Anasayfaİletişim
  
English

4'üncü Ordu Komutanlığı'nın Bölgesinde Salgın Hastalıklarla Mücadele ve İnsani Yardım Çalışmaları

Ahmet TETİK*
ERMENİ ARAŞTIRMALARI, 30, 2008

 

Öz: Birinci Dünya Savaşında, özellikle 1915 Olaylarına ilişkin olarak 4’üncü Ordu Komutanlığı’nın Bölgesi önemli bir yer işgal etmektedir. Ancak Türkiye’de 4’üncü Ordu’nun sorumluluk alanı içine giren bölgelerdeki “insani yardım” konusu neredeyse hiç gündeme gelmemiştir. Oysa, burada özellikle salgın hastalıklara karşı verilen mücadele bütün olumsuz şartlara rağmen dikkat çekicidir. Bu bağlamda toplum sağlığına yönelik çabalar da günün şartları içinde değerlendirilmeye muhtaç olmakla beraber 4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın sivil halka yönelik insani yardım çalışmaları da göz ardı edilemeyecek derecede öneme sahiptir.  Bu makalede arşiv belgeleri ışığında işte tüm bu konulara  açıklık getirilmeye  çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Salgın hastalıklar, Sağlık hizmetleri, 4’üncü Ordu Komutanlığı, İnsani yardım, Cemal Paşa. 

Abstract: The 4th Army Command is area of responsibility holds an important ground during the First World War, especially in relation to the 1915 incidents. The endeavors for “humanitarian aid”conducted in the 4th Armys area of  responsibility has never taken its due place in the agenda. However, the fight given against the epidemics in the region,despite the prevailing negative circumstances,is of utmost importance. The initiatives aiming the development of public health necessitates a thorough evaluation under the consideration of the prevailing circumstances of the day. Attempts for provision of humanitarian aid by the 4th Army Commander Cemal Pasha constitute an inexorable reality.This article aims at explaining these issues under the light of the archivel documents. 

Key Words: Epidemics, The 4th Army Command, Humanitarian Aid, Cemal Pahsa.

Giriş

Birinci Dünya Savaşı sırasında ordular yalnızca birbirleriyle değil, kimi zaman birbirlerinden daha öldürücü bir düşmanla, salgın hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Özellikle kötü beslenme ve olumsuz hava ve barınma koşulları hem askerlerin hem de sivil nüfusun kolera, tifüs, dizanteri, hatta grip gibi hastalıklar neticesinde ölümlerine yol açmıştır. Örneğin 1918 yılında Fransa-Almanya sınırındaki siperlerde başlayan grip salgını kısa zamanda tüm kıtayı sarmış, hatta ABD’ye ulaşmış ve yüzbinlerce insanın ölümüne yol açmıştır. Benzer bir biçimde 1914 kışında Rus ordusunu çekilmeye zorlamak üzere gerçekleştirilen Sarıkamış harekatında binlerce Osmanlı askeri tifüs salgını nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Kısacası Birinci Dünya Savaşı sırasında salgın hastalıkların etkisinin araştırılması yaşanan trajedinin boyutlarını gözler önüne sermek açısından son derece önemlidir.

 

İşte bu makale de Güney Anadolu, Suriye ve Filistin civarında konuşlanmış olan 4. Ordu Komutanlığı’nın görev alanı içerisine giren bölgelerde salgın hastalıkların etkilerini ve alınan önlemleri analiz etmek üzere kaleme alınmıştır. 4. Ordu’nun seçilmesinin özel bir önemi vardır; bu ordu Ermeni tehcirinin yapıldığı bölgelerde görev yapmaktadır ve tehcir edilen Ermeniler arasında görülen salgın hastalıklarla mücadelede önemli bir rol üstlenmiştir. 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın Ermeni diasporası tarafından Ermeni “soykırımı”nın baş aktörlerinden biri olarak uluslararası kamuoyuna sunulması ve akabinde Ermeni militanlar tarafından Tiflis’te öldürülmesi konuyu daha hassas hale getirmektedir. Dolayısıyla bu makalede Cemal Paşa’nın Türk askerlerinin ve bölgede yaşayan halkların olduğu kadar Ermeni muhacirlerin hayatını da tehdit eden salgın hastalıklarla mücadelesi de incelenecektir.

 

Konunun bütün detaylarını yansıtabilmek adına makale bir çok alt bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerde önce salgın hastalıkların yarattığı tehdidin büyüklüğü Osmanlı askeri arşiv belgelerine istinaden gözler önüne serilecek, daha sonra da 4. Ordu’nun bu hastalıklarla mücadele yöntemleri incelenecektir. Bu çerçevede Halep’te alınan tedbirler, kurulan hastaneler ve hastaların nekahat dönemlerini geçirdikleri nekahathanelerin işleyişi ve faaliyetleri ortaya konulacak, salgın hastalıklardan ölümlerle ilgili istatistikler sunulacak ve özellikle tehcir edilen Ermenilere yönelik Osmanlı ordusunun insani yardımları üzerinde durulacaktır.

 

Karanlık Güç: Salgın Hastalıklar
 

17 Ekim 1915 tarihinde, Dahiliye Nezareti,Suriye Valiliğine şu telgrafı çeker:” Hama'da bulunan yirmi bine yakın muhâcirîn arasında humma-yı tifo’îdî ve dizanteri hastalıkları zuhûr ederek yevmî yetmiş seksen vefeyât vukû‘ bulmakda olduğu haber alınmışdır. Haleb'de bulunan Muhâcirîn Müdîri Şükrü Bey'le bi'l-muhâbere sıhhat-i umûmiyenin muhâfazası zımnında muhâcirînin bir ân evvel mahall-i mahsûslarına sevkleri ve netîceden ma‘lûmât i‘tâsı.”[1]

 

Telgrafta öne çıkan düşünce, Devletin vatandaşlarına zarar veren bir sağlık probleminin giderilmesi için ivedi ivedi tedbir almaya çalışmasıdır.İşin can alıcı noktası da budur.Ermenileri yok etmek üzere hareket ettiği öne sürülen idarenin tavrı söz konusudur. Çünkü “Ermenilerin iddiaları tarihi ve bilimsel temellerden ziyade hatırat türü subjektif eserlere veya sahte belge ve bilgiye dayanan propaganda eserlerine dayanmaktadır.”[2] Dönemin en önemli problemi olan salgın hastalıklara karşı Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirlerin yanı sıra çok söz edilmeyen “Ermenilere insani yardım” konusu ,arşiv belgelerinde “sükut içinde” bekleyen gerçeklerle açıklanacaktır.

 

Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Dairesi 1’inci Şubesi 1910 yılında “Seferde Hidemât-ı Sıhhiye Nizamnâmesi”[3] yayınlar. Nizamnâmenin bölümlerinden birisi “Ordu Hastalıkları” adını taşımakta, bölümde “tifo, dizanteri, kolera, tifüs, çiçek, humma-yı racia ...”[4] gibi salgın hastalıkların yayılma biçimleri hakkında da bilgiler verilmektedir. Salgın hastalıkların yıkıcı etkisiyle özellikle “askerî kuvvetlerin gücünün ne ölçüde kaybedildiğini gören bir anlayışın uyarıcısı olarak bu nizamnameyi değerlendirmek mümkündür. Nitekim nizamnamenin yayınlanmasından kısa bir süre sonra başlayan Balkan Harbinde salgın hastalıklar önemli kırıma yol açar. Mesela, lekeli humma ve kolera bu savaşta etkisi en fazla olan salgın hastalıklardandır.[5]

 

Salgın hastalıklar, 20’nci yüzyılın onlu yıllarındaki savaşlarda, Osmanlı Ordusunun cephedeki değil içindeki en tehlikeli ve öldürücü düşman olarak hayati rol oynamışlardır. Bu hastalıklarla mücadeleye büyük önem verilmişse de personel ve malzeme yetersizliği yüzünden mücadelede başarı oranı düşük kalmıştır. Balkan Harbinden sonraki Birinci Dünya Harbinde de bu düşmanla mücadele sürüp gitmiştir. “Balkanlar Harbinde vâzıhan tanıdığımız lekeli humma ile mücadele edilememesine ve bu yüzden birçok kurban vermemize sebep, hastalığın nakilleri olan bitleri öldürebilecek vasıtalara mâlik olmadığımız dolayısıyla idi. Umûmî Harp esnâsında Sarıkamış felâketini müteakib Üçüncü Orduda hükümrân olmaya başlayan lekeli humma ile de mücadelede, aynı sebeplerden dolayı lâyuad (sayısız) kurbanlar verdik.”[6]

 

Birinci Dünya Harbi başlarken de salgın hastalıklarla mücadele konusunda bilgilendirme çabaları sürer. Gülhane klinik araştırmalarından, “Seferberlik Salgınlarına Karşı” adlı broşür yayınlanır.[7] Ondört sayfalık broşürde, tabip subayların en büyük görevinin “her türlü müşkülattan çekinmeyerek seferberlik salgınlarını kesmek, hiç değilse önüne bir sedd-i hâil (engelleyici) çekmek”[8] olduğu belirtilir ve yapılması gerekenler anlatılır.

 

4’ncü Ordunun Karanlık Güçle Savaşı

4’üncü Ordu Komutanlığının sorumluluk bölgesindeki sıhhî hizmetler, tehcir edilenlerin gönderildiği yerler olması dolayısıyla önem arz etmektedir. 4’üncü Ordu Sıhhiye Reisi Ali Galip, 29 Haziran 1915 tarihli vukuat raporunda, salgın hastalık tehlikesine karşı alınan tedbirler hakkında bilgi verir.[9] Halep’te “Ahaliye Mahsus İntanî Hastahanesi” bir haftaya kadar açılacaktır. Hıfzısıhha komisyonu haftada iki kez toplanarak, bulaşıcı hastalık seyrini yakından takip edecektir.

