fiyatlar %1100 oranında artmıştır. Aynı yılın kış aylarında Ermenistan’a petrol ulaştıran tek hat olan Gürcistan’dan gelen petrol boru hattının sabotaj nedeniyle kullanılamaz hale gelmesi, büyük bir yakıt sıkıntısına yol açmış, Erivan’a yakıt ulaşmayınca, Erivan çevresindeki ormanlar kesilerek yakıt ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır.[38]
Bu zor koşullar altında Bagratyan’ın da bizzat ifade ettiği üzere, Ermeni halkının yeni yönetime karşı duyduğu tepki artmış ve bunu fırsat bilen eski Komünistler ve aşırı milliyetçiler yeniden güçlenmeye başlamışlardır. Bagratyan bu süreçte özellikle Karabağ sorunu nedeniyle uygulanan ambargonun bir savaş ekonomisi oluşturma gereğini ortaya koyduğunu ifade etmiştir.[39]
1991-1994 döneminin Ermenistan ekonomisi için tam bir krizi yansıttığını ve küreselleşme sürecinin gereklerini yerine getirmek için yapılan fedakarlıkların had safhada olduğu bir dönem olduğunu söylemek mümkündür. Bu dönemde gayrısafi milli hasıla %53 oranında azalmıştır. Krizin etkileri o kadar büyük olmuştur ki, 1998 yılında dahi Ermenistan’ın gayrısafi milli hasılası 1990’daki rakamın yalnızca %61’ine ulaşabilmiştir.[40] Halkın alım gücü göz önüne alındığında 1998 yılında 1990 yılına göre halkın alım gücünün 10 kat azaldığı tespit edilmiştir.[41] İşsizlik oranları da son derece yüksektir ve resmi rakamlarla uluslararası kuruluşların verdiği rakamlar arasında derin bir uçurum bulunmaktadır. Örneğin resmi rakamlar işsizlik oranını %10,1 olarak açıklarken, Dünya Bankası bu oranın %30,7, Uluslararası Çalışma Örgütü ise %25 olarak tespit etmektedir.[42]
Bu büyük ekonomik krize rağmen Ermenistan ekonomisinin kısmen başarılı bir biçimde özelleştirildiğini söylemek mümkündür. Ermenistan İstatistik Kurumu Armstat’ın verilerine göre 1990 yılında özel sektörün toplam gayrisafi milli hasıladaki payı sadece %11.7 iken, bu oran 1992’de %32.7’ye, 1995’te %51,7’ye ve 1998’de %74,5’e ulaşmıştır.[43] 1998 yılına gelindiğinde özel sektörün tarımsal üretimdeki payı %98’e, ticaret sektöründeki payı %97’ye, ve endüstri sektöründeki payı %45’e yükselmiştir.[44] Ayrıca 2000 yılından itibaren Ermenistan ekonomisi bir toparlanma sürecine girmiştir. Yıllık ortalama %10.1’lik bir büyüme oranıyla Ermenistan en hızlı büyüyen ekonomilerin başında gelmektedir.[45]
Küreselleşme sürecinin olmazsa olmazlarından biri olan yabancı yatırımlarda da göreli bir artış gerçekleşmiştir. 1994 yılında özellikle inşaat sektörüne (bu sektöre yapılan yatırım toplam yatırımların 2/3’üne tekabül etmektedir) yapılan yabancı yatırım oranı toplam yatırım oranının sadece %18,7’sine tekabül ederken bu oran 1997 yılında %55,3’e ulaşmıştır.[46] Ancak ilginç bir noktayı dile getirmekte yarar vardır. Bilindiği üzere bir ülkeye yabancı yatırımın gelmesi için şeffaflık, ülkenin siyasi ve ekonomik durumunun uygunluğu ve hepsinden önemlisi ülkeye duyulan güven ön plandadır. Ermenistan’da Ter Petrosyan yönetiminin böyle bir güven ortamı sağladığı yabancı yatırımların 1994-1997 döneminde yaklaşık 3 kat artmasından anlaşılabilir. Oysa 1998 yılında yabancı yatırımlar yarı yarıya azalmış ve %25,9 seviyesine gerilemiştir.