| 1. Ermeni Araştırmaları Türkiye Kongresi
Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni sorunu, Ermeniler ve Ermenistan konularında Türkiye’de araştırma yapan bilim adamları ve yazarları bir araya getirmek, bu konuları çeşitli yönleriyle tartışmak ve üzerinde görüş birliği olan hususları içeren bir bildirge yayınlanmasını sağlamak üzere 20–21 Nisan 2002 tarihlerinde Ankara’da, Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in yüksek himayelerinde, konu ile ilgili Türk bilim adamları ve yazarların davet edildiği bir “Ermeni Araştırmaları Türkiye Kongresi” düzenledi. Kongreye tebliğ sunuldu. Kongre, katılanların ve tebliğlerin sayısı itibariyle, bu konuda Türkiye’de yapılan en büyük toplantı oldu. Tebliğ sayısı dikkate alındığında ise, muhtemelen dünyada bir rekor oluşturdu. Kongreye gösterilen bu rağbet Ermeni araştırmaları alanında Türkiye’de büyük bir ilginin mevcut olduğunu ortaya koydu.
Derginin bu sayısında Kongre hakkında ayrıntılı bilgiler veren bir yazı bulunmaktadır.[1] Tebliğ sunanların adları ve tebliğ konuları ile Kongre bildirgesinin tam metni de bu sayıda yer almaktadır.[2] Tebliğleri metinleri ayrıca ileride kitap şeklinde yayınlanacaktır.
2. Talat Paşa’nın Ölümünün 81. Yıldönümünde Uluslararası Teröre Bir Bakış Sempozyumu
Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nün, İstanbul Üniversitesi ile birlikte 15 Mart 2002 tarihinde İstanbul’da Para Palas Otelinde, Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay’ın himayesinde düzenlediği bu sempozyuma beş Türk ve altı yabancı bilim adamı katılarak tebliğler sundular.
Bu sempozyum dergimizde ayrı bir yazı ile incelenmektedir.[3] Sempozyuma sunulan tebliğler de ayrıca kitap halinde yayınlanacaktır.
Sunulan tebliğlerin özünlüğü yanında bu sempozyumun dikkati çeken diğer bir yönü yabancı katılımcıların sayısının fazla olması ve yabancı katılımcılardan bazılarının ilk kez bu konuda söz almalarıdır. Son yıllarda Ermeni sorunundaki gelişmeler sadece Türk bilim adamlarının değil, yabancıların da bu konuya eğilmelerini özendirdiği görülmektedir.
3. Ararat Filmi
Ermeni asıllı Kanada vatandaşı ve sanat filmleri çevirmekle ün yapmış yönetmen Atom Egoyan’ın “Ararat” (Ağrı Dağı) adını taşıyan bir film çekmesi ve bu filmin sözde Ermeni soykırımını konu alması Türk basınında filmin niteliği hakkında tartışma yarattı.[4] Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nün iki mensubu, Dr. Sedat Laçiner ve Şenol Kantarcı, filmin senaryosunu esas alarak bu konuda derinliğine bir inceleme yaptılar ve “Ararat: Sanatsal Ermeni Propagandası” başlığını taşıyan bir kitap yayınladılar. Kitapta film, konusu, amacı, verilmek istenilen mesajlar, kullandığı simgeler, finansman, Ermenistan’dan aldığı destek, yönetmen ve oyuncular gibi açılardan incelenmekte ve ayrıca Ermenilerin propaganda amacıyla sinemadan nasıl yararlandıkları, Türkiye karşıtı filmlerden örnek verilerek açıklanmaktadır. Diğer yandan, filimdeki olayların gerçek olaylarla karşılaştırması yapılmakta ve bunların tarihe uygun olmadığı saptanmaktadır. Gerçekten de Egoyan, tarihi olaylar için Amerikan misyoneri Clarence Ussher’in 1917 yılında yayınladığı “An American Physician in Turkey“ başlıklı kitabından yararlandığını söylemekte ise de filimdeki başlıca vahşet sahnelerinin Ussher’in kitabında yer almaması Egoyan’ın bunları kendisinin uydurduğunu göstermektedir. Kısaca bu kitap Ararat filminin propaganda için yapıldığını açık bir şekilde ortaya koymuş bulunmaktadır.
Egoyan Ararat filmini, ödül kazanabileceği ümidiyle Cannes Film Festivaline götürmüş, böyle bir olasılık bulunmadığını görünce filmi yarışmadan çekmiş ve yarışma dışı gösterime sokmuştur. Film, iyi eleştiriler almamıştır. Bunda yönetmenin kullandığı karışık ve yorucu anlatım tarzının ve filmin yeterince inandırıcı olmamasının başlıca neden olduğu anlaşılmaktadır.
4. Dışişleri Şehitlerinin anılması
Yurtdışında görevli iken Ermeni teröristler tarafından şehit edilen Türk memurları 30 Mayıs 2002 tarihinde Cebeci Asri Mezarlığındaki Dışişleri Şehitliğinde yapılan mutat törenle anıldı.
Şehit aileleriyle, içlerinde Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nün tüm mensuplarının da bulunduğu kalabalık bir izleyici grubunun katıldığı bu törende sırasıyla genç bir dışişleri memuru, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı E. Büyükelçi Ömer E. Lütem, Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem günün anlamını belirten birer konuşma yaptılar. Ayrıca Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Bülent Ecevit’in bu münasebetle gönderdiği mesajlar okundu.[5]
5. Fransa Başkanlık Seçimleri ve Ermeni Sorunu
Fransa başkanlık seçimleri, Ermeni militanların taleplerini ortaya atmaları için bir fırsat oluşturmuştur. Comité de la Défense de la Cause Arménienne (Ermeni Davasının Savunulması Komitesi) başkan adaylarına beş soru içeren bir mektup göndererek bunları cevaplandırmalarını istemiştir.[6]
Jacques Chirac, Fransız Parlamentosu’nun Ermeni “soykırımını” tanımış olduğunu vurgularken, bu “soykırım”ın inkârının önlenmesi için ne yapmayı düşündüğü hakkındaki birinci soruya açık cevap vermemiştir. Buna karşın eski Başbakan Jospin, zamanı geldiğinde Fransız Parlamentosu’nun soykırım inkârını cezalandırmak için gerekli önlemleri alabileceğini ifade etmiştir. Başkanlık seçimlerin ikinci turuna kalan Jean-Marie Le Pen ise bu soruyu cevaplamamıştır.
Bu vesileyle, sözde Ermeni soykırımını tanıyan Fransız kanunun, 1915 olaylarını bir soykırım olduğunu kabul etmeyenlere karşı bir yaptırım içermemesi karşısında[7] Fransa’daki Ermeni militanlarının, tüm gayretlerini “inkârcılara” karşı bir yaptırım kabul edilmesi yönünde yoğunlaştırdıkları görülmektedir. Ancak, yeniden seçilen Jacques Chirac’ın bu konudaki sükutu Ermeniler için pek ümit verici değildir. Bununla beraber bu talebin her fırsatta gündeme geleceğine muhakkak nazarı ile bakmakta yarar vardır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesinin önkoşulların neler olduğu hakkındaki ikinci soruya Başkan Chirac Kopenhag kriterlerini anımsatarak cevap verirken eski başbakan Jospin, bu kriterlerden sonra, Ermeni “soykırımı”nın tanınmasına da değinmiştir. Jean-Marie Le Pen ise “Asyalı bir ülke” olduğu için Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı olduğunu belirtmekle yetinmiştir.