 

Kudüs’te halk arasında “lekeli humma” vakalarında artış gözlenince şu tedbirler alınır. “Evvela ikiyüz yataktan ibaret bulunan Belediye hastahanesi tahliye edilerek emrâz-ı sâriyeye (bulaşıcı hastalıklara) tahsis edilmiştir. Kudüs şehri dokuz mıntıkaya taksim edilerek, her mıntıkaya iki tabip tayin ve birer polis ve jandarma tefrîk edilerek bütün hanelerde taharriyât icra edilmiş, bütün halk muayeneden geçirilmiştir. Hastalar derhal hastahaneye nakil ve haneler kükürtle dezenfekte edilmiş, 11 gün karantina uygulamak suretiyle, az zamanda ahali arasında hastalığın önü alınmıştır.”[10]

 

4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa da bölgesindeki sağlık meselelerini yakından takip eder. Konunun hiçbir şekilde göz ardı edilmesine izin vermez. Bulaşıcı hastalıkların yıkımını bildiğinden, mücadeleye önem verir. 18 Ekim 1915 tarihinde, Halep Menzil Müfettişliğine gönderdiği telgraf emrinde, onun hassasiyeti görülmektedir. “21 –7-331 (4 Ekim 1915) tarihli telgrafımızda, emrâz-ı sâriyeye karşı tedâbîr-i şedîde ittihaz ve tatbik etmek üzere Halep Menzil Müfettişi ve Altıncı Kolordu Kumandan Vekili ve hat komiseri ve Halep Vilayeti sıhhiye müdiri Halep Menzil Müfettişliği sertabibi şimendifer sertabibinin ictima etmelerini tebliğ eylemiş olduğum halde cümlesi Halep şehri içinde bulunan bu zevatın el’an bir ......... zaman tayin ederek ictima edememiş olduklarını öğrenmekle müteessir oldum. Halep Menzil Müfettişi Paşa hazretleri bu zevatın hepsini birden, üçüncü günü kendi nezdine celb ve cem’ edecek ve emrâz-ı sâriyenin derhal imhâsı içün icâb eden en şedîd ve en müessir tedâbiri temin-i ittihaz ve tatbik edeceklerdir.”[11]

 

Cephe Gerisinde Mücadele: Halep

Cemal Paşa, özellikle Ermeni göçmenlerin arasında bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için, yetkilileri uyarıp tedbirlerin alınmasını takip etmiştir. Göçmenlerin sevklerinden önce mutlak surette muayene edilmelerini ve hastaların tedaviye alınmalarını 2 Eylül 1915 tarihli telgraf emriyle ilgililere bildirir. Emrin eksiksiz uygulanıp uygulanmadığını da raporlarla izler. Halep Lojistik Destek Müfettişliğini, “Halep’ten Rayak’a sevk edilen göçmenler arasında 106 hasta bulunduğunu, 2 lekeli humma vakası tespit edildiğini bildirerek, “sağlıklı olanların sevkini” emrini tekrarlayarak ikaz eder.[12] Cemal Paşa’nın bu uyarısı üzerine yapılan araştırmada, Dr. Haçik Bogosyan ve Toros Ovakciyan’ın görevlendirildiği sevk işleminde, onların kararlarının aksine hareket edenlere kesin emir verilmesinin gereği arz edilir.[13] Bir başka yazıyla da, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için, Halep Lojistik Destek Müfettişliği Baştabipliğinden, trenle sevk edilen asker, sivil yolcuların “istasyonlarda bir defa muayeneye tâbi tutulması” istenir.[14] Bu hassasiyetler, cephe gerisi güvenliğine yönelik tehlikenin önlenmesini göstermektedir. Kaldı ki bunun da ötesinde yurttaşların sağlığı konusunda, özellikle göçmen Ermeni yurttaşların sevki hususundaki duyarlılığının bir göstergesidir.

 

Kasım 1915’te Halep’te bulaşıcı hastalık tehlikesi iyice artar. Tehlikenin önüne geçmek için 4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, alınacak tedbirleri kapsayan bir ordu emri yayınlar. Buna göre şu tedbirler uygulanacaktır.[15] Sevk edilen Ermenilerin geçiş noktalarından birisi olan Halep, bulaşıcı hastalıklara müsait bir ortam haline gelir. Cemal Paşa’nın Ordu emri yayınlaması, şehrin o günkü durumu ve oradan yayılması muhtemel salgına yönelik kaygılarından dolayıdır. Emirde belirtilen alınacak tedbirler de bu kaygıların izlerini taşımaktadır. Öncelikle, Halep’te biriken Ermeni göçmenlerin konaklamak üzere yerleştirildiği Fransız Hastahanesi boşaltılarak, hastahane olarak kullanılacaktır. Lekeli humma, tifo gibi bulaşıcı hastalık görülen Ermeniler, burada hemen tedavi altına alınacaklardır. Bu işlerin koordinasyonu ve sorumluluğu Göçmenler Müdürü Şükrü Bey’dedir.

 

Cemal Paşa bulaşıcı hastalıklarla toplu mücadele edebilmek için halkın aydınlatılması ve bilgilendirilmesinin zorunluluğunu görür. Bunun için halkın kendi sağlığını koruma hususunda Türkçe ve Arapça bildiriler hazırlatarak sağlamaya çalışır. Hazırlanan bildiri bütün evlere dağıtıldığı gibi, halkın yoğun olduğu caddelere, sokaklara asılacaktır. Ayrıca camilerde, kiliselerde, sinagoglarda bildiride belirtilen hususlar cemaate açıklanacak, cemaat uyarılacaktır. Bunun sorumluluğu da Halep Belediyesi ile Halep Valiliği Vakıflar Müdürlüğüne verilir. Toplu halde bulunulan mekânlardan olan okullar, ikinci bir emre kadar kapatılırlar.

 

Emre göre, lekeli humma, tifo gibi hastalıklara yakalananlar hemen hastahaneye sevk edilecek, tabipler vakaları hemen Halep Sağlık Müdürlüğüne rapor edeceklerdir. Aykırı hareket eden tabipler (asker-sivil) şiddetle cezalandırılacaklardır. Bulaşıcı hastalığa yakalananlar, Fransız Hastahanesinde ücretsiz tedavi edilebileceklerdir. Tedavi, iaşe, yatak ücreti dâhil olmak üzere isteyenler; imkânlardan “Doktor Altunyan Hastahanesine günlük 3 mecidiye; Askerî Hastahaneye 1 mecidiye; Belediye Hastahanesi 10 kuruş”[16] ödeyerek yararlanabileceklerdir.

 

4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa yayınladığı emirde, Halep’te bulaşıcı hastalıklara karşı mücadelede genel koordinatör olarak Alman Karl Vayland’ı tayin ettiğini açıklar. Halep Valiliği, öncelikle yapılacak işlerdeki harcamalarda kullanması için Karl Vayland’a 500 Osmanlı lirası tahsis eder. Genel koordinatör Karl Vayland şu hizmetlerin yürütülmesinden sorumludur. “Şehrin temizliği ve dezenfeksiyon işlerinin tanzimi, halka dağıtılan ve ilan edilen bildirideki hususların yerine getirilip getirilmediğinin kontrolü, gerekirse uygulanması için zorlayıcı tedbirlere başvurulması ve kentle hastahaneler arasındaki hasta trafiğinin düzenlenmesi.”[17]

 

Yayınlanan emir gereği Halep, temizlik ve dezenfekte işlemleri için bölgelere ayrılacak, her bölgeye 6’ncı Kolordu Komutanlığınca bir bölge komutanı ile bir doktor tayin edilecektir. Doktorların emrine temizlik müfrezesi ile dezenfeksiyon cihazı verilecektir. Hastaların taşınması için “yaylı arabalardan” teşkil edilecek bir filo oluşturulacak ve bu arabalar “başka hiçbir hizmette kullanılmayacak ve sık sık dezenfekte edileceklerdir.” Hastalıktan kurtulamayanların defin işlemleri de “sağlık şartlarına uygun olarak” yapılacaktır.

 

Ordu emri açıkça şunu ortaya koymaktadır ki cephe gerisindeki tehlikenin farkında olan Cemal Paşa, mevcut imkânlar çerçevesinde bütün çabayı göstermektedir. Cephedeki düşman saldırısının yanı sıra içerideki saldırıya da karşı koymak bir mecburiyettir, çünkü cephenin direnci cephe gerisinin sağlamlığına bağlıdır.

 

Cemal Paşa, sağlık işleri konusunda disiplini elden bırakmaz. Hastahaneleri denetler, gördüğü aksaklıkların üzerine gider. Hasta koğuşları, yemekhaneler, mutfaklar, onun denetlediği yerlerdir. Meselâ, hastahane çalışanlarına kışlık elbise ve paltolarının dağıtılmadığını, hastaların tek battaniye ile yattıklarını gördüğü Duhul hastahanesi sorumlu doktorunun – hastahaneye yeterli sayıda battaniye geldiği halde dağıtmadığından dolayı – cezalandırılmasını ve ne ceza verildiğinin kendisine bildirilmesini emreder.[18] Onun bu emri üzerine 6’ncı Kolordu Komutanlığının sorumlu olduğu bu hastahanede “işler derhal bir düzene konulur.”

 

Asker nakliyatında, yol üzerindeki noktalarda tedbirler alınması için gayret gösterilmesine rağmen,[19] salgının önüne geçmek mümkün olmaz. Mamure’den, Halep Lojistik Destek Baştabipliğine çekilen 3 Aralık 1915 günlü vukuat telgrafında, askerler arasında “dizanteri”nin “icra-yı hükm” ettiği bildirilir.[20] Aynı günlerde Halep’teki halkta salgın hastalıklar görülür.[21] Bunun üzerine, Halep’te 200 yataklı bir tecrîdhane açılır, “seyyar buhar ekipleri ile iki mevkide buharhaneler teşkil ve tesis edilir.”[22] Önemli bir geçiş noktasını oluşturan Halep’ten geçen askerler için de ayrıca “hamamlı ve etüvlü iki misafirhane” tahsis edilir. Ayrıca Pozantı-Halep arasında güzergâh üzerinde sıhhî tedbirlere başvurulur, “bu hatta fırınlar etüv makamında kullanılırlar.”[23]

 

4’ncü Orduda Salgın Hastalıkların Yol Açtığı Kayıplar

Birinci Dünya Harbinin başlangıç aylarında, salgın hastalık kayıpları çok önemli sayılarda değildir. Ekim 1914’te verem, karahumma, dizanteriden ölenlerin sayısı 8,[24] Aralık ayında 19,[25] Ocak ayında 16[26] iken Şubat 1914’te 44’e çıkar.[27]

 

