Anasayfaİletişim
  
English

1909 Adana Olaylarının Maraş'taki Yansımaları ve Maraş Divan-ı Harbi Örfisinin Yargılamaları

Nejla GÜNAY*
ERMENİ ARAŞTIRMALARI, 29, 2008

 

Öz: Ermeni komiteleri, 1905’te Paris’te yaptıkları kongrede Adana ve Maraş’ı içine alan bölgede bağımsız Ermenistan devleti kurmaya karar verdiler. Ermeniler bu amaca ulaşabilmek için hazırlanmaya başladılar. Osmanlı devleti 1908 yılında Meşrutiyet’i ilan etti. Bundan sonra genel af ilan edilmesi komite üyesi Ermenilerin yurda dönmesine sebep oldu. Bu serbestlik ortamında Ermeniler kolayca silahlandılar. Seyahat özgürlüğünden dolayı da rahatça Adana’da toplandılar. 13 Nisan 1909’da İstanbul’da olaylar çıkması zaten diken üstünde bekleyen Adana’daki Ermenileri hareketlendirdi. Önü alınamayan büyük olaylar çıktı. Olaylar Adana ile sınırlı kalmadı. Maraş ve çevresine de yayıldı.  

Anahtar Kelimeler: Adana, Ermeni, 1909, Maraş, Yargılamalar. 

Abstract: The Armenian committees decided to found an independent Armenian state in an area covering Adana and Marash in a congress held in Paris in 1905. They began to prepare for reaching their aims. The Ottoman state declared constitutional monarchy in 1908. The Armenian became armed easily in such an atmosphere of freedom. They gathered together in Adana thanks to freedom of travel. Because of event in Istanbul on 13th April 1909, made the alert Armenian in Adana act. There appeared significant events and uprisings and these were not only in Adana. They spread to Marash and other places of settlement around.  

Key Words: Adana, Armenian, 1909, Marash, The Trials.  

Giriş 

Ermeniler, 1865 yılında Çukurova’da yapılan idarî düzenlemeler sonucunda, daha çok ticaretle uğraşan bir toplum olmalarına rağmen tarım arazileri satın alarak ziraata da el atmışlardı. Bu durumu bazen başka devletlerin de desteğini alarak bölgedeki Ermeni nüfusun artması için kullandılar. 1869 yılında 800.000 dönüm civarında sulu tarıma elverişli mercimek çiftliğinin Fransız-Ermeni şirketler grubunca 75 yıl süreyle işletilmek istenmesi Fransızların Çukurova’daki Ermenilerle işbirliği yaparak bölgeye hâkim olmak istemesinin sonucu olmalıdır.[1] Çukurova’nın geniş pamuk tarlalarında çalışacak insan gücü çevre illerden gelen işçilerle karşılanırdı.  Bu işçilerden bir kısmı mevsimlik olarak çalışır, işveren tüccarlar onlara kalacak yer temin ederlerdi.[2]  Bu durum Çukurova’da Ermeni nüfusu artırmak isteyen komiteler için büyük bir fırsat olmuştu. Ermeni komiteleri, 1905 yılında Paris’te yaptıkları bir kongrede, ne suretle olursa olsun, Kilikya yani Adana ve Maraş civarındaki bölgelerin bağımsızlığının kazanılmasına karar verdi. Bu kararda, Adana, Maraş ve İskenderun’daki Ermeniler arasında Ortodoksluğu yayıp kendine bir nüfuz alanı oluşturduktan sonra Akdeniz’e ulaşmaya çalışan Rusların da parmağı vardı.[3] Komiteler, bu kararın alınmasından sonra hazırlıklara başlayıp isyan çıkarılması planlanan Adana’da Ermeni nüfusun artırılması ve Ermenilerin silahlandırılması çalışmalarını hızlandırdılar.   

Meşrutiyet’in ilanından sonra genel af ilan edilmesiyle birçok Ermeni lideri yurda dönme imkânı buldu.[4] O sırada hükûmet “her şeyi serbest bıraktığı gibi” silah ticaretini ve ithalatını da serbest bırakmıştı.[5] Bu, Ermenilerin hızla silahlanmalarına zemin hazırladı. Ermeniler, Meşrutiyet idaresinin kendilerine verdiği geniş özgürlükten yararlanarak, “ilk aşamada kendilerini savunmak”, daha sonra da “hak iddialarını saldırgan biçimde elde etmek” amacıyla ülkeye kolaylıkla silah ve mermi sokabiliyorlardı.[6]  Öte yandan Bulgar, Sırp ve Girit hareketleri ve iç isyanlar Ermeni komiteleri tarafından bir fırsat olarak kabul edildi. Onların yaptıkları plana göre; Ermeniler ayaklanıp olaylar çıkaracaklar ve hükûmete karşı direneceklerdi. Bunun üzerine Avrupa devletleri olaylara müdahale ederek zırhlılarını Mersin’e gönderecekler ve Kilikya’yı Ermenilere vereceklerdi.[7] Hatta “Büyük Ermenistan”ın kurulması Avrupa Devletleri tarafından onaylanacaktı.[8] 

Komiteler, bu amaçlarına ulaşabilmek için Doğu illerinden Adana’ya nüfusa kaydettirmeksizin birçok Ermeni göç ettirdiler. Adana’ya yurt dışından gelen Ermeniler de köylere dağıtılarak yerleştirilmekteydi.[9] Öte yandan mevsimlik işçi oldukları bahanesiyle Maraş, Harput ve Diyarbakır’dan çok sayıda Ermeni bölgeye getirilerek işgal edilen boş arsalarda ya da kasabalardaki Ermeni evlerinde barındırıldılar.[10] Adana’da toplanan Ermenilere, Mersin ve İskenderun Limanlarından yurda sokulan 13000 silah dağıtıldı.[11] Ermeniler, bir taraftan da propaganda çalışmalarını hızlandırdılar. Çıkardıkları çeşitli gazetelerde kıtlık nedeniyle yoksul düşen Ermenilerden, mesela Zeytun Ermenilerinden bahsedip Osmanlı Devleti’nin zor ve şiddet kullanarak vergi toplandığını bildiren haberler yaydılar. Yaklaşan tehlikenin farkına varan Osmanlı hükûmeti bir taraftan bu haberlerin doğru olmadığına halkı ikna etmeye çalışırken diğer taraftan tekzip metinleri yayınlatıyordu.[12] 

Bu çalışmada Ermenilerin Kilikya Ermeni Prensliği’ni yeniden kurmak için Adana’da başlattıkları olayların Maraş’a sıçraması ve olaylar sonunda Maraş Divan-ı Harbi Örfîsi tarafından yapılan yargılamalar ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. 

Adana Ermeni Olayları 

Hazırlıkların tamamlanmasından sonra Adana Ermeni Marhasası Episkopos Muşeg,[13] Meşrutiyet’in getirdiği serbest ortamın da etkisiyle gizlenme gereği duymadan kilise, okul ve meydanlarda konuşmalar yaparak halkı ayaklanmaya ve Kilikya Krallığı’nı kurmaya davet etti.[14] Bağımsız Ermenistan’a kavuşabilmek amacıyla Avrupa’dan tüfek ve tabanca getirtip[15] bunları Ermenilere dağıttı.[16] İngiltere’nin Mersin Konsolos yardımcısı Binbaşı Doughty Wylie, Büyükelçi Lowther’e gönderdiği raporda anayasanın yeniden uygulanmaya başladığı tarihten Nisan 1909’a kadar geçen sürede vilayete 40000 silah, tabanca ve otomatik tabanca getirildiğini bildirmekteydi.[17]Kaçak olarak yurda sokulan silah ve cephane kiliselerde depolandı ve bunların daha sonraki dağıtımını kolaylaştırmak için kiliselerden evlere uzanan tüneller açıldı. Muşeg, ayakları dizlikli tek tip elbise giymiş, Amerika ve Rusya’da askerî eğitim almış, “Postallı” da denen ve yaklaşık 300 kişiden oluşan özel bir birlik kurmuştu. Bu birlik her gün dağlarda eğitime devam etmekteydi. Öte yandan portakal deposu adı altında 400-500 m. uzunlukta ve o ölçüde eni olan kışlalar inşa etmişti.[18] Hazırlıklarını tamamlayan Ermeniler adeta isyanın bir an önce çıkması için sabırsızlanıyor ve bunun için Müslümanları tahrik ediyorlardı.[19]  

9 Nisan 1909 Cuma günü, İsfendiyar ve Rahim ismindeki iki Müslüman gencin Ohannes adlı bir Ermeni tarafından vurulmasıyla olaylar başladı. İki Müslüman’ı öldüren Ohannes hemen Kıbrıs’a kaçtı.[20] Müslümanlar, yerel yönetimden katilin Ermenilerden alınmasını isterken Ermeniler de önceden bir Ermeni’yi öldürmüş olan bir Müslüman’ın kendilerine verilmesini, aksi takdirde zanlıyı teslim etmeyeceklerini söylediler. Bunun üzerine hükûmet yetkilileri katili yakalamak istedilerse de başarılı olamadılar. 13 Nisan akşamı Ermenilerin birkaç Müslüman’ı öldürdükleri şayiasının çıkması üzerine ortalık tekrar karıştı ve bir Ermeni’nin cesedinin bulunmasıyla da çatışmalar başladı.[21]Bütün bu olanlar sonucunda Adana ve çevresindeki bazı köy ve kazalarda 14 Nisan’da büyük bir isyan çıktı. O sırada hükûmetin başında bulunan Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa,[22] Meşrutiyet’in bir sonucu olan “hürriyet”in anarşi demek olmadığını halka anlatabilecek biri olmadığı gibi gerekli tedbirleri alma kabiliyetinden de yoksundu.[23] 

Karışıklıklar kısa süre sonra Dörtyol’a sıçradı. Burada pamuk işçisi olduğu bahanesiyle Zeytun ve Van’dan gelen çok sayıda Ermeni toplanmıştı. Zaten Muşeg’in, yaptığı plan dâhilinde Ermeniler, daha önceden Dörtyol askerî kışlası yakınında 1000 dönüm civarında arazi satın alarak etrafında siper ve hendekler kazmışlardı. Adana’da olayların başlamasıyla Dörtyol’da da Müslüman halka saldırılar başladı. 16 Nisan’da Nacarlı Ermenileri ellerindeki dört topla civardaki Müslüman köylere ateş açtı. Yolda Koziçli İmamı Gök Müftü ile birçok Müslüman’ı öldürdüler, birçoğunu da yaraladılar.[24]Adana çevresinde Kürt ve Türkmen aşiretlerinin olması hükûmetin olayları kontrol etmesini zorlaştırdı.[25] 

Adana ve çevresinde çıkan olayların çok şiddetli olmasından dolayı bu olayların çevre vilayetlere sıçraması ihtimali vardı. Özellikle Adana’ya komşu olan Halep vilayetinde hem Müslüman halkın hem de Ermenilerin silahlanmış olması bu endişeleri artırmaktaydı.  Asayişin bozulmaması için çabalayan Halep’teki güvenlik birimleri, “Asayiş-i lâzıme icrasıyla her ikisine de kendilerine tecavüz vuku‘ bulmadıkça hiç kimseye taarruz etmeyeceklerine” dair yemin ettirdiler. Asayişin temini için de güvenlik önlemlerini artırdılar ve vilayete acil olarak takviye birlikler gönderilmesini hükûmetten istediler.[26] 

Ancak bütün gayretlere rağmen olayların Halep vilayetine sıçraması önlenemedi. Halep Valisi Reşid Paşa, Dâhiliye Nezareti’ne, Adana’da başlayan olayların Kozan, Osmaniye ve Dörtyol’a sıçradığını, bazı aşiret ve Türkmenlerin olaylara karışarak Beylan kazasına bağlı Ferikhan köyünde oturan bazı Ermenileri öldürüp bazılarını da yaraladıklarını haber verdi. Ayrıca o civardaki 142 Ermeni’nin Mersilzâde Mustafa Paşa’nın konağına sığındıklarını, burada birkaç gün misafir edildikten sonra Halep’te hükûmet görevlileri tarafından emniyetlerinin sağlandığını, pek çok Müslüman’ın evinin yakılmış olduğunu bildirdi.[27] Ancak karışıklıklar bundan ibaret değildi ve hükümet birçok yerde neler olduğunu öğrenmek konusunda bile sıkıntı çekmekteydi.[28]Adana’da çıkan isyan; Bahçe, Maraş, Hamidiye, Antakya, Tarsus, Payas, Haçin[29], Erzin ve diğer yerlere de yayıldı. Ermeniler ve Müslümanlar arasında korkunç olaylar oldu.[30] Müslümanlarla Ermeniler yalnız Çukurova’da değil İskenderun Körfezi dolaylarındaki sahil boyunca her yerde birbirleriyle çatışıyordu. Olaylarda ölenlerin sayısı oldukça kabarıktı.[31] Resmî rakamlara göre Müslümanlardan 1924 ölü, 533 yaralı, Ermenilerden ise 1455 ölü, 382 yaralı vardı.[32] Batılı kaynaklarda ölen Ermenilerin sayısı 15 ila 20 bin arasında verilirken ölen Müslümanlardan hiç bahsedilmemektedir.[33] Cemal Paşa’ya göre olaylarda 17000 Ermeni, 1850 Müslüman öldü.[34] Öte yandan bazı yazarlar olayların kendiliğinden geliştiği görüşündeyken[35] diğerleri önceden planlandığı kanaatini taşımaktadırlar.[36] 

Maraş’ta Meydana Gelen Olaylar 

Adana’da Ermenilerle Türkler arasında karışıklık çıktığının duyulması üzerine Maraş ve çevresinde de asayiş bozuldu. Abdurrahman Şeref Bey, bunu “Maraş’ta bile küçük bir heyecan vukû’ bulmuş idi” şeklinde değerlendirerek büyük çaplı bir olay olmadığını vurgulamaktadır.[37] Sabah gazetesinin 30 Nisan 1909 tarihli nüshasında, Maraş İğtişâşı başlığı ile verilen haberde “Maraş’ta şurûr-ı iğtişâş zuhûr ettiğine ve yüzlerce kimselerin katl-u itlâf olduğuna dair gazetemizden biri tarafından verilmiş havadisi sûret-i mevsukadan tekzip ederiz. Maraş’ta yalnız bir Hristiyan kadının oğlu tarafından bir erkeğin biraderi tarafından katl olunması ve Müslim ve gayr-ı Müslim anasır-ı Osmaniyye arasında vürudu muhalefet ber-kemâl bulunmamıştır.”denilse de olaylar çok daha önemli boyutlardaydı.[38]  