Karabağ konusundaki üçüncü sorudan sonra, Türkiye ve Azerbaycan tarafından Ermenistan’a uygulanan “ambargo” hakkındaki dördüncü soruya Cumhurbaşkanı Chirac, bölgenin tamamında ve özellikle Türkiye ve Ermenistan arasında bir yumuşamanın ticari ilişkilerin kurulmasına ve gelişmesine yardım edeceği şeklinde dolaylı bir cevap vermiştir.
Fransa’da Ermeni kültür ve kimliğinin korunması hakkındaki son soruya en ilginç cevap Cumhurbaşkanı Chirac tarafından verilmiştir. Adı geçen seçildiği taktirde, Fransa’da bir Ermeni Kültürü Enstitüsü kurulmasını arzu ettiğini belirtirmiş, diğer yandan Ani’deki katedralinin yapısının güçlendirilmesi çalışmalarına uzun yıllardır destek verdiğini hatırlatmıştır. Böylelikle Fransız Cumhurbaşkanı’nın Ermenilere önemli bir hizmette bulunduğu gibi bir kanı uyanıyorsa da Fransa’da her alanda her olanaktan fazlası ile yararlanan Ermenilere yeni bir kültür enstitüsünün önemli bir katkı getireceğini düşünmek zordur.
Yukarıda da belirtildiği üzere Ermeni militanlar cumhurbaşkanlığı seçimlerinden kendi taleplerini ortaya atmak için yararlanmak istemişlerdir. Ermeni taleplerine en sıcak bakan aday olan eski Başbakan Jospin ikinci tura dahi kalamamış, bu tura kadar yükselen Le Pen Ermeni taleplerine ilgi göstermemiş, tekrar seçilen Chirac ise, sözde Ermeni soykırımı hakkında “geçen asrın en dehşetli suçlarından“ biri deyimini kullanmasına ve Türkiye’yi kastederek tarihin revizyonunun kabul edilemez olduğunu söylemesine rağmen,[8] Ermeni militanlarının taleplerini, fazla bir yararı olmayacağı görülen Ermeni kültürü enstitüsü hariç, geçiştirmiştir.
Fransız Cumhurbaşkanlığı adaylarının bu sözleri ülkemizde kayda değer bir yankı yaratmazken, seçimlerden sonra kurulan Fransız hükümetindeki bazı bakanlar Türk basınından olumsuz tepkiler almışlardır.[9]
Avrupa işlerinden sorumlu Bakan olan Renaud Donnadieu 1999 yılında Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin aday olarak kabul edilmesine şiddetle karşı çıkmış, bu konuda Mecliste bir soru önergesi vermiş, Türkiye’nin adaylığına neden karşı olduğunu açıklarken sözde Ermeni soykırımını da zikretmiş ve ayrıca Türkiye’nin Avrupa’nın doğasına karşı olduğunu söylemişti.[10]
Yerel Özgürlükler Bakanı olan Patrick Devedjian ise öteden beri Türkiye ve Türkler hakkında çok olumsuz ifadeleri ile tanınan bir kişidir. Fransa’da Türk diplomatlarına silahlı saldırıda bulundukları için yakalanan tüm Ermeni teröristlerin avukatlığını yapmıştır. Geçen yıl Fransa’da kabul edilen Ermeni “soykırımı” kanunun mimarlarından biri olarak bilinmektedir. Adı geçen vaktiyle mafya üyelerinin de avukatlığını yapmış ve sanıklardan birine tabanca teminine çalışmıştır.[11] De Gaulle taraftarlarını toplayan Cumhuriyetçi Birlik Partisi içindeki yerini, özel avukatlığını yaptığı[12] Jacques Chirac’a borçlu olduğu anlaşılmaktadır. Devedjian kendisine Adalet Bakanlığının verilmesini beklemiştir.[13] Mafya bağlantılarının bu makama atanmasını engellemiş olması muhtemeldir.
Bu arada başka bir olay da Türk-Fransız ilişkilerini etkilemiştir. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Paris’te Saint Lazarre Garı’nda, zemine ”Basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığı ülkeler” haritası çizerek bu haritada Türkiye’nin üzerine Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun resmini koymuştur. Gelip geçenin çiğnediği bu harita ve üzerindeki resimler Ankara’da tepki ile karşılanmış, Genel Kurmay bu örgüt aleyhinde dava açılacağını ve ayrıca Fransa ile askeri işbirliğinin gözden geçirileceğini bildirirken Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal Fransız Büyükelçisinden resmin kaldırılmasını istemiştir.[14] Fransızların, konuyu demiryolları idaresine bildirdikleri hakkındaki geçiştirici cevabın kabulünün mümkün olmadığı ve resmin süratle kaldırılmasının beklendiği resmi bir açıklama aracılığı ile kamuoyuna duyurulunca[15] Kıvrıkoğlu’nun resmi kaldırılmıştır.
Görüldüğü üzere bu olay Ermeni sorunu ile doğrudan ilgili değildir. Ancak, Fransa’nın bazı iç politika mülahazaları ile Ermeni iddialarını çekincesiz desteklemesinin Türkiye’de yarattığı güvensizliğin etkisi ile büyümüş ve iki ülke arasında ciddi bir soruna dönüşmüştür. Fransa’nın sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir kanun kabul etmesinin, aradan geçen bir buçuk yıla yakın bir zamana rağmen, Türkiye ile Fransa arasında, dolaylı veya dolaysız bir şekilde sorunlar yaratmaya devam ettiği görülmektedir. Fransa bu kanunu kabul etmekle Türk-Fransız ilişkilerine adeta bir Ermeni ipoteği koymuştur.
6. İsveç Parlamentosu raporu
İsveç Parlamentosu Dışişleri Komisyonu her yıl dış politika ve insan hakları konularında bir rapor hazırlamakta ve bu rapor görüşüldükten sonra Parlamentonun görüşü olarak hükümete bildirilmektedir.