4’üncü Ordu salgın hastalık istatistik çizelgelerine göre Mart-Haziran 1915 döneminde hastahanelerde vefat edenlerin sayısı 446’dır.[28] Yine aynı istatistik verilerine göre 1916 yılı, salgın hastalıkların etkisini artırdığı bir dönemdir. Bir örnek olmak üzere sadece Mart (1916) ayında, lekeli tifoya yakalanan 2417 kişiden 532’si; dizanteriye yakalanan 381 kişiden 230’u; humma-yı raciaya yakalanan 1535 kişiden 150’si hayatını kaybetmiştir.[29] Nisan ayında ise lekeli tifo, dizanteri ve humma-yı racia bulaşan 3060 kişiden 748’i kurtulamayarak vefat eder.[30] Yüzde 25’e yaklaşan bu ölüm oranı tehdidin büyüklüğünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Haziran,[31] Ağustos,[32] Eylül,[33] Ekim,[34] Kasım[35] aylarında salgın hastalıkların etkisi fazlasıyla görülür. Bir fikir vermek üzere, Aralık 1916’da cephede şehit olanların sayısı 5, yaralanarak hastahanede tedavi altına alınanlar 177 iken; hastahaneye yatan hasta sayısı 15.130’dur.[36] Ocak 1916’da salgın hastalıktan dolayı 685 personel vefat eder.[37]

 

Bütün bu verilerin ortaya koyduğu gerçek, salgın hastalıkların, cephedeki savaştan çok daha yıkıcı olduğudur. 4’üncü Ordu Komutanının bu meseledeki mücadelesini, silahlı gücünü koruma gayreti kadar, ayakta kalıp kalmama mücadelesi olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

 

Ulaşım Yollarında Alınan Tedbirler

2’nci Ordu bölgesindeki göçmenlerin Adana’ya sevklerine ilişkin emir alınıp hazırlıklar yapılırken, Urfa’da kolera görüldüğü haber alınır. Bu durumda göçmenlerin güzergâhında olan Urfa’dan geçerken hastalığı taşımaları söz konusu olduğu için sevk ertelenir.[38] 4 Nisan 1917’de, 4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, “bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için trenlerin temizliği” hususunda yeni bir emir yayınlar. İstasyon görevlilerini ve komutanları, görevlerini ihmal etmemeleri konusunda uyarır ve temizleme müfrezeleri teşkili emrini verir. Temizlik müfrezeleri Şam, Kudüs ve Halep Askerî Komiserlikleri emrinde görev yapacaklar, personel Ordu Sıhhiye Okulundan temin edilecektir.[39]

 

4’üncü Ordu emrindeki askerleri bulaşıcı hastalıklara karşı korumak, özellikle kuzey-güney hattındaki nakiller sırasında doğması muhtemel vak’alara engel olmak için de sıkı tedbirler uygulamaya konur. “Kadem” istasyonundan şimendiferle veya karadan cenuba sevk edilen bilcümle efrad Kadem istasyonunda iki gün karantinaya tâbi tutulacaktır.[40] Karantina uygulanacak birlikler iki günlük sürede yıkanacak, elbiseleri de etüvden geçirilecektir.

 

Kadem’de bir alaylık “açık bir karantina ordugâhı” tesis edilecek, bir sıhhiye astsubay komutasında on kişilik temizlik müfrezesi görev yapacaktır.[41] Karantina ordugâhında “yüz kişilik” hamam kurulacaktır. Hamam, “yüz kişinin soyunabilmesine kâfi bir odayı ve bu odaya bir kapı ile muttasıl yüz kişi yıkanacak bir mahalli ve yıkandıktan sonra yüz kişinin giyinmesine muhtass bir mahalli ihtiva edecektir.”[42] Kârgir olacak hamamın inşasına hemen başlanıp kışa yetiştirilecek, geçici olarak hizmet vermek üzere de müştemilatı ahşaptan yapılarak Ağustos 1917’nin ikinci haftasına kadar faaliyete geçirilecektir. 4’üncü Ordu Sıhhiye Reis Vekili Neşet Ömer imzasıyla yayınlanan bu emrin gereğini Ordu Lojistik Destek Müfettişliği ile 8’inci Kolordu Komutanlığı ve Genel Hat Komiserliği yerine getireceklerdir.[43]

 

Kadem’de kurulacak bu karantina noktası ile Rayak’tan Şam’a, güneyden gelerek Halep hattıyla kuzeye veya Rahle, Beyrut nekahethânelerine giden asker, sivil yolcular “şiddetli bir muayene ve teftişe tabi tutulacak” böylece salgın hastalıkların yayılmasının önüne geçilecektir.

 

Ulaştırma hatları boyunca kurulan tesislerde yıkanma problemi halledilmeye çalışılır. Toros, Avanos lojistik destek hatlarında hamamlar (günlük 1800 kişiye hizmet verebilen) hizmete sokulmuş, İslahiye’de de “hamam ve fırın” tesis edilmiştir.[44] Halep’te günlük 2000 kişiye hizmet veren hamam mevcuttur. Şam’da da aynı şekilde sevk edilen personelin istifade edeceği hamamlar vardır. 4’üncü Ordu bölgesinin güney ucu Kudüs’te, günlük 300 kişinin temizlenmesine yetecek bir hamamın yanı sıra, 3000 kişiye hizmet verebilecek hamam inşasına da başlanmıştır.[45]

Kolera ve dizanteri salgınına karşı (Ağustos 1917) alınan bir başka tedbir de Rayak,[46] Kadem, Der’a,[47] Ahan, Afule,[48] Vadi-i Hazar, Telüşşeria[49] ve Kudüs istasyonlarında ve “bu istasyonlar arazisinin münasip yerlerinde onbeşer adet sahra helaları”nın yapılmasıdır.[50]

 

İstasyonlardaki kontrol noktalarında sıhhî tedbirlerin uygulanması üzerinde önemle durulur. Bulaşıcı hastalık görülenlerin hemen karantinaya alınması için emirler yayınlanır. Askerlere olduğu kadar sivil yolculara da dikkat edilir. 4’üncü Ordu Lojistik Destek Baştabipliğine verilen 15 Ağustos 1917 tarihli emirde bu konu şöyle yer alır. “Sivil yolcular hakkında cihet-i mülkiyece teşkilat yapılmıştır. Bu hususlar cihet-i mülkiyeye aittir. Mamafih ahali arasında kolera zuhur ederse askerî hastahaneye yatırılması Ordu emri iktizasındandır.”[51]

 

Bulaşıcı hastalığa yakalananların takibi sıkı sıkıya yapılır. “Hastaların hane numaralarıyla isim ve sokaklarının” açık olarak 4’üncü Ordu Sıhhiye Müdürlüğüne bildirilmesi için bütün birimlere genelge yazılması bağlı birlik komutanlıklarına emredilir.[52] Ayrıca bütün askerî komutanlıklara, bulaşıcı hastalıklara karşı yürütülen mücadelede, sivil sıhhî görevlilerin isteklerinin yerine getirilmesi emredilir.[53] İstanbul’da, Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliğine de ortaya çıkan bulaşıcı hastalık vak’aları hakkında rapor verilir.[54] Bu arada 4’üncü Ordu bağlı baştabipliklere ise Ordu bölgesinde ortaya çıkan vakalar hakkında bilgi verilir.[55]

 

Göçmenlerin Acımasız Düşmanı Salgın Hastalıklar

Birinci Dünya Harbinin son yılına girilirken, bulaşıcı hastalık meselesi devam eder. Taberiye’deki[56] göçmenlerde ortaya çıkan kolera salgını bölgeyi tehdit eder. Taberiye’nin askerî birliklerin geçiş yolu üzerinde bulunması, hastalığın yayılma ihtimalini artırır. Sivil ve askerî sağlık görevlileri “şedîd tedâbir-i fenniye”ye başvururken, Taberiye’de bulunan Yahudi göçmenlerin bir kısmının “civar mahallere nakli” için de ilgililere emir verilmesi, Lojistik Destek Müfettişi tarafından, Şam’daki Suriye ve Garbî Arabistan Umum Komutanlığına arz edilir.[57]

 

Taberiye’deki Yahudi göçmenlerin koleradan başka, lekeli humma ve diğer bulaşıcı hastalıklardan korunmaları ve salgının yıkımını önlemek için başvurulan yöntem, 21 Ocak 1917 tarihindeki yönetim anlayışını göstermesi bakımından çok önemlidir. Beyrut Valiliği ve Teberiye Kaymakamlığına gönderilen yazıda şunlar ifade edilmektedir. “Teberiye’de mevcut bulunan muhacirlerin hiç olmaz ise rubunun (dörtte birinin) muhacirine memur etibba tarafından sâri (bulaşıcı) hastalıkdan ârî (temiz) oldukları anlaşıldıktan sonra, güzergâh-ı askerî haricinde civar köylere sükûn ve intizam ile nakil buyurulmasını rica ederim. Bu hususta Taberiye Kaymakamının derhal şimdi o civarda bulunan Musevî Muavenet Heyeti Reisi Mösyö Dizenkok’u Taberiye’ye davet ve onun re’y ve intihâbı (kararı ve seçimi) esas olmak üzre Taberiye Musevîlerinin civar köylere tevzii (dağıtılması) işini süratle bitirmesini en muvâfık (uygun) çare telakkî ediyorum.”[58] Zaten Taberiye’de ortaya çıkan bu vakanın üzerine gidilir, alınan tedbirler İstanbul’da Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliğine bildirilir.[59]

 

Ermeni göçmenlerde görülen salgın hastalıkların cepheye sevk edilen askerlere bulaşmaması için de tedbirler aranır. Hasta bir askerin cephede savaşması söz konusu olmayacağından bu yönde azami gayret gösterilir. Mamure hattı güzergâhında görülen, “iki tifo ve dizanteri” vakası üzerine, Halep Lojistik Destek Müfettişliği, “Ermeni muhacirlerinin askerle temaslarının men’i” konusunda, hükûmet tabibi tarafından uyarılır.[60] Bu uyarı dikkate alınarak Lojistik Destek noktasındaki görevliler yeniden ikaz edilirler.[61] Resulayn Lojistik Destek Hastahanesi baştabibi lekeli humma, dizanteri, tifo gibi hastalıkların, askeri nakliye güzergâhı üzerinde bulunan bölgeden geçenler üzerinde tehdit edici düzeyde olduğunu belirterek[62] asker arasında hastalığa rastlanmadığını ancak şimendifer şirketinin “daha dikkatli davranması” hususunda uyarılmasının uygun olacağını Halep Lojistik Destek Baştabipliğine bildirir.[63] Bütün bu gayretlere rağmen, hastalıklar Resulayn’da da görülür.[64]