Maraş Şehir Merkezinde Meydana Gelen Olaylar  

Maraş’ın içinde meydana gelen olayların büyük kısmı Sarayaltı[39] Demirciler Çarşısı’nda ve Kuyucak Mahallesi’nde oldu. Demirciler Çarşısı’ndaki olay, Çagnı…? Oğlu Minas’ın Divan-ı Harbi Örfî’de verdiği ifadesine göre şu şekilde gelişti: “Hamza elindeki bıçağı Dikran’ın karnına sapladı. Ökkeş dahi bir tüfenk çekmişti ama isabet edip etmediğini görmedim.” Şahitlerin ifadelerinin yanı sıra polis tarafından hazırlanan raporu da inceleyen mahkeme heyeti, Minas’ın ifadesini doğrulayan bilgiler olduğunu görünce Dikran’ın, hem Çapar Ökkeş hem de Hamza tarafından öldürülmek istendiğini ancak doktor raporuyla da belgelendiği üzere karnında bıçak yarası olması ve başka yerinde herhangi bir yara tespit edilememesinden dolayı Hamza tarafından öldürüldüğü, kanaatine vardı.[40] 

Hamparsum oğlu Sirop, Sarayaltı olaylarının olduğu gün Sarayaltı Çarşısı’ndan geçerken bazı kişilerin saldırısına uğradı. Fırıncı Avadik ifadesinde; Demirci Halil Usta’nın ortağının bir elinde demir diğer elinde çekiç olduğu halde “Vurun” diye bağırarak halkı galeyana getirdiğini, bakkal Arif elinde kama olduğu halde Hamparsum’u beklettiğini, ama vurduğunu görmediğini, biraz zaman geçtikten sonra Demirci Fatır oğlu Derviş’in dükkânından bir silah atılmasıyla Hamparsum’un yere düştüğünü, söyledi. Aynı ifade Demirci Mihal tarafından da tekrarlandı. Şahitlerin dinlenmesi ve yapılan tahkikat sonucunda; Alemli Mahallesinden Arap Fethi oğlu Durdu ve Bostancı Mahallesinden Fatmalı oğlu Derviş bin Mustafa’nın Hamparsum’u müştereken öldürdükleri kanaatine varılarak 15’er sene kürek[41] ve ayrıca Divanlı Mahallesinden Demirci Osman’ın vurulduktan sonra elindeki kamayı Hamparsum’a batırdığı doktor raporuyla sabit bulunduğundan ve bunun sonucunda öldürmeye yardım ettiği kesinleştiğinden üç sene kürek cezasına çarptırılmalarına karar verildi.[42] 

Sarayaltı’ndaki olaylar sırasında Kumarlı Mahallesi’nden Honan’ın, Seksenler Mahallesinden Alaaddin oğlu Osman oğlu Hüseyin ve Divanlı Mahallesi’nden Memili oğlu Osman taraflarından müştereken çifte kurşun ve dipçik darbeleriyle öldürüldüğü doktor raporuyla belirlendi.  Honan’ın ölümünün kurşun mu yoksa dipçik darbesi sonucunda mı olduğu tespit edilememiştir. Ancak Osman oğlu Hüseyin, Maraşlı David oğlu Hacı Davut’un yaralanması ve Şıracı Sahof’un oğlunun öldürülmesi suçlarını da işlediği tespit edildiğinden idam,  Memili oğlu Osman ise 15 sene kürek, cezasına çarptırıldı.[43]  

Kuyucak Mahallesi’nde meydana gelen olaylar sırasında yaralanan Mumcu oğlu Ohannes ağır yaralı olarak Alman Hastanesi’ne kaldırıldı ve daha sonra orada öldü. Ohannes’in ölümünden sonra karısı Takuhi, kocasının burada verdiği ifadeye dayanarak kocasını öldürenlerin Hüseyin oğlu Durdu, Çilingir Sabit, Bıçakçı Ahmet Usta, Karcı Baybanî? oğlu Mehmet, Nalbant Ökkeş, Aşiroğlu Hacı Kasım ve Demirci Ahmet ve Mehmet olduklarını iddia ederek haklarında şikâyetçi oldu. Yapılan tahkikat neticesinde Ohannes’in Çilingir Sabit’in şişe ile vurması sonucunda yaralandığı ve daha sonra öldüğü anlaşıldı. Soruşturmada suçlanan Nalbant Ökkeş oğlu Hüseyin Çavuş’un Veli’ye yardım ettiği sadece bir tek şahit tarafından söylendiğinden kendisine bu olayla ilgili ceza verilemedi. Ancak başka bir suçtan dolayı aldığı hapis cezası nedeniyle 15 seneye mahkûm edildiğinden mahkûmiyeti devam ettirildi. Adı geçen diğer kişilerin suçla ilgileri olmadığı tespit edildiğinden beraatlarına karar verildi.[44]  

Pazarcık’ta Meydana Gelen Olaylar 

Kuyucak’ta çıkan olayların ikinci gününde, Bayram oğlu Ali Efendi ve Jandarma Kasım’ın ifadesine göre; Maraş’ta yaşayan Protestan Ermenilerden Ohannes, Maraş’a dört buçuk saat uzaklıktaki Antep Caddesi üzerinde bulunan “Keser” adlı mahalde Bayram oğlu Ali Efendi ve Jandarma Kasım’a rastladı ve onlara Maraş’a birlikte gitmeyi teklif etti. Onlar da kabul ettiler ve üçü yola birlikte devam ettiler. Ancak Erkenez Köprüsü yakınlarına geldiklerinde silahlı bir takım adamlarla karşılaştılar. Bu adamlardan Pazarcık Kazası’nın Tolhum Köyü’nden Memik ile kardeşi Murat üçlü gruba katılarak bir süre yürümüş, ancak daha sonra Memik birden elindeki çifte ile Ohannes’e ateş etmiş, kardeşi Murat’da arkasından ateş etmeye devam etmiştir. Ohannes ilk ateşten sonra yere düşüp ölmüştür. Suçlu kardeşlerden Memik 15, Murat altı sene kürek cezasına çarptırıldı.[45] 

Pazarcık civarında meydana gelen başka bir olayda Kuyucak Mahallesi’nden Kalaycı Tekagos oğlu Ustor, çırakları Hatuniye Mahallesi’nden Kör oğlu Karabet ve Şekerdere Mahallesi’nden Tekkeli oğlu Agop bir süreliğine mesleklerini icra etmek ve ticaret yapmak üzere gittikleri Pazarcık’a bağlı Şatıroğlu Köyü’nde bulundukları sırada Adana’da olaylar çıktığının duyulmasıyla adı geçen köyün ağası Salman Ağa’nın oğlu Ahmet Ağa’nın, Ustor’u yakalayıp para ve eşyalarını almasından sonra karışıklık çıktı. Bunun üzerine köy muhtarlığına sığınan Ustor ve çırakları can güvenliklerinin olmadığını anlayınca kaçtılar. Ancak kendilerini takip eden Atmalı aşiretinden Kurdan oğlu Abdullah, Kır Kethuda’nın oğlu Salman, Demirler Obası’ndan Topal Memo ve Şatır Höyüğü Köyü’nden Ramazan oğlu İbrahim tarafından köye üç saat mesafedeki dağdaki çalılıklarda sıkıştırıldılar. Ustor ve Karabet uzaklaşmayı başarırken kaçamayan Tekkeli oğlu Agop çifteden atılan kurşunların isabet etmesi sonucunda öldü.[46]Yapılan tahkikat neticesinde Agop’un Kurdan oğlu Abdullah ve Kır Kethüda oğlu Salman tarafından öldürüldüğü, Topal Memo’nun da onlara yardım ettiği tespit edildi. Kurdan oğlu Abdullah ve olaydan sonra kaçan ve halen firarda olan Salman 15’er, Topal Memo üç yıl kürek cezasına çarptırıldı.[47]  

Diğer Bölgelerde Meydana Gelen Olaylar ve Olayların Yatıştırılması 

Antakya kazasına bağlı Cisr-ü Harim taraflarında da bazı Ermenilerin Müslümanlar üzerine saldırdıkları haberlerinin geldiği ve bölgeye kuvvet sevk edildiği yine Halep Valisi tarafından haber verildi. Vali, olaylarda Müslüman ve gayrimüslim halkın birbirine girmesi sonucunda birçok masum insanın öldüğünü, mallarının yağmalandığını ve yakıldığını, ayrıca paniğe kapılan Kesp ve Karaduran civarında oturan 2400 Ermeni’nin Lazkiye’ye gitmek üzere yerlerinden ayrıldığını bildirdi. Söz konusu Ermenilerin Lazkiye’ye ulaştıkları 3 Mayıs 1909 tarihinde Beyrut Valisi Ethem tarafından Sadaret makamına haber verildi.[48] Lazkiye’ye gidenler arasında Zeytunlu Ermeniler de vardı.[49] Adana Valiliği 10 Mayıs 1909’da, Maraş’ın Fındıcak Köyü’nden olup Adana’da bulunan 372 Ermeni’yi[50] Bahçe kazasına, Haçin’den Adana’ya gelen 1600 kişiyi de Haçin’e gönderdi.[51] 

Sabah gazetesi 1 Mayıs’ta çıkan nüshasında okuyucularına “La Turkıyya”ye dayanarak verdiği haberinde “Adana olaylarının Zeytun’a da sıçradığı ve olayların halen devam ettiği”ni duyurduysa da[52] Zeytun’daki olaylar kısa sürede yatıştırıldı. Ayrıca Halep Valiliği, Zeytun Naibi’nin 4 Mayıs 1909’da verdiği bilgiye dayanarak Zeytun’dan Göksun’a, Göksun’dan Zeytun ve çevresine dağılan Müslüman ve Hristiyan halkın kendi bölgelerine gönderilmesi için memur tahsis edildiğini bildirdi. Buna göre Göksun’a giden Zeytun’a bağlı Çukurhisar, Tanır, Dönekli köylerinin halkının kendi köylerine; Zeytun’a giden Göksun’a bağlı Taşoluk, Kerç, Gülpeyker köylerinin halkının da kendi köylerine gönderilmesiyle güvenlik ve huzurun sağlandığı bilgisini verdi.[53]  

Ancak olayların uzun sürmesi ve geniş bir alana yayılması üzerine hükûmet, 14 Mayıs 1909’da Maraş ve Antakya’da örfî idare ilan edilmesine karar verdi ve olaylar 25 Mayıs’ta tamamen yatıştırıldı. Ayrıca Maraş ve Antakya’da örfî idare ilan eden hükûmet İskenderun, Beylan ve Kesb bölgelerine olayların soruşturulması için heyet gönderilmesine ve Antakya ve Maraş’ta Divan-ı Harbi Örfî kurulmasına karar verdi. İskenderun Redif Alay Kumandanı Sadık Paşa Maraş, Kaymakam Tahsin Bey de Antakya Divan-ı Harbi başkanlığına tayin edildi. Olayların tekrarlamaması için çok sayıda kişi gözaltında tutulurken Konya’dan Maraş’a redif taburu sevk edildi.[54]  

Örfî idarenin ilân edilmesi kısa sürede sonuç verdi. Halep Valiliği’nin 14 Mayıs 1909’da Dâhiliye Nezareti’ne çektiği telgrafta vilayet dâhilinde asayişin tamamen sağlandığı, olaylara sebep olanların tutuklanarak adalete teslim edildiği, yağmalanan mal ve hayvanların peyderpey sahiplerine teslim edildiği ve ev ve köylerini terk edenlerin istirahatlarının temin edildiği bildirilmekteydi.[55]Halep Valiliği, 19 Mayıs 1909’da Dâhiliye Nezareti’ne Maraş’ta hiçbir vukuat meydana gelmediğini ve asayişin ber-kemal olduğunu bildirdi.[56]Ayrıca 24 Mayıs’ta olaylara karışan 45 kişinin tutuklanması ve Konya ve Kilis’ten Nizamiye Taburlarının gelmesiyle halkın heyecanı yatıştı.[57] 

Adana ve Halep vilayetlerinde Ermenilerle Müslümanlar arasında olaylar çıktığının duyulması başka vilayetlerde de tansiyonun yükselmesine sebep oldu.1 Mayıs 1909’da Kayseri’de, 4 Mayıs 1909’da Erzurum’da Ermeniler ve Müslümanlar arasında gerginlik yaşandı.[58] Ancak yerel makamların olaylara anında müdahale etmeleri ve tepki görecek davranışlardan kaçınmaları sonucunda buralarda olay çıkarılması önlendi.[59] 

Olaylara Tepkiler  

Olayların İstanbul’da duyulmasının ardından Ermeni Patrikhanesi Adana’ya bir heyet göndererek durumu daha yakından takip etme ve ihtiyaç sahiplerine yardım etme kararı aldı. Patrikhane’nin gönderdiği heyetin[60] daha sonra Mersin’den Ermeni Patrikhanesi’ne ilettiği rapor sonucunda Patrikhane, Patrik kaymakamı vasıtasıyla Sadaret’e ve Dâhiliye Nezareti’ne bir önerge vererek birçok konuda şikâyetçi oldu. Patrik kaymakamı, Adana’da Ermeni halkın can ve mallarına tecavüz edildiği, hükûmet görevlilerinin bu durum karşısında pasif kaldığı suçlamalarında bulunuyor ve bu durumdan cesaret alan Maraş ahalisinin Zeytun üzerine yürümeye hazırlandığını iddia ediyordu.[61]Bu iddialar karşısında harekete geçen Dâhiliye Nezareti, Adana ve Halep valiliklerinden durumu sordu. Halep Valisi, iddialara cevap niteliğinde hazırladığı ayrıntılı raporunda; “Halep vilayeti dâhilindeki olaylar Maraş, Antakya, Kesb ve Kırıkhan ile pek az olarak İskenderun karyesine münhasırdır. Mülhakât ile yapılan yazışmalar ve tahkikât neticesinden anlaşıldığına göre; Maraş’ta kasaba içinde ve iki köyde 43, Andırın nahiyesi dâhilinde 25, Antakya’da 172, Kesb’de 113, Kırıkhan’da 93, İskenderun’da 8 olmak üzere toplam 454 nüfus telef olmuştur. 6797 nüfus yardıma muhtaç durumda olup her birine günlük 60 para hesabıyla akçe ve zahire verilmekte ve meskenlerinin tamirine çalışılmaktadır. Yağmalanan eşya için de bölge bölge memurlar tayin edilip gönderilerek mülhakâta tebligât ve takibât-ı müessire icra edilmiş, şimdiye kadar birçok eşya ve hayvan geri alınmıştır ve hâlâ da alınmaktadır. Bölgelere gönderilen tahkik heyetleri vasıtasıyla yaptırılan tahkikatta olaylara önayak olanlarla bilfiil katliama cür’et ettikleri ortaya çıkan 200 kadar kişi tutuklanıp hapsedildiğinden tahkik evraklarıyla beraber oluşturulacak Divan-ı Harb’e tevdileri kararlaştırılmıştır. Bâb-ı Âli’ye, Patrikhane’ye ve diğer mahallere Halep’ten, Maraş’tan ve hiç ilişkisi yokken Yozgat’tan ve daha başka yerlerden gerçek dışı birçok müracaat olması garazkâranedir. Geçen gün Maraş’tan Londra’ya yazılmış olan telgraf ile güya Antakya, Kırıkhan ve İskenderun’da 1500’ü mütecaviz maktul olduğu, çoğunun evlerinin yakıldığı ve yağma edildiği, 12000’den fazla yetim, dul, aç ve hasta olduğu, büyük kısmına iane verilmediğinden yardım gönderilmesi ve tehdit ile Müslüman olan kadın ve kızların murahhaslıklara teslim ettirilmesi hususlarında Halep Murahhaslığı’ndan Patrikhane’ye ve Puzantiyon gazetesine yazılan telgraf gerçek dışıdır…”.[62] 

