ASAM

 


Ermenilerce Atatürk'e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harb-i Örfi İle Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk'ün Gösterdiği İlgi

Dr. Şenol KANTARCI*
 

 

“Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması'yla en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu."

Mustafa Kemal Atatürk

1 Mart 1922
TBMM Üçüncü Toplanma Yılı Açış Konuşması

GİRİŞ

“Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harb-i Örfi[1] İle Ermeni Teröristler Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi” adlı çalışma, Ermeniler ve Ermeni yanlısı birçok kalemin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik olarak ortaya attıkları birtakım iddiaların doğruluğu-yanlışlığı ve bilimsel olup olmadıkları üzerine bir araştırmayı ihtiva etmektedir.

Araştırmada öncelikle Atatürk’e yönelik iddialar tespit edilmiştir. Bu aşamadan sonra tespit edilen iddialara karşı tez olabilecek veya bahsi geçen iddiaları destekleyecek materyallerin araştırma safhasına geçilmiştir.

Yapılan kaynak taramasından sonra konu ile ilgili olabilecek ana kaynakların araştırılmasına geçilmiş bunun için arşiv ve kütüphanelerde çalışmalar yapılmıştır. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde konuyla doğrudan ilgili orijinal belgelere ulaşılmıştır. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri,  ortaya atılan birtakım iddiaların doğru olup olmadıklarını öğrenmek için incelenmiş ve sonuçları çalışmada sunulmuştur.

Araştırmada, Ermeniler tarafından Atatürk’e yönelik iddiaların olduğu, ancak yapılan incelemeden sonra bu iddiaların tutarsız olduğu ortaya çıkmış ve Atatürk’ün Ermeni meselesine son derece sağduyulu yaklaştığı görülmüştür.

Ermeniler tarafından Türkiye’ye yönelik karalama kampanyalarının artık bir siyasi sloganı haline gelmiş olan “Ermeni soykırımı” iddialarına karşı Atatürk, sadece sözleriyle gerçekleri ortaya koymakla kalmamış yetkileri elinde bulundurduğu bir sırada (cumhurbaşkanlığı döneminde) gerek İngiliz baskısıyla oluşturulan Divan-ı Harb-i Örf-i mağdurlarına gerekse İttihat ve Terakki üyeleri olarak ön plana çıkan ve Ermeni teröristlerince katledilenlere yönelik taltif ve yardımlarıyla ortaya konu üzerindeki düşüncesini yansıtmıştır.

ATATÜRK’E ATFEDİLEN ERMENİ İDDİALARI

Atatürk’e Yönelik Birinci İddia

Atatürk’e yönelik iddialar, Ermeniler tarafından değişik platformlarda sık sık dile getirilmiş ve bunlar propaganda amacıyla ortaya atılmıştır. (-maktadır. ) Konu hakkındaki hata veya kasıt, Paul du Véou adlı Fransız yazarın 1938 yılında Paris’te yayınladığı “Lé Désastre d’ Alexandrette, 1934–1938” adlı kitabının 121. ve 122. sayfasının dipnotuna koyduğu ifadeden kaynaklanmıştır.[2] Paul du Véou’ya göre Mustafa Kemal 27 Ocak 1920 tarihinde İstanbul’da Divan-ı Harb-i Örfi de şahitlik yapmış ve bu şahitliğinde Türklerin Ermenileri katlettiğini söylemiştir. [3]

Fransız yazar Paul du Véou, bahsi geçen alıntıyı muhtemelen İstanbul’un işgal altında olduğu yıl olan 1919-1920 yıllarında İtilaf devletlerinin denetiminde Ermeniler tarafından Fransızca olarak çıkartılan ‘Le Bosphore’ ve ‘La Renaissance’ gazetelerinde “Déclaration de Mustafa Kemal” ismiyle yayınlanmış olan haberden etkilenerek ve doğru olup olmadığını tahkik etmeden alarak kitabının dipnotuna koymuştur.

Paul du Véou’nun kullandığı dipnotu daha sonra Ermeni papazı Jean Naslian da kullanmıştır.[4]

“ ‘Hiçbir zaman ellerini kana bulamamakla iftihar eden Mustafa Kemâl, suçu birkaç kişiye yükleyerek 28 Ocak’ta divan-ı harb’de aşağıdaki itirafta bulunmuştur’ diyen Naslian, Mustafa Kemal’i daha sonra kurulacak mahkeme üyesi olan ve gaddarlığından dolayı ‘Nemrud Mustafa’[5] ismiyle veya ‘Nemrud Mustafa Paşa Divan-ı Harbi’ adıyla anılan ‘Süleymaniyeli Mustafa Paşa’yla da karıştırmıştır. Adı geçen Papaz’ın kitabı basılmadan önce durumu öğrenip sözkonusu ifadenin bir hata olduğu, kendisine yine bir Ermeni yazarı, Guerguerian, tarafından ihtar edilmiş ve kitaptan çıkarılması gerektiği bildirilmişse de, bu yapılmamıştır.

“Benzer hatalar, bir yıl farkla yani 27 Şubat 1919 veya 28 Ocak 1920 tarihli olarak daha birçok Ermeni yazar tarafından tekrarlanmıştır.

“. . . Yukarıda zikrettiğimiz Guergian’dan sonra yine bir Ermeni yazar, James Tashjian da, yazdığı makalesinde ‘Nemrud Mustafa’ ile Mustafa Kemal Atatürk’ün Ermeni yazarlarınca karıştırıldığını ve bu hata üzerinde ısrar edildiğini belirtmiştir. Yine New York’ta oturan bir Amerikalı Papaz da 1967’de Beyrut’ta yayınlanmış olan Massis haftalığında bu yanlışı düzeltici bir makale yayınlamıştır.”[6]

İddia edilen İstanbul’daki bu mahkeme şahitliğini çürüten önemli bir diğer nokta ise, Mustafa Kemal Atatürk’ün, 27 Ocak 1920’de Ankara’da olmasıdır. Yani teknik açıdan dahi Mustafa Kemal’in İstanbul’da bu mahkemede ifade vermesi imkansızdır.[7]

Atatürk’e Yönelik İkinci İddia


Mustafa Kemal’e atfedilen diğer bir iddia ise 1926 yılında Los Angeles Examiner gazetesine verdiği demeçtir. Bu konu Ermeniler tarafından değişik yerlerde, yayınlarında tekrarlanmış, hatta Ermeni lobisi tarafından ABD Kongresine taşınmış ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Örneğin 1985 yılında ABD Temsilciler Meclisi’ndeki konuşmasında T. M. Ü. Lehman, Atatürk’ün soykırımın meydana geldiğini kabul ettiğini, hatta diğer Türklerce de kabul edilmesi gerektiğini söylediğini belirtmiştir.[8] Benzer bir diğer konuşma ise ABD Senatosunda Senatör Levin tarafından 1994 yılında yapılmıştır.[9] Oysa adı geçen röportajın tamamıyla düzmece olduğu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türkkaya Ataöv tarafından hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde Another Falsification “Statement” (1926) Wrongly Attributed to M. Kemal Atatürk adlı eserde kanıtlanmıştır.

Prof. Dr. Ataöv’ün eserinde belirttiği gibi, Atatürk böyle bir beyanatı vermemiştir. Zira:

1. Atatürk’ün tüm söylev ve demeçleri birden fazla sayıdaki resmi ve yarı-resmi statüdeki yayınlarca kayıt edilmiştir. Bunlar arasında adı geçen gazetedeki demeç bulunmamaktadır.

2. Atatürk’ün demeç verdiği öne sürülen Hilderband adlı İsviçreli gazetecinin Türkiye’ye geldiğine dair bir kayıt olmadığı gibi, İsviçre resmi makamlarınca verilen belgelerde bu isimde birinin var olduğuna ilişkin herhangi bir ize rastlanmamıştır.

3. Atatürk’ün başka yabancı basın kuruluşlarına verdiği demeçler yukarıda anılan gazetenin iddia ettiklerinin tam tersi bilgiler içermektedir.

4. Adı geçen yayın bahse konu olan olayla ilgili olarak birçok kişi ve yer isimleriyle tarih hataları içermektedir.[10]

Atatürk’e Yönelik Üçüncü İddia

8 Ekim 2000 tarihli “Yeni Bin Yıl” gazetesinde ortaya atılan bir diğer Ermeni iddiasında ise Mustafa Kemal Atatürk’ün 24 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada, Jön Türk liderlerinin soykırım politikalarını kınadığı[11] belirtilmiştir.