20–21 Mart 2002 tarihlerinde parlamentoda görüşülerek kabul edilen raporda, Dışişleri Komisyonunun, Asuri/Süryani ve Keldani “soykırımının” tarihi bir gerçek olarak tanınmasını ve Türkiye’nin Ermeni “soykırımı”nı kabul etmesini isteyen önergeleri ele aldığı ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde meydana gelen olayların bir soykırım olduğunu ifade eden resmi bir İsveç görüşünün bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca, soykırımının 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesinde tarif edildiği ifade olunmuş ve daha sonra da, Komisyonunun görüşüne göre, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi yürürlükte olsaydı, Ermeniler ile Asuri/Süryani ve Keldanilere yapılanların, muhtemelen, bir soykırım olarak görüleceği ifade edilmiştir. [16]
Dışişleri Komisyonu raporunda, 1999–2000 yıllarına ait Komisyon raporunda, Osmanlı İmparatorluğunun Ermeni halkına soykırım yaptığına dair Birleşmiş Milletlerin 1985 tarihli bir kararına atıfta bulunulduğu, ancak ne 1985 yılında ve ne de diğer bir talihte Ermenilerin durumunu ele alan herhangi bir Birleşmiş Milletler kararının bulunmadığının anlaşıldığı, Asuri/Süryani ve Keldaniler için de durumun aynı olduğu ifade olunmuştur. [17]
Dışişleri Komisyonu ayrıca Ermenilerin, Asuri/Süryani ve Keldanilerin uğradığı katliamların açık bir şekilde tartışılmasının önemli olduğunu, bunun için tarihi araştırmalar yapılması gerektiğini, bütün hükümetler gibi Türk hükümetinin de tarihi araştırmaları teşvik etmesi, yapılmasını kolaylaştırması ve tarihi arşivleri araştırmacılara açması hususlarında sorunluğu olduğunu da değinilmiştir.[18]
Ermeni asıllı milletvekili Murad Artin ile diğer bazı milletvekilleri rapora Türkiye’yi suçlayan ifadeler koydurmaya çalışmışlar ancak yapılan oylamayı 89’a karşı 209 ile kaybetmişlerdir.[19]
Dışişleri Komisyonunun parlamento tarafından kabul edilen raporunda şu hususlar önem taşımaktadır:
A. Ermeni militanlarının İsveç’in Ermeni ”soykırımını” kabul ettiği iddialarının aksine rapor bu konuda resmi bir İsveç görüşü bulunmadığını açıkça ifade edilmiştir.
B. Buna karşın, Osmanlı döneminde 1948 Sözleşmesi yürürlükte olsaydı, olayların, “muhtemelen”, soykırım olarak görüleceğine dair sözlerle ise, 1948 Sözleşmesi’nin geçmişe dönük olarak işlemeyeceğini teyit etmenin yanında, soykırım olup olmadığını bir olasılığa bağlıyarak taraf tutmayan bir tutum benimsenmiştir.
C. Birleşmiş Milletler’in Azınlıkların Korunması ve Onlara Ayırımcılık Yapılmasının Önlenmesi Alt Komisyonuna 1985 yılında sunulan ve İngiliz uyruklu Benjamin Whitaker tarafından hazırlanan bir raporda soykırımından bahsedilirken, Yahudilerden sonra, örnek olarak, Ermeniler de sayılmaktaydı. Raporun Alt Komisyon’da tartışılması sırasında Türk ve diğer bazı ülkelerin Ermeni örneğine itiraz etmeleri sonucunda rapor, usul olarak bir üst makam olan İnsan Hakları Komisyonu’na gönderilmesi gerekirken, bu yapılmamış ve raporun “not edildiği” bildirilmekle yetinilmiştir. Rapor böylelikle hiç bir işleme tabi tutulmaz iken bu olay militan Ermeniler tarafından kamu oyuna Birleşmiş Milletlerin Ermeni “soykırımı”nı kabul ettiği şeklinde duyurulmuştur.[20] Bu yanlış bilgi İsveç Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nun 1999/2000 yılı kararında yer almış ancak bu yıl düzeltilmiştir. Böylelikle Birleşmiş Milletler’in sözde Ermeni soykırımını tanıdığı iddiasının asılsızlığı bir yabancı parlamento tarafından ortaya konmuştur.
7. Sözde Ermeni Soykırımı ve İsrail
İsrail’in Tiflis’te oturan Erivan Büyükelçisi Bayan Rivka Cohen, İsrail-Ermenistan ilişkileri hakkında 8 Şubat 2002 tarihinde Erivan’da düzenlediği bir basın toplantısında, sözde Ermeni soykırımı konusunda kendisine yöneltilen bir soruya cevaben, “Holokost, önceden planlandığı ve tüm bir milleti ortadan kaldırmayı amaçladığı için “tek”[21] bir olgudur. Şu anda hiçbir şey Holokost ile kıyaslanamaz“ demiştir.[22] Adı geçenin bu sözleri gerek Ermenistan’da gerek Diaspora’da Ermeni soykırımının inkarı şeklinde algılanmış, kendisine ve İsrail’e karşı bir basın kampanyası açılmış ve adı geçenin persona non grata (istenmeyen kişi) ilan edilmesini isteyenler dahi çıkmıştır.[23]
Bu olay Ermenistan Dışişlerini zor durumda bırakmış ve epey duraksamadan sonra İsrail’e bir protesto notası verilerek “Ermeni soykırımı gerçeğini inkar edilmesinin veya öneminin azaltılmasının kabul edilemeyeceği” bildirilmiştir. Ayrıca “Ermenistan’ın Ermeni soykırımı ile Yahudi Holokostu arasında bir paralellik kurmaya çalışmadığını, ve insanlığa karşı işlenen her suçun kendine özgü siyasi, hukuki, tarihi ve ahlaki sonuçları itibarıyla “tek” olduğuna inanıldığı ifade edilmiştir.[24] Diğer yandan, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bayan Cunik Ağacanyan, Dışişleri Bakanı Oskanyan’ın İsrail’e bir resmi ziyaret yapmasının öngörüldüğü, ancak şu anda İsrail’e bir ziyaret planlanmadığını söylemiştir.[25] Bakanın kendisi de, başka bir vesileyle, siyasi çıkarlar uğruna, Ermeni soykırımı gerçeğinden şüphe etmek suretiyle manevi değerlerin bir kenara bırakılmasından yakınmış ve “İsrail Devletinin bu politikasını değiştireceği zamanın geleceğinden emin olduğunu ve bunun, esas itibariyle, Yahudi halkının baskısı sonucunda gerçekleşeceğini” söylemiştir. [26]