Felaketzedelere Yapılan Yardımlar 

Halep Valiliği 1 Haziran 1909’da Dâhiliye Nezareti’ne, “Antakya’da tamir edilmekte olan 71 Ermeni hanesinden 50’sinin tamirâtının bittiğini, geriye kalan 21’inin tamirinin üç güne kadar bitirileceğini ve sahiplerinin evlerine yerleştirilmeye başlandığını” arz etti.[63]Osmanlı hükûmeti, Adana ve Halep’te oturan tüccarların olaylarda zarar gördükleri gerekçesiyle borçlarının ertelenmesi yönündeki kararını Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan’a iletti. Ancak Meclis-i Mebusan’da yapılan görüşmelerde Halep’teki olayların tüccarın durumunu etkileyecek boyutlarda olmadığı gerekçesiyle sadece Adanalı tüccarların borçlarının ertelenmesine karar verildi.[64] 

Adana’daki karışıklıklar nedeniyle zarara uğrayanlarla ilgili olarak alınan şu kararlar Padişah iradesiyle belirlendi:[65] 

1-Karışıklıklar sırasında yanan mabet, mektep ve meskenlerin inşası, açıkta kalanların korunması ve ziraat ve sınaî erbabının ihtiyacı olan alet ve edevatın temini için Halep Vilayeti’ne 20 bin ve Adana Vilayeti’ne 100 bin liralık ödenek tahsis edilmiştir.

2-Olaylar sırasında zarar gören zanaat, ticaret ve ziraat erbabının işlerini yeniden yürütebilmeleri için hükûmet tarafından ayrıca 100 bin lira tahsis olunmuştur.

3-Bu emirlerin yerine getirilmesinden Maliye Nazırı sorumludur. 

Karışıklıklarda zarar görenlere yardım amacıyla Beyrut Amerikan Konsolosu’nun başkanlığında yardım kampanyası başlatıldı. 1909 Haziran’ında Maraş Papazı F.W.Macallum, evlerini ve işlerini kaybetmiş olan Ermenilere yardım amacıyla Amerika, Kanada ve Brezilya’dan toplanan paraların bir an önce nakledilmesinin iyi olacağını bildirdi.[66] Ağustos ayının sonuna kadar geçen sürede Suriye, Mısır, Amerika ve İngiltere’den toplam 840 bin kuruş toplandı. Bunun 700 bin kuruşu köylerde oturanlar da dâhil olmak üzere zarar gören Ermeni halka dağıtıldı. Ayrıca felâketzedelerin kışlık ihtiyaçlarını karşılamaları için 600 liralık zahire satın alınarak Lazkiye’de depolandı.[67] 

Çıkan olaylardan en çok masum halk etkilendi birçok aile muhtaç duruma düştü. Hükumet, muhtaç duruma düşen Zeytun Ermenilerine 500 Lira ek ödenek ayrılmasına karar verdi.[68] Yetim kalan 120 kız çocuğu Alman hastanesine kabul edildi.[69]Öte yandan Adana ve Halep vilayetlerinde bu olaylar sırasında ve olaylardan sonra paniğe kapılan bazı Ermeniler yabancı konsoloslar ve misyonerler aracılığıyla yabancı ülkelere göç etmeye başladılar.[70] 

Yargılamalar Maraş ve Divan-ı Harbi Örfîsi’nin Kararları 

Suçluların yargılanması ve gerekli cezaların verilmesi için, örfî idare kaldırılana kadar görev yapmak üzere “Divan-ı Harbi Örfî” kuruldu.[71] Divan-ı Harbi Örfî’nin çalışmaları sonucunda olaylara katılan kişilerin isimleri ve adresleri tek tek belirlendi. Bunlardan bir kısmı yakalanarak muhakeme edilirken bazıları kaçtı. Kaçanlar arasında 28 Zeytunlu Ermeni, 1 Maraşlı Ermeni ve 38 Müslüman vardı.[72] Ayrıca Adana’daki olaylara[73] karıştıktan sonra Maraş’a kaçtıkları belirlenen 60 kişi yakalanarak Divan-ı Harbi Örfî’ye teslim edildi.[74] 

Olayların çıkışında, Ermeni komitelerinin rolü bilindiğinden komitelere üye oldukları düşünülen kişiler de yakalanmaya başladı. Artin adlı Ermeni bu sebeple gözaltına alınmış, bir müddet gözaltında tutulduktan sonra salıverilmiş ancak daha sonra komite üyesi olduğu kesinleşmişti. Bedros Sahakyan ve iki oğlu da aynı sebeple tutuklandılar.[75]Maraş’ta olup biten olaylar diğer Ermeniler tarafından dikkatle takip ediliyor ve propaganda malzemesi olarak kullanılıyordu. “Hairenik”, “Manzume-i Efkâr” ve Jamanak” adlı gazeteler[76] 5 Ağustos 1909’da şu makaleyi yayınladılar:[77] 

“ MARAŞ’TA HARB 

Zeytun’dan Patrikhane’ye bildirildiğine göre her ne kadar Zeytun’da istirahat-i âm mevcut ise de Maraş Divan-ı Harbinin tavr-ı hareketi herkesi müteessir etmektedir. 15 Ermeni darb edilmiştir. Maraş’ta mukim Bedros Sahakyan iki mahdumuyla beraber haps olunmuştur. Birkaç gün önce Artin isminde bir şahıs şiddetle darp edildikten sonra nîm-i mürd bir halde hanesine gönderilmiştir. …?Fransa konsolosu vekili bu muzdarip şahsı elbisesini çıkarıp muayene ederek eser-i darbdan vücudunda siyah bereler hâsıl olduğunu müşahede etmiştir. Bunun üzerine konsolos askerî kumandana şikâyette bulunduğundan kumandan pirhiddet kesilerek muzdarip Ermeni’yi habs ile dokuz gün tevkif etmiştir. Bu babda tedâbir-i lâzime ittihazı taleb-ü rica olunur”. 

Yargılamalar Sırasında Zeytun’da Çıkan Olaylar

Maraş’ta çıkan olaylarda Zeytun’dan gelen bazı Ermenilerin de destek olduğu bilindiğinden Maraş Divan-ı Harbi’si tarafından bir heyet oluşturularak suçlular yakalanmak üzere Zeytun’a gönderildi. Suçlu oldukları belirlenen 12 Zeytunlu Ermeni tutuklanmak istendiyse de bunlardan birinin erzak memuru olması diğerinin de daha sonra teslim olacağını taahhüt etmesi sebebiyle iki kişi işlerini halletmeleri için kefaletle serbest bırakıldı. Ancak gösterilen bu iyi niyete rağmen sekizi aranılanlar olmak üzere 20 kadar silahlı Zeytun Ermenisi ile üç kadın hükûmet binasına gelip “Maraş’ta kurulan Divan-ı Harb’in tarafgir davranarak Hristiyanları tutukladığı” suçlamasında bulunarak İstanbul’dan tarafsız bir Divan-ı Harp heyeti gönderilmesi hâlinde hükûmetin aradığı şahısların teslim edileceğini belirttiler. Bu kişilerden bazıları taş atarak hükûmet binasında bulunan kaymakam ve diğer memurları taciz ettiler. Silah zoruyla kapıları açtırarak tutuklu bulunan Çolak oğlu Oseb’in kaçmasına ve firar etmesine sebep oldular.[78] 

Zeytunlulardan bir grup temsilci hükûmet binasında bunları yaparken birçok Zeytun Ermenisi de dağlara çıkarak Zeytun’un etrafını kuşattı. Hatta Zeytun Ermenileriyle askerler arasında meydana gelen kısa süreli çatışmada bir kadın hafif şekilde yaralandı.[79]  

Bu durumda büyük bir isyan çıkmasından endişelenen hükûmet, Maraş Mutasarrıflığı’na olayları büyütecek hareketlerden kaçınılmasını ve tedbirin elden bırakılmadan asilerin ikna edilmeye çalışılmasını istedi.[80]Ayrıca asilerin teslim olmama ihtimaline karşı Zeytun’a ek kuvvet sevk edilmesi Maraş Mutasarrıflığı’na emredildi.[81] 

Zeytunlu Ermeniler, 11 Eylül 1909’da Ermeni Patrikhanesi’ne bir telgraf çekerek askerî yönetimin üzerlerine silahlı kuvvetler gönderip Zeytun’u darmadağın ettiği, iddiasında bulundular.[82] Olaylar İstanbul’da Ermenice olarak yayınlanan gazetelerde çarpıtılarak ele alındı ve “Eski bir kaymakam ataması meselesinden dolayı Zeytunlulara kin tutan hükûmetin 40 kadar Zeytunlu Ermeniyi üzerlerine asker sevk ederek yakalamaya çalıştığı” ve Zeytunluların da bu durumu protesto için dağlara çıktıkları iddia edildi.[83] Hatta Avrupa’da yayınlanan bazı gazetelerde de benzer haberler yayınlanınca Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla bu haberler tekzip edildi.[84] 

Bu olaylar üzerine Zeytunluların üzerine gidilmemesi yönünde araya giren Ermeni Patriğine, suçlu 16 Ermeni’nin derhal teslim edilmesini sağlaması ve Zeytunlulara ne yönde davranılacağına da Osmanlı hükümetinin karar vereceği bildirildi. Osmanlı makamlarının kararlı olduğunu anlayan Zeytun ileri gelenleri, suçlulardan Reisoğlu Seterak’ı teslim edip diğerlerinin de teker teker teslim edileceklerini bildirdiler. Bunun üzerine Zeytun üzerine bir askerî harekât yapılmasına gerek kalmadı.[85] Ancak aradan iki aya yakın süre geçmesine rağmen söz konusu kişiler yakalanamadı. Bu durum bazı yetkililerin tepki göstermesine sebep oldu. Mesela Adana Kuvve-i Mertebe Kumandanı olan Miralay Mehmet Ali Bey, Zeytun Kaymakamı Celil Bey’in muallimken bu göreve getirildiğini, dolayısıyla suçluların yakalanamamasının onun basiretsizliğinden kaynaklandığını ima eden şikâyetlerde bulundu.[86]  

Maraş ve Çevresinde Çıkan Olayların Suçlularının Yargılanmaları 

Maraş Divan-ı Harbi tarafından yapılan mahkemeler hızlı bir şekilde sonuçlandırıldı. Buna göre olayların çıkışında birinci derecede rolü olanlar barut ve silahları temin edenlerdi. Dışarıdan barut getirdikleri kesinleşen, Zeytun’un Alabaş Köyü’nden Serkis ve aynı köyden İspator ile barutu satan Çavuşlu Mahallesi’nden Tüfekçi Bayezid oğlu Ali Usta üçer yıl küreğe konma cezasına çarptırıldılar.[87] Zeytun’un Bozbayır Mahallesi’nden Vanis ve Divanlı Mahallesi’nden Bedros’ta aynı cezaya çarptırıldılar.[88] 

Olaylarda suçlu olan birçok Müslüman da tutuklanarak aynı mahkemede yargılandılar. Buna göre “Sarayaltı Olayları” olarak bilinen karışıklıklarda; Kuyucak Mahallesi’nden Zeytunlu oğlu Ohannes’i öldüren Alemli Mahallesi’nden Bakkal Mustafa’nın oğlu Mehmet ve İsa Divanlı Mahallesi’nden Delioğlan oğlu Ökkeş 15’er sene kürek cezasına çarptırıldı.[89] Kuyucak Mahallesi’nden bezirgân Başovak’ın oğlu Nazaret’i öldüren Gargaciyan Mahallesi’nden Hacı Efendi’nin oğlu Mehmet de aynı cezaya çarptırıldı.[90] Kısacıklı Karabet’in oğlu Ercanyan’ı öldüren Divanlı Mahallesi’nden Ökkeş oğlu Hüseyin 15, ona yardım ettiği belirlenen Hatuniye Mahallesi’nden Haşiroğlu Veli’nin oğlu Abdullah dört sene kürek cezasına çarptırıldı.[91] Kuyucak Mahallesi’nden Mumcuoğlu Ohannes’i öldürdüğü ve Kısacıkyan Ercanyan’ın öldürülmesine yardım etme suçlarını işlediği kesinleşen Şeyh Mahallesi’nden Çilingir Sabit Bilal oğlu Veli idam cezasına çarptırıldı. Veli’nin bu cezaya çarptırılmasındaki etkenlerden biri de ahaliyi kıtale tahrik ve teşvik etmesiydi.[92] Ancak daha sonra şehirdeki olayların gidişatı dikkate alınarak bu ceza ömür boyu kürek cezasına indirildi.[93]  