TBMM’nin açılışının ertesi, yani 24 Nisan 1924 Cumartesi günü Mecliste beş (5) celseli bir oturum yapılmış ve bu oturumda Mustafa Kemal Paşa beşinci (5.) celse hariç, diğer ilk dört celsede kürsüye çıkarak uzun konuşmalar yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın konuşma yaptığı ilk üç celse açık görüşmeler şeklinde olmuş, dördüncü celse ise gizli olarak yapılmıştır.

Mustafa Kemal Paşa, yaptığı oldukça uzun konuşmalarında Mondros’tan 1920 yılı Nisan ayına kadar gelişen olayların (siyasi, askeri) genel bir değerlendirmesini yapmıştır.

Bu oturumda yapılan açık ve gizli celselerde, Mustafa Kemal Paşa’nın bütün konuşmaları tetkik edilmiş ancak, 8 Ekim 2000 tarihli “Yeni Bin Yıl” gazetesinde bahsedilen şekliyle hiçbir cümleye rastlanmamış, hatta tam aksine Mustafa Kemal Paşa’nın İttihat ve Terakki düşmanlığı yapılmasını doğru görmediğine dair sözler sarfettiği, Ermeniler ve Ermeni sorunu ile ilgili olarak da aşağıdaki ifadelerde bulunduğu görülmüştür.

Cemal Paşa tarafından kendisine çekilen telgrafı okuduktan sonra bu telgrafa yazdığı cevabı Meclis kürsüsünden okuyan Mustafa Kemal Paşa, İttihatçılık ve İttihatçılar hakkındaki görüşünü şöyle ifade etmiştir:

“Biz anasırı gayrimüslime ile İtilaf Hükümatının makasıdı siyasiye tahtında gördükleri alelitlak İttihatçılık düşmanlığını esas itibariyle doğru görmüyoruz. Sadece devleti, memleketi harabeye çeviren suistimal sahiplerine karşıyız.”[12]

Mantıklı bir yaklaşımla bakıldığı zaman, Birinci TBMM’ni oluşturan milletvekillerinin çoğunun İttihatçılardan oluştuğu farkedilecektir. Böyle olunca da Mustafa Kemal Paşa’nın kürsüye çıkıp yukarıda verdiğimiz “Yeni Bin Yıl” gazetesinde iddia edilen konuşmayı yapmasının imkansız olduğu görülür.

Zaten 24 Nisan 1920 tarihli Mustafa Kemal Paşa’nın konuşmaları tetkik edildiğinde de iddia edilen konuşmayı yapmadığı, aksine konuyla ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptığı tespit edilmiştir. Aşağıda, Mustafa Kemal Paşa’nın 24 Nisan 1920 tarihinde ağzından çıkan “Ermeni-Ermenistan ve Ermeni sorunu” ile ilgili bütün konuşmaları aynen verilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa, Damad Ferid Paşa Hükümeti’nin Ermenistan ile ilgili İngiliz kontrollü tavizkâr politikalarını sert bir şekilde eleştirdikten sonra, Cemal Paşa’nın kendisine telgrafta yazmış olduğu suallere bir cevap niteliği taşıyan şu sözleri söylemiştir:

“Buna bir de Rum ve Ermenilerin Hükümeti tanımamalarını ve İtilaf Devletlerine istinad ederek âdeta hali isyanda ve birtakım teşkilatı mefsedetkâranede bulunduklarını ilâve edersek Payitahtımızın içinde bulunduğu vaziyeti elîme ve hatarnaki tamamen tavsif eylemiş oluruz.”[13]

İkinci celsede Ermenilerin yanısıra Rumlarla ilgili olarak yukarıdaki konuşmaları yapan Mustafa Kemal Paşa, doğrudan Ermenilerle ilgili olarak aşağıdaki konuşmaları yapmıştır:

“Bunu mütaakıp idi ki, İngilizler zâhiren tatlı, bütün efkârı tatyibedecek bir tebliğde bulundular: İngiliz mümessili siyasisi Londra’daki Hariciye Nezareti tarafından Hükümetimize bir tebliğde bulundu ve dedi ki; Yunanlılar da dâhil olmak üzere İtilâf kuvvetlerine karşı başlamış olan harekâtı tatil ediniz, ikincisi Türkiye’de Ermenilere karşı icra edilmekte bulunan katliamdan sarfınazar ediniz![14] İşte bu iki şeyi yaptığınız halde İstanbul size terk olunacaktır. Fakat bu iki harekette bulunmadığınız takdirde sulh şeraiti fevkalâde fena olacaktır.”[15]

“İkinci teklif ki, memleket dâhilinde katliam yapılmaması, Ermenilere karşı bu, gayrivarit idi. Memleketimiz cümlemizce malûmdur. Hangi kıtasında Ermenilere karşı katliam yapılmıştır. Veya yapılmaktadır. Harbi umuminin bidayeti safahatından bahsetmek istemem ve zaten itilaf devletlerinin de bahsettikleri bittabi mâziye ait fazahat değildir. Bu gün memleketimizde bu gibi fecayiin icra edildiğini iddia ederek, bundan sarfınazar etmenizi taleb ediyorlardı...”[16]

“İşte menfaatlerini, türlü türlü tazyikat ile bütün alemi hariciyi aleyhimize tahris eylemekte gören bâzı mehafil ve anasır lehimizde inkişafa başlıyan bu cereyanı temelinden yıkmak ve bütün âlemi haricinin milletimiz lehine tashihi zehabetmesine meydan vermemek için külliyen kizbi mahz olan en son Ermeni kıtali saniasını tertip ve ilân eylediler. Ve zaten pek mahdut ve basit olan vesaiti teksibiyemizi, gazetelerimizi de kaatilâne bir sansüre tâbi tutarak hiçbir vasıta ile cihan medeniyetine karşı müdafaai hukuk etmemize müsaade eylemediler ve bu suretle hukuku beşerin esasatı mukaddesesinden bulunan ‘Müdafaai nefis, hakkından da milletimizi külliyen mahrum ederek efkâr ve temayülâtı cihanı harap memleketimiz ve mazlum milletimiz aleyhinde yeniden pek müthiş ittihamat ile zehirlediler.

“İngilizler bir taraftan mevkii hariciyemizi yeni katliam bühtanları ile sarsmaya, diğer taraftan da Kabine’yi, Meclisi mebusanımızı mevkii faaliyetten ıskat suretiyle vaziyeti dâhiliyemizde eyledikleri İstanbul’un işgalini sühuletle tatbik edecek bir zemin izhar eyliyorlardı”[17]

“Anandolu’da sâkin Ermenilerin ve Rumların evamiri Hükümete ve âmâli millîyeye muhalefetleri vukubulmadıkça her türlü tecavüzden masun tamamen mesut ve müreffeh bir hayata mazhariyetleri öteden beri kabul edilmiş bir esas idi. Klikya ve havalisinde ve Şark hududumuz dahilindeki resmî ve gayrîresmi Ermeni kuvvetlerinin dindaş ve ırkdaşlarımıza karşı vukubulan tecevuzatı cinayet kâraneleri karşısında dahi memleketimizde yaşıyan sâkin Ermenilerin her türlü taaruzdan masuniyetlerini temin eylemeyi pek mühim bir vazifei medeniye telâkki eyledik ve Anadolu’nun âlemi haricî ile temasının münkati olduğu bugünlerde menafii âliyei vataniyeyi istihdaf eyliyen tedabir meyanında Ermeni ahalinin muhafazai selâmeti lüzumunu bütün makamata bildirdik.

“İşte İstanbul’un ecnebi işgalinden bugüne kadar güzaran eden eyyamı ıstırabımız esnasında hiçbir devleti ecnebiyenin himayei fiiliyesine mazhar olmıyan Anadolu Ermenilerinden hiçbir ferdin hattâ en basit bir surette mâruzu tecavüz olmaması bize her vesile ile isnadı cinayet eden ve hasaisi medeniyeyi tahtı inhisara alan entrikacı Avrupa’nın yüzlerini kızartacak ve milletimizin fıtratan mütehalli olduğu şeairi insaniyenin derecei ulviyetini ispat edecek pek mühim bir noktadır.”[18]

Gizli olarak yapılan celsede ise Mustafa Kemal Paşa yine Ermenilerle ilgili aşağıdaki konuşmayı yapmıştır.