Ermeni göçmenleri, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için yakından izlenirler. Mamure’de Ermeni göçmen çadırları devamlı kontrol edilirler. Rastlanan her vak’a anında haber verilir. Mamure’den tabip Rafael tarafından, Halep Lojistik Destek Müfettişliği Baştabipliğine gönderilen 22 Kasım 1915 tarihli vukuat telgrafında; İki saat evvel Mamure ve Kanlıgeçid arasındaki muhacirin miyanında aynı çadırda şüpheli iki lekeli humma mesaibi görülmekle hemen tecrîd işlemi yapıldığı ve “icab eden tedbir-i sıhhiyenin” Lojistik Destek Hat Komutanlığı’na yazıyla bildirildiği ifade edilmektedir.[65] Yine göçmenlerin trenlere bindirildikleri vagonların temizliği, durak noktalarında tuvaletlerin her altı günde bir kapatılıp yenilerinin açılması, buraların her gün kireçlenmesi hususu, Halep Hat Komiserliğine, 4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa tarafından hatırlatılır ve aksaklığa meydan verilmemesi emredilir.[66]

 

Cemal Paşa, “Ermeni muhacirin nakliyâtı hasebiyle 4’üncü Ordunun havali-i şimâliyesinde icrâ-yı tahribat eden lekeli hummaya karşı, Orduca şedîd ve muvaffakiyetli bir mücadele”[67] verildiğini ancak personel (tabip) ve malzeme (seyyar etüv) eksikliğinin giderilmesi için İstanbul’daki “Sahra Sıhhiye Müfettiş-i Umûmîliği”ne telgraf çeker. ( bu cümle yanlış kurulmuş düzeltmem gerekiyor mu yoksa yazı dili üslübu bu şekilde mi kullanılıyor emin olamadım) İstanbul’dan verilen söz konusu isteklerin hemen karşılanacağı cevabı verilir.[68]

 

Ermeni göçmenlerle yayılan salgın hastalıkların önünü alabilmek için azami gayret sarfedilir. Islahiye’de bulunan “muhacirler her gün öğlen sonu muayene edilirler.”[69] En ziyade ölümler “dizanteri ve iltihab-ı em’a (bağırsak iltihabı)”dan meydana gelmektedir. Tabip Mihran’ın Halep Lojistik Destek Baştabibine verdiği bilgiye göre, sıtma ve tifo da bölgede çok görülmektedir. Aynı tarihte (2 Aralık 1915) Resulayn’da da “nezle-i em’a, malarya (sıtma) dizanteri”den “muhacirin arasında zuhur eden vefeyât üç günde yüzyirmi”yi bulur.[70] 48 lekeli humma vakası duyumu alınır.[71] Ölüm sayısındaki fazlalık, bölgede karşı karşıya kalınan felaketin somut gerçeğidir. Topluluklarda, bütün çabalara rağmen “bulaşıcı hastalık” saldırısı çok yıkıcı olmuştur. Bu saldırı, asker-sivil ayırmadan önüne çıkan insanları yıkıp geçer.

 

İdarecilerin olağanüstü gayret ve titizliklerine rağmen, sevkıyatta aksaklıklar yaşanır. Cemal Paşa, tespit edilen uygulama aksaklıklarının üzerine gider. Sorumluların ağır şekilde cezalandırılacaklarına dair emirler yayınlar. Özellikle “hasta ve düşkünlerin” hiçbir şekilde sevk edilmeyeceklerini vurgular.[72] Bu durumda olanların mutlaka nekahethânelere gönderilmeleri, nekahethâne bulunmayan yerlerde ise sevk edilebilecek kadar sağlıklarına kavuşuncaya dek hastahanelerde açılacak nekahethâne koğuşlarında tedavi edilmeleri emrini verir.[73]

 

Pozantı, güneye yapılan sivil ve asker sevkıyatının yoğun olarak yaşandığı bir merkez olarak, bulaşıcı hastalıklara oldukça açıktır. 4’üncü Ordu Komutanlığı sıhhî mücadelede, Pozantı’nın önemini bilir ve ona göre hareket eder. Cemal Paşa Başkomutanlıktan, tedavileri tamamlanmadan, hiçbir hastanın ve düşkünün “gerek Dersaadet’ten ve gerekse Anadolu vatan hastahanelerinden ileriye sevk edilmemesi”ni istediği gibi, “Pozantı’da mevcudiyetine en ziyade lüzum görülen bir bakteriyoloji istasyonunun derhal tesis edilmesi” için gereğinin yapılmasını, 29 Aralık 1915 günlü telgrafla bildirir.[74]

 

4’üncü Ordu Sıhhiye Reisi Ali Galip, Şam’dan İstanbul’daki “Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliğine” gönderdiği yazıda, Ermeni sevkinden sonra ortaya çıkan durumu özetler; 4’üncü Ordu’nun sorumluluk bölgesinde “lekeli humma ve humma-yi râcia” etkili olmuştur. “Lekeli hummadan üç ay zarfında ondokuz tabip ve iki eczacı ve birçok da hastabakıcı efrad” kaybedilmiştir.[75] Dönemin şartları düşünüldüğünde kayıp fazladır. Bu kayıplar, Ordudaki sıhhî teşkilatın, bulaşıcı hastalıklarla mücadelesindeki fedakârlığın örneğidir. Bu kayıplar karşısında Ali Galip Bey, “iyileştirici etkisinin görüldüğünü işittiği” lekeli humma aşısını, doktorlara ve hastabakıcılara tatbikten çekinmez. Son çare olarak bu yola başvurmuştur. Daha sonra temin edilecek “kolera, tifo, dizanteri ve çiçek” aşılarıyla halkın ve göçmenlerin aşılanması sivil ve askerî sağlık görevlileri tarafından gerçekleştirilecektir.[76]

 

Şifa Yurtları Hastaneler
1915 yılı sonlarına doğru Kudüs’te 4000 yataklı bir hastahane kurulması planlanmıştır. Hastahanenin “2000’i (yataklı kısmı) askerî, geri kalanlarının da mülkî idareciler tarafından yapılması” emredilir.[77] Kudüs 1’inci Lojistik Destek Müfettişliği, Kasım ayı (1915) başlarında hastahanenin 900 yataklık kısmını tamamlar. Çeşitli binalarda tesis edilecek bu hastahanenin yönetimi ve sağlık kurullarının işleyişi tek merkezden yürütülecektir. Bu sırada, Kudüs’te savaştan önce İtalya’nın inşa ettirdiği hastahane binasına el konulur ve 100 yataklık yer temin edildiği gibi, 200 yataklık bir kapasite de elde edilmiş olur.[78]

 

Halep’te açılması kararlaştırılan 2000 yataklı “Vatan” hastahanesinin 1000 yataklık bölümünün Ocak 1916 sonunda, hasta kabulüne başlaması için 4’üncü Ordu Komutanlığınca ilgililere kesin emir verilir. İşin koordinatörlüğü 6’ncı Kolordu Başhekimliğince yürütülür.[79] Ayrıca Şam’da ve Halep’te birer nekahethâne de hizmete sokulacaktır. Bu nekahethâneler 230 yataklı olacak ve bunlardan sadece bölge halkı yararlanacaktır.[80]Daha sonra, Cemal Paşa, Şubat 1916 sonuna kadar diğer 1000 yatağın daha hazırlanarak hizmete girmesi emrini verir.[81]

 

Halep Vilayetinde resmî olarak görev yapmayan doktorlardan da yararlanmak üzere, Lojistik Destek Komutanlığınca girişimde bulunulur, Halep Emniyet Müdürlüğünden, 45 yaşını geçmiş olanların isimleri ve nerede olduklarına dair bilgi istenir.[82] Halep Emniyet Müdürlüğünce verilen cevapta 14 isim bildirilir. Bu isimlerden 4’ü Türk, 6’sı Ermeni, 4’ü de Rum’dur.[83] Doktorlardan 11’i Halep’te, 1’i Antep’te 2’si de İskenderun’da bulunmaktadırlar. İsmi bildirilenlerden Doktor Altunyan’ın özel hastahanesinde halka hizmet verdiğinden bahisle, askerî hizmette görevlendirilmesini uygun görmeyen 6’ncı Kolordu Asker Alma Başkanı, görüşünü Lojistik Destek Müfettişliğine 18 Mayıs 1916 tarihli yazıyla bildirir. Diğer tabiplerin ise Müfettişlik emrine gönderilmeleri için ilgililere emir verilir.[84]

 

4’üncü Ordu bölgesinin büyük kısmında sıcak iklim hâkimdir. Bir de bu iklimden kaynaklanan bulaşıcı hastalıklarla mücadele söz konusudur. Bunun için de Beyrut’ta “hıfzıssıha müessesesi kurulması planlanır. 4’üncü Ordu Mıntıkası Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele Heyeti Reisi Dr. Binbaşı Neşet Ömer’in teklifiyle hayata geçirilmek istenen bu plan için ortam da uygundur. “Beyrut, Suriye ve Filistin’in öteden beri merkez-i ilmîsi olduğu gibi hâl-i hazırda bir mekteb-i tıbbiyeye mâlik olduğundan müessesenin yanı başında bir de tedrîs mahalli bulunmuş olacaktır.”[85] “Osmanlı Memâlik-i Hâre Hıfzıssıha Müessesesi” için Dr. Binbaşı Neşet Ömer’in hazırladığı tahmini bütçede, kuruluş masrafı 500.000 kuruş, yıllık daimi harcama 248.000 kuruş, toplam 748.000 kuruş öngörülmektedir.[86] Hıfzıssıha müessesinde bakteriyoloji ve parazitoloji bölümleri faaliyet gösterecektir.

 

Binbaşı Neşet Ömer’in projesini, Cemal Paşa memnuniyetle kabul eder ve hemen tesisi için harekete geçmesini, kendisinden “yalnız para ve salahiyet istemesi”ni emreder.[87] Konuyla ilgili tekliflerini beklediğini de ilave olarak bildirir.[88]

 

1917 Mayıs ayı başlarında, Şam’da iki hastahane ihtiyacı karşılayamaz hale gelince, Lojistik Destek Müfettişliğine bağlı olarak 2000 yataklı bir hastahanenin hizmete sokulması için ivedi hazırlıklara başlanır ki söz konusu hastahane Haziran ayına kadar bitmiş olacaktır.[89] Bu emirler, savaştan kaynaklanan olumsuz şartların, salgın hastalıklarla mücadeleye rağmen, başa çıkmaktaki zorlanışın ifadesi olarak görülebilir. Aynı tarihlerde cephelerde şiddetlenen muharebelerde ağır yaralananların hastahanelere sevk edildikleri düşünüldüğünde mevcut hastahanelerin yetersiz kalabileceği değerlendirilse de bu salgın hastalıkların etkisini azaltmaz.