[47] Bu gerilemede 1997 yılında Uzakdoğu’da yaşanan ve bütün dünyaya yayılan ekonomik krizin etkisi olduğu kadar, sert politikaları ve şaibeli arka planı ile Cumhurbaşkanlığına seçilen Koçaryan’ın uluslararası piyasalara güven telkin edememesi de etkilidir. Öyle ki, 2003 yılında toplam doğrudan yabancı yatırımlar gayrısafi milli hasılanın yalnızca %4’ünü oluşturmaktadır. Bu oran, Ermenistan’ın da içinde bulunduğu alt-orta gelir seviyesine sahip ülkelerin ortalamasından da (%6) düşüktür.[48]
Kısacası Ermenistan ekonomisi 1990’ların ilk yıllarında yaşanan krizi yavaş yavaş atlatmaya başlamıştır. Ancak bu krizin sosyal maliyetleri çok büyüktür ve bu çalışmanın son bölümünde bu sosyal maliyetler incelenecektir.
Sosyal Bağlam: İnsan Hakları, Fakirlik, Kadın ve Azınlık Hakları
Küreselleşme sürecinin Ermenistan üzerindeki etkileri analiz edilirken sosyal bağlam konunun dışında bırakılamaz. Küreselleşme sürecinin en olumlu etkilerinin başında insan haklarının tüm dünyanın kabul ettiği evrensel değerler haline getirilmesi yatmaktadır. Bunun yanı sıra kadın haklarının korunması, kadın-erkek eşitsizliğinin ortadan kaldırılması, azınlık hakları gibi hususlar da son derece önemlidir. Bütün bu olumlu özelliklerine rağmen, küreselleşme süreci aynı zamanda bir takım sorunları da beraberinde getirmektedir. Zenginler ve fakirler arasındaki uçurumun artması, yani gelir dağılımındaki adaletsizlikler, fakirlik, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yeterince yaygınlaşamaması vb. hususlar küreselleşme sürecinin daima olumlu sonuçlar doğuramadığını göstermektedir. İşte bu bölümde bu sürecin Ermenistan’ın sosyal yapısı üzerindeki etkileri incelenecektir.
Öncelikle olumlu bir etki olarak iletişim teknolojilerinin gelişmesinin Ermenistan’da nasıl yankı bulduğuna bakmak faydalı olacaktır. İletişim teknolojilerinin altyapısı 1995 yılından 2005 yılına kadar Ermenistan’da büyük ölçüde gelişme göstermiştir. İstatistiklere göre 2000 yılında her bin kişiye 17.4 cep telefonu ve 6.5 internet donanımlı bilgisayar düşerken, bu oran 2005 yılında sırasıyla 678,8 ve 22,9’a çıkmıştır.[49]
Ermenistan’ın insan hakları alanındaki performansı ise tatmin edici olmaktan uzaktır. Sadece 2002 yılında gözaltında işkence nedeniyle öldüğü tespit edilen kişi sayısı beştir ve bu ölümler nedeniyle yargılanıp ceza alan polis yoktur.[50] Ayrıca Ermenistan’da pek çok yüksek rütbeli bürokrat ve politikacı son yıllarda faili meçhul cinayetlere kurban gitmiştir. Sadece 1998 yılında öldürülenlerin arasında Ulusal Güvenlik ve İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Artsun Margarian, Ermenistan Demiryolları direktörü Hambartzum Ghandilian, Savunma Bakanlığı Müsteşarı Vahram Khorkhoruni, Ermenistan Başsavcısı Henrik Kachatrian ve Ashtarak Bölgesi Merkezi Yürütme Komitesi Başkanı Hovannes Sukiasian sayılabilir.[51] Yalnızca en temel insan hakkı olan yaşama hakkı değil aynı zamanda ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti de Ermenistan’da sık sık ihlal edilmektedir. Bazı gazeteler sansüre uğramakta, gazetelerin genel yayın yönetmenleri hakkında davalar açılmakta, hatta bazı durumlarda gazete büroları basılarak gazete çalışanları ve yöneticileri darp edilmektedir.[52]