“Ermenilere gelince, Ermeniler bütün dünyanın fevkâlde mazharı sahabeti olmuş bir vaziyette bulunuyorlar. Âmali siyasiyelerinin tecellisi için nasıl çalıştıkları malûmdur. Fakat bu günkü vaziyetler bizimle temaslarına dair arzedebileceğim noktalar şunlardır: Ermeniler Erivan Ermeni Hükûmeti mıntakası dahilinde ahalii islâmiyeyi imha etmekle meşguldür. Biz İngilizleri, Amerikalıları aleyhimizde tahrik etmemek ve her nasılsa harbi umumide yapılmış olan vak’anın tekerrür ve tevalisine dair hiç bir zan ve şüphe vermemek için bu mıntıkai malûme dahilinde bulunan ahalii islâmiyenin hududumuzu geçmek suretile alenen muavenetlerine dahi şitap etmekte tereddüt ettik. Fakat oradaki ahalii islâmiye her taraftan hamisiz kalınca bittabi kendi hayat ve namuslarını yine kendiliklerinden muhafaza ve müdafaada tereddüt etmediler. Bu cihetle bidayetten bu güne kadar Erivan Ermeni Hükümeti mıntıkası dahilinde muharebe ve müsademe devam edegelmektedir ve bütün müsademat neticesinde de bittabi dindaşlarımız fevkalâde mutazarrır olmakla beraber namus ve haysiyetlerini de muhafaza etmekten geri durmuyorlar. ”[19]

Diyerek Mustafa Kemal Paşa bölgedeki Müslüman ahalinin son derece zor şartlar altında olduğunu beyan etmiş ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Müslüman halka karşı yapılmış olan Ermeni tecavüzlerine işgaller yüzünden milletin kendisinin karşılık vermek zorunda kaldığını konuşmasında dile getirmiştir.

Netice itibariyle Mustafa Kemal Paşa’nın bahsi geçen tarihte İttihatçıları suçlayıcı ifadeler kullanmamış ayrıca Ermenilerin iddia ettikleri sözde soykırımı ifade eden veya vurgulayan bir cümle de sarfetmemiştir. Hatta bu gizli celsedeki konuşmasının devamında, Maraş ve Urfa gibi yerlerde Fransızlar tarafından kışkırtılan Ermenilerin Müslüman Türk ahaliye yönelik tecavüz ve katliamlarına göz yummayacaklarını açıkça ifade etmiştir.[20]

Atatürk’e Atfedilen Yeni Bir İddia

Avrupa Parlamentosu’nun Dış İlişkiler Komitesi’nin 22 Kasım 2001 tarihinde açıklamış olduğu tasarısında[21] Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği adaylığı ile ilgili olarak şu açıklama yapılmıştır:

“Türkiye’nin AB üyeliği adaylığı, birliğe bölgede çatışmalar konusunda Türkiye’nin esnekliğini artırmasını garanti eden özellikle Ermenistan açısından özel fırsatlar ve nedenler sunmaktadır. Bu hem sınırın kapanması hem de 1915 soykırımına bakışı açısından böyledir...”[22]

Avrupa Parlamentosu’nun bahsi geçen taslağında yukarıda verilen paragrafına ise şöyle bir dipnot düşülmüştür:

“Soykırımın tanınması talebi, çoğunlukla Ermeni politikacılar tarafından yapılmaktadır. Bildirildiği üzere Kemal Atatürk 10 Nisan 1921’de TBMM’de yaptığı konuşmada Jön Türk rejiminin Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilere karşı soykırım yaptığını söylemiştir...”[23]

Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde böyle bir konuşma yapmış olması imkansızdır.

2. IV. 1337 (2 Nisan 1921) ile 30. IV. 1337 (30 Nisan 1921) tarihleri arasında TBMM’nde on üç (13) oturum yapılmıştır. 1921 yılı Nisan ayı içerisinde TBMM’de yapılan bütün oturumlar TBMM Zabıt Ceridelerinden okunmuş ve bu  oturumların hiç birisinde-gizli oturumlar da dahil olmak üzere- TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın bulunmadığı tespit edilmiş, dolayısıyla da konuşma yapmadığı görülmüştür. [24]

Yapılan inceleme sonucunda sadece 21. IV. 1337 tarihli 23. İçtima’ın (oturum) 4. Celsesinde Mustafa Kemal Paşa’nın 5/2685 numaralı 3. XI. 1336 tarihli “Vilâyatı müstahlasa ahalisine verilmiş olan tohumluk zehairin affı” hakkında kanun lâhiyası gıyabında okunmuş[25] ve yine 28. 4. 1337 tarihli 26. İçtima’ın 2. celsesinde Mustafa Kemal Paşa’nın 27. IV. 1337 tarihli “Âzayi Kiramdan bâzılarına mezuniyet itasına dair Divanı Riyaset Kararı”nın okunduğu[26] tespit edilmiş, Ermeni-Ermenistan konularında herhangi bir beyanatın olmadığı görülmüştür.

Mustafa Kemal Paşa, 1921 yılı Nisan ayı içerisinde TBMM’nde hiçbir oturuma başkanlık etmemiş hatta bu tarihte Meclis’e dahi gelmemiştir.

Bahsi geçen Nisan 1921 yılına ait Meclis Zabıt Cerideleri incelendiğinde ortaya çıkan bir diğer önemli nokta da, Avrupa Parlamentosu tasarısında tarih olarak belirtilen 10 Nisan 1921’de TBMM’nde herhangi bir oturumun yapılmamış olmasıdır.

TBMM’de 9 Nisan 1921 tarihinde 18. Oturumun yapıldığı, 10 Nisan 1921 tarihinde herhangi bir oturumun yapılmadığı bir sonraki oturumun 11 Nisan 1921 tarihinde 19. oturum olarak yapıldığı görülmüştür.[27]

Avrupa Parlamentosu rapörtörünün böyle bir yanlış beyanı araştırıp incelemeden her ne kadar taslak rapor dahi olsa resmi kayıtlarına geçirmesi bir bakıma yadırganacak bir hadise de değildir. Aynı durum ABD Parlamentosunda da sık aralıklarla kasıtlı olarak Ermeni Lobisi tarafından yapılmaktadır. Örneğin, gazetede çıkmış yalan bir haber, çok önemli bir vesikaymış gibi Kongreye sunulmakta ve ısrarla kayıtlara geçirilmesi istenmektedir.[28] Sonraki yıllarda ise kayıtlara geçirilen bu yalan yanlış haberler, resmi kongre belgesi olarak Ermeni propagandacıları tarafından “kaynak ‘Kongre Zabıtlarıdır!’” diyerek kullanılmıştır (-maktadır).

Atatürk, Ermenilerin Türk halkına yönelik tedhiş hareketlerini bir çok konuşmasında belirtmekle kalmamış, Cumhurbaşkanı olduğu dönemde de fiiliyatıyla söylemlerini pekiştirici faaliyetler yapmıştır. Şöyle ki, işgal döneminde İngilizlerin baskısıyla Osmanlı Hükümeti tarafından kurulan Divan-ı Harbi Örfi’lerde masum oldukları halde idam edilmiş olanların ve Ermeni teröristlerce şehit edilenlerin geride kalan aile fertlerine Atatürk, Cumhurbaşkanlığı sırasında sahip çıkmış, onlara ev vermiş ve maaş bağlatmıştır.[29]

DİVAN-I HARB-İ ÖRFİ VE ERMENİ TERÖRİSTLER TARAFINDAN  ŞEHİT EDİLENLERE ATATÜRK’ÜN GÖSTERDİĞİ İLGİ VE YAPILAN YARDIMLAR

“Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey Olayı” ve Sonrasında Kemal Bey’in Ailesine Yapılan Yardım