 

Nitekim 2 Mayıs 1917 tarihinde, Şam’daki 4’üncü Ordu Sıhhiye Reisliğine bildirilen 12’nci Kolordu Sıhhiye Reisliğinin raporuna göre Adana Vilayetinde yaklaşık 1650 kişi hastahanelerde tedavi görmektedir. Bunlardan 13’ü göçmen, 11’i yaralı, 22’si subay, 222’si ordu harici, 49’u esirdir. 13 kişi bulaşıcı hastalık teşhisiyle tedaviye alınmış, lekeli hummadan kurtarılan 2 kişi taburcu edilmiş; 2 kişi lekeli hummadan 1 kişi de dizanteriden ölmüştür. Hastahanelerde 87 lekeli humma, 23 humma-yı racia, 27 dizanteri, 2 çiçek, 1 menenjit halen tedavi edilmektedir.[90] 7 Mayıs 1917 tarihli raporda ise hastahanelerde yatanların sayısı 1793, nekahethânelerde bulunanların sayısı da 750’dir.[91]

 

Haziran 1917 başında alınan bir kararla daha süratli hizmet vermek üzere hastaneler, “Başhekim, eczacı, hesap memuru, inzibat subayı ve iaşe subayından oluşan kurullar tarafından idare edilmeye başlanır.[92] Vadi-i Sanan’da “kolera tecridhane ve karantinası” tesis edilerek faaliyete geçer.[93] Trenle gelen birlikler ve siviller bu noktada muayeneye tabi tutulurlar. Tecrid ve karantina süresi üç gündür.

 

25 Mayıs 1917’de Beyrut’ta faaliyete geçecek olan “Memâlik-i Hane Hıfzıssıha Müessesesi”nin tesisine Binbaşı Neşet Ömer görevlendirilir.[94] İlk harcamalar için de 4’üncü Ordu Komutanlığından 5.000 lira tahsis edilir ve “Hıfzısıhha şubesi müdiriyetine Beyrut Mekteb-i Tıbbiyesi hıfzısıhha muallimi Ekrem Hayri, bakteriyoloji şubesi müdiriyetine seririyyât-ı dahiliye (dahiliye kliniği) muallimi Abdi Muhtar ve parazitoloji şubesi müdiriyetine ilm-i hayvanat ve parazitoloji muallimi Ali Vehbi Beyler” tayin edilirler.[95]

 

Beyrut’taki Hıfzısıhha Müessesesinin müdürlüğünü, Ekrem Hayri Bey yürütecektir. Buranın temel görevi aslında “en mühim hastalar üzerinde taharriyât-ı fenniyede bulunmak” olduğundan, müessesede ayrıca on yataklık bir uygulama reviri de içinde yer alacaktır. Malzeme ihtiyacı, Tabip Binbaşı Neşet Ömer Bey’in başkanlığında yapılacak koordinasyon toplantısından sonra tespit edilecek ve hemen getirtilmek üzere Almanya’ya sipariş verilecektir.[96]

 

Göçmenlere Şefkat

Halep’te bulunan Ermeni göçmenlerin hayat şartlarında iyileştirme çalışmaları da çok yönlü devam eder. Askerî atölyelerde (imalat-ı harbiye) çalışan Ermeni göçmenlerin sayısı 6400’dür. Belediye, Öğretmen Okulu, Teknik Okul gibi resmî ve özel kurumlarda çalışanlar ise 556’dır. 1995 kişi de yetimhanelerde, askerî ve özel kurum barınma yerlerinde güvence altına alınmışlardır.[97] 14 Haziran 1917 tarihi itibariyle Halep’te, 12.988 yerli ve yabancı göçmen bulunmaktadır. Bunların, 2132’si yerli, 1925’i yabancı, 8951’i de göçmendir.[98]

 

Diyarbakır’da mevcut “muhacirin hastahanesi”nin şartlarının iyileştirilmesi için 2’nci Ordu Komutanı Fevzi Paşa tarafından girişimde bulunulur.[99] Diyarbakır Valiliği ve 2’nci Lojistik Destek Müfettişliği gerekli sıhhî ve tıbbî malzeme ile onarım araç gereçlerini temin ederler.[100] Hastahanede ihtiyaç duyulan malzeme listesi çıkarılır.[101] İhtiyaç duyulan malzemeler şunlardır: “Çinko taş, çinko tabak, nevresim, demir kaşık, yemek tablası, çinko su bardağı, küçük su destisi, toprak ibrik, çarşaf, don, gömlek, hasta entarisi, hasta abası, havlu, na’lin, terlik, yorgan, çinko tükürük taşı, çinko oturak, ördek, süpürge, etüv makinesi, sandalye, sandık, yazı takımı, küçük ve büyük defter, demir kalem, ıstampa, çıngırak.”[102]

 

Alınan bütün tedbirlere rağmen “zührevî hastalıklar” da ordunun ve halkın hayatını tehdit eder. Cemal Paşa, Halep ve Şam’da 100’er yataklı “Zührevî Hastalıklar Hastahanesi” kurulması için harekete geçer. Binalar, Halep ve Şam Valiliklerince tahsis edilecek, sıhhî ve tıbbî malzemeler ise 6’ncı Kolordu Asker Alma Başkanlığı ile Ordu Lojistik Destek Müfettişliği tarafından tedarik edilecektir. İaşe ve ilaç ihtiyaçları ise Şam ve Halep’teki askerî hastahanelerden birine bağlanmak suretiyle karşılanacaktır.[103] Lojistik Destek Baş Müfettişliği de “nakledilecek sivil şahıslar için Diyarbakır’da bir etüvhâne kurulması” hususunda İstanbul’da Sıhhiye Başkanlığına müracaat eder.[104] 2’nci Ordu Lojistik Destek Müfettişliği de Elazığ’da zor durumdaki 1100 kişilik mülteci grubunun elinde mevcut fazlası malzemeyle koruma altına alınmalsını sağlar.[105]

 

4’ncü Orduda Karanlık Güçle Savaşan Kuvvetler

1917 yılı Aralık ayı itibariyle 4’üncü Ordu Komutanlığının sıhhî teşkilatı iki kısma ayrılmış olarak hizmet vermektedir. Hıfzıssıha (Sağlık Koruma) ve Tıbbiye teşkilatı. Hıfzıssıha teşkilatı Pozantı’dan Sina cephesine kadar uzanan yol güzergâhı üzerindeki kara ve demiryolu hatları üzerinde bulaşıcı hastalıklara karşı kurulan merkezlerde faaliyet göstermektedir. Bu merkezlerde derecelerine göre karantina, ordugâh ve tecrithaneleri temizleme, bakteriyoloji muayene istasyonlarıyla hizmet verilir.

 

Şam, Kudüs ve Halep’teki hıfzısıhha kurumlarında, bakteriyolojik muayene ve aşı yapılmaktadır. Kudüs’te ayrıca çiçek aşısı hazırlanan bir laboratuar ve kuduz aşı merkezi de faaliyettedir. Yine Halep, Şam, Kudüs ve Beyrut asker alma dairelerinde ordu personeline hizmet veren temizleme istasyonları bulunmaktadır.

 

Tıbbî teşkilat kapsamında hastahaneler ve revirler yer alır. Hastahaneler “Vatan Hastahaneleri” olarak isimlendirilmişlerdir. Adana, Halep, Şam, Kudüs ve Nasıra vatan hastahaneleri üç klinik başlık altında faaliyet gösterirler. Bulaşıcı hastalıklar, cerrahî hastalıklar ve diğer hastalıklar. Nasıra, Şam ve Kudüs’te yaralı ve hasta nakline tahsis edilen “sıhhî ulaştırma (araba)” ekiplerinden başka, cepheden yaralı sevkinde kullanılan, ameliyathanesi bulunan, bir yaralı katarı da seyyar hastahane olarak Vadi-i Hazar’da hazır bulundurulur.[106]

 

Askerî hastahane ve nekahethânelerde yüzlerce göçmen tedavi edilir.[107] Göçmenlerin hayat şartlarını iyileştirmeyi “cihet-i askeriyeye mevdu’-ı akdes bir vazife” olarak kabul eden 2’nci Ordu Komutanı Nihat Paşa, onların iskânları ve sıhhî meselelerini halletmek için 2’nci Ordu Sıhhiye Reisine, mülkî makamlar nezdinde girişimde bulunması emrini verir.[108] Yayınlanan 2 Şubat 1918 tarihli emirle de 2’nci Ordu bölgesindeki mültecilerin bütün Lojistik Destek hastahanelerine kabul edilip tedavilerinin yapılması sağlanır. Harcamaların mülkî idarelerden karşılanması hususunda talep de Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliği tarafından Dâhiliye Nezaretine iletilir.[109] Bu talebe olumlu cevap verilir.[110]

 

Nekahethane: Hayata Dönüş

4’üncü Ordu Komutanlığının sorumluluk bölgesinde yapılmakta olan “nekahethâneler”in kullanımına ilişkin olarak, Cemal Paşa’nın emriyle, “28 Temmuz 1915 tarih ve 287 numaralı talimata göre hareket edilmesi ilgililere tebliğ edilir.[111] Talimatta, nekahethânelerin işlevi şöyle belirtilmektedir: “Nekahethâneler, hastahane değil, hastalık veya yorgunluk sonucu zayıf düşmüş kişilerin, eğitimlere devam ederek eski kuvvetlerini kazanmaları için açılmış yerlerdir.” Bu tanımlamayla, nekahethânelere, “hastahanelerde şifa bulduktan sonra, hastalığından hiçbir eser kalmamış ancak zayıf düşmüş kişiler” gönderilebilecektir.

 

Nekahethâne talimatına göre yaz mevsimindeki günlük program şöyledir. “Saat 07.00’de sütlü çay, sütlü çikolata veya sütlü kahve, bir rafadan yumurta ve yeterli ekmekle sabah kahvaltısı; saat 09.00’dan 11.00’e kadar hastaları yormayacak şekilde silahsız eğitim ve sıhhî jimnastik oyunları, beden hareketleri; saat 12.00’de öğle yemeği, saat 16.00’dan 18.00’e kadar ders, saat 18.00’de akşam yemeği, 20.00’den 21.00’e kadar haftada iki kez nekahethâne doktoru tarafından askerî sağlık ve iki kez de nekahethâne subayı tarafından teorik askerî eğitim ve öğretim dersleri ve saat 21.00’de yat borusu.[112] Nekahethânelerin kadrolarında bir tabip, bir eczacı, bir idari görevli, iki sekreter, bir iaşe sorumlusu, bir iaşe yardımcısı, bir inzibat, iki aşçı ve yirmi sıhhiye askeri görev yapar.