İnsan haklarının bir diğer boyutu olan azınlık hakları meselesine gelince Ermenistan bütün eski Sovyet Cumhuriyetleri içerisinde en homojen nüfusa sahip ülke olduğundan azınlık sorunu neredeyse yok denecek kadar azdır. Nüfusun yaklaşık %98’i Ermenidir ve ona yakın azınlık grubu nüfusun sadece %2’sini oluşturmaktadır.[53] En büyük azınlık grubu Ermeni nüfusunun yaklaşık %1,5’ini oluşturan (60.000 kişi) Kürtlerdir ve Kürtlerin %88’i kendilerini Yezidi olarak tanımlamaktadırlar. Yezidiler yaşadıkları bölgelerde kurulan okullarda Yezidi dilinin öğretilmesi gibi bazı haklara sahiptirler. Kürtleri Ukraynalılar (8300 kişi) Ruslar (8000 kişi), Süryaniler (8000 kişi) ve Rumlar (6000 kişi) takip etmektedir. Bu azınlıkların çoğu kendi dillerinde gazete çıkarabilme, vakıflar ve sivil toplum kuruluşları kurma vb. haklara sahiptirler. Kısacası, Ermenistan, azınlıkları nüfuslarının azlığından dolayı hiçbir zaman tehdit olarak algılamamış ve genellikle azınlık haklarını koruyan bir tutum izlemiştir.
Kadın hakları meselesinde ise halen daha alınması gereken çok yol vardır. Her ne kadar kadın erkek eşitliği anayasa çerçevesinde garanti altına alınmış ve okuma yazma oranları göz önüne alındığında bu eşitlik gözetilmiş olsa da, özellikle işsizlik ve fakirlik sınırının altında yaşama kriterleri göz önüne alındığında, kadınların erkeklerden daha olumsuz koşullarda bulundukları gözlemlenebilmektedir. Örneğin 2003 verilerine göre kadın işsizlik oranı %14.4 iken erkek işsizlik oranı bunun neredeyse üçte biri kadardır. İki cinsin işsizlik oranları arasındaki açıklık son yıllarda Ermenistan’da yurt dışına göç edenlerin büyük çoğunluğunun erkek olmasına ve diğer ülkelerden gelen bağışların kadınların istihdamının arttırılmasına yönelik çalışmalarda kullanılmasına rağmen giderek artmaktadır.[54]
Ermenistan’ın sosyal anlamda en kronik problemlerinin başında fakirlik gelmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nin hazırladığı 2006 tarihli İnsani Kalkınma Endeksi’nin Ermenistan bölümüne göre[55], 1990-2004 yılları arasında ortalama olarak nüfusun %2’si günde bir dolardan daha az, %31,1’i günde iki dolardan daha az gelire sahiptir. Aynı dönemde devletin belirlediği fakirlik sınırının altında yaşayan nüfusun oranı ise %50.9’dur, yani nüfusun yarısından fazlası fakirlik sınırının altında yaşamaktadır. Bunun yanı sıra gelir dağılımı arasındaki uçurum da son derece ciddidir. Nüfusun en zengin %20’si toplam gelirin %42.8’ine sahipken, en fakir %20 toplam gelirin sadece %8.5’ine sahiptir. Yine aynı raporda verilen istatistiklere göre nüfusun %8’i temiz içme suyu kaynaklarından yoksundur. 5 yaşın altındaki çocukların %3’ü ise yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıyadır. 2001-2003 yılları arasında nüfusun yaklaşık %29’u yetersiz beslenmektedir. Her 1000 çocuktan 32’si beş yaşına ulaşmadan hayatını kaybetmektedir. Kısacası fakirlik ve buna bağlı sorunlar Ermenistan için kronik bir sorun olarak algılanabilir.