Şekerdere Mahallesi’nden Tekmelioğlu Agop’u öldüren Atmalu Aşireti’nden Kurdan’ın oğlu Abdullah ile Kır Kethuda’nın oğlu firarî Süleyman’ın 15’er sene ve onlara yardım ettiği anlaşılan Emirler Obası’ndan Topal Memo’nun üç sene kürek cezasına çarptırılmalarına karar verildi.[94]Aşılı Fotan oğlu Honan’ı? öldüren Seksanlı Mahallesi’nden Osman oğlu Hüseyin idam, Divanlı Mahallesi’nden Memili oğlu Osman 15 yıl hücre cezasına çarptırıldı. Ancak Osman oğlu Hüseyin’in cezası tahrik edici unsurlar dikkate alınarak ömür boyu hapse çevrildi.[95] Olaylarda Kuyucak Mahallesi’nden Hamparsum’u öldüren Alemli Mahallesi’nden Arap Fethi oğlu Toros ile Bostancı Mahallesi’nden Derviş oğlu Mustafa 15, Divanlı Mahallesi’nden Demirci oğlu Osman da yardım ettiği için üç sene kürek cezasına çarptırıldı. Demirci oğlu Osman, Kumarlı Köyü’nden Katran oğlu Honan’ı öldürdüğü için de 15 sene daha kürek cezası aldı.[96]

Tutuklu bulunanlardan Kuyucak Mahallesi’nden Nazor oğlu Bedros[97]’u öldürerek Şekerli Mahallesi’nden Zeytinli oğlu Nazor ile Sarayaltı Mahallesi’nden Köşker İbrahim Vartuvar ve Şekerli Mahallesinden köşker Dosdoğru Mihran oğlu Serkiz’i yaralayan Divanlı Mahallesi’nden Saçmalı? oğlu Demirci Süleyman Naci ile Saray Camii Müezzini Hacı Ali’nin ceza kanunun 174.maddesine göre 15 sene; Ekmekçi Mahallesi’nden Aşıklı oğlu Köşker Hoca Mehmet’in başka bir yaralama olayından dolayı ceza kanunun 174. maddesine göre beş sene ve Seksenler Mahallesi’nden Semerci Kör Musa’nın üç sene müddetle küreğe konmalarına, Saka Musa ile Kunduracı Ahmet’in beraat ve tahliye edilmelerine karar verildi.[98] Aynı olaylar sırasında İsa Divanlı Mahallesi’nden Dadağlı oğlu Mustafa, Samuel’i öldürmesinden dolayı 15 sene kürek cezasına çarptırıldı.[99] 

Kuyucak Mahallesi’nden bezirgân Boşo oğlu Nazaret’i yaralayıp öldürmek suçundan tutuklu bulunan aslen Yusuflar Köyü’nden olup Gargacıyan Mahallesi’nde oturan Çakallı oğlu Hacı Efendi’nin oğlu Mehmet ile Divanlı Mahallesi’nden Sağır Yusuf oğlu Abacı Ali ve Boru Hüseyin oğlu Abdullah’ın oğlu Ömer ve Küçük Mustafa oğlu Ali haklarında yapılan tahkikat sonucunda Çakallı oğlu Mehmet’in fiili katli gerçekleştirdiği, diğer sanıkların suçlu olduklarına dair bir delil bulunamadığı anlaşılarak Çakallı oğlu Mehmet’in 15 sene kürek cezasına çarptırılmasına, adı geçen diğer sanıkların beraat ve tahliye edilmelerine karar verildi.[100] 

Maraş’a bağlı Yeniyapan Köyü’nden Karabaş’ın Karagedik olayında birçok mal ve hayvanı gasp ettiği, kardeşi Kadir ile Pavriyanlı? Mehmet’in değirmen ocağında öldürülen Hasan Beyli Köyü’nden Avadis ve yardımcılarının öldürülmesinde suçlu oldukları şahitlerin ifadeleriyle sabit olduğundan Karabaş’ın beş, Kadir ile Mehmet’in üçer sene kürek cezasına çarptırılmalarına karar verildi.[101]   

Olaylar sırasında Göksun Kazası’nın Andırın Nahiyesi’ne bağlı Acemli, Anacık ve Tartatlı köylerinde bazı Hristiyanlara ait malları yağmaladıkları şahitler tarafından tespit edilen ve çevre köylerde oturan Usta Halilzade Mehmet Efendi oğlu Ali Ağa’nın altı, Hasan Kahya oğlu Yusuf’un dört, Mestan oğlu Kanber ile Kara Elif oğlu Süleyman’ın üçer sene kürek cezasına çarptırılmalarına karar verildi.[102]Aynı suç nedeniyle Kör Hasan oğlu Topal Ahmet 3.5, Başıbüyük oğlu Bayram dört sene kürek cezasına çarptırıldı.[103] 

Maraş’ta karışıklık yaşanmasından 15 gün kadar sonra yaşanan bir hırsızlık vakası da Divan-ı Harbi Örfî tarafından soruşturuldu. Gargaciyan[104] Mahallesi’nden Harunoğlu Agop’un evine girip hırsızlık ve yaralama yapan Şaziye Mahallesi’nden Çiftçi Mustafa oğlu Ali ile rençper Ataş oğlu Ali ve çiftçi Kürt Hacı oğlu Hüseyin, Agop’un evine girerek bazı eşyalarını çaldılar. Gece meydana gelen olay sırasında Agop’un çırağı Sinbat’ı elinden yaraladılar. Daha sonra yapılan inceleme sırasında Simbat’ı bağırmaması için yaraladıklarını itiraf ettiler.[105] Bunun adi bir hırsızlık vakası olduğunu tespit eden mahkeme, suçluların üçer sene kürek cezasına çarptırılmalarına karar verdi.[106]  

Sarayaltı olaylarında, Şekerli Mahallesi’nden Akrep oğlu Dikran’ı yaralayıp ölümüne sebep olan Şeyh Mahallesi’nden Hamza 15 ve Hatuniye Mahallesi’nden Çapar Ökkeş üç sene kürek cezasına çarptırıldı.[107] 

İloğlu Köyü’nden Elhas oğlu Mehmet, Osman oğlu Ahmet, Kadir oğlu Osman, Kasarcı oğlu Mehmet Ali, Kürt Şeyhmuz ve Kürt İsmail, Restebaiye Mahallesi’nde oturan Terzi Osep’in oğlu Serkis ile Maziga oğlu Artin’in eşyalarını yağmalamak suçundan üçer sene küreğe konma cezasına çarptırıldılar.[108] 

Bostancı Mahallesi’nden Mustafa oğlu Hacı Mustafa, Sarayaltı Caddesi’nde, Sebzecioğlu Begos’u öldürmesinden dolayı 15 sene küreğe konma cezasına çarptırıldı.[109]Kuyucak Mahallesi’nden Nazar’ı öldürüp bazı Ermenileri yaraladıkları tespit edilen Divanlı Mahallesi’nden Saçmak oğlu Demirci Süleyman Naci ile Saray Camii müezzini Hacı Ali’nin 15’er sene; Ekmekçi Mahallesi’nden Aşıklı oğlu Köşker Hoca Mehmet’in bir yaralama suçuna karışmasından dolayı beş sene; Seksenler Mahallesi’nden semerci kör Musa’nın üç sene küreğe konmalarına karar verildi.[110] Yine Sarayaltı’ndaki olaylarda Duraklı Mahallesi’nden Poyraz oğlu Samuel’i yaralayan İsa Divanlı Mahallesi’nden rençber Daldağlı Mustafa oğlu İbrahim ile sebzeci Mavişoğlu İsmail oğlu Mehmet’in yakalanmalarından itibaren 15’er sene süreyle küreğe konmalarına,[111] bahçeci esnafından Miçli oğlu Bağdasar’ı öldüren ve Pazarcık Kazası’nın Ovacık Köyü’nden olan Dudu Süleyman oğlu Cemil Memo’nun idamına ve maktulün eşeğini çalan Rumkale’nin Milek Köyü’nden Çakır Mehmet’in üç sene küreğe konmasına, karar verildi.[112]  

Göksun’a bağlı Kumarlı Köyü’nden Çolak oğlu Gürcü Mehmet’in oğlu Mehmet, Munzurlu Köyü’nden Çoboğlan oğlu Sülü ile Gerin(Geben?) Köyünden Mehmet Ağa’nın oğlu Ali’nin Andırın’a bağlı Acemli Köyü’nden Agop Minasyan’ın Ceyhan Nehri kenarında bulunan evinden camızlarını çaldıkları tespit edilmişti. Bunun üzerine yapılan tahkikattan sonra Divan-ı Harbi Örfî, adı geçen kişilerden Sülü ile Ali’nin başka suçlar da işledikleri anlaşıldığından muhakemelerinin devamına, diğer suçlu Gürcü Mehmet oğlu Mehmet’in üç sene kürek cezasına çarptırılmasına ve ayrıca camızların Agop’a iade edilmesine karar verdi.[113]Daha sonra Sülü adam öldürmekle itham edildiğinden dolayı idam, Ali ise camız çalmakla ilgili suçundan dolayı altı sene kürek cezasına çarptırıldı.[114] 

Göksun’da çıkan olaylar sırasında Anacık Köyünden Ömer Osman’ın evine sığınan Ermenilerden Pamuk oğlu Vartuvar’ın, şu anda tutuklu bulunan Kara Ali’nin, Karason, Aşık oğlu Karabet ve Gedik oğlu Matyos’un firarda bulunan Gedik Ahmetli Köyünden Kara Mehmet’in oğlu Veli Ahmet ve Çöp oğlu Sülo taraflarından münferiden ve Matyos oğlu Bedros’un da müştereken öldürüldükleri belirlendiğinden mahkeme, Kara Ali, Veli Ahmet ve Sülo’nun idamına ve bunlara yardım ettikleri anlaşıldığından Mansurlu Köyü’nden Bardakçı Hüseyin’in üç sene küreğe konmasına, aynı suça iştirak ettikleri belirlenen iki şahsın yakalanarak muhakeme edilmelerine ve idam cezalarının ömür boyu kürek cezasına çevrilmesine karar verdi.[115]

Zeytun’un Alabaş Nahiyesi’ne bağlı Yeğenler Köyü’nden Peçik oğlu Vartuvar’ın cesedi, Andırın Nahiyesi’ne bağlı Gök Ahmet Köyü’nden Çukurhisarlı Hüseyin oğlu Osman,  Kürekçi Ahmet, Çobancık Hasan ve Gül Hasan adlı şahısların, “Vartuvar’ı Gök Ahmetli Köyü’nden Gök Ahmet zade Mehmet Ağa istiyor” diye Müderris Hacı Ahmet Efendinin müsaadesiyle götürmelerinden üç-dört gün sonra Ceyhan Nehri sahiline vurdu. Divan-ı Harbi Örfi tarafından yapılan tahkikat sonucunda Çukurhisar Köyü’nden Hasan oğlu Osman ile amcasının oğlu Kürekçi Ahmet Emin’in, Vartuvar’ı Ceyhan Nehri’ne atarak öldürdükleri sabit olduğundan 15’er sene, Gök Ahmet Köyü’nden Cabbar zade Mehmet Ağa’nın katilleri korumak için yalancı şahitlik yapmasından dolayı üç sene kürek cezasına çarptırılmalarına, diğer sanıkların beraatlarına karar verildi.[116]  

Keşifli Köyünde Meydana Gelen Olaylardan Dolayı Yargılananlar 

Adana olayları sırasında Maraş’a bağlı Keşifli Köyü’nde bazı kişiler öldürüldü, malları yağmalandı ve yakıldı. Söz konusu suçları işleyen kişiler Maraş Divan-ı Harbi tarafından ceza kanunun ilgili maddeleri uyarınca çeşitli cezalara çarptırıldılar. Buna göre Maraş’a bağlı bazı köylerden geldikleri tespit edilen suçlular şu cezaları aldılar: Kesmelitepe Köyü’nden Ali oğlu Abdullah, Hartlil(Hartlap?) Köyü’nden Abdülhamit Kâhya oğlu Mehmet, Kaşıkçı Hasan Çavuş oğlu Musa, Cabbar Hacı Musa oğlu İbrahim birer sene; Öksek Köyü’nden Hacı Temiz Ali oğlu Mehmet ile Sırnaz oğlu Hacı Hüseyin’in yakalanmalarına ve yine Öksek Köyü’nden Mehmet Ağanın üvey oğlu Kel Ahmet ile Fatmalı Köyü’nden Hüseyin oğlu Ali, Kızıl Damdan Ali Çavuş oğlu Halil, Hartlaplı Sabri oğlu Duran oğlu Hüseyin, Fatmalı Köyü’nden Kabakçı Mehmet oğlu Ali, Kızıl Oğlan oğlu Mehmet ve Köylü Mustafa oğlu Ahmet’in 15’er sene küreğe konmalarına ve Öksek Köyü’nden Rumlu İsmail’in oğlu Duran’ın oğlu Hüseyin’in idamına karar verildi.[117] 

Maraş’a bağlı Orcan Köyü’nde değirmencilik yapan Gâvur oğlu Avadis’in oğulları Şükrü ve Serkiz ile Çömezoğlu Değirmeni’nde değirmencilik yapan Şükrü’nün biraderi Farveh? ve eniştesi kör Agop’un katledilmeleri olayına karışan Orcan Köyü’nden Hayta Süleyman oğlu Medine Halil, Kara Ahmet oğlu Ali Çavuş, Kara Akif oğlu Mehmet; Afşarlı Köyü’nden Kara Veli oğlu Vişne Mustafa ve karısı hakkında yapılan tahkikat sonucunda katli gerçekleştiren tam olarak tespit edilemese de Medine oğlu Halil’in karışıklık esnasında etraftan yağmalama amacıyla gelenlerle beraber katle iştirak etmiş olması sebebiyle ceza kanunun 175.maddesine göre üç sene küreğe konmasına ve diğer sanıkların beraat ve tahliye edilmelerine karar verildi.[118] 

Maraş’a bağlı Dönekli Köyü halkından Protestan Mektebi aşçısı Ohannes oğlu Bedros’u köyüne giderken Kızıldamlar Köyü’nden Hacı Ali ve Abdal lakaplı diğer Kalpaklı Ali yakalayarak üzerindeki para ve eşyaları gasp etmişlerdir. Şikâyetçi olan Bedros’un iddiaları Jandarma Mehmet’in şahadetiyle doğrulanınca çalınan eşya ve para Bedros’a iade ettirilerek Hacı Ali ile Kalpaklı Ali Ceza Kanunu’nun 229.maddesine göre üçer sene küreğe konma cezasına çarptırıldılar.[119] 

