|
Yazar: Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN
İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2007, 256 Sayfa.
Kitap, Ermeni meselesini özellikle Sivas ve Suşehri bölgelerinde gelişen olaylar odaklı olarak işlemiştir. Ancak bu olayların hangi çerçevede şekillendiğinin anlaşılması bakımından ilk önce Türk ve Ermenilerin Osmanlı devleti içerisindeki sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerine yer verilmiştir. Kitabın ilk bölümünde, beraber yaşamanın bir sonucu olan toplumların etkileşimi, Türk ve Ermeni kıyafetlerinden, yemeklerinden ve düğünlerinden verilen örneklerle iki kültür arasındaki folklorik benzerlikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Verilen bu örneklerle ortaya konulan şu olmuştur ki Türkler ve Ermeniler Osmanlı devleti içerisinde ayrı ve zıt iki unsur olarak değil, bu kültürün birer parçası olarak var olmuşladır.
Kitabın ikinci bölümü, dış odakların Osmanlı topraklarındaki faaliyetlerini konu etmiştir. Bu faaliyetlerin başında gelen misyonerlik hareketleri ayrı bir başlık altında işlenmiş ve bu noktada Sivas ilinde gelişen olaylar üzerinde özellikle durulmaya başlanmıştır. Burada gelişen olaylar üzerinden XIX. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Osmanlı Devleti’ne başkaldıran Ermenilerin, özellikle Amerikan misyoner okullarında yetiştikleri, bu okullarda “Ermeni kimliği” yaratılmaya çalışıldığı ve Ermeni terör örgütlerinin bu okulları karargah olarak kullandıkları anlatılmıştır. Olayların devamında anlatıldığına göre; misyonerler bu tür çalışmalara devam ederken Osmanlı yönetimi tedbirler almaya çalışmış, ancak bu tedbirler Ermeni meselesini kendi çıkarlarına göre kullanan Batılı devletlerin etkileriyle sonuçsuz kalmıştır. Bu bağlamda Batılı devletlerin olaylar üzerindeki etkilerinin anlatıldığı yeni bir başlık açılmış, bu başlık altında Rusya, İngiltere ve Fransa’nın Ermeniler üzerinden yaptıkları hesaplar irdelenmiştir. Kısacası, dış odakların Osmanlı kültürünün birer parçası olarak görülen ve uzun yıllar, derin ilişkilerde bulunmuş olan Türk ve Ermeni toplumlarının bugün içine düştükleri durum üzerindeki etkileri anlatılmıştır.
Dış odakların etkileri sonucunda gelinen noktada, XIX. yüzyılın sonlarına doğru, yazarın başlıca araştırma alanı olan Sivas, Suşehri ve Şebinkarahisar’da da Türk-Ermeni ilişkileri sıkıntılı bir sürece girmiştir. Buna göre, kitabın ikinci bölümündeki bir yeni başlık “XIX. Yüzyılın Sonlarında Sivas, Suşehri ve Çevresinde Ermeni Faaliyetleri” olmuştur. Bu başlık altında Osmanlı’ya karşı İngiliz, Fransız ve Rus ajanlarınca desteklenen Ermeni hareketleri anlatılmıştır. Ardından, yabancı devletlerin etkileriyle ortaya sürülen ve Osmanlı Devleti’ne kabul ettirilmeye çalışılan Ermeniler lehindeki ıslahat çalışmaları ve bu ıslahat çabalarının Sivas ve çevresindeki etkileri işlenmiştir.