SONUÇ
Bu makalede en genel hatlarıyla küreselleşme sürecinin Ermenistan üzerindeki etkileri analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu sürecin siyasi, ekonomik ve sosyal dinamikleri nasıl etkilediği, Ermenistan’da ne tür değişikliklere yol açtığı, hangi fırsatları ve sorunları beraberinde getirdiği tartışılmış, bu tartışma istatistiksel verilerle desteklenerek okuyucuya bağımsızlık sonrası Ermenistan’ın bir panoramasının sunulması amaçlanmıştır. Bu çerçevede, Ermenistan’ın küreselleşme sürecinin aslında bağımsızlıktan önce özellikle 1980’lerin başından itibaren başladığı belirtilerek, kısa bir tarihsel arka plan sunulmuş, böylelikle Ermenistan’ın siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısının geçirdiği evrim gözler önüne serilmiştir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Ermenistan demokrasisi güçlenerek merkezi ve totaliter rejimin etkilerini ortadan kaldırmıştır. Ancak yine de demokrasinin tam anlamıyla yerleştiğini söylemek zordur. Özellikle seçimlerin halen yeterince adil yapılamaması, Ermenistan’ın önde gelen siyasetçilerinin adının türlü skandallara karışması ve rüşvet ve yolsuzluğun ciddi olarak varlığını sürdürmesi demokratik sistemi zedeleyen unsurların başında yer almaktadır.
Küreselleşme sürecinin ekonomik etkileri göz önüne alınacak olursa, küresel sistemin Ermenistan ekonomisi için fırsattan çok maliyet meydana getirdiğini söylemek yanlış olmaz. Özellikle Karabağ sorununun sürekli gündemde tutulması nedeniyle Ermeni ekonomisinin sürekli bir savaş ekonomisi modeliyle yürütülmesi, Ermenistan’a uygulanan ambargolar, ve bağımsızlığın ilk yıllarında gerek Spitak depreminin olumsuz etkileri, gerekse uygulanan şok terapisinin neticesinde Ermenistan ekonomisinin büyük bir krize girmesi, ülkenin küreselleşme sürecinin faydalarından yeteri kadar yararlanamaması sonucunu doğurmuştur. Yine de son yıllarda ekonomide bir düzelme eğilimi başlamış ve Ermeni ekonomisi toparlanma sürecine girmiştir. Kısa vadede bu iyileşme trendinin sürmesi Karabağ sorununda atılacak olan olumlu adımlara bağlıdır.
Ermenistan’ın yaşadığı ekonomik kriz, sosyal bir krizi de beraberinde getirmiştir. Özellikle fakirlik oranının son derece yüksek olması ve gelir dağılımındaki adaletsizlik küreselleşme sürecinin Ermenistan üzerindeki olumsuz etkileri olarak dikkat çekmektedir. Özellikle kadın hakları ve insan hakları alanında büyük eksiklikler mevcuttur. Her ne kadar eğitim ve sağlık alanında, azınlık hakları ve iletişim teknolojileri alanlarında önemli adımlar atıldıysa da genel olarak sosyal yapının güçlendirilmesi ve tüm eşitsizliklerin giderilmesi için alınacak daha çok önlem vardır.
Sonuç olarak bu çalışma Ermenistan’ın evrimini izlemek için ilginç bir deneyimdir. Ülkenin pek çok kendine has özelliğinin olması kimi zaman diğer ülkelerden farklı bir süreç izlenmesine neden olmuştur. Bu çalışmada bu farklılıklar da göz önünde tutulmaya çalışılmış, böylece küreselleşme sürecinin Ermenistan’ı nasıl şekillendirdiği açıklanmıştır.