 

Askerî bir hüviyet taşısa da bu nekahethânelerden siviller de istifade etmişlerdir. Göçmenlerden hasta olanların “askerî sağlık kurumlarından” yararlanmaları da kanunî güvence altına alınmıştır.[113] Sadece sivillere tahsis edilen Halep Bulaşıcı Hastalıklar Tecrithanesinin idaresi Halep Valiliğinin sorumluluğundayken, bütün masrafları Ordu bütçesinden karşılanmıştır. Cemal Paşa, bu kurumları “vatan hastahaneleri” kapsamına alarak, mali destek sağlamıştır.[114]

 

4’ncü Ordunun İnsani Yardım Faaliyetleri: Ters Yüz Edilen Gerçekler

Diğer taraftan, Ermeni göçmenlerin ihtiyaçlarının karşılanması için de yoğun çaba gösterilir. Kudüs Lojistik Destek Müfettişi Miralay A. Ruşen tarafından, 25 Temmuz 1916’da Kudüs Erzak Depo Müdürlüğüne şu emir verilir. “Ermeni Patrikhanesine beş bin kilo buğday verilecek, esmânı (bedeli) bilahare Ordu Kumandanı Paşa hazretleri tarafından tesviye olunacaktır. Vezne makbuzu makamında işbu emrin hıfzıyla, mezkurül-mikdar buğdayın Patrikhaneye i’tâsı lâzımdır.”[115] Savaş şartlarında, Cemal Paşa’nın bu davranışı düşündürücü olduğu kadar, Ermeni vatandaşlara olan bakış açısını göstermesi bakımından da önemlidir.

 

4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, bölgede “insani yardım” konusunda uğraş verirken, “Havas Ajansı” Yafa ve Gazze şehirlerinde sadece Yahudilerin tahliye ettirildiğine dair bir haber geçer. Haber, Avrupa gazetelerinde yayınlanınca, Kudüs’ten, yalanlamayı bizzat Yahudi ileri gelenleri yaparlar. Amsterdam’a gönderilen Hevroviç imzalı telgrafta gerçek durum şu sözlerle açıklanır: “Söz konusu kaynaktan duyurulan diğer yalan haberler gibi bu da gerçek dışıdır. Bu şehirlerin tahliyesi, cins ve mezhep farkı gözetmeksizin bütün halka uygulanmasına karar verilmiş olup askerî ve stratejik bir mahiyet taşımaktadır. Tahliye, hükûmetin her türlü yardımı ve Cemal Paşa’nın da gözetiminde gerçekleşmiştir. Filistin Musevileri burada kalmışlardır. Tahliye edilen herkes gibi Filistin’in her tarafında istedikleri yerlere iskân edileceklerdir.”[116]

 

Patrik Kamazej imzasıyla, İstanbul’da Mousenyör Dolçi’ye gönderilen açıklamada ise Cemal Paşa’nın Rumlara ve Ermenilere yaptığı yardımlar hakkında bilgi verilmektedir. Öncelikle, Kudüs’te yaşayan Hıristiyanlara ilişkin haberlerin yalan olduğu belirtilerek şu açıklamalar yapılır: “Arazilerimiz, evlerimiz, bütün manastırlar yerli yerindedir. Rahip ve rahibeler rahattırlar. Cemal Paşa, zorunlu ihtiyaçların karşılanma meselesini bizzat çözmüştür. Rum Ortodoks Cemaatine şimdiye kadar 400.000 Frank ve 300.000 kilo buğday dağıtılmıştır. Ermeni Cemaatine de 80.000 Frank para ile 100.000 kilo buğday verilmiştir. Kudüs’teki diğer ihtiyaç sahiplerine de buğday bedeli olarak binlerce lira dağıtıldı.”[117]

 

Patrik Kamazej’in açıklamalarının yazılı olduğu belge, 29 Mayıs 1917 tarihlidir. Rum ve Ermeni Osmanlı vatandaşlarına yapılan yardımın büyüklüğü ile tarihe dikkat edilirse, bu davranışın önemi ortaya çıkar. Aynı tarihlerde Osmanlı topraklarının diğer bölgelerinde yaşanan iktisadi sıkıntılar göz ardı edilmemelidir.

 

Havas Ajansının Filistin’le ilgili haberi, Alman gazetelerinde de yalanlanır. Kudüs’te yaşayan Doktor Ton, Alman Yodişe Rundşau gazetesine tekzip gönderir.[118] Budapeşte’den L.Saundor da, Kudüs Erkek Öğretmen Okulu öğretmenlerinden Haham Gros’a, “Havas Ajansının yalanlar içeren yayınlarını, bütün Macar gazeteleri ayrıntılı olarak tekzip etmişler ve silah arkadaşımız Türklerin, Yahudilere olan samimiyetlerinden bahsetmişlerdir.” diye bilgi verir.[119]

 

Paris’te faaliyet gösteren Musevî İmar Cemiyetinin bir şubesi olarak çalışan Filistin’deki “Koloni Müdürlüğü”nden de bir açıklama telgrafı gönderilir” Telgrafta şu ifadeler yer almaktadır. “Bütün köylerimiz sakindir ve asayiş tamdır. Herhangi bir saldırıya uğramadan bütün işlerimize devam ediyoruz. Emniyetin bulunmadığına veya baskı yapıldığına dair yayılan bütün haberler asılsızdır. Osmanlı Hükûmeti, Yafa’dan çıkarılan Musevîlere yardım ederek Galile’ye(?) yerleştirmiştir. Portakal bahçelerini, bağlarını, mülklerini iyi korumaları için, Hükûmet tarafından, geçen yıl olduğu gibi bu sene de sahiplerine, önemli miktarda avans verilmiştir.”[120]

 

“Kudüs” Rum Patriği Damyanos, İstanbul’da Fener Rum Patrikhanesine gönderdiği açıklamada çarpıcı bilgiler sunmaktadır. Rum Patriği Damyanos şunları söylemektedir: “Bize ulaşan duyumlara göre Havas Ajansı haberlerinde; doğruyu ve gerçeği garip bir şekilde örtmek ve gizlemek amacıyla, güya bu kutsal belde ve civarında bulunan kiliselerle, kutsal yerlerde mevcut kıymetli eşyalar, eski kutsal eserler, gasp ve yağma edilmiş olarak bildiriliyor. Böyle bir haber yaymaktaki amacın, Osmanlı yönetiminin itibar ve onurunu zedelemek olduğu açıktır. Sırf doğruyu ve gerçeği anlatmak üzere, kutsal Kudüs ve Rum tebaanın Patriği sıfatıyla, bu gibi uydurma haberleri alenen yalanlamayı görev bilir ve komutanımız Ahmet Cemal Paşa sayesinde bu kutsal yerde bulunan Rumların kutsal yerlerine hasar vermek şöyle dursun, Birinci Dünya Harbi’nin her memlekette meydana getirdiği sıkıntıları hafifletmek ve gidermek için pek çok lütuf ve iyiliğe mazhar olduğumuzu ve hatta çok defa para, buğday ve çeşitli erzakla taltif edildiğimizi arz ve ilân ederiz. Bu iyilikler, yalnız Rumlara mahsus değildir. Bundan, ayrım yapılmaksızın bu kutsal topraklarda yaşayan bütün topluluklar –hatta burada kalmış olan Rus uyruklu 1.000’den fazla rahibe de pay almışlardır– Cemal Paşa’yı “büyük nimet sahibi” diye anmaktadırlar.

 

Cemal Paşa’nın bu bölgede yaptığı iyilikler, o derece ortadadır ki kaç defa beldemize teşrif ettilerse, bütün halk tarafından şehre giriş ve çıkışlarında büyük coşkuyla karşılanmış, uğurlanmış ve her defasında büyük alaylar düzenlenmiştir. Dile getirdiğim gerçekleri tarafınıza arz ederken konunun yerel basın ve mümkün olduğu derecede de Avrupa basını ile kamuoyuna anlatılmasını rica ederim. Emin olunuz ki, böylece, hem çarpıtılmak istenen doğruların ve gerçeklerin hem de Osmanlı Devleti’nin hukukunun korunmasına hizmet etmiş olacaksınız.”[121]

 

Yahudi Vatandaşların Şükran İfadeleri

Kudüs Hahambaşı N. Danon ise İstanbul’daki Hahambaşı Naum’a Havas’ın haberlerini yalanlayan ve Filistin’deki gerçek durumu anlatan bir telgraf çeker: “Havas Ajansı, gerçekmiş gibi, Filistin’de Yahudilerin kovuşturuldukları hakkında tamamen yalan bir haber yaymıştır. Osmanlı Hükûmetine atılan bu iftiraya karşı -ki bunun gayesi açıktır- gerek kendi adıma ve gerekse bütün Yahudi cemaati adına kararlı bir şekilde hareket etmeyi en kutsal vazife bildiğimden, aşağıdaki protestomuzun bütün gazetelerde geniş bir şekilde yayınlanmasına yardımcı olmanızı rica ederim.

 

Gazze ve Yafa’nın Yahudileri Filistin’den çıkartmak amacıyla boşaltıldığı ve bundan yalnız Yahudilerin zarar gördükleri çok büyük bir yalandır. Gerçek ise; sırf kendi şahsî emniyetlerini sağlamak için Gazze şehrini terk etmek mecburiyetinde kalan 30.000 kişi arasında ancak 20-30 Yahudi’nin bulunduğudur.

 

Aynı sebepten dolayı Yafa’yı terk etmek zorunda kalan 40.000 kişi arasında 7.000 Yahudi vardı. Bunların hepsi de yine Filistin’deki diğer şehir ve kasabalara yerleşebilmektedirler. Gerçekte hemen hiç kimse Filistin’i terk etmemiştir. Bütün Yahudi kolonileri, hatta Gazze ve Yafa’nın en yakınındakiler bile virane olmaktan korunmuşlardır. Bu gerçekler, Osmanlı Hükûmetinin, Yahudilere karşı bir hareketinin ve Yahudilerin Filistin’den uzaklaştırılmasıyla ilgili bir düşüncesinin olmadığını kesin bir şekilde ispat etmektedir. Boşaltılan şehirlerin halkına, cins ve mezhep ayrımı yapılmaksızın nakilleri için, şartlar elverdiğince 5 araç verilmiştir. Fakir halka hükûmetçe para yardımında bulunulmuştur. Mal ve eşyanın gasp ve yağma edildiği haberleri de tamamen yalandır. Aksine bırakılmak mecburiyetinde kalınan eşya, tamamen koruma altına alınmıştır ve şu anda da koruma altındadır.