Zeytunluların Yargılanması 

Zeytun’da tutuklanan şahıslarla ilgili olarak Divan-ı Harbi Örfî tarafından yapılan soruşturma sonucunda Zeytun’da Taşnaksutyun adlı bir örgüt oluşturulduğu ve bu örgütün isyan çıkarmak için hazırlandığı tespit edildi. Örgütün Zeytun şubesinin başında olan Mal Müdürü Asador Efendi’nin bizzat örgütün reisi olan Okul Müdürü Harutyun Ohannes’e bağlı olduğu, Zeytun Marhasası Vagarşak Efendi, Nazaret Çavuş, Öğretmen Haim oğlu Vanis, Taşyan Agop, Yakupyan Haçador, İshatyan Hayik, Bozbayır Mahallesinden Balcıyan Karabet, Balcıyan Serkis,  Kel Damatyan Hami Efendi, Kel Damatyan Leon Ağa, Yenidünya Nişan Ağa, Sürenyan Karabet Ağa, Çakıryan Matyos, Mıhçı Matyos ve Saçyan Karabet adlı kişilerin de örgütün Zeytun’daki üyeleri oldukları belirlendi.[120] 

Maraş’ta tutuklu bulunan Melkon, Serkiz oğlu Devlet ve Şeker oğlu Karabet ifadelerinde Maraş Divan-ı Harbi Örfî heyetine şu bilgileri verdiler: “Zeytun’da hürriyeti müteakip Hınçakyan isminde bir cemiyet mevcut ise de geçen sene kış mevsiminde Zeytun’a gelen Arabacı Karabet, Marhasa Vagarşak, Mektep Müdürü Ohannes ile birleşip büyük mektepte bir içtima’ yaparak huzurda Hınçakyan bayrağının üzerinde ne yazılı olduğunu sual edip [“Yaşasın Hürriyet!”, “Yaşasın Adalet, Müsavat”, Yaşasın İkinci Ordu, Üçüncü Ordu!] muharrer olduğu cevaba karşı ‘İslam-ı Osmanî kalmadı, bayraktan ay boyunduruğu kaldırılmalı’ diyerek herkesi Taşnaksutyun Cemiyetine üye olmaya çağırdı.” Bunun üzerine mahkeme heyeti bu ifadeyi, yukarıda adı geçen tutuklulara sormuş ancak hepsi de böyle bir şey olmadığını söylemişlerdir.[121]Melkon, Serkis ve Karabet’in ifadelerinden Zeytun’da ihtilalci emelleri olan “Lusiran” adlı bir cemiyet daha bulunduğu, bu cemiyetin reisliğini de Mal Müdürü Asador Efendi’nin kardeşi Avadis Hay Barutyan’ın yaptığı anlaşıldı. Cemiyetin katipleri Azaklıyan ve Nişan, üyeleri ise Taşyan Agop, Azaklıyan Leon, Balcıyan Vartuvar, Ohannes, Asmanyan Hayik, Moruysan Haçer, Boyaciyan Mihran, Harunyan Ohannes, Magosyan Harutyun, Tahotyan Vartuvar Oseb idi. Bu cemiyetin üyeleri yaptıkları toplantılarda “Ermeniler! Söyleyiniz İslamlar bu topraklardan gitsin” şeklinde kararlar alıyorlardı. Cemiyetin üyesi olduğu iddia edilen kişiler bu suçlamaları katiyen kabul etmeyerek “Merkez Mektebinde vuku bulan içtimalarda herkes kendi mesleği ile ilgili şeyler söyler. Memleketin ticarî ve ziraî açıdan kalkınması için neler yapılabileceği konuşulur. Öyle muzır şeyler hiç söylenmez!” dediler.[122] Aynı kişilerin Zeytun Mal Müdürü Asador Efendi hakkındaki başka bir ihbarı da “İlân-ı harbe muavenet etmek, Zeytun’a bir saat mesafede bulunan Ilıca denilen yerde Zeytunlu Ermenilerden bazılarına askermiş gibi talim ettirmekti. Hatta Asador Efendi’nin kardeşi Avadis’in, Arakil Anağisyan’ın Zeytun’da yapılan düğününde eğitim verdiği Zeytunlulara “Hazır dur! Silah omuza!” şeklinde Ermenice verdiği talimatlar işitilmiştir.” şeklinde olmuştur.[123]

Yapılan tahkikatta bazı Zeytunlu Ermenilerin martini tüfek imal ederek sattıkları ortaya çıkarılmış, hatta Hotan oğlu Devlet, Hayik oğlu Hamayan, Malduyan oğlu Karabet tüfek imal ettiklerini kabul etmişlerdir. Öte yandan geçen kış Zeytun’a gelen Arabacı Karabet (kendisi bunu inkâr etmiştir) Zeytun’da Balcıyan Karabet, Hayık oğlu Panos, Yenidünya Nişan, Yakupyan Haçador, Balcıoğlu Serkis, Mayrik oğlu Karabet, Mıhçı Panos, Asman oğlu Hayik, Avadis Hay Barutyan, Hayik oğlu Panos, Kel Vafisyan Leon, Nazaret Çavuş ve Alacı Şahin’le bağlantı kurup hepsinin Haçin’den Kıbrıs’a irtibat kurmasını sağladı. Ayrıca Arabacı Karabet’in kendilerine tüfek gibi kullanılabilen, 800 m. atış menzili olan birer tabanca hediye ettiği ve hatta barut imal edilmesi için on lira verdiği, silahların Haçin’de Taşnaksutyun Cemiyeti’nin emriyle kullanılmak üzere kutularda saklandığı iddiaları sanıklara sorulduğunda Hayik oğlu Panos ve Hayayan Haçador, Arabacı Karabet’ten beşer lira vererek adı geçen mavzer tabancalerini aldıklarını itiraf ederken Mıhçıoğlu Panos ile Hay Barutyan Avadis bu silahları aldıklarını inkâr ettiler. Balcı Serkis, Sürenyan oğlu Karabet de beşer lira karşılığında söz konusu silahı aldıklarını kabul ederken Nazaret Çavuş, bu silahın kendisine hediye edildiğini, herhangi bir kötü amacı olmadığını, bir karışıklık olması hâlinde nefs-i müdafaa için bu hediyeyi kabul ettiğini ifade etti.[124] 

Zeytun’daki olaylarla ilgili olarak muhakeme edilen bir diğer konu da Çolak oğlu Oseb’in hapishaneden kaçırılması konusuydu. Buna göre adı geçen mahkûmu hapishaneden cebren almak için bazı kişiler gece vakti hükûmet konağının önüne gelmiş bunlardan Hasador Bocayan kapıyı açmak için uğraşmışsa da başarılı olamamıştır. Ertesi sabah mahkûmun Maraş’a gönderilmek üzere hazırlandığı sırada “gitmeyeceğim” diyerek avazı çıktığı kadar bağırması üzerine Marhasa Vagarşak Efendi’nin merdivenden yukarı çıkarak “Tabii gitmez, bırakınız!” dediğini jandarma Mihal Ustabaşı ve zabıta memuru Said Çavuş ifadelerinde belirtmişlerdir. Bunun üzerine dışarıdaki kalabalığın hareketlenerek hükûmetin kapısını zorlaması ve “Kaymakamın emri var, kapıyı açınız” demeleri üzerine Said Çavuş konuyu kaymakama danıştıktan sonra kapıdakilere aralarından temsilciler seçerek yukarı göndermelerini bildirmiştir. Bunun üzerine Ermeni Marhasa Vagarşak Efendi, Protestan temsilcisi İbrahim Efendi ve Baba Ağa içeri girmiştir. Ancak onları takiben iki kadın ve bir erkek daha içeri girmiş ve bunlar Nazaret Çavuş’un odasından mahkûm Oseb’i dışarı çıkarmışlardır. Mahkeme heyetince bunun sebebinin zabıtanın, kendisine verilen emri seri olarak yerine getirememesi olabileceği düşünülmüş ve zabıtalara olayın nasıl geliştiği sorulmuştur. Zabıtalardan Said Çavuş, kaymakamın “Başıma dert mi açacağım, kapuyu açın ölsünler!” dediğini ifadesinde söylemiş, diğer jandarmalar da ifadelerinde jandarmaların işi ağırdan aldıklarını ve bütün olayların 15 dakikada olup bittiğini belirtmişlerdir. Bu eylemi gerçekleştirenlerin Çolak Panos’un kız kardeşleri Margaret ve Zaçel…? adlı kadınlarla Köşker oğlu Karabet olduğu belirlenmiştir. Ayrıca Hükûmet Konağı’nı basmaya gelen yirmi kişinin tamamı silahlıdır.[125]

Buna göre Maraş Divan-ı Harbi Örfîsi Zeytun Ermenilerinden suçlu bulunanları şu cezalara çarptırdı[126]:

Adı

Suçu

Durumu

Cezası

Holman oğlu Devlet

 

Firarî

Altı sene kürek

Çolak oğlu Oseb

 

Firarî

Altı sene kürek

Kundakçı Meldon oğlu Karabet

Martini imali

Firarî

Altı sene kürek

Kundakçı Çakır oğlu Hamayak

Martini imali

Mevkuf

Üç sene

…? oğlu Devlet

Martini imali

Firarî

Altı sene

Serkis oğlu Ohannes

Hükûmet binasının kapısında toplanıp silahlı gösteri yapmak

Mevkuf

Üç sene

Köşker oğlu Oseb

Aynı

Firarî

Altı sene

Çolak oğlu Panos

Aynı

Firarî

Altı sene

Çolak oğlu İbraham

Aynı

Firarî

Altı sene

Çarık oğlu Panos

Aynı

Firarî

Altı sene

Parsum Topal oğlu Babayan

Aynı

Mevkuf

Üç sene

Köşker oğlu Panos

Aynı

Firarî

Altı sene

Yenidünya oğlu Honan

Aynı

Firarî

Altı sene

Bozoğlu Agop

Aynı

Firarî

Altı sene

Çolak oğlu Kirsoz…?

Aynı

Mevkuf

Üç sene

Zabıtadan mahrec Kel Manok

Aynı

Mevkuf

Üç sene

Şeker oğlu Karabet

Aynı

Mevkuf

Üç sene

Çolak oğlu Oseb kardeşi Margaret

Hükûmet binasından mahpus almak

Mevkuf

Bir sene

Çolak oğlu Oseb kardeşi Zuhal

Aynı

Mevkuf

Bir sene

Köşker oğlu Karabet

Aynı

Firarî

Bir sene

Hüviyeti meçhul Arabacı Karabet

Silah temin etmek

Mevkuf

10 sene

Ermeni Marhasa Vagarşak Efendi

Vazifeyi kötüye kullanmak

 

Zeytun’dan ihracı

Mal Müdürü Asador Efendi

Vazifeyi kötüye kullanmak

 

Memuriyetten men ve Zeytun’dan ihracı

 

 Memuriyetten men ve Zeytun’dan ihracı 

Maraş Divan-ı Harbi, Zeytun’da meydana gelen olaylarda kusurlu oldukları gerekçesiyle dönemin Zeytun Kaymakamı İbrahim Paşa’ya üç yıl devlet memurluğundan men, eski polis ve zabıtalardan Mehmet Efendi ile İshak Ağa’nın önce açığa alınması ve ardından emekliye sevk edilmesi kararını verdi.[127]Bu karar 26 Kasım 1909 tarihinde İbrahim Paşa’nın Antakya Kaymakamlığı’ndan alınmasıyla uygulandı.[128]

Olaylar halkın galeyana gelmesi sonucunda çığırından çıksa da temelinde Ermenilerin bağımsız devlet kurma amaçları ve bunun için yaptıkları çalışmalar vardı. Maraş Divan-ı Harbi, bu durumu dikkate alarak bundan sonra başka olaylar çıkmasını önlemek için bağımsız Ermeni devleti kurma fikri taşıyan ve Zeytun ve Maraş’ta oturan bazı Ermenileri yaşadıkları yerin dışına sürme kararı aldı ve bu kararı derhâl uygulamaya koydu. Mesela Antep’e sürülen Şükrü Selenyan haksızlığa uğradığını belirten dilekçesini hem Sadaret makamına hem de Dâhiliye Nezareti’ne verdi.[129]

Yargılamalara Tepkiler 

Maraş ve Zeytun dışına sürülen şahıslar arasında bazı din adamlarının da bulunması Ermeni Patrikliği’ni harekete geçirdi. Ermeni Patrikhanesi tarafından Zeytun Marhasası Vagarşak Efendi’nin Maraş’a sürülmesine itiraz edilerek Meşrutiyet idaresi uygulanması sebebiyle ve Kanun-i Esasi hükümleri gereği Ermeni din adamlarının yargılanmaları hakkında Patrikhaneye verilen imtiyazlardan ve yukarıda adı geçen yargılamada söz konusu hususlara uyulmamasından dolayı yargılamaları asla ciddiye almadıklarını Adliye ve Mezahip Nezareti’ne, Patriğin imzasıyla bildirilerek Meşrutiyet ve Kanun-ı Esasi’nin uygulamalarına riayet edilmesi istendi. Patrik ayrıca dağlarda saklanan firarî Zeytunluların takip edilmelerinin yeni idarî anlayışa aykırı olduğunu iddia ederek yerel mülkî ve askerî makamlara gerekli emirlerin verilerek bu takibatın sonlandırılmasını da talep etti.[130] Ancak Adliye ve Mezahib Nezareti, Patrikhanenin bu şikâyetlerinin; “sadece olaylarda suç işleyen Zeytunluların takip edildiği, olaylara karışmayanların işlerine devam ettiklerini; din adamlarının Patrikhane’nin bilgisi dâhilinde yargılanmalarının” doğru olduğunu fakat Vagarşak rahibin görevini gayriresmî yürütmesi ve herhangi bir resmî görevi olmamasından dolayı bu maddenin uygulanamayacağını, ayrıca Vagarşak Efendinin gayriresmî yürüttüğü dinî görevini bir başka din adamına devretmesinin temin edilmesinden dolayı Hristiyan halkın ibadet etmesinde bir problem olmadığını” ifade ederek yersiz olduğunu bildirdi.[131] 

Maraş Divan-ı Harbi’nin görevinden uzaklaştırma cezası verdiği bir başka din adamı olan Haçin Ermeni Marhasası Nerses Efendi, Padişah tarafından affedilince Adana Marhasalığı görevine vekâleten tayin edildi.[132]  

Olaylar sırasında Zeytun’da Mal Müdürlüğü görevini yapan Asador Efendi, Maraş Divan-ı Harbi tarafından memuriyetten uzaklaştırma ve Zeytun’dan sürülme cezasına çarptırıldı. Ancak Asador Efendi firarî Zeytunlular arasındaydı. Annesi Siloy, Dâhiliye Nezareti’ne bir dilekçe vererek oğlu Asador Efendinin Ziraat Bankası kâtipliği görevini yaptığını ancak Meşrutiyet’in ilanından sonra terfi ettirilerek Zeytun Mal Müdürlüğü’ne getirildiğini anlattıktan sonra oğlunun suçsuz ve Meşrutiyet idaresine sadık olduğunu belirterek affedilmesini talep etti.[133] Asador Efendi daha sonra Padişah tarafından affedilerek yeniden memuriyete döndürüldü.[134] 

Ermeni Patrikhanesi, olaylarda suçlu olan kişilerin cezalandırılmadıklarını ileri sürerek bu durumu protesto etti. Öte yandan Patriğin istifa etmesi[135] üzerine Paris’te yaşayan bir grup Ermeni hem şikâyetlerini sunmak hem de Osmanlı hükûmetinin yargılamalarda yanlı davrandığını ileri sürerek bu durumu protesto etmek amacıyla 30 Eylül 1909 tarihinde bir protesto mitingi düzenledi.[136]

Maraş’taki Olaylarda Yargılananlar ve İşledikleri Suçlar[137] 

Zeytunlu Sulman oğlu Velot: Zeytun’da martini tüfek imal etmek ve hükûmet dairesi önünde silahlı gösteri yapmaktan 6 sene kürek cezası.