Mondros Mütarekesinden sonra gerek İtilaf Devletlerinin gerekse beklediği fırsatı yakalayan Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın baskısı sonucu “memleketi harbe sokanlarla Ermenileri tehcir edenlerin yargılanması” istenmiş ve bu yönde ilk adım Tevfik Paşa Hükümetinin 1 Mart 1919’da Padişaha sundukları kararname ile atılmıştı. Ancak Padişah, olağanüstü yetkilere sahip Divan-ı Harb-i Örfi hüvviyetindeki bir mahkemenin nazırları yargılamasına Kanun-ı Esasi’nin izin vermediğini ve suçluların cezalandırılması için yeni mahkemelere ihtiyaç olmadığını belirterek kararnameyi geri çevirmişti. Oysa bundan önce Şubat ayı içerisinde (Nazır statüsünde olmayan) İttihatçıları yargılayan Divan-ı Harb-i Örfi çalışmalarına başlamıştı. [30] Çok geçmeden yapısı itibariyle tam bir Hürriyet ve İtilaf hükümeti olan Damad Ferid Paşa hükümeti kurulmuştu.[31]

Kemal Bey’in Yargılanması

Damad Ferid Hükümeti, “Ermenilerin, İngilizlerin ve diğer büyük Devletlerin arzusu ve mutabakatleriyle müstakil ya da muhtar bir cumhuriyet” vaadiyle iş başına gelmişti.[32] Bu hükümet, Ermeni tehciri ile ilgili yargılanmaları hem Ermeni ve İngilizlere yaranma, hem de amansız bir şekilde muhalif olduğu için İttihatçıları cezalandırma aracı olarak görüyordu. Çok geçmeden bir kararname hazırlanarak Padişaha sunulmuş ve Padişah tarafından onanarak yürürlüğe konulmuştur (8 Mart 1919). Bundan sonra Damad Ferid ilişki içinde bulunduğu İngiltere Sefarethanesi’nin taleplerini yerine getirerek “tehcir ve harp mesulleri bahanesi ile birçok namuslu, vatanperver ricalin tevkifini” istemişti. [33]

Çok geçmeden tutuklamalar başlamış ve kanun yürürlüğe girdikten hemen sonraki iki gün içerisinde 20 den fazla İttihatçı tutuklanmıştı. 24 Mart‘ta ise Divan-ı Harb-i Örfi yargılamaları başlamıştı. Bu davalar “Yozgad Tehcir ve Taktil Davası”, “Trabzon Tehcir ve Taktil Davası” gibi davalar olup diğer tehcir davalarıyla devam etmiştir. Damad Ferid Hükümeti bu davaların süratle yürütülmesi ve bir sonuca varması için mahkeme üzerinde büyük baskılar uygulamış ve sonuç olarak İstanbul’daki Divan-ı Harb-i Örfi, ilk kararını 8 Nisan 1919’da bir idam kararıyla[34] sonuçlandırmıştı. Bu karar, Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgad Mutasarrıf Vekili Mehmed Kemal Bey’in idam kararıydı...[35]

Yukarıda da zikredildiği gibi Gotthard Jaescke bu mahkemeler hakkında: "Divan-ı Harp Mahkemelerinin kuruluş ve yargılama sürecinde İtilâf devletlerinin gerek komiserleri gerekse komutanları çok yakından alaka göstererek hükümete devamlı baskı ve yönlendirmede bulunmuşlardır." değerlendirmesini yapmıştır[36].

Divan-ı Harp Mahkemeleri her gün Ermeni ve Rum nümayişçilerle dolup taşmıştır. Gazetelerde, tehciri görenleri şahitliğe çağıran ilânlar çıkmış, mahkemeler ise ömründe Boğazlıyan ve Bayburt'a gitmemiş kişilerin İstanbul'da şahitliğini kabul etmiştir.[37]

Bu günleri "Türklere karşı Ermeni Komitecileri" adlı eserinde Altan Deliorman şöyle anlatır:[38]

"...Şimdi, Ermeni komitecileri tekrar İstanbul'a doluşmuş, savaş içinde çıkarılan tehcir kanununun hesabını sormak için, İtilâf Devletleri'nin temsilcileri vasıtasiyle pek kanlı hazırlıklar yapmaktaydılar. Bu komitecilerin başında Ermeni Patriği Zaven Efendi gelmekteydi. Zaven Efendi, şimdi arka arkaya listeler hazırlıyor, Ermeni tehcirinde suçlu gördüğü kimselerin adlarını Sadrazamın eline tutuşturuyordu. Sadrazam Ferid Paşa Hürriyet ve İtilâf Fırkası'nın reisiydi. İttihadçılara karşı da büyük nefret hisleriyle doluydu. Fırkacılık Osmanlı Devleti'nin son senelerinde bir hastalık haline gelmiş en umulmadık zamanlarda bile büyük gaileler çıkarmıştı. Damad Ferid Paşa'nın nazarında, kendisinden önceki devrede işbaşında bulunanlar ittihadçıydı; şu halde suçluydular. Cezalarını çekmeleri lâzımdı.

“Patrik Zaven Efendi'nin nazarında ise, Ermeni tehciri dolayısıyla bütün Türkler suçluydu. İttihadçılar başta olmak üzere. . . O halde, bunların da cezalarını çekmeleri lazımdı.

“İşgal kuvvetlerini arkasına alan Patrik, tertiplediği listeleri Damad Ferid Paşa'ya gönderiyor. O da bunları, "Nemrut Mustafa Divân-ı Harb-i" adı ile anılan idam mekanizmasına havale ediyordu. Enver, Talât ve Cemal Paşalar Türk topraklarını terk etmişler, Avrupa'ya, Kafkasya'ya, Orta Asya'ya doğru kaybolup gitmişlerdi. Onlardan, Nemrut Mustafa Paşa eliyle değil, başka yollardan intikam alınacaktı. Fakat, hiç olmazsa birkaç idarecinin kanı dökülmeliydi ki, Ermeni Komitecilerinin iştahı tatmin edilebilsin.

“Yakın günlerde, İstanbul halkı, Beyazıt Meydanı'ndaki darağaçlarında can verecek masum ve bahtsız Türk idarecilerinin kaderine hep birlikte ağlayacaktır.”[39]

Yaklaşık iki ay süren ve üyeleri arasında Ermenilerin de bulunduğu Mehmed Kemal Bey’in mahkemesinde dinlenen şahitlerin çoğu da yine Ermeniler olmuştur. Mehmed Kemal Bey hakkında 8 Nisan 1919’da verilen karar 10 Nisan 1919 Perşembe günü Beyazıt Meydanı’nda yerine getirilmiştir.[40]

Kemal Bey’in mahkemesinde birçok yalancı şahit dinlenmiştir. Konuyla ilgili “özgün” bir çalışma olan Nejdet Bilgi’nin “Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması” isimli eserde geniş izahatta bulunulmuştur.[41]

Kemal Bey’in Yozgad ve Boğazlıyan’da göreve başladığı sıralar ve görevini sürdürdüğü dönem içerisinde bölge de birçok Ermeni isyanı çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin savaş içerisinde olduğu bu dönemde Ermeniler ya düşman saflarında yerlerini almışlar ya da kendi bulundukları bölgelerde isyan haline geçmişlerdi. Devletin savaş hali gibi olağanüstü bir durumda haklı olarak almış olduğu ‘tehcir’ kararıyla birlikte de özellikle Kemal Bey’in görev yaptığı Yozgad ve Boğazlıyan çevresinde Ermeni tedhiş faaliyetleri yoğunluk kazanmıştı. Kemal Bey, görevinin bir gereği olarak bu tedhiş faaliyetlerine engel olmaya çalışmıştı. Kemal Bey, Boğazlıyan civarındaki köylerde yapmış olduğu aramalarda Ermenilere ait çok sayıda silah ve cephane ele geçirmişti.[42] Sonuç itibariyle Mehmed Kemal Bey İstanbul’dan kendisine verilen emirleri yerine getirmişti.