İsrail ise Ermenistan’ın protesto notasına verdiği cevapta “İsrail Ermenilerin trajedisini takrir etmektedir, fakat bu olaylar bir soykırım ile kıyaslanamaz, ancak bu sözkonusu trajedinin büyüklüğünü azaltmaz.” denilmiştir.[27] Kısaca İsrail, Ermeni tehcirinin soykırım olmadığı konusundaki, geçen yıl İsrail Dışişleri Bakanı Simon Perez tarafından Türkiye’yi ziyareti sırasında ifade edilen resmi görüşü bu vesileyle tekrar ifade etmiştir. Simon Perez geçen Nisan ayında yaptığı ziyareti sırasında bu konuda şunları söylemişti.: “Ermeni trajedisi ile Holokost arasında benzerlikler yaratma girişimlerini kabul etmiyoruz. Holokosta benzer bir olay vuku bulmamıştır. Ermenilerin yaşadığı bir trajedidir ama bu soykırımı değildir. Bu sorunla tarihçiler uğraşmalıdır ve biz Ermeni trajedileri ile Holokostun mukayese edilmesini desteklemiyoruz.”[28] [29]
İsrail’in resmi tutumu bu olmakla beraber, bazı Yahudi bilim adamlarının farklı bir görüşü olduğu görülmektedir. Resmi makamlar gibi Holosotun “tekliğine” inananlar yanında başka holokostlar olduğunu ileri sürenler ve 1915 tehcirini de soykırım olarak kabul edenler bulunmaktadır. Bu kişilerden bir kısmı geçen yıl Ağustos ayında bir bildiri yayınlayarak görüşlerini şu şekilde dile getirmişlerdir: “Biz, aşağıda imzası bulunan Yahudi soyundan gelen bilim adamları, hahamlar, öğretmenler, cemaat önde gelenleri ve öğrencileriz. Yahudi olarak Ermeni halkı ile bir çok benzerlikleri paylaşıyoruz. Biz, iki halk da, 20. asırda soykırım kurbanı olduk ve var olma hakkımızı inkâr etmek isteyenlere rağmen hayatta kalabildik. Ermenistan’ın Hıristiyanlığı kabul edişinin 1700 yılına rastlayan bu 2001 yılında, Yahudi olarak, Ermeni dostlarımızı ve onların Batı toplum ve kültürüne katkılarını selamlıyoruz.“[30]
Bu bildiri 54 tanınmış Yahudi tarafından imzalanmıştır. Bunlar arasında 13 profesör ve 8 haham bulunmaktadır. Bildiriyi imzalayan bazı yazarlar ve eserleri dipnotta gösterilmiştir.[31]
Bu arada özellikle iki kişinin faaliyeti dikkati çekmektedir: Kudüs'teki Holokost ve Soykırım Enstitüsü İcra Direktörü ve Soykırım Ansiklopedisi Editörü İsrael W. Charny ile "Banality of Indefference: Zionism and the Armenian Genocide" (Sıradanlığın Kayıtsızlığı: Siyonizm ve Ermeni Soykırımı) başlıklı kitabın yazarı, ABD'deki Ermeni Zoryan Enstitüsü üyesi Yair Auron. Bu iki şahıs sözde Ermeni soykırımının tanınması için devamlı bir faaliyet içinde olup, son olarak Büyükelçisi Bayan Rivka Cohen'in yukarıda değindiğimiz sözleri üzerine, İsrail hükümetine birer protesto mektubu göndermişlerdir.[32]
Ermeni görüşleri doğrultusunda düşünen ve faaliyet gösteren bazı tanınmış Yahudilerin mevcudiyetine rağmen resmi İsrail görüşü halen geçerlidir ve İsrail’in, Türkiye'nin stratejik değerini de dikkate alarak, sözde Ermeni soykırımını tanıması olasılığının şu safhada mevcut olmadığı söylenebilir.
Ermeniler, İsrail ile iyi ilişkiler yürütmenin kendileri açısından yararlı olduğunun bilinci içindedirler ve bu yönde çaba harcamaktadırlar. Ancak Bayan Rivka Cohen olayının gösterdiği gibi, sözde soykırım konusunda aşırı bir duygusallık içinde olduklarından, gereksiz tepki göstermekte ve mesela, yukarıda değindiğimiz gibi, İsrail Hükümetinin Ermeni “soykırımını” tanımadığını nota ile teyit etmesi gibi, hiç de lehlerine olmayan sonuçlar almaktadırlar.
8. Sözde Ermeni soykırımı ve İsviçre
İsviçre Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımının tanınması için bir çok girişim yapılmış ancak bunlar bir sonuç vermemişti. 13 Mart 2001 tarihinde yapılan son girişimin 73’e karşı 70 gibi az bir fark ile reddedilmesi bu konunun tekrar İsviçre Parlamentosu’na geleceğini ve bu kez kabul edilme şansının daha yüksek olacağını düşündürmüştü.[33]
Gerçekten de, beklendiğinden daha kısa zamanda, konu tekrar İsviçre Parlamentosuna sunuldu. Cenevre milletvekili Jean-Claude Vaudroz, parlamentoya 20 Mart 2002 tarihinde şu karar tasarısını sundu. “İsviçre Milli Konseyi (parlamentosu) 1915 Ermeni soykırımını tanır. Hükümetten bu tanımayı not etmesini ve mutat diplomatik yollarla iletmesini ister.”[34]
Bu konudaki önerge parlamentonun 201 üyesinden 115’i tarafından imzalandı. Bunda, metnin İsviçre Hükümetini bağlayıcı bir yönü olmaması, Türkiye veya Türklerden bahsetmemesi ve kınama ifadeleri içermemesinin başlıca etken olduğu ve böylelikle Türkiye’nin fazla itiraz etmeyeceğinin düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Nitekim önerge sahibi Jean-Claude Vaudroz, bu kararın günümüz Türkiye’sini hedef almadığı söyledi. Oysa, ismen ifade edilmese de tasarıda Türkiye ve Türklerin kastedildiği açıktır. Diğer yandan, kabul edildiği taktirde bu kararın Ermeniler tarafından Türkiye’ye karşı kullanılacağında şüphe bulunmamaktadır.
Sözkonusu karar tasarısının İsviçre Parlamentosu’na sunulmasından birkaç gün sonra, Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapan İsviçre Ekonomi Bakanı Pascal Couchepain bu konunun önemini küçümseyerek “Bu sadece bir beyandır” ve “Türk kamu oyunun bu konudaki duyarlılığını biliyoruz. Bu sorunun siyasi kuruluşlara değil tarihçilere bırakılması gerektiğini düşünüyorum” ifadelerinde bulundu. Ayrıca “Milletvekilleri genellikle, içeriğini tam olarak bilmeden, çeşitli önerileri imzalarlar” sözlerini sarf etti.[35] İsviçre Dışişleri Bakanı Joseph Deis’te İsviçre Parlamentosu’nun bir karar almak istediğini ve bu kararın Hükümet ile bir ilgisi bulunmadığını ifadeden sonra iki ülke ilişkilerinin bu gibi sorunların üstesinden gelecek kadar güçlü olduğunu ifade etti.[36]
Basın haberlerine göre[37] İsviçre Hükümeti 15 Mayıs 2002 tarihinde parlamentoya gönderdiği bir tavsiye yazısında bu konunun tarihçilere bırakılması gereğini bildirdi ve kararın kabul edilmesi halinde bunun Türkiye - Ermenistan ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini ifade etti. Böylelikle İsviçre Hükümeti Parlamentoyu uyarmış oldu.