Zeytunlu Çolak Panos oğlu Oseb: Aynı suçlardan altı sene.

Zeytunlu kunduracı Mildon oğlu Karabet: Aynı suçlardan altı yıl.

Zeytunlu Çakır oğlu Humayak: Aynı suçlardan üç sene.

Zeytunlu Kaymak oğlu Velot: Aynı suçlardan altı sene.

Zeytunlu Kesmetar oğlu Oseb: Aynı suçlardan altı sene.

Zeytunlu Çolak oğlu Panos: Aynı suçlardan altı sene.

Zeytunlu Çolak oğlu İbraham: Aynı suçlardan altı sene.

ZeytunluÇarnik oğlu Panos: Aynı suçlardan altı sene.

Zeytunlu Kesmetar oğlu Panos: Anı suçlardan altı sene.

Zeytunlu Gerih oğlu Honas:Aynı suçlardan altı sene.

Zeytunlu Binoz oğlu Agop: Aynı suçlardan altı sene.

Zeytunlu zaptiyeden tahric Kel Manok: Aynı suçlardan üç sene.

Zeytunlu Apil oğlu Avaldan: Aynı suçlardan üç sene.

Zeytunlu Şaftal oğlu Vartuvar: Aynı suçlardan üç sene.

Zeytunlu Çorba oğlu Nazaret: Aynı suçlardan üç sene.

Zeytunlu Çarik oğlu Manuel: Aynı suçlardan üç sene kürek.

Zeytunlu Bozoğlu Şeterek:Aynı suçlardan üç sene kürek.

Zeytunlu Çopur oğlu Karabet: Maraş’ta çıkan olaylar sırasında kaçak barut almak suçundan üç sene kürek.

Divanlı Mahallesi’nden Agis oğlu Kunduracı Bedros: Aynı suçtan üç sene kürek.

Zeytun’un Alabaş Köyü’nden Kara Serkiz oğlu Manok: Aynı suçtan üç sene kürek.

Zeytun’un Alabaş Köyü’nden Karacaoğlu Kirkor: Aynı suçtan üç sene kürek.

Çavuşlu Mahallesi’nden Tüfenkçi Bâyezid Usta: Kaçak barut satmak suçundan üç sene kürek.

Keban Köyü’nden Bezirgân oğlu Mehmet Efendi oğlu Ali: Yağmalamaktan dolayı altı sene kürek.

Aynı köyden Hüseyin oğlu Yusuf:  Aynı suçtan dört sene.

Andırın Bahadırlı Köyü’nden Aslan Çavuş oğlu Kabez?: Aynı suçtan üç sene kürek.

Bektutiye Mahallesi’nden Kebapçı Yağlıca oğlu Kebapçı Mehmet: Halep’e sevk edilen şahıslardan dolayı bir takım kadınları toplatarak kanuna aykırı hareket etmekten iki sene hapis.

Hatuniye Mahallesi’nden Kemal İbrahim oğlu Hamamcı Mehmet: Kanuna aykırı hareket etmekten bir buçuk yıl hapis.

Sarayaltı Mahallesi’nden Darendeli Memet’in kız kardeşi Rukiye: Aynı suçtan bir sene hapis.

Akçakoyunlu Mahallesi’nden Leblebici Halil oğlu Mustafa: Aynı suçtan bir buçuk sene hapse mahkûm.

Devecili Mahallesi’nden Tecirli Mustafa oğlu Hüseyin: Aynı suçtan bir buçuk sene hapis.

Divanlı Mahallesi’nden Kel Ali oğlu Ökkeş: Adam yaralamak suçundan bir sene hapis.

Andırın’ın Çuhadarlı Köyünden Küçük Mehmet oğlu Topal Ahmet: Yağmalamak suçundan üç sene kürek.

Andırın’ın Gök Ahmet Köyü’nden Gök Ahmet oğlu Çapar Mehmet: Aynı suçtan üç sene kürek.

Aynı köyden Bardakçı oğlu Hüseyin: Yalancı şahitlik suçundan üç sene kürek.

Göksun’un Sığırcık Köyü’nden Abdullah oğlu Hasan: Eşya yağmalamak ve gasp suçundan üç sene kürek.

Aynı köyden Mustafa oğlu Hasan: Aynı suçtan üç sene kürek.

Pazarcık Kazası’nın ? Köyü’nden Hoca oğlu Murat: Adam yaralamaktan altı sene kürek.

Pazarcık Emirler Köyü’nden Topal Mamo: Adam öldürmeye yardım etmek ve adam yaralamak suçlarından üç sene kürek.

Etmekçi Mahallesi’nden Aşıklı oğlu Mehmet: Adam yaralamaktan beş sene kürek.

Seksenler Mahallesi’nden Tuzman oğlu Kör Mihas: Adam yaralamaktan üç sene kürek.

Hatuniye Mahallesi’nden Haşiroğlu CesurVeli: Adam yaralamaktan dört sene kürek.

Hatuniye Mahallesi’nden Malik Mehmet oğlu Çapar Ökkeş: Adam yaralamaktan üç sene kürek.

Andırın Kumarlı Köyü’nden Gökçe Mehmet oğlu Mehmet: Gasb suçundan üç sene kürek.

Şekeroba Sarılar Köyü’nden Mustafa oğlu ?: Yalancı şahitlik suçundan beş sene kürek.

Şekerobası’ndan İnce Ali oğlu Halil Kahya: Yalancı şahitlikten beş sene kürek.

Şekerobası’ndan Huri Mehmet oğlu Haydar Kâhya: Aynı suçtan beş sene kürek.

Şekerobası’ndan: Ahmet oğlu Bekir Kahya: Aynı suçtan beş sene kürek.

Rum Kale’nin Malik Köyü’nden Harun oğlu Çakır Mehmet: Eşek çalmaktan üç sene kürek.

Şaziye Mahallesi’nden Elçioğlu Mustafa: Eşya yağmalamak suçundan üç sene kürek.

Aynı mahalleden Hasan oğlu Kürt Hacı: Aynı suçtan üç sene.

Aynı mahalleden Tura Said oğlu rençber Ökkeş: Aynı suçtan üç sene kürek.

Nedirli Nahiyesi’nden Kalpaklı oğlu Çakmaklı: Eşya yağmalamaktan üç sene kürek.

İloğlu Köyü’nden İlhacı oğlu Mehmet: Aynı suçtan üç sene kürek.

Aynı köyden Ahmet: Aynı suçtan üç sene kürek.

Aynı köyden Katırcı oğlu MehmetAli: Aynı suçtan üç sene kürek.

Orçan Köyü’nden Hınt oğlu müezzin Halil: Yaralamaya iştirak etmekten üç sene kürek.

Öksek Köyü’nden Cirnaz oğlu Hacı Hüseyin: Keşifli Köyü’ndeki olaylardan dolayı dört sene kürek.

Aynı köyden Gaffar oğlu Hacı Temiz Ali: Aynı suçtan dört sene kürek.

Göksun eski Tahrirat Kâtibi Hanefi Efendi: Kaymakamı yanlış yönlendirmekten altı ay hapis. 

Firarda Olan Zeytunlular[138] 

Zeytun eski Mal Müdürü Asador Efendi: Memuriyetten azledilerek Zeytun’dan sürülmesi hükmü verildi.

Zeytunlu Çolakyan Terak: Altı seneye mahkûm.

Zeytunlu Boz oğlu Paron İstefan: Aynı.

Zeytunlu Karaca oğlu Panos: Aynı.

Zeytunlu Malak oğlu Liyon: Aynı.

Zeytunlu Çolak oğlu Mesrop:Aynı.

Zeytunlu Kesir oğlu Manok: Aynı. 

Divan-ı Harbi Örfî’nin çalışmalarını tamamlamasından sonra mahkûm edilenler ve onların yakınlarının itirazlarının çokluğu sebebiyle yargılamalar Meclis-i Vükela’da[139] tartışıldı. Divan-ı Harbi Örfî’nin kararlarının bulunduğu mazbatalardan dokuzu yeniden tetkik edildi. Buna göre Adana, Cebel-i Bereket(Osmaniye) ve Maraş Divan-ı Harbi Örfîsi tarafından idam cezası verilen 48 kişi hakkındaki dosyaların yeniden incelenmesi sonucunda bunlardan 14’üne verilen idam cezası ömür boyu kürek cezasına çevrildi.[140]Ölüm cezasına çarptırılanlardan biri 15 Aralık’ta, Bayram oğlu Ali adındaki 16 Aralık’ta Maraş’ta asılarak idam edildi.[141]Divan-ı Harbi Örfî kararları Adana’da da hızla uygulandı. İdam cezasına çarptırılıp cezası kesinleşmiş olan 30 kişi Adana’da, bundan iki ay kadar sonra da 17 kişi Erzin’de infaz edildi. İdam edilen bu 47 kişinin tamamı Müslüman’dı. Ermenilerden sadece bir kişinin idam cezası infaz edilmişti.[142] Adana’daki infazlar Kurban Bayramı arifesine denk geldiği için Müslüman halkın tepki göstermesinden korkulmuş, ancak Vali Cemal Bey’in büyük camide namaz kılıp halka nasihatte bulunmasıyla halkın heyecanını yatışmıştır.[143]      

Af Konusu 

Padişah, Adana olaylarına karışan bazı mahkûmları affedince Maraş Hapishanesi’nde tutuklu bulunan mahkûmlardan Haydar ve 30 arkadaşı Sadaret makamına ve Dâhiliye Nezareti’ne bir dilekçe vererek kendilerinin de affedilmelerini istediler. Konu hem Meclis-i Mebusan’da hem de Meclis-i Vükela’da görüşüldü. Affın sadece altı yıla kadar hapis cezası alanları kapsadığı daha çok ceza alanların af kapsamında olmadıkları Sadrazamın imzasıyla Dâhiliye Nezareti’ne bildirildi.[144] 

Divan-ı Harbi Örfî’nin Kaldırılması 

Maraş’ta olayların sona ermesi ve suçluların yargılanmalarının tamamlanmasından sonra Harbiye Nezareti’nin Dâhiliye Nezareti’ne tavsiyesiyle “Örfî İdare” nin sonlandırılması ve “Divan-ı Harbi Örfî”nin lağvedilmesi konusu Meclis-i Vükela’da kabul edilmesinin ardından 21 Ekim 1909’da padişah tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.[145] 23 Ekim 1909 tarihinde örfî idare kaldırılarak Divan-ı Harp heyetinin asli görevlerine dönebilecekleri Sadrazam Saffet Paşa tarafından ilgililere bildirildi.[146]  

Ancak Zeytun’un tarihindeki isyanların çokluğu ve coğrafyasının olay çıkarmaya müsait bir yer olmasından dolayı yetkililer buraya gidip gelenleri sıkı denetim altında tutmaya devam etti. Mesela Ermeni Patrikhanesi’nin Meclis-i Umumi üyelerinden olan Simbat Porat Efendi, doğduğu yer olan Zeytun’a gitmek istediğini hükûmete önceden haber vermiş, bunun üzerine konu Halep Valiliğine bildirilerek kendisine zorluk çıkarılmaması emredilmiştir.[147]  

Sonuç 

Bağımsız Ermeni Devleti kurmak için çalışan Ermeni komiteleri Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle ortaya çıkan kargaşadan yararlanarak amaçlarına ulaşmayı hedeflediler. Çünkü Meşrutiyet ile birlikte genel af ilan edilmesiyle hem kaçak durumundaki komite üyeleri Anadolu’ya gelme imkânı buldu hem de silahlanmak kolaylaştı. Bunun yanı sıra Meşrutiyet’e karşı olanlar vardı. Dolayısıyla bu, özellikle İstanbul’da gerginlik yaşanmasına sebep olmaktaydı. 13 Nisan 1909’da Meşrutiyet’e karşı olanlarla Meşrutiyet taraftarları İstanbul’da karşı karşıya gelince devlet otoritesi bozuldu. 

Ermeni komiteleri, Osmanlı Devleti’nde iç çalkantıların yaşandığı bu günlerde bağımsız devlet olma planlarını uygulamaya koydular ve Adana’da olayları başlattılar. Bu, kısa sürede hem Müslümanların hem de Ermenilerin sokağa dökülüp birbirlerini kırmaları sonucunu beraberinde getirdi. Olaylar Adana şehir merkezinden başka Dörtyol, Kozan, Haçin, İskenderun gibi vilayetin diğer bölgelerine de yayıldı. Hatta Antakya ve Maraş gibi Halep Vilayeti’ne bağlı yerlere de sıçradı. Aslında aynı günlerde Kayseri ve Erzurum’da da küçük olaylar yaşansa da bu karışıklıklar büyümeden bastırıldı. Ermeni komiteleri, Anadolu’nun değişik bölgelerinde oturan Ermenilere kendi cemaatleri tarafından çıkarılan gazeteler aracılığıyla olanı biteni kısa sürede duyurup onların ona göre hareket etmelerini istiyorlardı. Olayların değişik Anadolu şehirlerine yayılmak istenmesi komitelerin Osmanlı hükûmetini bunaltarak amaçlarına ulaşmak istediklerinin bir göstergesi olmalıdır. Adana ve Halep Vilayeti’nin bazı bölgelerinde Ermenilerle Müslümanlar arasında şiddetli çarpışmalar yaşandı. Ev ve işyerleri basılıp öldürülen, malları yağmalanan Müslümanlar olduğu gibi aynı akıbete maruz kalan Ermeniler de vardı. Olayların şiddeti iki toplum arasındaki güven duygusunun iyice azalmasına ve bilhassa azınlıktaki Ermenilerin can güvenliklerini bahane ederek silahlanma çalışmalarını artırmalarına sebep oldu.  