Mahkemedeki savunmasında Kemal Bey, Türklerin hiçbir zaman “müsebbib ve zâlim” olmadıklarını, ancak Ermenilerin bağımsızlık kazanmak amacıyla yüz binlerce masum Türk’ü katlettiklerini bunun da savaşın acılarını çok çekmiş olan Müslüman halkın kinini tahrik ettiğini belirtmiştir.[43]

Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Vasiyeti

Kemal Beyin Mülkiyeden sınıf arkadaşı e sonradan Bekirağa Bölüğü’nde hapishane arkadaşı olan İbrahim Zağra, Kemal Bey hakkında şunları anlatmıştır:[44]

“Kemal ile, mevfuken kaldığım Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu olarak buluştuk. Boğazlıyan Ermenileri’nin tehciri sebebiyle muhakeme ediliyordu. Mülkiye sıralarında şûh ve şâtır ve dâima gülen Kemal’in bu meseledeki kahramanca hareketine daima hayran kalmıştık. Kendisiyle bir gün görüşürken: ‘İbrahim beni asacaklar’ demiş; çocuklarını ve ailesini düşünerek, derinden bir ‘Ah!’ çekmişti. Zirâ, gerek tehcir esnasında, gerek önemli memuriyetleri sırasında, ahlâkî salâbetini o derece muhafaza etmiş, o kadar temiz kalmıştı ki, ilk tevkifi sırasında, kendisini ziyarete gelen eniştesinden bir tek sigara isteyecek on parası olmadığını söyleyecek kadar irtikab ve tenezzülden uzak bulunmuş; ailesine maddî hiçbir servet bırakmayarak, ‘Bayrak kadar temiz kalıp’, ebediyete ulaşmıştır. İç çekişinin sebebi bu idi.”

Vasiyet[45]

“Merhum sevgili oğlum Adnan’ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayırındaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyünde sâkindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesinde 67 numaralı hanedir, adı İsmet Hanımdır. Defin masrafı teyzeme tevdî buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: ‘Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in ruhuna fatiha.’ Perişan zevcem Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref’e muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel âşâr memur-u sâbıkı Arif Bey de acizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenat olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zevâl bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zevâl vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.

30 Mart 1335

Boğazlıyan Kaymakam-ı Sâbıkı Kemal. ”

Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in idamından yaklaşık bir yıl sonra açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı ilk kararlardan birisi Ermeni tehciri bahanesiyle tutuklu bulunanların tahliye edilmesi şeklinde olmuştur (8 Mayıs 1920).[46] Konuyla ilgisini kesmeyen TBMM, 11 Ağustos 1920 tarihinde de tehcir mahkemelerini tamamen kaldırmıştır.[47] Bununla da yetinmeyen Mustafa Kemal başkanlığındaki TBMM, Padişah-İstanbul Hükümeti ve İtilaf Devletleri’nin cuntası tarafından katledilen “Ermeni davası” şehitlerine sahip çıkmış ve ilki 25 Aralık 1921’de Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey olmak üzere ikincisi 14 Ekim 1922 tarihinde de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i ‘Milli Şehit’ ilân eden kararları çıkartmış, bu şehitlerin arkalarında bıraktıkları eş ve çocuklarına maaş bağlamıştır.[48]

Cumhuriyetin kuruluşunu takip eden yıllarda Mustafa Kemal, konu üzerindeki hassasiyetini korumaya devam etmiş ve kendisinin Cumhurbaşkanlığı döneminde 2 Şubat 1927 yılında Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in arkasında bıraktığı ailesine Maliye Bakanlığı Vakıflar İdaresine devr olunmuş olan evi kendi üzerlerine tapu edip yerleşmelerini sağlamıştır.[49]

Türkiye Cumhuriyeti

Başvekalet

Kalem-i Mahsus Müdüriyyeti

Aded

4710

Kararnâme

Ermeni emvâl-i metrûkesinden bulunması hasebiyle Maliye Vekâlet-i Celilesince Evkaf İdaresine devir olunan ve İstanbul İdare Hey’etince yirmibin lira kıymet takdîr edildiği anlaşılan merbût cedvelde muharrer apartmanla hanenin, 31 Mayıs 926 tarih ve 882 numrolu kanun ahkâmına tevikân(tevirân), Boğazlıyan Ka’imakamı Kemal Bey’in hîn-i vefatında nafakasiyle mükellef bulunduğu zevcesi Hatice ve kerimeleri Müzehher ve Müşerref Hanımlarla Mahdumu Adnan Bey nâmlarına tahsîs ve temlîki, Evkaf Müdüriyyet-i Umûmiyyesinin 2 Şubat 927 tarih ve 31667/17 numrolu tezkiresiyle vukû’bulan teklifi üzerine, İcra Vekilleri Hey’etinin 2 Şubat 927 tarihli icitmâ’ında tasvib ve kabul olunmuşdur. 2 Şubat 927

Reisicumhur

Gazi M. Kemâl

 

Başvekîl                           Adliye Vekîli      Müdâfa’a-i Milliye Vek.

  İsmet                                  M. Esâd                                                Receb

 

Bahriye Vekâleti Vek.                Dahiliyye Vek.                                       Hariciyye Vek.

         İhsan                                    M. Cemil                                              Dr. T. Rüştü

 

Maliyye Vek.                     Ma’arif Vek. Vek.                                 Nafı’a Vek.

         M. Abdülhâlık                            Dr. Refik                                                 Behiç

 

Ziraat Vek.                              Ticaret Vek.                            Sıh. Ve Mua. İct.Vek.

M. Sabri                                     M. Rahmi                                       Dr. Refik

Urfa  Mutasarrıfı  Nusret  Bey  Olayı  ve  Sonrasında   Nusret  Bey’in  Ailesine Yapılan  Yardım

Divan-ı Harb-i Örfi’nin kurbanlarından birisi de Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’dir. Nusret Bey, Mondros Mütarekesinden sonra Dahiliye Vekilliğine atanan Artin Cemal adıyla tanınmış Cemal Bey tarafından görevinden azledilmiş, İstanbul’a getirilmiş ve o dönemde Hurşid Paşa’nın başkanlığında kurulan Divan-ı Harb-i Örfi’de “Ermeni tehciri davası” sanığı olarak yargılanmış ancak hiçbir suçu olmadığı için beraat kararı almıştı. Ancak çok geçmeden Nusret Bey, tekrar tutuklanarak Bekirağa Bölüğü denilen meşrutiyet sonrası siyâsi sanıkların tutulduğu zindana götürülmüştür. Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, bu hapishaneye geldiğinde yalnız değildi. Zira eski (Başbakan) Sadrâzâm Said Halim Paşa’dan Şükrü (Kaya)’ya, Tevfik Rüşdü (Aras)’dan Memduh Şevket’e ve Mithat Şükrü (Bleda) Beylere kadar, Ziya Gökalp’ten Adiye Nazırı İbrahim Bey ve Dahiliye Nazırı Hacı Adil Beyler hatta Tanin Gazetesi Başyazarı Hüseyin Cahit (Yalçın) Bey de dahil olmak üzere birçok İttihatçının orada mahbus olduğunu görmüştür.[50]

Nusret Bey’in getiriliş sebebi daha önce yargılanıp beraat ettiği dava olan “Ermeni tehciri davası”dır. Tehcir sırasında Urfa’nın en büyük idari amirliği olan Mutasarrıflık görevini yürütmekteydi. Nusret Bey, İstanbul’dan kendisine gelen emirleri yerine getirmiş, savaş gibi olağanüstü şartlar içerisinde isyanları, ihanetleri ve tedhiş hareketleriyle devlet için birinci derecede tehdit unsuru olan Ermenilerin sevkiyatı işini onların güvenliklerini temin ederek yerine getirmişti.

Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in mahkemesinde olduğu gibi Nusret Bey’in yargılandığı Divan-ı Harb-i Örfi’nin de Başkanlığını Nemrud Mustafa Paşa yapmıştır.

İngiliz himayesinde cesaret bulan Ermeni Patrikhanesi mahkemeye sürekli olarak yalancı şahit tedarikinde bulunmuş hatta şahit bulunamadığı zamanlarda da gazetelere ilanlar verilmiştir.[51]

Örneğin 29 Nisan 1920 tarihli Serbestî gazetesinde şöyle bir ilan çıkmıştır:[52]

“Divan-ı Harb-i Örfî Riyâsetinden:

Bayburt ve Ergani Madeni taktil ve tehciri meselesine dair malûmat ve meşhudatı olanların Divânı Harbe gelmeleri ilân olunur. ”

30 Nisan 1920 tarihli Peyam Sabah gazetesinde ise “Davet” başlıklı bir başka ilân çıkmıştır. İlân şöyledir:[53]

“Divân-ı Harb-i Örfî Riyâsetinden:

Bayburt ve Ergani Madeninden tehcir olunup âhiren avdet eden müslim ve gayrimüslimlerden Dersaâde’de bulunanların önümüzdeki cumartesi günü zevâli saat 10’da Divân-ı Harb-i Örfi’de hazır bulunmaları beyân olunur. ”

Aslında yukarıda gazetelerdeki bu ilânlar, Ermenilerin bugün hala iddia ettikleri sözde 1.5 milyon Ermeni’nin öldüğü iddiasını çürüten en büyük delillerdendir. Zira eğer iddia edildiği gibi böyle bir olay olmuş olsaydı, bu mahkemeler sırasında neredeyse sona eren bir imparatorluk içinde İstanbul’da İtilaf Devletlerinin tam desteğini almış olan  Ermenilerin konuya çok yakın ilgi gösterecekleri muhakkaktı.  Böylelikle de bahsi geçen mahkemeler yüz binlerce Ermeni şahidiyle dolup taşardı. Zira, iddia edilen olayın doğası bunu gerektirirdi. Oysa yukarıda da görüldüğü üzere olaylarla ilgili şahitlik için artık gazete ilânlarına başvuruya kadar gidilmiştir.