Diğer yandan, Ermeni “soykırımını” inkâr ettikleri gerekçesiyle dava açılan ancak beraat eden 12 Türk vatandaşı hakkındaki kararın[38] temyiz davası da sonuçlandı ve Temyiz Mahkemesi bu gibi davaların özel kişiler tarafından temyiz edilemeyeceğine (temyiz davasını iki Ermeni açmıştı) karar vererek talebi usul açısından reddetti.[39] İsviçre Parlamentosu sözde Ermeni soykırımı hakkında bir karar almış olsaydı bu, “soykırımının” inkâr anlamına gelecek beyan ve davranışlarda bulunan kişilerin İsviçre Ceza Kanununun ilgili maddelerine göre cezalandırılmasını gerektirecekti. O itibarla, İsviçre parlamentosunun sözkonusu tasarıyı kabul etmesi, “sadece bir beyan”dan ibaret olmayıp hukuki sonuçlalar da doğuracaktır.
9. Çeşitli ülkelerde 24 Nisan’ı Anma Etkinlikleri
24 Nisan, bu yıl da gerek Ermenistan’da gerek diaspora’da mutat tören ve toplantılarla kutlandı. Ermenistan’daki başlıca etkinlikler “soykırımı” anıtına yürüyüş, burada yapılan tören ve ayrıca Ecmiyazin’de düzenlenen dini ayin oldu.[40] Başkan Koçeryan bu münasebetle yaptığı konuşmada, dünyadaki tüm Ermenilerin, insanlığa karşı olan bu suçun tanınmasını ve kınanmasını beklediklerini, bunun intikam almak arzusundan değil benzer cinayetlere izin vermemek isteğinden ileri geldiğini söyledi.[41]
Akşam yapılan meşalelerle yürüyüşte bir Türk bayrağı yakıldı.[42]
Dünyada Ermenilerin bulunduğu hemen her ülkede ve özelikle ABD, Fransa, Lübnan ve Yunanistan’da, çeşitli tören ve toplantılar düzenlendi.
Amerikan Başkanının 24 Nisan münasebetiyle yayınlayacağı mesaj, her yıl olduğu gibi bu yıl da dikkatleri toplayan olay oldu. Amerika’daki Ermeniler mesajda “soykırım” sözcüğünü kullanması için Başkan üzerinde baskı kurmaya çalıştılar. Bu yöndeki çabaların en önemli olanı, Ermeniler lehine devamlı faaliyet gösteren Kongre üyeleri Joe Knollenberg ile Frank Pallone’nin Başkan Bush’a gönderilmek üzere diğer Kongre üyelerinin de imzasına açıkları bir mektup oldu.
Bu mektupta, özetle, 11 Eylül terörist saldırısına atıfta bulunularak daha önceki yıllarda şiddete ve kitle katliamına uğramış olanların da hatırlandığı, 1,5 milyon Ermeni’nin Osmanlı İmparatorluğu’nda hunharca öldürüldüğü, gelecekte olabilecek soykırımların önlenebilmesi için Ermeni “soykırımının” iyi anlaşılması gerektiği belirtildikten sonra Başkan Bush’a 2000 yılında (seçilmeden önce) bu konudaki sözü hatırlatılıyor[43] ve bu yıl olay hakkında “soykırım” sözcüğünü kullanması isteniyordu.[44]
Mektup, 162 Kongre üyesi tarafından imzalanarak Başkana gönderildi.[45] Bu rakam geçen yıla göre 30 kadar artış göstermekle beraber Amerikan Kongresi’nde 535 üye (435 Temsilciler Meclisi üyesi ve 100 Senatör) olduğundan toplanan imzalar mevcudun ancak %30 kadarını ifade ediyordu. Bu oran Başkan Bush’u, hele seçimlere üç yıla yakın bir zaman varken, fikir değiştirtecek büyüklükte değildi.
Başkan Bush 24 Nisan tarihini taşıyan mesajında,[46] katliam, katil ve dehşet verici öldürmeler gibi deyimler kullandı ancak “soykırım” demedi. Bunun Ermenilerde yaratacağı düş kırıklığını giderebilmek üzere ise Türkiye’den, Ermenistan ile ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkileri yeniden kurmasını beklediğini söyledi. Ayrıca Ermenileri, Amerikan milli yaşamına katkıları için övdü. Terörizme karşı savaşta işbirliği yaptığı için Ermenistan’a şükran duyduklarını bildirdi. Yine aynı konuda Ermenistan’ın 11 Eylül sonrasında Amerikan halkına destek verdiğinden bahsetti. Burada ilginç olan husus, 11 Eylül’den sonra Ermenistan’ın, hava sahasını Afganistan’a giden bazı uçaklara açmak dışında, terörizme karşı savaşmak anlamına gelebilecek bir hareket yapmamış olmasıdır. Ancak, pek gerçekleri yansıtmasa da Başkan Bush’un sözleri herhalde Ermenilerin gururunu okşamış olsa gerektir.
Başkanın mesajında Türkiye’yi yakından ilgilendiren iki husus vardır. Birincisi tehcir olayını nitelendirme şeklidir. Başkan “Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında, zorla sürgün etmek ve öldürmek suretiyle 1,5 milyon kadar Ermeni’nin “katliam”ından bahsetmektedir. Oysa tarihi kaynaklar Osmanlı İmparatorluğu’nun tamamında 1.5 milyon Ermeni bulunmadığını açıklıkla göstermektedir. Diğer yandan Ermenilerin zorla göç ettirildiği gerçek ise de, kitle halinde öldürüldükleri doğru değildir. Başkanın bu ifadeleri Türk makamlarının, Türk tarihçilerinin ve kamu oyunun görüş ve inançlarına tamamen ters düşmekte ve bu bağlamda “soykırımı” sözcüğünü kullanmamış olmasının önemini azaltmaktadır.
Başkan’ın Türkiye’den Ermenistan ile ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkileri yeniden kurmasını beklediğine dair sözlerine gelince bunlar, Ermeni Devlet adamlarının “Türkiye ile önkoşulsuz diplomatik ilişki kurmak” şeklinde ifade ettikleri görüşlerini yansıtmaktadır. Ermenistan ile koşul ileri sürmeden diplomatik ilişki kurmak, Ermenistan’ın soykırım iddialarını, Karabağ ve diğer Azerbaycan topraklarının işgalini ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve sınırlarının dokunulmazlığını tanımamasını sürdürmesine izin vermek anlamıma gelmektedir. O itibarla önkoşulsuz diplomatik ilişki kurulması Türkiye’nin çıkarlarına aykırıdır.
Amerikan Başkanının Türkiye ve Ermenistan arasında ilişkiler kurulması isteği, stratejik nedenlerle Kafkasya’da barış koşullarının hakim olmasına Amerikanın verdiği büyük önemin bir sonucudur. Bu tutum ilke olarak doğrudur. Yanlış olan, bu hususta sadece Türkiye’den talepte bulunulmasıdır. Güney Kafkasya’daki tüm sorunların temelinde Ermenistan’ın tutum ve politikaları olduğuna göre sorunların çözümünün istenmesine Ermenistan’dan başlamak lazımdır.