[1] Ronald Grigor Suny, “Soviet Armenia’” Richard Hovanissian Der., Armenian People from Ancient to Modern Times, New York, St. Martin’s Press, 2004, 2 cilt, Cilt 2, s. 348.
[2] Ronald Grigor Suny, “Soviet Armenia”…, s.348.
[3] Yeni Ekonomi Politikası: 1921 yılında yapılan Onuncu Komünist Parti Kongresinde açıklanan Yeni Ekonomi Politikasının Mimarı Nikolai Bukharin’e göre Rusya henüz tam manasıyla sosyalist bir ekonomiyi yürütebilecek altyapıya sahip değildir. Ekonomisinin büyük bir bölümü tarıma dayalı bir toplumda sosyalizmi uygulayabilmek için bir takım özel politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. İşte Yeni Ekonomi Politikası tarımsal ekonomi modelini sosyalist ekonomi modeliyle birleştirmeyi amaçlayan bir anlayışı yansıtmaktadır. Detaylı bilgi için bkz. Jonathan J. Bean, “Nikolai Bukharin and the New Economic Policy: A Middle Way?”, The Independent Review, Cilt 2, Sayı 1, Yaz 1997, s. 80-81.
[4] Ronald Grigor Suny, “Soviet Armenia”…, s.352.
[5] Ronald Grigor Suny, “Constructing Primordialism: Old Histories for New Nations”, Journal of Modern History, Cilt 73, Sayı 4, 2001, s. 879.
[6] Ronald Grigor Suny, “Soviet Armenia”…, s.359.
[7] Ronald Grigor Suny, “Soviet Armenia”…, s.361.
[8] Ronald Grigor Suny, “Soviet Armenia”…, s.364.
[9] Ronald Grigor Suny, “Soviet Armenia”…, s.367.
[10] Tüm bu istatistikler için bkz, Ronald Grigor Suny, “Soviet Armenia”…, ss. 372-373.
[11] Armand Sarian, “Economic Challenges Faced by the ArmenianState”, Demokratizatsiya, Cilt 14, Sayı 3, Yaz 2006, ss. 194-195.
[12] Bu üç politika ile ilgili detaylı bilgi için bkz., Alisha Leight ve Philip Sashako, “Gorbachev, Perestroika and Glasnost: An Evaluation of Aspirations and Tribulations”, makalenin tam metni için URL: http://www.uwm.edu /Dept/Grad_Sch/McNair/2005/leight.pdf
[13] 1988 depreminin ekonomik etkileri için bkz. “Armenian Earthquake”, Earthquake Engineering Research Institute Newsletter, Cilt 23, Sayı 5, Mayıs 1989, s. 3.
[14] Ömer Engin Lütem, “Karabağ Sorunu”, makalenin tam metni için bkz. URL: http://www.eraren.org/ bilgibankasi/tr/ErmeniSorunuBilgiBelgelerCD/dosyalar/3/Tr/OMER_LUTEM_KARABAG_SORUNU.doc
[15] Ömer Engin Lütem, “Karabağ Sorunu”…
[16] Ömer Engin Lütem, “Karabağ Sorunu”…
[17] Peter Rutland, “Democracy and Nationalism in ”, Europe-Asia Studies, Cilt 46, Sayı 5, 1994, s. 857.
[18] Peter Rutland, “Democracy and Nationalism…, s. 857.
[19] Ara Sahakyan ile yapılan mülakattan alınmıştır. “The Politics of Independence and Transition”, Demokratizatsiya, Cilt 14, Sayı 3, Yaz 2006, s. 174.
[20] Peter Rutland, “Democracy and Nationalism…, s. 854.
[21] Vahe Sahakyan ve Arthur Atanesyan, “Democratization in : Some Trends of Political Culture and Behavior”, Demokratizatsiya, Cilt 14, Sayı 3, Yaz 2006, s. 350.