Gerek bu ilânlarla gerekse Ermeni komitecileri ve Patrikhanenin üstün uğraşları neticesinde mahkemeye getirtilen şahitlerin iddia edilen hiçbir olaya şahit olmadıkları görülmektedir. Örneğin, kendisinin Bayburt’ta doğup büyüdüğünü söylediği halde sorulan sorular neticesinde Bayburt’a hayatında hiç gitmediği anlaşılan hatta şivesi dahi Bayburt şivesi olmayıp İstanbul şivesiyle konuşan yalancı şahitler bunun en önemli delillerindendir. Nemrud Mustafa Paşa’nın Başkanlığındaki bu mahkemede 10 yaşındaki Ermeni çocukları dahi şahit olarak dinlenmiştir. Nusret Bey’in mahkemesinin 1920 yılı ortalarında yapıldığı düşünülürse tehcir sırasında henüz beş yaşında olan ve henüz aklı bir şeye ermeyecek yaştaki çocukların kendilerine öğretilenleri mahkemede yalan yanlış söylemeleri ve bu ifadelerin Nemrud Mustafa Paşa tarafından son derece dikkate alınması düşündürücüdür. Ancak sonuç itibariyle Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’in kaderi de Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in çizgisiyle birleşmiştir. Yani idam. . . [54]

Nusret Bey’in Kardeşine Son Mektupları ve Vasiyeti[55]

“Kardeşim,

Müretteb ve musanna birtakım cerâime istinaden hakkımda hükm-ü idam lâhik olduğunu ve infazını temin için Mustafa Paşa’nın[56]bizzat çalışmakta bulunduğunu gördüm ve işittim. Vicdanım kat’iyyen azap hissetmiyor. Çünkü bîgünahım (günahsızım), masumum. Meğer muazzep olanlar, alçak olanlarmış. Elhamdülillâh alçaklık etmedim. Namusumu ve vicdanımı daima muhafaza ettim. Cemal Bey[57] ve Mustafa Paşa ile Ermenilerin tertip eyledikleri şu cerâimden hiçbirinin faili değilim. Bundan emin olabilirsiniz.

Siz bana kardeşlik değil, pederlik ettiniz. Mahfuzen getirilip ertesi günü tahliye edildiğim zaman da söylediğim gibi, tekrar temin ederim ki, bana isnad edilen fiillerin fâili değilim. Orduya ve binaenaleyh vatanıma ettiğim hizmetlerle binâen vâki olan terfilerim, nişan alışlarım bu adamların beni fırkacı zannederek hakkımda şu Ermeni meselesini icad eylemelerine sebep oldu. İşte benden fırka intikamını şu suretle bîgayri hakkın alıyorlar. Alsınlar. Allah âdil-i mutlaktır. Elbet bir gün onlar da gazaba düçâr olurlar.

Nusret”

“Kardeşim,

Bugün hayatımın son dakikalarını yaşıyorum. Vicdanım kat’iyyen muazzeb değildir. Hayatımda millet ve vatanıma hizmetten başka gayem yoktu. Onu elhamdülillâh kemali sıdk ve istikamette (tam bir sadakât ve doğrulukla) ifa ettim. Bana isnad olunan cerâimin hiçbirisinin faili değilim. Masum ve bîgünahım. Garaza kurban oluyorum. Mustafa Paşa, garazını bugün de gösterdi. İzzeddin (Nusret Bey’in kayınbiraderi) tafsilâtıyla anlatsın. Küçük çocuklarımı, zevcemi yalnız ve pek fakir olarak bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bile kalmayacaktır.

Allah aşkına sokaklarda bırakma. Valdesi, çocuklarımın terbiyelerine baksın, intikamımı almak için çocuklarımı ona göre terbiye ederek büyütsün. Babaları mücrim (suçlu) değil, şehiddir. İşte son nefesimde hiçbir şeyden korkmayarak vicdanımdan kopup gelen şu ifadelerimi sana iblâğ ediyorum. Vatanım yaşasın, elbet bir gün gelir, intikamımı alır. Masumların âhı büyüktür.

Bir masumun kaniyle oynayan şu Mustafa Paşa’nın hainâne hareketleri şu dünyada kendisine acaba kâr kalacak mı? Sabır tavsiye eder ve aileme sefalet çektirmemenizi rica ederim. Bilirim, senin de halin müsait değildir. Fakat ne yapalım, senden başka kimsem yok.

Elveda kardeşim, hakkınızı helâl ediniz.

Nusret”

Nusret Bey’in İdamından Sonra Nusret Bey’in Ailesine Yapılan Yardım

1 Ağustos 1920 sabahı tıpkı Kemal Bey gibi Bayezid Meydanında idam edilen Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’in bu acı sonundan hemen sonra Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Başkanlığındaki TBMM 11 Ağustos 1920 tarihli kararıyla yukarıda da bahsedildiği gibi bu mahkemeleri lağvetmiştir. Daha sonra ise 25 Aralık 1921 tarihli Nusret Bey’i “Milli Şehit” ilân eden kanunu çıkarmış ve Nusret Bey’in geride bırakmış olduğu hanımı ve çocuklarına maaş bağlamıştır.[58]

Mustafa Kemal Atatürk, Kemal Bey’in ailesine gösterdiği yakın ilgiyi Nusret Bey’in ailesi için de göstermiş ve aşağıdaki belgede de[59]görüldüğü üzere kendi imzasıyla bu aile için yardımlarını esirgememiş ve vatan için şehit düşen bu ailelere sahip çıkmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti

Başvekalet

Muamelât Müdüriyyeti

Aded

5973

Kararnâme

Ermeni Sûikasd Komiteleri tarafından şehid edilen Urfa Mutasarrıf-ı sâbıkı Nusret Bey’in vârislerine verilmesi muktazi yirmi bin lira kıymetinde müstakil bir mülk bulunmadığı İstanbul vilâyetinin iş’ârından anlaşılmasına mebnî, Beyoğlu’nda Asmalı Mescid mahallesinde cadde-i kebîrde kâ’in atîk 264-264 ve on bir def’a mükerrer 266 ve 266 ve Cedîd 212 numrolu yirmi üç bâb ma’auda dukkânı müştemil tevsi’i intikali ve yüz kırk bin kuruş vâridat-ı Sâfiyeli Anzavur Hanı nâmıyla ma’rûf bir bâb apartmanda Bedros nâm şahısdan metrûk bulunan ve İstanbul Vilâyeti İdâre Hey’etince hey’et-i mecmûasına takdir edilen elli bin liradan otuz iki hisse itibâriyle isâbet eden on beş bin altı yüz yirmi beş liralık on hissesinin 31 Mayıs 926 tarih ve 882 numrolu Kanun mûcibince müteveffayı muma ileyhin hîn-i vefâtında nafakası üzerine vâcip iken terk ettiği zevcesi Hayriyye Hanım ile mahdûmları Târık, Mazlum ve Nasûhi Beylere tahsis ve temlîki, Evkâf Müdiriyyeti Umûmiyesinin 14 Kânun-ı evvel 927 târih ve 43044/141 numrolu tezkiresiyle vukû’ bulan tekîfi üzerine, İcrâ Vekîlleri Hey’etinin 25 Kânûn-ı evvel 927 târihli ictimâ’ında tasvip ve kabûl olunmuştur. 25 Kânûn-ı evvel 927

Reisicumhur

Gazi M. Kemâl

 

Başvekîl                           Adliyye Vekîli                            Müdâfa’a-i Milliye Vek.