İncelediğimiz dönem içinde 6 Amerikan Eyaleti sözde Ermeni soykırımını tanıyan kararlar kabul ettiler.[47] [48]
Amerikan eyaletlerinin seçmenlerden gelen talepler üzerine anma günleriyle ilgili olarak kolayca beyanda bulunduklarına veya kararlar aldıklarına daha önce değinmiştik.[49] Diğer yandan, eyaletlerin temsilciler meclisi, senatosu, valiliği gibi çeşitli makamlarından böyle kararlar almaları veya beyanlarda bulunmaları istenebilmekte ve bunlar çok kere her yıl da yenilenebilmektedir. Mesela, Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı California Eyaleti’nden sözde Ermeni soykırımının tanınması ve anılması hakkında bir tek karar yeterli iken, 17 kez karar almış bulunmaktadır.
Eyaletler tarafından alınan kararların bir ortak yanı da, konu hemen hiç incelenmeden ve çok kere bir itiraz da olmadan Ermenilerinin verdikleri metinler kabul edildiğinden, yanlışlıklarla dolu olduklarıdır. Mesela 24 Nisan 2002 tarihinde Rhode Island Eyaleti Temsilciler Meclisi’nde ve Senatosu’nda ayrı ayrı kabul edilen kararlarda, sözde Ermeni soykırımının Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve İngiltere tarafından kabul edildiği kayıtlıdır ki, bu doğru değildir.
Diğer yandan Wisconsin Eyaleti Senatosu’nun 20 Şubat 2002 tarihli kararında “Türk Hükümetinin ülkesindeki Ermeni Cemaatine dini özgürlüğü, okullarını denetleme hakkını, çocuklarına Ermenice öğretme hakkını ve etnik kimliğini ifade etme hakkını tanımayı reddettiği“ belirtilmektedir, ancak bu da doğru değildir. Bu hususta bir yargıya varmadan önce Türkiye’deki durumun soruşturulması ve mesela İstanbul’daki Ermeni Patriğine başvurularak alınacak cevaba göre kararın kaleme alınması gerekirdi.
10. Ermenistan sözde soykırımı inkâr edenlere karşı kanun tasarısı
Ermenistan Parlamentosu’ndaki gruplardan olan “Tarım-Endüstri Halk Birliği”nin sunduğu bir kanun tasarısı, 1915–1923 yıllarında Osmanlı Türkiye’sindeki Ermeni soykırımı” kurbanlarının hatıralarının korunmasının hukuki güvence” altına alınması istedi. Tasarı, sözde soykırımını inkâr edenlere, haklı görenlere veya doğruluğumu tartışanlara ceza uygulanmasını öngörüyordu.[50]
Ermenistan’da sözde soykırımını inkar etmeye cesaret eden kimse bulunmadığına göre böyle bir kanuna neden gereksinme duyulduğu sorusu akla gelmektedir. Tarım – Endüstri Halk Birliği Başkanı Hmayat Hovannisyan, bu konuda yaptığı konuşmada, Türkiye -Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi için çaba gösteren Ter-Petrosyan dönemi yetkililerini ve bu arada özellikle “Ermenilerin Devletleşme Sınavı”[51] kitabı yazarı Jirayir Libaridyan’ı ve Türkiye lehine casusluk yaptığı iddiasıyla halen hapiste bulunan Murad Boyalıyan’ı suçlamıştır.[52] Hovannisyan tarafından bahsedilmemiş olmakla birlikte, halen faal olmayan Türkiye-Ermenistan Barış Komisyonu’nun Ermeni üyelerinin de bu tasarı kapsamına girmesi normaldir.
Görüldüğü üzere tasarı, sadece sözde soykırımını kabul etmeyenleri değil Türkiye ile normal ilişkiler sürdürmek için çalışanları dahi cezalandırmak isteyecek derecede aşırı bir nitelik taşımaktadır. Ermeni Hükümeti bu konuda bir görüş bildirmemiş olduğu cihetle tasarının kabul edilip edilmeyeceğini bu safhada söylemek zordur. Kabul edildiği taktirde, buna cevap teşkil etmek üzere, 21 Şubat 2001 tarihinde T.B.M.M. Dışişleri Komisyonu’nca kabul olunarak diğer komisyonlara gönderilen ve halen de bu komisyonların gündeminde bulunması gereken “Uluslararası İddia, itham ve Saptırmalara Karşı Kanun” tasarısının[53] ivedilikle görüşülüp kanunlaştırılabileceği akla gelmektedir.
11. İkinci Diaspora Konferansı
Başkan Koçeryan, 1998 yılında seçildikten az sonra, Ermenistan ve Diaspora delegelerinin katılacağı bir konferans toplanacağını açıklamış ve bu konferans 22–23 Eylül 1999 tarihlerinde Erivan’da yapılmıştı.
Selefi Ter-Petrosyan’in aksine Diaspora Ermenileri ile iyi ilişkiler kurmak arzusunda olan Başkan Koçeryan’ın bu konferansının etkisiyle yabancı ülkelerdeki Ermenilerin Ermenistan’a yaptıkları maddi yardımları ve yatırımları arttırmalarını ve ayrıca Karabağ konusunda bulundukları ülkelerde Ermenistan tezlerini savunmalarını ümit ettiği anlaşılmaktadır. Diaspora Ermenilerinin Ermenistan’dan en büyük beklentisinin ise sözde Ermeni soykırımının uluslar arasında tanınması konusunda Ermenistan’ın daha aktif davranması olduğu görülmektedir.
İkinci Diaspora Konferansı 27–28 Mayıs 2002 tarihinde Erivan’da yapılmıştır. Basın haberlerine göre bu konferansa yarısı Diaspora’dan yarısı Ermenistan’dan olmak üzere yaklaşık 3000 kişi katılmıştır. Konferans sonunda yayınlanan bildirgede, tarihi olaylar konusunda,[54] özetle, Ermeni milletinin, Osmanlı Türkiye’sinin planlaması ve icra etmesi sonucunda, 1,5 milyon Ermeni’nin toptan yok edilmesiyle korkunç bir yara aldığını ancak bu yok etme politikasına karşı durmayı bildiği, 28 Mayıs 1918 tarihinde kahramanca savaşlar sonucunda[55] Birinci Ermenistan Cumhuriyetinin kurulduğu ancak kısa zaman sonra, yeni bir Türk saldırısıyla[56] Birinci Ermenistan Cumhuriyeti’nin parçalandığı ifade edilmektedir.
Diğer yandan bildirgede Diaspora’nın kimlik ve onurunu sadece geçmişte değil, aynı zamanda Ermeni Devletinin varlığında ve ona karşı sorumluluğunda bulması gerektiğine dair sözler Diaspora’dan Ermenistan’a daha fazla yardım yapmasının beklendiğin dolaylı bir ifadesini teşkil etmektedir. Ermenistan’ın modern tarihinde en büyük başarısının Artsah’ın (Karabağ’a verilen Ermenice ad) kurtarılması olduğuna dair ifadeler ise, Ermenilerin, Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen, Karabağ’ı ilhak edilmiş farz ettiklerini göstermektedir. Bildirgede Karabağ halkının refah düzeyinin yükseltilmesine dair ifadeler de Diasporanın Karabağ’a yardım yapması gerekliğini vurgulamaktadır.