Bölge Katolik ve Protestan misyonerlerle yabancı konsolosların yoğun olarak bulunduğu bir yerdi. Burada yaşanan kargaşa bilhassa misyonerlerin Ermeniler üzerindeki etkinliğini artırdı. Paniğe kapılan bazı Ermeniler yurt dışına göç etti. 

Adana’da olayların büyümesinde ve çevreye yayılmasında yerel makamlarla merkezî hükûmet arasındaki iletişimsizlik ve görüş ayrılıklarının yanı sıra bazı Osmanlı yöneticilerinin basiretsizliği ve zamanında tedbir alamayışları da etkili oldu. Özellikle İttihat ve Terakki Partisi’ne sempati duymayanlar Meşrutiyet idaresini kabullenememişlerdi. Dolayısıyla yeni rejimin taraftarlarıyla eski rejimin bürokratları arasındaki görüş farkı devletin önemli konularda zafiyet göstermesine yol açmış ve halkın silahlanmasının doğuracağı sonuçlar hesaplanamamıştır. Bunda halkların kardeşliğinin sağlanabileceğine inanan İttihatçıların ve onların tarafını tutan görevlilerin rolü büyüktür. 

Divan-ı Harbi Örfî kararlarında verilen cezalar suçluların Müslüman ya da Ermeni oluşuna göre değil işlenen suça göre verildi. Aynı suçu işleyen Müslüman ve Ermenilerin cezaları da aynıdır. 

Maraş Divan-ı Harbi Örfisi’nin, olayların yeniden tırmandırılması ihtimalinden dolayı şehirde yaşanan bütün gelişmeleri dikkatle izleyerek adi vakaları dahi inceleyip olayların tüm sorumlularını ortaya çıkartmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. 

Olaylara karışan herkes cezalandırılırken olayları tahrik ve teşvik etmek ve adam öldürmek gibi suçları işleyenler idam, ömür boyu hapis gibi en ağır cezalara çarptırıldı ve idam cezaları kısa sürede infaz edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Askerî Tarih Yayınları, Ankara, 1992, s.128. Ayrıca bkz. Cezmi Yurtsever, Ermeni Terör Merkezi Kilikya Kilisesi, İstanbul: Bayrak Yay., 1983, s.261.

[2] Nejla Günay, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, İstanbul: IQ Yay., 2007, ss.146-147.

[3] Ermeni Komitelerinin Âmâl ve Hareket-i İhtilaliyyesi, Haz. H.Erdoğan Cengiz, Ankara:  1983, ss.73-74.

[4] Recep Karacakaya, “İstanbul Ermeni Patriği Mateos İzmirliyan ve Siyasî Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, 1. Cilt, Ankara: ASAM, 2003, s.390; Yalçın Özalp, Millet-i Sadıka Patırtısı ve Maraş, Yay. Yılmaz Akçakale, İstanbul: t.y., s.226.

[5] Cemal Paşa, Hatırat, haz. Metin Martı, 5. b., İstanbul: Arma Yay., 1996, s.359. Cemal Paşa’nın “Hatırat”ının baskıları arasında bazı farklar olmasından dolayı eserin diğer baskılarında Adana Ermeni olaylarının anlatıldığı bölümler için bkz. Cemal Paşa, Hatıralar, Tamamlayan, Behçet Kemal, Selek Yay., M.Sıralar Matbaası, 1959, s.348-355; Cemal Paşa, Hatırat(1913-1922), Haz. Ahmet Zeki İzgöer, Hatıralarla Yakın Tarih Dizisi, İstanbul: Nehir Yay., 2006, s.348-357. Silah almanın ne kadar kolay ve sıradan bir iş olduğu konusunda bkz. Vahakn N. Dadrian, İttifak Devletleri Kaynaklarında Ermeni Soykırımı, Çev. Ali Çakıroğlu, İstanbul: Belge Yay., 2007, s.215.

[6] Salâhi R. “Sonyel, İngiliz Gizli Belgelerine Göre Adana’da Vuku Bulan Türk-Ermeni Olayları (Temmuz 1908- Aralık 1909)”, Belleten, C.LI, S.201, Ankara: TTK Yay., Aralık 1987, s.1267.

[7] Talât Paşa’nın Anıları, Haz. Alpay Kabacalı, İstanbul: İş Bankası Yay., 2003, s.24; Esat Uras, Tarih’te Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2.b., İstanbul: Belge Yay., 1987, s.551; Cemal Paşa, Hatırat, 2006, s.353.

[8] Arsen Avagyan&Gaidz F. Minassian, Ermeniler ve İttihat Terakki İşbirliğinden Çatışmaya, Çev.Mutlucan Şahan, İstanbul: Aras Yay., 2005, s.16-17, vd.

[9] Adana’nın bazı köylerinde saklandıklarının güvenlik birimlerince haber alınmasından sonra kaçan ve daha sonra Maraş civarında yakalanan 20 kişilik Ermeni grubunun Harput ahalisinden oldukları ve Amerika’dan geldiklerini itiraf etmeleri konusunda bkz. BOA. Yıldız Perakende Zaptiye Nezareti Evrakı, 38/36, (1326 Ra 19/ 20 Nisan 1908).

[10] Mehmed Asaf, 1909 Adana Ermeni Olayları ve Anılarım, Çev. İsmet Parmaksızoğlu, Ankara: TTK Yay., 1982, s.24.

[11] Esat Uras, Tarihte Ermeniler…, s.552.

[12] Takvim-i Vekayi, I.se., ad.151, Pazartesi, 2 Mart 1325(15 Mart 1909)’dan Mehmet Seyitdanlıoğlu, “Takvim-i Vekayi’de Ermenilerle İlgili Haberler”, Belleten, C.LV, S.212-214, Ankara: TTK Yay., 1991, s.835.

[13] Papaz Muşeg, Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra Ermenilerin bağımsızlıklarını ilan etmelerinin zamanının geldiğini söylüyordu. Çünkü artık herkes serbestçe kendi partisini kurabiliyor, fikirlerini ifade edebiliyordu. Bu serbestlik ve hürriyet havası ahaliyi o kadar çok etkilemişti ki hiç kimse hükûmet memurlarını ciddiye almıyordu. Aynı zamanda Hınçak komitesine üye olan Muşeg, bu hürriyet ortamını kullanarak hem Müslümanları hem de Hristiyanları tahrik edecek davranışlarda bulunmuş ve Adana ahalisinin birbirini kırmasına sebep olmuş ve olayların başlamasından hemen sonra Mısır’a kaçmıştır. Bkz. Cemal Paşa, Hatırat…, 357–358; Mehmed Asaf, 1909 Adana Ermeni…, s.33.

[14] Guenter Lewy, The Armenian Massacres in OttomanTurkey, Salt Lake City: University of Utah, 2005, s.33; Nurşen Mazıcı, Uluslararası Rekabette Ermeni Sorununun Kökeni (1878-1920), 2. b., İstanbul: Pozitif Yay., 2005, s.69-70.

[15] Cemal Paşa, Hatırat, 1996, s.358; ayrıca bkz. Cemal Paşa, Hatıralar, s.353.

[16] Silahlar sadece Adana ve çevresinde oturan Ermenilere değil Maraş, Zeytun gibi bölgelerde oturan Ermeni halka da dağıtıldı. Silah ve revölverler önde gelen Ermenilere hediye edilirken diğerlerine piyasa değerinin çok altındaki fiyatlarla satılmaktaydı. Zeytun Marhasası Vagarşak Efendi’nin bu konuyla ilgili ifadesi için bkz. BOA. İ.ASK., 1327 Z/21.

[17] Salahi Sonyel, İngiliz Gizli Belgelerine…, s.1269.

[18] Mehmed Asaf, 1909 Adana Ermeni…, s.10.

[19] Ermenilerin tahrik eden tutumlarının Alman ve İngiliz belgelerinde de açıkça gösterilmesi Ermeni yazarlarının bu durumu inkâr edememelerine sebep olmaktadır. Adana Vilayeti İngiliz Konsolos Muavini Doughty Wyllie, Ermenilere atfen şöyle demiştir: “Fazlasıyla yaygın ve Türkler’e doğrultulan, şiddetli ve tahkirkar lisan. Müselleh Ermeni’nin patırtısı ve devasız gevezeliği Türkü tahrik etti…” Britanya Hariciye Arşivi, FO, 24/220, genel rapor s.70, ek no.48’den Vahakn N. Dadrian, Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller Toplu Makaleler Kitap 1, Çev. Atilla Tuygan, İstanbul: Belge Yay.,  2004, s.6.

[20] Vahakn N. Dadrian, İttifak Devletleri Kaynaklarında…, s.215. Olayın basit bir namus meselesinden kaynaklandığı iddiaları için bkz. aynı yer. Ermenilerin, Kıbrıs’ın İngiliz idaresine geçtiği 1878 yılından sonra adayı silah deposu ve eğitim kampı olarak kullanmaları konusunda ayrıca bkz. Nejla Günay, “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve Bunun Anadolu’da Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi”, Gazi Akademik Bakış Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s.115–126.

[21] Son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi II.Meşrutiyet Olayları(1908-1909), Haz: Bayram Kodaman-Mehmet Ali Ünal, Ankara: TTK Yay., 1996, s.86-87.

[22] Hüseyin Hilmi Paşa, sadrazam olmadan önce Adana ve Yemen valilikleriyle Dâhiliye Nazırlığı görevlerinde bulundu. Adana ve Yemen valiliklerinde dikkat çeken önemli bir başarısı olmamasına rağmen Kâmil Paşa’nın 1908 yılında kurduğu hükûmette Dâhiliye Nazırlığı görevine getirildi. Hüseyin Hilmi Paşaya hem bu görevin hem de daha sonra elde edeceği sadrazamlık görevinin kendi yeteneklerinden çok onun, ittihatçılar tarafından tercih edilmesi sonucunda olduğu şeklindeki Cemal Paşanınkine benzer bir görüş için bkz. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, 3.cilt, 3. b., İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982,  s.1664–1665; Ayrıca bkz. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, 4.cilt, İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1955, s.822.

[23] Cemal Paşa, Hatırat, 1996, s.359. Ermenilerin Dörtyol’da hazırlık yapmaları üzerine Cebel-i Bereket Mutasarrıfı olan Mehmet Asaf, Müslümanlarla Ermeniler arasında bir çatışma olabileceğini fark ederek hükûmetten burada tedbirlerin artırılmasını istemiş ve Ermeni Marhasası Muşeg Efendi’nin görevden uzaklaştırılmasını tavsiye etmiştir. Ancak Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, “Ben Adana’da valilik ettim. Orada bir şey olmaz” diyerek bu tedbirleri uygulamamıştır. Mehmet Asaf Bey, olaylardan sonra kurulan Erzin Divan-ı Harbi Örfisi’nde yargılanıp beraatine karar verilmesine rağmen daha sonra Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın isteğiyle yeniden yargılanmış ve yurdu terk etmek zorunda kalmıştır. Bkz. Mehmed Asaf, 1909 Adana Ermeni…, s.33, 46-65.

[24] Mehmed Asaf, 1909 Adana Ermeni…, s.68-70. Ayrıca bkz. Yusuf Ziya Bildirici, Adana’da Ermeniler’in Yaptığı Katliâmlar ve Fransız-Ermeni İlişkileri, Ankara: Kök Yay., 1999, s.50-51.

[25] Vahakn N. Dadrian, İttifak Devletleri Kaynaklarında…, s.217.

[26] Sabah, 27 Nisan 1909.

[27] Halep Valisi’nin Dahiliye Nezareti’ne 23 Nisan 325 tarihli arzı için bkz. BOA.DH.MUİ., 2-1/3, (1327 Ca 16 / 5 Haziran 1909).

[28] Aynı belge.

[29] Bugün Adana’nın Saimbeyli ilçesi.

[30] H.Charles Woods, The Danger Zone of Europe, Londra: Fisher Unvin, 1911, s.155–156.

[31] Bkz.Sonyel, İngiliz Gizli Belgelerine…, s.1274–1275.

[32] Bu rakamlar ve daha sonra Dâhiliye Nazırı Ferit Bey tarafından Meclis-i Mebusan’da resmî olarak açıklanması hakkında Ayfer Özçelik, Sahibini Arayan Meşrutiyet Meclis-i Mebusan’ın Açılışı 31 Mart ve 1909 Adana Olayları, İstanbul: Tez Yay., 2001, s. 330; ayrıca bkz. Yusuf Ziya Bildirici, “Ermeni Soykırımı Aldatmacası ve 1919-1920 Adana Katliamları”, Çukurova Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi,   http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/01.php , ss.4-5, (4 Ocak 2008).

[33] Mesela bkz. Guenter Lewy, The Armenian Massacres…, s.33; Robert Mirak, Torn Between Two Lands Armenians in America, 1890 to World War I, Massachusetts: Harvard University Press, 1983, s.54; Richard G. Hovannisian, “The Armenian Question, 1878-1923”, A Crime of Silence The Armenian Genocide, Preface by Pierre Vidal-Naquet, Bath: Pitman Press, 1985, s.18; André N. Mandelstam, La Société des Nations et les Puissaees Devant Le Problème Arménien, Paris: 1923, s.38.

[34] Cemal Paşa, Hatırat, 1996, s.362; Cemal Paşa, Hatıralar, s.354.  Cemal Paşa’nın ileri sürdüğü bu rakamları Ermenilerin tesiri altında kalarak söylediği ortadadır. Zira olaylardan sonra kayıpları araştırmak üzere bir komisyon kurulmuş, komisyon üyelerinden Edirne mebusu Agop Babikyan Efendi 20000 Ermeni’nin öldüğü iddiasında ısrar ederken komisyonun bir başka üyesi olan Faik Bey, Müslüman ve Ermenilerden toplam 6000 kişinin hayatını kaybettiğini ifade etmiştir.  Dolayısıyla Adana’da ölenlerin tam sayısı bilinmemekle beraber Ermenilerin öne sürdüğü rakamların doğruluğu pek mümkün görünmemektedir. Çünkü Adana’nın Ermeni nüfusu 1906 sayımında 50.300, 1914 sayımında 52.650’dir. Bkz. Recep Karacakaya, Türk Kamuoyu ve Ermeni Meselesi (1908–1923), İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2005, s.93–94. Bu durumda olayların etkisiyle Adana dışına kaçanların kayıplar arasında sayıldığı ve bu kişilerin daha sonra memleketlerine geri döndüğü ihtimali güçlüdür.