  İsmet                                  M. Esâd                                       M. Abdülhâlık

 

Bahriye Vekâleti Vek.       Dahiliyye Vek.                                    Hariciyye Vek.

   M. Abdülhâlık                    Ş. Kaya                                            Dr. T. Rüşdi

 

Maliyye Vek.                    Ma’arif Vek.     Nafı’a Vek.

  M. Rahmi                       M. Rahmi                                                    Dr. Refik

 

Ermeniler Tarafından Şehit Edilen Doktor Reşit Bey’in Ailesine Yapılan Yardımı Gösteren Belge:[60]

Türkiye Cumhuriyeti

BAŞVEKÂLET

Muamelât Müdürlüğü

Aded

8855

Kararname

3 Temmuz 927 tarih ve 5894 numaralı Kararnameye zeyildir:

Ermeni komitaları tarafından şehit edilen ricalden Doktor Reşid Bey’in ailesine evvelce verilen on beş bin lira kıymetindeki emvale ilâveten istanbul’da Feri Köyünde Kır Sokağında Tahtaburunyan’dan metruk atik 12 Cedid 143 numaralı hane ile birinci kısım atik Kurtuluş Caddesinde Hokaçyan Viçen’den metruk Fransız mezarlığında 115 numaralı orta yerinden tahta perde ile tefrik edilen dükkân için 1500 lira olmak üzere ceman takdir edilen beş bin lira üzerinden temliki; Evkaf Umum Müdürlüğü’nün 12/12/929 tarih ve 71877/122 numaralı tezkiresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 12/2/930 tarihli içtimaında tasvip ve kabul olunmuştur. 12/2/930.

REİSİCUMHUR

İmza

Bş. V.                              Ad. V.                                     M. M. V.

İmza                                 İmza                                         İmza

 

Da. V.                              Ha. V.                                      Ma. V.

İmza                                 İmza                                         İmza

 

Mf. V.                              Na. V.                 İk. V.                                 S. İ. M. V.

İmza                                 İmza                     İmza                                        İmza

 

Ermeniler Tarafından Şehit Edilen Doktor Bahaeddin Şakir Bey’in Ailesine Yapılan Yardımı Gösteren Belge[61]

Türkiye Cumhuriyeti

BAŞVEKÂLET

Kalem-i Mahsus Müdüriyyeti

Aded

4716

Kararnâme

Ermeni emval-i metrukesinden olub maliyece vaz-ı yed olunarak bilâhara Evkafa devir edilen ve İstanbul Vilâyeti İdare Hey’etince onyedibin beşyüz altmış yedi lira kıymet takdir edildiği anlaşılan Şişli’de Kır Sokağında atîk üç ve Cedîd bir numrolu hanenin, 31 mayıs 926 tarih ve 882 numrolu kanun mucibince, Ermeni su-i kasd komiteleri tarafından şehid edilen ricalden doktor Bahaeddin Şakir Bey’in hîn-i vefatında nafakasıyle mükellef bulunduğu zevcesi Cenan Hanım’la oğlu Alp ve Mehmet Celasin Beyler namına temlîki, Efkaf Müdiriyyet-i Umumiyesinin 23 Kânûn-ı sâni 927 tarih ve 31453/9 numrolu tezkiresiyle vukû’bulan teklifi üzerine, İcra Vekilleri Hey’etinin 13 Şubat 927 tarihli ictimâ’ında tasvip ve kabul olunmuştur. 13 Şubat 927.

Reisicumhur

Gazi M. Kemâl

 

Başvekîl                           Adliye Vekîli      Müdâfa’a-i Milliye Vek.

  İsmet                                  M. Esâd                                                Receb

 

        Bahriye Vek.                      Dahiliyye Vek.                                          Hariciyye Vek.

         İhsan                                     M. Cemil                                                 Dr. T. Rüştü

 

Maliyye Vek.                     Ma’arif Vek. Vek.                                        Nafı’a Vek.

         M. Abdülhâlık                            Dr. Refik                                                         Behiç

 

Ziraat Vek.                            Ticaret Vek                                        Sıh. Ve Mua. İct. Vek. .                           

M. Sabri                                   M. Rahmi                                                Dr. Refik                                                  

 

 

Ermeniler Tarafından Şehit Edilen Cemal Paşa’nın Yaveri Nusret Bey’in Ailesine Yapılan Yardımı Gösteren Belge[62]

Türkiye Cumhuriyeti

BAŞVEKÂLET

Kalem-i Mahsus Müdüriyyeti

Aded

5570                                         

Kararnâme

Firarî Ermeni Mihran Bezoryan ile Kirkor Esmeryan’dan metrûk olup Hazinece vaz’ı yedle bilâhare Evkafa devir edildiği ve İstanbul İdare Hey’etince hey’et-i mecmu’asına on dokuz bin dört yüz kırk lira kıymet takdir olunduğu anlaşılan İstanbul’da Beyoğlu’nda Feriköy Büyükdere Caddesinde 83/123 numrolu hane ile Kadıköy’ünde Caferağa Mahallesinin atik Papasoğlu cedîd Moda Caddesinde kâ’in atik ve cedid 34 numrolu dükkân ve cedid 36 numrolu apartmanın nâmlarına tahsîsi; Ermeni komitaları tarafından şehit edilen ricalden Cemal Paşa Yaveri Nusret Bey’in veresesinden zevcesi Elmas Perinan ve hemşireleri Nebiye ve Münire Hanımlarla biraderi Aziz Nihad Bey . . . mezkûr hane, dükkân ve apartmanın 31 Mayıs 926 tarih ve 882 numrolu kanun mucibince . . .  nâmlarına tahsis ve temlîki, Evkaf Müdüriyyeti Umumiyesi’nin 6 Ağustos 927 tarih ve 38004/102 numrolu tezkiresiyle vukû bulan teklifi üzerine İcra Vekîlleri Hey’etince 30 Ağustos 927 tarihinde tasvîp ve kabûl olunmuşdur.   30 Ağustos 927

Reisicumhur

Gazi M. Kemâl

 

Başvekîl                           Adliyye  Vekâleti Vekîli              Müdâfa’a-i Milliye Vek.

  İsmet                                             Receb                                        Receb

 

        Bahriye Vek.                           Dahiliyye Vek.                                     Hariciyye Vek.

            İhsan                                   M. Cemil                                               Dr. T. Rüştü

 

Maliyye Vek. Vek.                  Ma’arif Vek.                                     Nafı’a Vek.

              M. Rahmi                                M. Necati                                              Behiç

 

Ziraat Vek.                          Ticaret Vek                                        Sıh. Ve Mua. İct. Vek. .                           

M. Sabri                                   M. Rahmi                                                Dr. Refik                                                  

 

 

Yukarıda görülmektedir ki, Mustafa Kemal Atatürk hakkında sürekli olarak birtakım iddialar ortaya atılmıştır (-maktadır). Oysa bu çalışmanın objektif bir eleştirisi yapıldığında, Mustafa Kemal’in şu ana kadar iddia edilen veya bundan sonra iddia edilecek benzer ithamları söyleyecek ve savunacak bir düşünce yapısına sahip olmadığı görülür.

1915 Göçü’nü soykırım olarak göstermek isteyen ve bu amaçla her türlü bilimsel etik kuralını çiğneyen çevrelerin Atatürk’e atfen bu tür yanıltıcı düzmece ifadelerin yanında, bilim çevrelerinin çok iyi bildiği gibi, Talat Paşa’ya atfen soykırım emreden sahte dokümanlar oluşturdukları da hatırlanmalıdır.

 

EKLER

 Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'in Ailesine Yapılan Yardım

BCA, 030 18 01, 027-70-0.

EK I
Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'in Ailesine Yapılan Yardım

BCA, 030 18 01, 8-8-2.

EK II
Cemal Paşa'nın Yaveri Nusret Bey'in Ailesine Yapılan Yardım

BCA, 030 18 01, 025-49-19.

EK III
Doktor Reşit Bey'in Ailesine Yapılan Yardım

BCA, 030 18 01, 023-7-18.