Bildirgede Diasporanın, dünyanın çeşitli ülkelerindeki ayrı siyasi ve kültürel koşullar altında milli karakter, gelenek, kültür ve kimliğin korunması ve geliştirilmesinin başlıca sorun olduğuna dair sözler de, sarf edilen tüm çabalara rağmen, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin en önemli sorununun asimilasyon olduğunu kanıtlamaktadır.
Konferans bildirgesi sözde Ermeni soykırımı hakkında şu paragrafı içermektedir: “Konferans, dünyanın her ülkesinde Ermeni soykırımının uluslararasında tanınmasının gerçekleşmesi için kararlılığını tekrar teyit eder. Konferans, dünyanın çeşitli başkentlerinde Ermeni halkının doğruyu gören dostlarının, uluslar arası toplumun soykırım konusundaki gitgide artan kararlılığının tanıtını oluşturan çabaları karşısında memnuniyetini ifade eder.” Böylelikle, Diasporanın olduğu kadar Ermenistan’ın da sözde soykırımının tanıtılması faaliyetlerine devam etmeye kararlı oldukları anlaşılmaktadır. Bu da, Ermenistan’ın Türkiye ile sorunlar yaşamaya devam edeceği anlamına gelmektedir.
Bildirge bulunmamakla beraber, basın haberlerine göre Konferansa sunulan projeler arasında bir de Ermenistan’da soykırım Araştırmaları Merkezi kurulması vardır. Merkezden mevcut araştırmaları arttırtmasının ve genç bilim adamları yetiştirmesinin beklendiği anlaşılmaktadır.[57]
12. Reykjavik Görüşmesi
Türkiye’nin girişimi üzerine Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları, NATO Dışişleri Bakanları toplantısının yapıldığı Reykjavik şehrinde, 15 Mayıs 2002 tarihinde, bir araya geldiler.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem, 17 Şubat 2001 tarihinde yaptığı bir konuşmada, Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan’ın üçlü bir toplantıda buluşmalarının iki ülke (Azerbaycan ve Ermenistan) arasındaki sorunların çözümüne ivme kazandıracağını ifadeyle üçlü bir toplantı önerisi yapmıştı.[58] Ancak Ermenistan yetkilileri, Türkiye’nin açıkça Azerbaycan’ın yanında yer almasını, Ermenistan ile diplomatik ilişki kurmamış olmasını ve üçlü bir toplantının Minsk Grubu’nu fiilen devre dışı bırakması gibi gerekçelerle bu öneriyi kabul etmemişlerdi.[59] Bir yıl sonra, aynı hususlar yine ileri sürülebilecek iken Ermenistan’ın üçlü toplantıyı kabul etmesi koşullarda değişiklik olduğunu göstermektedir. Gerçekten de bu öneriyi destekleyen ABD’nin son zamanlarda Kafkaslardaki fiili varlığını arttırmış olması ve bölgenin güvenliği ile yakından ilgilenen Türkiye’nin de daha etkin bir konum kazanması, ayrıca Rusya’nın da bu girişime cephe almaması Ermenistan’ın masaya oturmasının başlıca nedenlerini oluşturmuştur.
Toplantıdan sonra yapılan açıklamada bakanların “güvenlik ve bölgesel işbirliği alanında mevcut sorunların çözümü yollarını tartıştıkları” belirtilmiştir.[60] Dışişleri Bakanı İsmail Cem ise bu konuda, toplantının Türkiye’nin girişimi ve Azerbaycan ve Ermenistan’ın desteği ile yapıldığını, bunun üç ülkenin dışişleri bakanları arasındaki ilk toplantı olduğunu, Bakanların mevcut güvenlik ve mahalli sorunlar ve işbirliği konularını görüştüğünü, toplantının gelecek için olumlu bir adım teşkil ettiğini, Bakanların, üyesi oldukları Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde tekrar bir araya gelebileceklerini söylemiştir.[61]
Toplantıdan sonra Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanları ikili bir görüşme yapmışlardır. Bir gazetenin haberine göre[62] İsmail Cem Ermenistan ile diplomatik ilişkiler kurulabilmesi için dört şart öne sürmüştür:
1. Tarihten husumet çıkarılmamalı, Erivan soykırım iddialarını sürdürmeyi bırakmalı, bu konunun tarihçilere bırakılması gerektiğine onay vermeli,
2. Ermenistan Anayasası’nda yer alan Türkiye’den toprak talep edilmesine yönelik madde çıkartılmalı,
3. Yukarı Karabağ sorunu çözümlenmeli,
4. Azerbaycan ile Nahcivan arasında bir güvenlik koridoru oluşturmalı
Bu haberin, çeşitli Ajans ve gazeteler tarafından tekrarlanması üzerine Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan bir açıklama gereğini duyarak üçlü toplantıda İsmail Cem’in diplomatik ilişkiler kurması için dört şart ileri sürdüğünü yalanlamıştır.[63] Ermeni Bakan ayrıca, ikili toplantında Türk-Ermeni ilişkilerini, bunları geliştirme olanaklarını, mevcut engelleri ve bunları aşabilme yollarını görüştüklerini söylemiştir.
Yukarıda belirtilen dört nokta, esası itibariyle, Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişkiler kurabilmesi için bu ülkenin yerine getirmesini beklediği hususlardır. Bunlara Türkiye’nin ön şartları da denebilir.[64] Bu gibi konuların, bölgesel sorunların görüşüldüğü üçlü toplantıda ortaya atılmasının bir anlamı yoktur. Buna karşın, ikili sorunların ele alındığı Cem-Oskanyan toplantısında, bir “şart” olarak nitelendirilmemiş bile olsalar, gündeme gelmiş oldukları kuşkusuzdur, zira bunlar Ermenistan ile Türkiye arasındaki başlıca sorunlardır.
Basın haberlerine göre üç ülke dışişleri bakanları, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın kuruluşunun onuncu yıldönümü vesilesiyle İstanbul’da, 25 Haziran 2002 tarihinde, tekrar bir araya geleceklerdir.[65]
[1] Bkz. Sayfa
[2] Bkz. Sayfa
[3] Bkz. Sayfa
[4] Bu konuda “Ararat Filmi ve Türk basını: Eleştirel Bir Değerlendirme” başlıklı yazıya bkz. Sayfa
[5] Bu konuşmaların ve mesajların metinleri dergimizin ‘Belgeler’ bölümündedir.
[6] Sorular ve verilen cevaplar için 17 Nisan 2002 tarihli La Lettre de L’UGAB’dan yararlanılmıştır.