 

Kudüs’ten 7.000 Yahudi’nin uzaklaştırıldığı da alçakça bir uydurmadır. Harbin başından beri bir miktar düşmandan başka –Yahudi ve Yahudi olmayan– pek az Yahudi ailesi idarî sebeplerden dolayı Kudüs’ten uzaklaştırılmıştır. 4’üncü Ordu Komutanının, Yahudiler aleyhinde bazı beyanlarda bulunduğu da tamamen gerçek dışıdır. Tam tersi, Cemal Paşa, çoğu kez gerek yaptığı işlerle gerekse verdiği demeçlerle Türkiye’nin Yahudilere karşı yakınlığını göstermiştir. Cemal Paşa Yahudi cemaatinin ve askerlerinin dinî ihtiyaçlarına, Osmanlı Devleti geleneğinde bulunan uzlaşma politikasına daima önem vermiştir.

 

İdamlar, daimî işkenceler ve devam etmekte olan tahliyeler hakkındaki söylentiler, efsaneden başka bir şey değildir. Gerçekte savaşın başından beri çok ağır suçlar işlemiş olan üç askerden başka hiçbir Yahudi idam edilmemiştir.”[122]

 

Haham Gros ise Viyana’da Dr. Grunvaald ile Budapeşte’de Dr.Ledres’e, Kudüs’ten çektiği telgrafta, Havas Ajansının haberlerini, süratle bütün gazetelere yazarak protesto etmelerini ister. Cemal Paşa’nın ve Osmanlı Hükûmetinin Yahudilere bir düşmanlık beslemediklerini, son derecede hoşgörülü davrandıklarını vurgular.[123]

 

Askeri Kurumlarda Çalışan Ermeni Göçmenler

4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, sorumlu olduğu bölgeye gelen Ermeni göçmenlerin hayat şartlarını kolaylaştırmak için çaba göstermiştir. İmalathanelerde çalışan kadın göçmenlerin çalışma şartlarının düzenlenmesi ve kendilerine yaptıkları işin cinsine göre ücret ödenmesi için yayınladığı emri, yaşayan Türkçe’ye aktararak veriyoruz.

“Emrinizdeki imalathanelerde çalışan kadın göçmenlerin şartlarının düzeltilmesiyle ilgili hususlar:

1. Bugünden itibaren (16 Kasım 1917) çalışan kadınlara, aşağıdaki listede gösterildiği gibi ödeme yapılacaktır.

2. Lojistik Destek Komutanlığınca belirlenecek miktardaki ekmek malzemesi, yetkililerce tespit edilen fiyat üzerinden, Halep Lojistik Destek Bölge Müfettişliğince temin edilecektir.

3. Çalışan göçmen kadınların hepsi sırayla her onbeş günde bir ücretsiz olarak hamamda yıkanacaklardır. Halep Lojistik Destek Bölge Müfettişi bu hususta görevli olup doğrudan bana karşı sorumludur. Ayrıca, sabun ve sair masraflar için harcayacağı parayı, her aybaşında benden isteyecektir. Hamama gittikleri günlerde, çalışan göçmen kadınların ücretlerinden kesinti yapılmayacak, yevmiyeleri ne kadarsa aynen ödenecektir.

4. İşçi kadınlara temiz ve tertipli yatacak yer temininden Halep Lojistik Destek Bölge Müfettişliği sorumludur.

5. Halep Lojistik Destek Bölge Müfettişliği Başhekimi, işçi kadınların sağlıklarından, hiçbir şekilde hastalık çıkmaması için gerekli bütün tedbirleri almakla yükümlüdür. Tabip, bu kadınları her gün muayene edecek, ilaçları ücret almadan kendilerine verilecektir.

6. Bu emir gereğince, idare tüzüğüne aykırı olarak harcanan para, 4’üncü Ordu Komutanlığınca istenecektir.”[124]

Ermeni göçmen işçi kadınların yapacakları iş ve karşılığında ödenecek ücret listesi de şöyledir:

“İplikten makine ile çorap örülmesi ve elle dikilmesi – 1 çift – 1 kuruş 20 para

İp eğirmek için yün hallaciye ücreti – 1 kilo – 1 kuruş 10 para

Yorgan yapmak için yün hallaciye ücreti – 1 kilo – 30 kuruş

Yün tarama ücreti – 1 kilo – 3 kuruş

İplik için pamuk hallaciye ücreti – 1 kilo – 1 kuruş 20 para

Yorgan ve pamuklu elbise için pamuk hallaciye ücreti – 1 kilo – 30 para

Mutabiye yapımı için kıl hallaciye ücreti – 1 kilo – 30 para

Ayaklı çıkrık ile direzin yün için ip imali – 1 kilo – 25 kuruş

Motorlu çıkrık ile direzin yün için ip imali – 1 kilo – 20 kuruş

Kirmenli anklime(?) yün ipliği imali – 1 kilo – 15 kuruş

Çuvallık için diverin ve anklime(?) olmak üzere iki çeşit yün ipliği menusta ücreti – 1 kilo – 12 kuruş

Çarklı kıl ipliği imali – 1 kilo – 7 kuruş

Kirmanlı kıl ipliği imali – 1 kilo – 9 kuruş

At torbası imali ve tevzi ücreti – 1 adet – 5 kuruş

Gübre torbası imali ve tevzi ücreti – 1 adet – 2 kuruş

Kolan imal ücreti – 1 adet – 2 kuruş 20 para

Yular sapı imal ücreti – 1 adet – 2 kuruş

Yün yıkatma ücreti – 1 kilo – 20 para

Keçi kılı yıkatma ücreti – 1 kilo – 10 para

İki ayaklı tezgâh için ücret – 1 arşın – 85 para

Dört ayaklı tezgâh için ücret – 1 arşın – 2 kuruş 20 para”[125]

 

Göçmenler için yapılanlar arasında düşkünler evlerinin kurulması da vardır. Humus’ta[126] kullanıma tahsis edilen binalarda 2000 kişilik düşkünler garnizonu kurulması kararlaştırılır.[127]

 

Bir Yetimhane ve Patriklere Yardım

Meskene Hat Komutanı Yarbay Galip, aldığı emirle meskene’de bir yetimhane kurar. Yetim ve kimsesiz 164 çocuğun koruma altına alındığı yetimhaneye, Lojistik Destek ambarından günlük 50 kilogram bulgur, 64 kilogram un ve haftada bir-iki kez kuru verilir. Yetimhanenin yönetim kurulunda ise Ermeni göçmenlerden İstepan ve Muratyan Efendiler yer almışlardır.[128]

 

Osmanlı Hükûmeti, Ermeni göçmenlere “kerîm devlet” vasfıyla yaklaşırken, siyasî sebeplerden dolayı Şam’da ikamet eden eski İstanbul Patriği Ormanyan ve maiyetindekilerin iaşesini de sağlar.[129] Her ayın birinci günü; “5 kilo sade yağ (bulunmadığı zaman zeytinyağı), 8 kilo pirinç (bulunmadığı zaman bulgur), 8 kilo kuru sebze, 4 kilo şeker, 1 kilo kahve, 2 kilo sabun, 3 kilo petrol, 90 çift ekmek”[130] bizzat evinde teslim edilir.

 

Kudüs’ten Şam’a getirtilen, Kudüs Ermeni Patriği ve Ruhani Meclis üyelerine de “Şam’da bulundukları sürece iaşeleri” 4’üncü Ordu Komutanlığı örtülü ödeneğinden karşılanır.[131] Ordu Lojistik Destek Komutanlığınca, Ruhani Meclis üyeleri Piskopos Yegişa Çihingiryan, Karabet Mazlumyan, Bedros Saraçyan ile Rahip Krikoris Boyaciyan, Morer Üsküricyan, Karakin Haçaturyan, Katogikos, patrik ve maiyetinde bir diyakoz, bir de hademe” ye aylık “45 kilogram sade yağ, 70 kilogram kuru sebze, 30 kilogram şeker, 9 kilogram kahve, 10 kilogram sabun, 1 kilogram çay, 35 kilogram bulgur, 270 çift ekmek” verilir.[132] Oysa bu sıralarda Kilis yetimhanesinin iaşesinde yaşanan sıkıntıyı çözebilmek için Halep Lojistik Destek Müfettişliği ile Halep Vilayeti İaşe Alt Komisyonu yazışır dururlar.[133]

 

Anadolu’da Diğer Göçmenler

3’üncü Ordunun sorumlu olduğu yerlerde de sıhhiye teşkilatı faal olarak çalışmıştır. 9 Ağustos 1916 tarihli vukuat raporuna göre, o gün 1475 muhacir Suşehri’nden geçmiştir. Bir örnek olmak üzere, “Alucra, Şebinkarahisar, Zara, Sivas, Tokat, Koyulhisar, Giresun, Ordu, Samsun’da” göçmenler muayeneden geçirilmekte, hasta olanlar tedavi edilmektedirler. Herhangi bir hastalığı olmayanların “Hilâl-i ahmerce iskân ve iaşe edilmek üzere Sivas’a kadar sevk edildiği, Samsun’dan gelen muhacirine Giresun ve Ordu’da sıcak yemek verilmekte olduğu” bu raporda “Sahra Sıhhiye Müfettişliği”ne bildirilmektedir.[134] Raporda, bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda yürütülen faaliyetler hakkında da bilgiler mevcuttur. Bölgedeki kaynak sularının menbasında ve kullanımdaki koli basili oranı tespit çalışmaları yapılır. Meselâ Suşehri’nde kullanılan Mürsel Suyu, Yeni Su, Haklık Suyu’nun kasabaya varıncaya kadar 10 ila 20 kat arasında kirlenmekte ve bu da hastalıklarla mücadeleyi güçleştirmektedir.[135]

 

Bulaşıcı hastalıklarla mücadele için ayrılan ödeneğin harcanmasında bir sıkıntı yaşanmaz. “Lüzum görüldükçe komisyon-ı mahsusun rey ve tensibiyle taşra memuriyet-i sıhhiyesine”[136] ödenek gönderilir. Ordu ise bu mücadeledeki mali kaynağı “seferberlik” ödeneğinden ayırdığı paradan karşılar.[137] Bulaşıcı hastalıklarla mücadele ekibinde tabiplerin yanı sıra “üçyüzü mütecaviz muvakkat küçük sıhhiye memurları” da görevlendirilmiştir.

 

Yakınlarını kaybeden çocuklar için de koruyucu tedbirler alınmış, meselâ, 2’nci Ordu Komutanlığı sorumluluğundaki 1000’e yakın yetimin İstanbul’a gönderilmesi, Başkomutanlık tarafından emredilmiştir.[138] Yetimlerin İstanbul’a kadar trenle yolculukları Halep, Adana, Avanos, Toros Lojistik destek hatları iaşe ve sağlık konusunda sorumlu olarak görevlendirilmişlerdir.