EK IV
Avrupa Parlamentosu Taslak Raporu


 

 


 

[1] Divan-ı Harb-i Örfi: Sıkıyönetim Mahkemesi.
[2] Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara, 1990, s. 154–155.
[3] Paul du Véou,  Lé Désastre d’ Alexandrette 1934–1938, Paris, 1938, s. 121–122.
[4] Süslü, Ermeniler ve 1915 . . . . , s. 155–156.
[5] “Nemrud” lakaplı bu kişinin bir diğer lakabı da “Kürd Mustafa Paşa”dır. Bunun için bkz. Osman Selim Kocahanoğlu, İttihat-Terakki’nin Sorgulanması veYargılanması, İstanbul, 1998, s. 41; Altan Deliorman, Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, İstanbul, 1973, s. 229.
[6] Süslü, Ermeniler ve 1915 . . . . , s. 155–156.
[7] Bunun için bkz. Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çev. Cemal Köprülü,  Ankara, 1986, s. 148–156.
[8] U. S. Congressional Record, 12 December, 1985.
[9] U. S. Congressional Record, April19, 1994, s. S4461.
[10] Türkkaya Ataöv, Another Falsification “Statement” (1926) Wrongly Attributed to M. Kemal Atatürk, Ankara, 1988, s. 3–17.
[11] Yeni Bin Yıl, 8 Ekim 2000.
[12] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 1. , s. 20.
[13] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 1. , s. 23.
[14] Bu sözler Mustafa Kemal Paşa’nın kendi düşünceleri değildir, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın kendi ifadeleridir.
[15] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 1. , s. 26.
[16] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 1. , s. 26–27.
[17] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 1. , s. 27.
[18] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 1. , s. 29.
[19] TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. 1. , s. 4.
[20] TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. 1. , s. 4.
[21] European Parliament, Draft Report, 22 November 2001. (Rapor’un aslı için bkz. Ekler bölümüne)
[22] European Parliament, Draft Report, 22 November 2001.
[23] European Parliament, Draft Report, 22 November 2001. Verilen dipnotun devamı şöyledir: “Cumhurbaşkanı Koçaryan’da Türkiye’nin soykırımı tanımasını talep etmektedir. Bu iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi açısından olmassa olmaz koşulu değildir” (European Parliament, Draft Report, 22 November 2001. )
[24] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 9-10.
[25] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 10. , s. 60.
[26] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 10. , s. 134.
[27] TBMM Zabıt Ceridesi, C. 9. , s. 442-443.
[28] Bunun çok açık bir örneği için bkz. Şenol Kantarcı, “Ermeni Sorunu: Ezilmiş Millet Kimliğiyle Meselenin Psikolojik Boyutu”, Yeni Türkiye: Ermeni Sorunu Özel Sayısı, I, Sa:37 (Ocak-Şubat 2001), s. 518-519.
[29] Konuyla ilgili Atatürk imzalı arşiv belgeleri aşağıda verilmiştir.
[30] 1918 Aralık ortalarında tutuklanarak İstanbul’a getirilen Mehmed Kemal Bey’in yargılamasına 5 Şubat 1919’a başlanmıştır. Nejdet Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması, Ankara, 1999, s. 86–87.
[31] Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 57–58.
[32] Jaeschke, İngiliz Belgeleri. . . , s. 41. “Sultan arzu ettiğimiz (yani İngilizlerin arzu ettikleri) her bir şahsın cezalandırılmalarına hazır olduğunu. . . ” diye devam eden yazısında Jaeschke, bu mahkemelerin işgal altında bulunan İstanbul’da İngiliz baskısıyla oluşturulduğunu ve verilen kararlar üzerinde de İngilizlerin son derece etkili olduklarını yazmıştır (Jaeschke, İngiliz Belgeleri. . . , s. 174. )
[33] Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 59. , Ayrıca bkz. Kemalettin Şükrü, Mütareke Acıları, İstanbul, 1930, s. 123.
[34] Jaeschke, İngiliz Belgeleri. . . , s. 178.
[35] Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 59. , 1918 yılı 10 Nisan’ından Kemal Bey hakkında idam kararının verildiği 8 Nisan 1919’a kadar Meclis-i Vükelâ’nın kararıyla Rum, Ermeni ve Arap muhacirlerinin yeniden iskân ve iaşeleri için seferberlik tahsisatından altmış milyon kuruşun tahsisini kararlaştırmıştı (İbrahim Ethem Atnur, Osmanlı Hükümetleri ve Tehcir Edilen Rum ve Ermenilerin Yeniden İskânı Meselesi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, (Kasım 1994) Yıl:7 Sa:14’den Ayrı Basım, Ankara, 1994, s. 121–122. )
[36]Osman Selim Kocahanoğlu, İttihat-Terakki'nin Sorgulanması ve Yargılanması, İstanbul, 1998, s. 40.
[37]Kocahanoğlu, İttihat-Terakki'nin Sorgulanması. . . , s. 40.
[38] Deliorman, Ermeni Komitecileri, s. 215–216.
[39] Deliorman, Ermeni Komitecileri, s. 215–216.
[40] Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 85; Jaeschke, İngiliz Belgeleri. . . , s. 178.
[41]Bu şahitliklerle ilgili olarak, örneğin Kemal Bey’in aleyhine şahitlik yapan Ermeni Leon Nahabetyan, Kemal ve Tevfik Beyler tarafından Keller köyünde 4 kişinin öldürüldüğünü iddia etmiş, isimleri kendisine sorulunca da birinin ismini vermiş diğerleri için de “anlar haber veririm” cevabını vermiştir. Yine tehcir sırasında 12 yaşında olan Artin oğlu Agob, akrabalarının öldürüldüğünü söylemiş, akrabalarının isimleri sorulduğunda iki isim vermiş diğerlerinin isimlerini unuttuğunu söylemiştir. Bir başka şahit Ojeni Varvaryan, Ermenilerin öldürülmesine şahit olduğunu, Kemal ve Tevfik Beyleri adam öldürürken görmediğini ancak işittiğini söylemiş ancak savcı tarafından bu ifadeler de çelişkili bulunmuştur. Bir başka çelişkili ifade ise Ohannes oğlu İstopan’dan gelmiştir. İstopan, önceki ifadesinde binlerce Ermeni’nin öldürüldüğünü ve bunları gözüyle gördüğünü söylemiş ancak mahkeme tarafından kendisine öldürülen kimseyi görüp görmediği sorulunca görmediğini belirtmiştir. (Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 104–105. )
[42] Sabah, 9 Şubat 1919; Memleket, 8 Mart 1919.
[43] Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 147.
[44] Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 88–89.
[45] Deliorman, Ermeni Komitecileri. . . , s. 233. Ayrıca bkz. Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 162–163.
[46] Düstur, Üçüncü Tertip, I, Ankara, 1953, s. 7–8; Ayrıca bkz. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi-Mondros’tan Mudanya’ya, Ankara, 1970, s. 102.
[47] Düstur, Üçüncü Tertip, I, s. 33.
[48] Bilgi, Ermeni Tehciri. . . , s. 184–185.
[49] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030 18 01,  023 – 7 – 12. Bundan sonraki dipnotlarda Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi “BCA” olarak gösterilmiştir.
[50] Deliorman, Ermeni Komitecileri, s. 236.
[51] Deliorman, Ermeni Komitecileri, s. 238.
[52] Deliorman, Ermeni Komitecileri, s. 238.
[53] Deliorman, Ermeni Komitecileri, s. 238.
[54] Deliorman, Ermeni Komitecileri, s. 239-242.
[55] Deliorman, Ermeni Komitecileri, s. 245–246.
[56] Mustafa Paşa tabirliyle Nemrud Mustafa Paşa kastedilmektedir.
[57] Cemal Bey tabiriyle Namı diğer Artin Cemal kastedilmiştir.
[58] Bunun için yukarıda anlatılan Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey mevzusuna bkz.
[59] BCA, 030 18 01, 027 – 70 – 3.  (Belgelerin orijinal metni çalışmanın sonunda ekler kısmında verilmiştir. )
[60] BCA, 030 18 01, 8 – 7 – 7.
[61] BCA, 030 18 01. 023 – 7 – 18.
[62] BCA, 030 18 01. 025 – 49 – 19.

 ----------------------
* -
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 4, Aralık 2001 - Ocak-Şubat 2002

 


www.eraren.org

 

©2008 ERAREN,
ERAREN -