[35] H.Charles Woods, The Danger Zone…, s.75–76.

[36] Vahakn N. Dadrian, “The Convergent Roles of the State and Governmental Party in the Armenian Genocide”, in Studies in Comparative Genocide, ed. Levon Chorbajian ang George Shirinian, s.102’den Guenter Lewy, The Armenian Massacres …, s.33; Robert Mirak, Torn Between Two Lands …, s.54.

[37] Abdurrahman Şeref Bey, II.Meşrutiyet Olayları(1908-1909)…, s.129.

[38] Sabah, 30 Nisan 1909.

[39] Sarayaltı; Dulkadır Beyleri’nin saraylarının bulunduğu yerin aşağı tarafında bulunan bölge olmasına atfen, İsa Divanlı, Kuyucak ve Divanlı mahallelerine açılan bölgeye verilen isim.

[40] BOA. İrade Askerî (İ.ASK.), 1327 L/52.

[41] Kürek cezası, 1274(1857) tarihli ceza kanunun 19-21. maddelerinde yazılı olup devletçe, memleketin münasip yerlerinde tesis edilecek umumî hapishanelerde, ayaklarına demir vurularak hidemât-ı şakka (meşakkatli hizmetler) da kullanılmak suretiyle infaz olunan ceza yerinde kullanılır bir tâbirdir. Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II.cilt, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1983, s.342.

[42] BOA. İ.ASK., 1327 Z/83.

[43] BOA. İ.ASK., 1327 Z/19.

[44] Şahitlerin ifadeleri ve ayrıntılı sanık ifadeleri ve için bkz. BOA. İ.ASK., 1327 Za/58.

[45] BOA. İ.ASK.,1327 l /9.

[46] BOA. İ.ASK., 1327 Za/66.

[47]Aynı belge.

[48] BOA. Dâhiliye Nezareti Muhaberat-ı Umumiye İdaresi Kalemi (DH. MUİ.), 2–1/3, (1327 Ca 16 / 5 Haziran 1909).

[49] Sabah, 1 Mayıs 1909.

[50] Bu Ermenilerin Adana olaylarından önce mi yoksa sonra mı Adana’ya gittikleri konusu açık değildir.

[51] Takvim-i Vekâyi, 10 Mayıs 1909.

[52] Sabah, 1 Mayıs 1909.

[53] Takvim-i Vekâyi, 12 Mayıs 1909. Ayrıca bkz. Seyitdanlıoğlu, Takvim-i Vekâyi’de …, s.835.

[54] BOA. DH.MUİ., 2-1/11, 1327 Ca 7 / 7 Haziran 1909).

[55] Takvim-i Vekâyi, 16 Mayıs 1909.

[56] Takvim-i Vekâyi, 21 Mayıs 1909. Ayrıca bkz. Seyitdanlıoğlu, Takvim-i Vekâyi’de …, s.836

[57]Takvim-i Vekâyi, I.se.,ad.222, Çarşamba, 13 Mayıs 1325(26 Mayıs 1909)’dan Seyitdanlıoğlu, Takvim-i Vekâyi’de…, s.836.

[58] İkdam, 1 Mayıs 1909; Sabah 4 Mayıs 1909.

[59]Takvim-i Vekâyi, 5 Mayıs 1909; Sabah, 5 Mayıs 1909; ayrıca bkz. Abdurrahman Şeref, II.Meşrutiyet Olayları(1908-1909)…, s.129.

[60]Konuyla ilgili olarak bkz. Sabah, 18 Mayıs 1909.

[61]Ayrıntılı bilgi için bkz. Recep Karacakaya, Türk Kamuoyu ve …, s.93–94.

[62]Adana ve Halep valilerinin konuyla ilgili olarak Dâhiliye Nezareti’ne gönderdikleri raporların tam metni için bkz. Recep Karacakaya, Türk Kamuoyu ve…, s.94–97.

[63] Takvim-i Vekâyi,4 Haziran 1909.

[64] Takvim-i Vekâyi, 11 Haziran 1909.

[65] İnkılâb, 31 Temmuz 1909. Zarar gören halka yapılan yardımlarla ilgili olarak bkz. Sabah, 7 Mayıs 1909; Sabah,15 Mayıs 1909.

[66] Robert Mirak, Torn Between Two Lands …, s.55.

[67] İnkılâb, 25 Eylül 1909.

[68] BOA. DH. MUİ., 1–10/9, (1328 Ca 5/15 Mayıs 1910). Ayrıca bkz. BOA.DH.MUİ., 83/33, (1328 Ra 30/11 Nisan 1910).

[69] İnkılâb, 28 Ağustos 1909.

[70] Robert Mirak, Torn Between Two Lands …, s.55.

[71] BOA. DH.MUİ., 2-3/49, (1327 L 9/ 24 Ekim 1909).

[72] BOA. DH.MUİ., 98-2/15, (1328 B 10 / 18 Temmuz 1910).

[73] Adana’da çıkan olaylar sebebiyle Adana’da 322 Müslüman 38 gayrimüslim; Kozan ve Cebel-i Bereket’te 252 Müslüman, 48 gayrimüslim olmak üzere toplam 579 Müslüman ve 76 gayrimüslim tutuklanmıştır. Bkz. İnkılâb. 31 Temmuz 1909.

[74] Tanin, 30 Mayıs 1909.

[75] BOA. DH.MUİ., 2-2/76, (1327 Ş 21 / 9 Eylül 1909).

[76] Adı geçen gazeteler Ermeniler tarafından neşrolunmaktadır.

[77] BOA. DH.MUİ., 2-2/76, (1327 Ş 21 / 9 Eylül 1909).

[78] BOA.İ.ASK., 1327 Z/21(26 Aralık 1909).

[79] BOA.DH.MUİ., 26-2/40, (1328 M  5/7 Ocak 1910).

[80] BOA. DH.MUİ., 2-2/84, (1327 Ş 27/13 Eylül 1909).

[81] Aynı belge.

[82] Pars Tuğlacı, Batı Ermenileri Tarihi, III.cilt, İstanbul: Pars Yay., 2004, s.411.

[83] BOA.DH.MUİ., 2-2/84, (1327 Ş 27/13 Eylül 1909).

[84] BOA. Hâriciye Siyasi, 119/16 (26 Ekim 1909).

[85] BOA. DH. MUİ, 2-4/9, (1327 L 29/13 Kasım 1909). Aynı belgede Times gazetesinde Zeytun’da olanlarla ilgili olarak çıkan yanlış bir haberin tekzip edildiği bilgisi de vardır.

[86] BOA. DH.MUİ., 2-4/33, (1327 Za 24/ 8 Aralık 1909).

[87]BOA. DH. MUİ., 28-1/41, (1327 L 16 / 31 Ekim 1909).

[88]BOA. DH.MUİ., 26-1/40, (1327 L 11 /  26 Ekim 1909).

[89]BOA. DH.MUİ., 33-2/1, (1327 Za 1 / 15 Kasım 1909). Ayrıca sanık ifadeleri için bkz. BOA.İ.ASK., 1327 L/ 55.

[90] BOA. DH.MUİ., 33-2/2, (1327 Za 1 / 15 Kasım 1909). 

[91] BOA.DH.MUİ., 2-4/35, lef 2 (1327 Z 27/9 Ocak 1910).

[92] BOA. İ.ASK., 1327 Za/80.

[93] BOA.DH.MUİ., 2-4/35, (1327 Z 27/9 Ocak 1910).

[94] BOA.DH.MUİ., 2-4/35, (1327 Z 27/9 Ocak 1910).

[95] BOA.DH.MUİ., 2-4/35, (1327 Z 27/9 Ocak 1910).

[96] BOA.DH.MUİ., 2-4/35, (1327 Z 27/9 Ocak 1910).

[97] Bu isim aynı belgenin Harbiye Nezareti ve Babıali’ye sunulan nüshalarda Cihaz oğlu Nazor şeklinde geçerken Divan-ı Harbi Örfi’nin sanık ifadelerinin yer aldığı tutanaklarında bu şekilde geçmektedir.

[98] Sanık ifadeleri için bkz. BOA. İ.ASK., 1327 L/88.

[99] BOA. İ.ASK., 1327 L/88.

[100] Sanıkların ifadeleri için bkz .BOA.İ.ASK., 1327 L/72.

[101] BOA.DH.MUİ., 2-5/27,  (1328 S 10/21 Şubat 1910).

[102] BOA.DH.MUİ., 23-1/19, (1327 N 29/14 Ekim 1909).

[103] BOA.DH.MUİ., 24-1/41,  (1327 L 6/21 Ekim 1909).

[104] Belgede Gagaciyan.

[105] BOA. İ.ASK., 1327 L/49.

[106]BOA.DH.MUİ., 33-1/12,  (1327 L 27/11 Kasım 1909).

[107] BOA.DH.MUİ., 33-1/13, (1327 L 27/11 Kasım 1909).

[108] BOA.DH.MUİ., 33-1/35, (1327L 29/13 Kasım 1909). Ayrıca bkz. BOA. İ.ASK., 1327 L/51.

[109] BOA.DH.MUİ., 33-1/35, (1327L 29/13 Kasım 1909).

[110] BOA.DH.MUİ., 33-2/13, (1327 Za 1/15 Kasım 1909).

[111] BOA.DH.MUİ., 34-1/23, (1327 Za 2/16 Kasım1909).

[112] BOA.DH.MUİ., 37-1/12, (1327 Za 10/24 Kasım 1909).

[113] BOA.DH.MUİ., 33-1/35, (1327L 29/13 Kasım 1909).

[114] BOA. İ.ASK., 1327 l/56.

[115] BOA.DH.MUİ., 43-1/13, (1327 Za 12/26 Kasım 1909).

[116] Harbiye Nazırı’nın imzasıyla Sadaret makamına bildirilen mahkeme kararı için bkz. BOA. İ.ASK., 1327 Ş/32.

[117] BOA.DH.MUİ., 98-1/27, (1328 Ca 12/22 Mayıs 1910).

[118] Ayrıntılı sanık ifadeleri için bkz. BOA. İ.ASK., 1327 L/76.

[119] BOA. İ.ASK., 1327 L/57. Ayrıca bkz. BOA.DH.MUİ., 33-1/35, (1327L 29/13 Kasım 1909).

[120] BOA.İ.ASK., 1327 Z/21.

[121] BOA.İ.ASK., 1327 Z/21.

[122] Aynı belge.

[123]BOA. İ.ASK., 1327 Z/21.

[124] Aynı belge.

[125] Aynı belge.

[126] Aynı belge.

[127] BOA.DH.MUİ., 43-2/4, (1328 M 27/8 Şubat 1910). Olayın duyulmasıyla Zeytun’un aralarında Müslüman ve Hristiyanların bulunduğu ileri gelenleri, Meclis-i Mebusan Başkanlığına altında yaklaşık 50 kişinin imzasının bulunduğu bir dilekçe sunarak İbrahim Paşanın Adana olayları sırasında gösterdiği başarılı idarecilik sayesinde bu olayların Zeytun’a sıçramasını engellediğini, hatta bu başarısından dolayı ödüllendirilerek Antakya Kaymakamlığı’na terfi ettirildiğini anlattılar. İbrahim Paşa da Dâhiliye Nezareti’ne arz ettiği savunmasında kaymakamlık yaptığı dönemde Zeytun’da büyük olaylar çıkmadığını, bir ferdin dahi burnunun kanamadığını kendisi hakkında anlatılanların tamamen iftira olduğunu bildirerek affedilmesini istedi. Ancak Divan-ı Harp kararları kati olduğundan başka türlü bir uygulamanın söz konusu olamayacağı Dâhiliye Nezareti’nden Halep Valiliği’ne bildirilmiştir. Aynı belge.

[128] Ancak daha sonra İbrahim Paşa hakkında söylenenlerin bir iftira olduğu anlaşılmış ve Paşa affedilmiştir. Bkz. Aynı belge.

[129] BOA.DH.MUİ., 14-1/70, (1327 N 11/24 Kasım 1909).

[130] BOA. DH.MUİ., 53/50 (1328 Ra 14/26 Mart 1910).

[131] BOA. DH.MUİ., 53/50 (1328 Ra 14/26 Mart 1910).

[132] BOA.DH.MUİ., 96-1/41, (1328 Ca 12/22 Mayıs 1912).

[133] BOA.DH.MUİ.,102-2/5, (1328 C 9/18 Haziran 1910). Bu belge olayların Ermeni-Müslüman çatışması olmasının yanında olayların Meşrutiyet’i kabul edenler ve karşı olanlar arasında da geliştiğini ortaya koymaktadır.

[134] BOA. DH.MUİ., 94-2/22, (1328 Ş 3/8 Ağustos 1910).

[135] Ermeni Patriği Turyan Efendi, Adana olayları ile ilgili olarak Osmanlı hükûmetinin Ermenilerin müracaatlarını dikkate almadığını öne sürerek bu durumu protesto etmek amacıyla 7 Eylül 1909’da istifasını Sadaret’e sundu. Bkz. Recep Karacakaya, Türk Kamuoyu ve…, s.126.

[136] Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri (1879–1918), I. Cilt, Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2002, s.182–183.

[137] BOA.DH.MUİ., 98-2/15, (1328 B 10/18 Temmuz 1910).

[138] BOA.DH.MUİ., 98-2/15, (1328 B 10/18 Temmuz 1910).

[139] Bakanlar Kurulu.

[140] BOA.İ.ASK., 1327 L/176.

[141] Pars Tuğlacı, Batı Ermenileri Tarihi…, s.423.

[142] Cemal Paşa, Hatırat…, 1996, s.363.

[143] Sabah, 4 Ocak 1910.

[144]BOA.DH.MUİ., 121/11, (1328 Ş 6/13 Ağustos 1910).

[145] BOA. İ.ASK., 1327 L/16.

[146] BOA.DH.MUİ., 2-3/49, (1327 L 9/24 Ekim 1909).

[147] BOA.DH.MUİ., 124/40, (1328 Ş 19/26 Ağustos 1910).

 ----------------------
* Yazar -
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, 29, 2008
            Tavsiye Et

   «  Geri
Yorumlar