 

4’ncü Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın 17 Temmuz 1917 tarihinde yayınladığı bir sevk emri dikkat çekicidir. Çünkü sevk edilecek olanlar Diyarbakır’da bulunan Türk mültecilerdir. Yayınlanan emirde mültecilerin bulaşıcı hastalıkları yayma ihtimallerine karşı alınacak tedbirler ve sevk güzergâhındaki noktalarda yapılacak işlemler belirtilir.

 

Diyarbakır’dan, Antalya, Konya merkez, Isparta ve Burdur dışındaki diğer livalara nakledilecek 40.000 Türk mültecinin güvenli bir şekilde sevkleri için ciddî tedbirler alınır. Demiryoluyla nakledilecek mülteciler, Katma’ya[139] geldiklerinde karantinaya alınacaklardır. Buradaki iaşe, barınma, muayene, yıkanma, temizlik ve aşı işlemleri Halep Lojistik Destek Bölge Müfettişliği sorumluluğunda düzenlenecektir. Katma’dan sonra Ayran,[140] Mamure,[141] İncirli,[142] Kelebek,[143] Karapınar,[144] Pozantı güzergâhını takiben iskân edilecekleri yerlere gönderileceklerdir. Mültecilerin bulaşıcı hastalıklara karşı korunmaları için Katma’daki bir haftalık karantina süresince muayeneleri yapılarak kolera aşısı vurulacaktır. Konak noktalarında ayrıca muayene edilerek bulaşıcı hastalık belirtisi tespit edilenleri hemen kafileden ayırıp tedaviye almak da bu noktalardaki doktorların sorumluluğuna verilir.[145]

 

2’nci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde bulunan Elazığ, Diyarbakır, Malatya’da mültecilerin iskân ve iaşe yardımlarının yanı sıra hastahanelerde tedavi edilmeleri de sağlanır.[146]

Sonuç

Birinci Dünya Harbinin son günlerine doğru, Musul Vilayetinde yaşayan “yerli ve göçmen Ermeniler, kafileler halinde İngilizlerin işgal ettikleri bölgelere kaçmaya başlarlar. İngilizlerle kurdukları sıkı ilişkilerle onlara aynı zamanda bilgi aktarırlar.[147] 6’ncı Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, bu durumun “askerî zaaf” yarattığını görünce Ermenilerin, “Musul Vilayetinde kalmaları her yönden sakıncalı olduğundan, uygun görülecek bir bölgeye sevklerine izin verilmesi” için Başkomutanlığa müracaat eder. Harbin başlangıç yıllarında Doğu Cephesinde yaşananlar, burada da tekerrür eder. Ali İhsan Paşa, 7 Ekim 1918 tarihli bir yazıyla, Musul’daki Ermenilerin, Midyat ve civarına nakillerinin uygun olacağı görüşünde olduğunu[148] Dâhiliye Nezaretine bildirse de hızla gelişen olaylar, bu planın uygulanmasına fırsat vermez.

 

Cemal Paşa, komutanlığının sorumlu olduğu bölgelerde “insanî yardım” konusunda olağanüstü çaba göstermiştir. “Kudüs ve civarı ahalisinden bağlarına vesait-i nakliye tedarik etmek ve alacakları zahâiri bizzat nakletmek şartıyla Salt veya Madiya ambarlarından hububat verilmesi”[149] emrini verirken; Kudüs’ten Albay von Kress, İstanbul’da Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Karargâhında General von Bronsart’a şu telgrafı çeker: “Cemal Paşa’nın misyon anahtarlarını kendisine teslim etme taleplerini tabii ki reddettim. Ciddi bir şekilde karşı durmama rağmen, benim adıma gönderilen Türkçe emirlerin, Almanca kopyalarını çözmek için, hakaret olarak saydığım talebinde ısrar etmektedir. Bu sebeplerden dolayı, her ne kadar bu durum söz konusu mesele hakkında üzücü olsa da artık hiçbir şekilde, Almanca kopya göndermemenizi rica ederim.”[150]

 

--------------------------------------------------------------------------------

[1] BDA.DH.ŞFR,nr.57/71;Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920)Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay. Ankara: 1995, s.107.

[2] Yusuf  Sarınay, “Ermeni Meselesi ve Gerçekler”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM, Ankara: 2007, C.2. s. 649.

[3] Seferde Hıdemât-ı Sıhhiye Nizamnâmesi, Matbaa-i Askeriye İstanbul, 1326.

[4] A.g.n. s.191-197.

[5] Ord.Prof.Dr.Abdülkadir Noyan, Son Harplerde Salgın Hastalıklarla Savaşlarım, Ankara: Ankara Tıp Fak. Yay.;54, 1956, s.6-34.

[6] Hıdemât-ı Sıhhiyede Harb Tecrübeleri, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiyeti Riyaseti, Dersaadet: Matbaa-i Askeriye, 1338, s.41.

[7] Doktor Vehbi Nâhi, Seferberlik Salgınlarına Karşı, İstanbul: Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı, , 1330.

[8] a.g.b. s.3

[9] ATASE Arşivi, BDH Kol.;Kls.3243; D.2; F.1.

[10] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.2; F.1-1.

[11] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-5.

[12] ATASE Arşivi; BDH Kol: Kls.3253; D.2; F.7; D.5A; F.1-6.

[13] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.2; F.7a.

[14] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.6; F.7-1.

[15] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-13.

[16] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-13.

[17] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-13.

[18] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-15.

[19] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.165; D.722; F.15.

[20] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-22.

[21] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2451; D.219; F.9-1.

[22] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2451; D.219; F.3-4.

[23] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2451; D.219; F.3-5.

[24] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.10; F.1-7.

[25] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.10; F.1-13.

[26] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2185; D.15; F.1-19.

[27] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2185; D.15; F.1-93.

[28] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.10; F.1-34;37;40;43.

[29] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.14; F.14-1.

[30] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.14; F.14-1a

[31] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.14; F.14-3.

[32] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.14; F.14-5.

[33] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.14; F.14-6.

[34] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.14; F.14-8;10.

[35] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.10; F.1-73.

[36] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.14; F.14-12.

[37] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2184; D.14; F.14-14.

[38] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2455; D.240; F.1.

[39] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3290; D.136; F.1-33.

[40] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.5; F.5-6.

[41] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.5; F.5-7.

[42] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.5; F.5-7.

[43] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.5; F.5-7.

[44] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.6; F.1-12.

[45] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.6; F.1-13.

[46] Rayak; Lübnan.

[47] Der’a; Suriye.

[48] Afule; İsrail.

[49] Telüşşeria; İsrail.

[50] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.5; F.13:13-1.

[51] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.5; F.14.

[52] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3245; D.15; F.1-88.

[53] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.8; F.1-7:8.

[54] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.6; F.2-18:19:22:25; Kls.3244; D.8; F.1-4.

[55] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.6; F.2-29.

[56] Taberiye; İsrail.

[57] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3245; D.3; F.10.

[58] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3245; D.3; F.10-3:4.

[59] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3245; D.3; F.10-5.

[60] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-8.

[61] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-9.

[62] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-11.

[63] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-12.

[64] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-14; F.1-17.

[65] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-15.

[66] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3305; D.191; F.21.

[67] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2451; D.219; F.5.

[68] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3451; D.219; F.5-1.

[69] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-20.

[70] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.5A; F.1-21.

[71] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2451; D.219; F.9.

[72] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-17.

[73] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-17.

[74] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2451; D.219; F.12.

[75] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2442; D.159A; F.3-33.

[76] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.4242; D.6; F.1-1.

[77] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3318; D.H1; F.1-96.

[78] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3318; D.H1; F.1-96.

[79] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-20.

[80] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-21.

[81] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-20a.

[82] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.7; F-8.

[83] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.7; F.8-2.

[84] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3253; D.7; F.10.

[85] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.9; F.2-1:2.

[86] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.9; F.2-2.

[87] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.9; F.2-3.

[88] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.9; F.2-4.

[89] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.9; F.3.

[90] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.4242; D.6; F.1-10.

[91] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.4242; D.6; F.1-14.

[92] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-17.

[93] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.6; F.2.

[94] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.9; F.2-5.

[95] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.9; F.2-6.

[96] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.9; F.2-7.

[97] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.525; D.2050; F.13-1.

[98] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.525; D.2050; F.13-1.

[99] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-2.

[100] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-4.

[101] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-3.

[102] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-3.

[103] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-76.

[104] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3243; D.6; F.1-22.

[105] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-4a.

[106] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.10; F.3-1.

[107] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-7.

[108] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-8.

[109] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3.

[110] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-1; Kls.3247; d.1; F.1-20.

[111] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-37.

[112] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-37.

[113] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.1768; D.206; F.12(1).

[114] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-54.

[115] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3318; D.H2; F.53.

[116] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.533; D.2084; F.2-12.

[117] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.533; D.2084; F.1-3.

[118] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.533; D.2084; F.2-10.

[119] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.533; D.2084; F.2-8.

[120] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.533; D.2084; F.3-5.

[121] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.533; D.2084; F.1-2.

[122] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.533; D.2084; F.2.

[123] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.533; D.2084; F.2-6.

[124] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-65.

[125] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-65a.

[126] Humus; Suriye.

[127] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3244; D.10; F.3.

[128] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.5777; D:1; F.1-16.

[129] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3774; D.3; F.2.

[130] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3774; D.3; F.3.

[131] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3774; D.9; F.3-9.

[132] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3774; D.9; F.3-11.

[133] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3250; D.9; F.3:3-3.

[134] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2439; D.139; F.1-97.

[135] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2453; D.231; F.1-5:6.

[136] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2451; D.219; F.14.

[137] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2451; D.219; F.14.

[138] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-37a.

[139] Katma; Suriye.

[140] Ayran; Osmaniye-Bahçe.

[141] Ma’mure; Osmaniye.

[142] İncirli; Adana-İncirlik.

[143] Kelebek; Mersin-Tarsus.

[144] Karapınar; Adana-Pozantı.

[145] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3254; D.1; F.1-44.

[146] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.2459; D.269; F.3-5:7.

[147] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.361; D.1445; F.8-21.

[148] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.361; D.1445; F.8-15.

[149] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.3318; D.H2; F.57.

[150] ATASE Arşivi; BDH Kol; Kls.22; D.103; F.10-6.

 ----------------------
* Yazar -
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, 30, 2008
            Tavsiye Et

   «  Geri
Yorumlar