Kitabın üçüncü bölümü ise XX. yüzyılın başlarında, 1908 yılında Meşrutiyetin ilanından sonra artan Ermeni isyanlarının anlatılmasıyla başlar ve 1912 Balkan Savaşı’na kadar geçen zamandaki olaylar Sivas, Suşehri ve Şebinkarahisar’da yaşanılanlardan verilen örneklerle devam eder. Belirtildiğine göre, Osmanlı Devleti’nin Balkan savaşından zayıflamış olarak çıkması azınlıkları daha da şımartmış, Doğu vileyetlerinin üstünde bağımsızlık ve ayrılık düşüncelerini canlandıran bir hava yaratmıştı. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu fırsat olarak gören Ermeniler, özellikle Rusların desteğiyle, Sivas’ta ellerinden gelen her türlü hazırlığı yapmaktan geri kalmamışlardır. Kitabın bu bölümünde, Birinci Dünya Savaşı’na gidilen süreçte Ermeni faaliyetlerinin yanı sıra özellikle Rusya ve Amerika’nın olaylar üzerindeki etkinlikleri üzerinde durulmuştur ve yaşananlar söz konusu yerleşimler odaklı irdelenmiştir.
Aynı bölümün devamından anlaşıldığı üzere I. Dünya Savaşı Ermeniler tarafından bir fırsat olarak görülmüş, Osmanlı’ya karşı genel bir harekette bulunamasalar da yerel taarruzlara başlamışlardır. Yine burada bildirildiğine göre, bu dönemlerde gerek Şebinkarahisar ve gerekse Suşehri bölgesi, Ermeni komitecileri tarafından Karadeniz ve Doğu Anadolu yolları bakımından stratejik ve politik bir önem taşımakta idi. Aynı bölgenin I. Dünya Savaşı sırasında Rusların Kelkit vadisine kadar gelmeleriyle birlikte daha da önemli ve stratejik konuma geldiği anlaşılmaktadır.
I. Dünya Savaşı’nın başlangıcının ardından gelen yıl 1915’te Osmanlı Devleti Doğu’da zor şartlar altında Ruslarla savaşırken Ermenilerin gerek Van, Bitlis gibi cephaneye çok yakın bölgelerde gerekse Şebinkarahisar ve Suşehri gibi ordunun erzak yolunun geçtiği bölgelerde isyanlar çıkarmaları ve bu olayların ardından gelen, Osmanlı Devleti’nin çıkardığı Ermenilerin zorunlu tehciri kanunu kitabın son bölümünde konu edilmiştir. Osmanlı’nın çıkardığı bu kanun bir tedbir niteliğindedir. Buna göre Doğu Anadolu’daki Ermeni halk, yoğun oldukları eyaletlerde ihtilal çıkarmasınlar diye, askeri nedenlerle başka bölgelere sürgün edilmiştir.
Ardından gelen yeni başlık altında, tehcir kanununun Sivas vilayetinde uygulanması anlatılmıştır. Bu noktada, yer değiştirme sırasında soykırım maksadıyla Osmanlı ordusu tarafından öldürülen tek bir Ermeni bile bulunmadığı, Ermenilerin göçü sırasında herhangi bir sıkıntı yaşanmaması için hükümetin bütün tedbirleri almaya çalıştığı vurgulanmıştır. Hatta anlatıldığına göre, tehcir konusunda gerekli titizliği göstermeyenlerle suç işleyenler tutuklanarak mahkemeye sevk edilmişlerdir. Kitapta işlenen son konu, tehcirden geri dönüştür. Burada anlatılanlardan, tehcir sırasında olduğu gibi, tehcirden geri dönüş sırasında da Osmanlı devletinin Ermenilerin güvenliği için gerekli tüm önlemleri aldığı anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak; söz konusu dönemde Sivas, Vilayet-i Sitte denilen ve Ermenilerin toprak taleplerinin bulunduğu vilayetlerin en batısında ve en büyük olanı idi. Suşehri ise Karadeniz’e açılma açısından son derece stratejik bir noktada idi. Ayrıca bunun kadar önemli bir diğer özelliği de bölgenin Ruslarla mücadele edilen Doğu cephesinin en önemli ikmal yolunu oluşturması idi. İşte bu sebeplerle kitabın başlığında adı geçen iki bölge Sivas ve Suşehri Ermenilerin özellikle önem verdikleri bölgelerin başında gelmiş ve bu bölgelerde gelişen olaylar ayrıca bir önem teşkil edip, bir kitap altında toplanmaya layık bulunmuştur.
| |