[7] Bkz. Ermeni Araştırmaları, Sayı 1, Sayfa 20, 21
[8] AZG Armenian Daily , 6 Nisan 2002
[9] 9 Mayıs 2002 tarihli Radikal: ”Fransız Hükümeti tatsız”. Aynı tarihli Hürriyet: “Türk karşıtları yeni hükümette”. Aynı tarihli Akşam: “Fransız Kabinesi Türk Düşmanı Dolu” r
[10] Radikal, 9 Mayıs 2002
[11] Akşam, 7 Mayıs 2002
[12] Libération, 8 Mayıs 2002
[13] Aynı kaynak
[14] Radikal, 9 Mayıs 2002
[15] Dışişleri Bakanlığının 10 Mayıs 2002 tarihli ve 62 sayılı açıklaması
[16] İsveç Parlamentosu Dışişleri Komisyonunun “2001/02:UU8 Mnskliga rttigheter m.m- inder,omrden, enskilda folkgrupper och vissa FN-frgor” rumuzlu raporu
[17] Aynı kaynak
[18] Aynı kaynak
[19] ntvmnsbc, 27 Mart 2002
[20] Whitaker raporu ve bu konudak görüşmeler hakkında bkz. “What Really Happened in Geneva: The Truth About the Whitaker Report” Türkkaya Ataöv. Ankara, 1986
[21] Tek (unique) kelimesi burada yegane anlamınadır. Bu deyimle Yahudi Holokostu’na hakim olan koşulların başka olaylarda görülmediği ifade edilmek istenmektedir
[22] Asbarez Online, 8 Şubat 2002
[23] Ermeni Aryan Partisi: Arminfo, 11 Şubat 2002 ve gazeteci Harut Sasunyan: California Courier Online, 14 Şubat 2002)
[24] Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Basın Bildirisi, 15 Şubat 2002
[25] Armenpress News Agency, 15 Şubat 2002
[26] Noyan Tapan News Agency, 20 Şubat 2002
[27] Arminfo, 20 Şubat 2002
[28] Asbarez Daily, 13 Nisan 2002
[29] İsrail görüşüne göre, Ermeni olayları ile holokost arasındaki farklar için Dr. İbrahim Kaya’nın “The Holocaust and Armenian Case: Highlighting the Main Differences” başlıklı, Dergimizin Dördündü sayısında yayınlanan (sayfa 274) yazıya bakınız.
[30] Azg Daily, 7 Eylül 2001
[31] Robert Melson: Revolution and Genocide. On the Origins of the Armenian Genocide and the Holocaust
Daniel Jonah Goldhagen : Hitler's Willing Executioners. Ordinary German and the Holocaust
Efraim Karsh : Empire of the Sand. The Struggle for Mastery in the Middle East (1789-1923)
Robert Jay Lifton : The Nazi Doctors. Medical Killing and the Psychology of Genocide
Deborah Lipstadt : Denying Genocide. The Growing Assault on Truth and Memory
[32] Bu mektupların metni için Bkz. Armenian National Institute, 7 Mart 2002 ve Zoryan Institute of Canada, 6 Mart 2002
[33] Ermeni Araştırmaları. Sayı 1, sayfa 38,39
[34] Press Release, Association Switzerland-Armenia, 20 Mart 2002
[35] Agence France Presse, 26 Mart 2002
[36] Turkish Daily News, 29 Mart 2002
[37] Hürriyet. 25 Mayıs 2002
[38] Ermeni Araştırmaları sayı 3, sayfa 16,17
[39] Press Release, Association Switzerland-Armenia, 18 Nisan 2002
[40] Press Release, Mother See of Holy Etchmiadzin, 25 Nisan 2002
[41] Agence France Presse, 24 Nisan 2002
[42] Reuters, 24 Nisan 2002
[43] Ermeni Araştırmaları, Sayı 1, Sayfa 39,40
[44] Armenian Assembly of America, Press Release, 5 Mart 2001
[45] Armenian National Committee of America, Press Release, 15 Nisan 2002
[46] Mesajın tam metni için Bkz. Armenian National Committee of America, Press Release, 24 Nisan 2002
[47] Mayıs 2002 sonuna kadar bu eyaletler şunlardır: California, Colorado, New Jersey, New York, Rhode Island ve Wisconsin
[48] Mayıs 2002 sonuna kadar sözde Ermeni soykırımını tanıyan 27 Amerikan Eyaleti şunlardır: (Parantez içindeki rakamlar, bir eyaletin kaç kere tanıma yaptığını göstermektedir) Alaska (2), Arizona (1), Arkansas (1), California (17), Colorado (5), Connecticut (2), Florida (1), Georgia (1), Illinois (6), Maine (2), Maryland (4), Massachusetts (3), Michigan (5), Minnesota (1), Nevada (1), New Hampshire (1), New Jersey (5), New Mexico (1), New York (10), Oklahoma (1), Oregon (1), Pennsylvania (6), Rhode Island (12), South Carolina (1), Virginia (4), Washington (1), Wisconsin (4)
[49] Ermeni Araştırmaları, Sayı3, sayfa 32, 33
[50] PanArmenian News. 19 Nisan 2002
[51] The Challenge of Statehood. Armenian Political Thinking since Independence
[52] RFE/RL Armenia Report, 20 Nisan 2002
[53] Ermeni Araştırmaları, Sayı 1, sayfa 21,22
[54] www.armeniadiaspora.com/conference2002/htms/declar eng.htm
[55] Sardarabad savaşından söz edilmektedir. 1918 yılında Rusya’nın 1878 savaşında elde ettiği Osmanlı topraklarını boşaltmasının ardından Ermeniler bu toprakları ele geçirmek amacıyla Osmanlı kuvvetleriyle çarpışmışlar ve ancak başarı kazanamamışlardı. Osmanlı ordusunun Erivan’a doğru ilerlemesi 1918 yılı Mayıs ayı sonunda Sardarabad’da durdurulmuş ancak daha fazla savaşamayan Ermeniler, 4 Haziran 1918 tarihinde Batum Antlaşmasını imzalayarak Osmanlıların tüm isteklerini kabul etmişlerdi.
[56] Ermeniler Sèvres Antlaşmasıyla Ermenistan’a verilen Doğu Anadolu topraklarını ele geçirmek amacıyla komutanlığını Kazım Karabekir’in yaptığı Türk kuvvetleriyle 1920 yılı Eylül ayı sonunda çarpışmışlar ve fakat yenilerek 3 Aralık 1920 tarihinde, Sèvres’in geçersizliğini tanıyan Gümrü Antlaşmasını imzalamışlardı.
[57] www.armeniadiaspora.com/conference2002/htms/decisions_eng.htm
[58] Ermeni Araştırmaları, Sayı 1, sayfa 34
[59] Aynı kaynak, sayfa 34,35
[60] Medimax News Agency, 16 Mayıs 2002
[61] Anadolu Ajansı, 15 Mayıs 2002
[62] Hürriyet, 16 Mayıs 2002
[63] Interfax 18 Mayıs 2002, Asbarez Online, 20 Mayıs 2002,
[64] Bu konuda ayrıntılı bilgi için Bkz. Ermeni Araştırmaları Sayı 4, sayfa 14, 15 ve 24
[65] Zaman, 22 Mayıs 2002
| |