[22] Vahe Sahakyan ve Arthur Atanesyan, “Democratization in…
[23] Vahe Sahakyan ve Arthur Atanesyan, “Democratization in…
[24] Ermenistan Anayasası’nın tam metni için bkz. Igor S. Oleynik Der., : Foreign Policy and Government Guide, WashingtonD.C., International Business Publications, 2002, ss. 110-135.
[25] Igor S. Oleynik Der., : Foreign…
[26] “The Politics of Independence…, s. 176.
[27] “The Politics of Independence…, s. 177.
[28] “The Politics of Independence…, s. 179.
[29] Gerard Libaridian, Ermenilerin Devletleşme Sınavı: Bağımsızlıktan Bugüne Ermeni Siyasi Düşünüşü, Ankara, İletişim Yayınları, 2001, s. 73.
[30] Araz Arslanlı, “Ermeni Muhalefeti 2007'ye Hazırlanıyor”, Cumhuriyet, 4 Temmuz 2006.
[31] Ruzanna Stepanian, “Tycoon Rejects Oppositionist's Conspiracy Theory”, RFE/RL, 15 Ocak 2007; “Armenian DM Planned Assassination Attempt On Leader Of Prospering : NU Leader”, Arminfo, 15 Ocak 2007.
[34] Peter Rutland, “Democracy and Nationalism…, s. 855.
[35] Hrant Bagrantyan ile mülakat. “Economic Reform and War”, Demokratizatsiya, Cilt 14, Sayı 3, Yaz 2006, s. 193.
[36] Glenn E. Curtis ve Ronald Grigor Suny, “”, Glenn E. Curtis Der., , and : Country Studies, Washington D. C., Federal Research Division Publications, 1995, s. 50.
[37] Glenn E. Curtis ve Ronald Grigor Suny, “”.
[38] Glenn E. Curtis ve Ronald Grigor Suny, “”.
[39] “Economic Reform and…, s. 192.
[40] Armstat (Ermenistan İstatistik Kurumu), “Peculiarities and Stages of Economic Reform in , 1991-2000”, bu raporun tam metni için bkz. URL: www.armstat.am/Publications/1991-2000/tntbar_91_98eng/ index.html
[41] “Peculiarities and Stages of Economic…
[42] Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) Nisan 2005 tarihli “Economic Performance Assessment: ” başlıklı raporundan alınmıştır. Raporun tam metni için bkz. URL:http://www.usaid. gov/locations/europe_eurasia/countries/am/docs/economic_performance_assessment.pdf
[43] “Peculiarities and Stages of Economic…
[44] “Peculiarities and Stages of Economic…
[45] “Peculiarities and Stages of Economic…
[46] “Peculiarities and Stages of Economic…
[47] “Peculiarities and Stages of Economic…
[48] “Economic Performance Assessment…
[49] Armstat (Ermenistan İstatistik Kurumu), “ in Figures, 2006”, raporun tam metni için bkz. URL: www.armstat.am/Arm/Publications/2006/Armenia_2006/indexen.html
[50] Igor S. Oleynik, Der., : Foreign…, s.83.
[51] Igor S. Oleynik, Der., : Foreign…, s.85.
[52] Igor S. Oleynik, Der., : Foreign…, ss. 93-94.
[53] Ermenistan’da azınlıklarla ilgili olarak bu makalede kullanılan veriler Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Gomik Asatiryan ve Victoria Arakelova tarafından hazırlanmış olan ve 2002 yılında yayımlanan “Ethnic Minorities of Armenia” başlıklı rapordan alıntılanmıştır. Raporun tam metni için bkz. URL: http://www.osce.org/documents/oy/2002/01/148_en.pdf
[54] “Economic Performance Assessment…
[55] Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), “2006 İnsani Kalkınma Raporu”, raporun tam metni için bkz. http://hdr.undp.org/hdr2006/statistics/countries/data_sheets/cty_ds_ARM.html