Konferans: Osmanlı İmparatorluğunda Soykırım, 1915/16: Ermenilere, Süryanilere, Asurilere ve Keldanilere Doksan Yıllık Mezalimin İnkarı - 15 Kasım 2005, Stokholm
(The Genocide In The Ottoman Empire 1915/16: 90 Years Denial Of The Atrocities Againt Armenians, Assyrians, Syriacs, Chaldeans, 15th Of November 2005 Abf, Sveavagen 41 Stockholm, Sweden)
İsveç’in başkenti Stockholm’de 15 Kasım 2005 günü ”Osmanlı İmparatorluğu’nda Soykırım 1915/16” adlı bir konferans yapıldı. Bu konferansı, The Living History Forum, Södertörn University College, ABF - Workers' Educational Association, The Union of Armenian Associations in Sweden , The Assyrian Federation in Sweden, The Syriac Federation in Sweden, ACSA - The Assyrian, Chaldean, Syriac Association adlı Sivil Toplum Kuruluşları ortak faaliyet olarak düzenlemişlerdi. Düzenleyicilerin kimlik bilgilerinden de anlaşılacağı gibi belki de bu yüzyılda ilk defa Suryani ve Ermeniler ortak bir konferansa imza atıyorlardı. Yine belki de ilk kez aynı konferansta sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile birlikte sözde Suryani, Keldani ve Asuri soykırımı karşımıza çıkıyordu.
Konferans baş itibaren tek sesli olarak düşünülmüş, gayri ilmi bir görünüşte idi. Ancak Türk elçiliğinin Türk tezinin duyurulması amacıyla yaptığı girişimler sayesinde Türkiye’yi temsilen Türk Tarih Kurumu’ndan bir konuşmacının katılımı, organizatörler tarafından zoraki kabul edilmişti. Bu konuşmacı bendim. Ayrıca Suryani masasından meslektaşım Doç. Dr. Bülent Özdemir’de TTK adına dinleyici olarak konferana katıldı. Ne var ki baştan beri bu toplantıyı tek sesli olarak planlayan Ermeni ve Suryani dernekleri İsveç’in ”geleneksel” düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki şampiyonluğuna darbe vurmak amacında olduklarını gösterme adına tarafıma sadece 35 dakika süre vermişlerdi. Türk Gazetecilerin salona girmesine ve görüntü almasına izin vermemişlerdi. Buna karşılık Roj TV’ye çekim izni verilmişti. Bu durumu protesto ederek, organizasyon komiteine Türk gazetecilere izin verilmesini istedim ve ancak açılışta 5 dakika çekim ve fotoğraf çekme müsaadesi alabildim. Ancak ayrımcılık bu kadarla da sınırlı değildi. Türkiye’de 1915/16 yıllarında Ermeni ve Suryanilere soykırım yapıldığını anlatmak üzere davet edilen diğer 5 konuşmacıya, bana göre çok uzun süreler ayırmışlardı. Nitekim konuşmacılar arasındaki Prof. V. Dadrian’a 60, Dr. Tessa Hofmann’a 40, David Gaunt’a 60 ve Yelda Özcan’a da 35 dakika verilmişti. Bununla birlikte moderatörün hoşgörüsü ile Dadrian ek olarak 15, David Gaunt 10, Yelda Özan 20, Tessa Hofmann 10 dakika ek süre kullanmışlardır. Öğleden sonraki konuşmacı olan bana ise sabahki konuşlarda tarafıma yöenltilen soru ve eleştirilere yanıt vermek istediğim halde ek süre verilmemiştir. Konuşmamın başında süre dağılımındaki adaletsizliği şikayet etmiştim. Düzenleme komitesinin bu serzenişime kapanışta verdiği yanıt ”sürenizi baştan bildirdik, kabul etmeseydiniz” idi. Konferansta beni çok tahatsız eden bir konuda bildiri başlığım idi. Konferans bildirimin başlığını programda - itirazlarıma rağmen- resmi tarihçi olduğum görünümü vermek amacıyla ” Official Turkish opinion on the genocide in the Ottoman Empire 1915/16” olarak yazılmıştı. Buna rağmen ben konuşmamın başlığını ”The Ottoman Armenians: A story of an Exile and İmmigration” olarak duyurdum ve bu tema üzerine konuşmamı yaptım.
Konferans esnasında dile getirilen konulara ve iddialar gelince; ilk konuşmacı Dr. Tessa Hofmann idi. ”The Ottoman Empire in the Early 20th Century- 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu” başlıklı konuşmasında Dr. Hofmann, çok yüzeysel ve ikinci kaynaklara dayanırarak Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıl sonlarındaki dağılma sürecinden bahsetti ve dağılma psikolojisindeki Türk ve Müslüman halkın devletin teşvik ve yönlendirmesiyle içindeki azınlıkları tasfiye süreci başlattığını iddia etti. Bu çerçevede 1895-96 yıllarında 200-300 bin Ermeninin Osmanlı İmparatorluğunda öldürüldüğünü Ermeni yazarların meşhur kaynaklarına dayanarak söyledi. Konuşmasında bence en çarpıcı unsur, Osmanlı İmparatorluğu’nda anayasa, insan hakları ve demokrasi olmadığı için Ermenilere karşı düşmanlığın zemin bulduğunu ve katliamları kolaylaştırdığını iddia etmesiydi. Tartışma kısmında, bildirisinin tek taraflı kaynaklara dayalı olarak yapılmış en kötü metinlerden birisi olduğunu ifade ettikten sonra, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başlarında Almanya, İngiltere, Rusya ve pek çok Avrupa ülkesinde demokrasi olup olmadığını ve azınlıkların durumunu sordum. Verdiği yanıtta, Osmanlı İmparatorluğunu benzerleriyle (örneğin Rusya) karşılaştırdığında Osmanlı İmparatorluğunun en kötü durumda olduğunu iddia etti.
Konuşmacıların en kıdemlisi kuşkusuz Prof. Dr. Vahakn Dadrian idi. Prof. Dadrian konferansında daha önce kitaplarında yer verdiği iddiaları bir kez daha yineleyerek 1.1 milyon Ermeninin 1915-1916 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu tarafından kasıtlı ve planlı bir şekilde öldürüldüğünü iddia etti. Osmanlı İmparatorluğunu savaş döneminde yöneten İttihat ve Terakki Partisinin ırkçı, Türkçü, Turancı bir parti olduğunu, savaşın başından itibaren Ermenileri yaşadıkları yerden atmak için etnik temizlik oprasyonu başlattığını söyledi. Tehcirin önceden planlanan bir kırım planı olduğunu iddia eden Prof. Dadrian bunun aşama aşama nasıl uygulandığını anlattı. Ona göre önce askerdeki Ermeni askerler silahlandırılmış, sonra entelektüel Ermenilerden başlayarak yüzlerce, binlerce Ermeni ileri geleni tutuklanarak hapse atılmış ve buralarda imha edilmişti. Daha sonra tehcir ile son aşama uygulanmış ve kimsesiz, korumasız ve sefil durumda olan Ermeni halk topraklarından ölüm yolculuğuna çıkarılmıştır. Dadrian’a göre Ermenilere uygulanan yapılan bu imha planı, tehcir suçlularını yargılayan işgal dönemi mahkemelerindeki sanık ifadeleri sayesinde kanıtlanmıştı. Mesela Enver Paşa’nın amcası Halil Bey hatıratında 300.000 hatta daha fazla sayıda Ermeniyi öldürdüğünü itiraf etmiştir. Cemal Paşa 600.000 Ermeninin öldürüldüğünü hatıratına yazmışdır. Çerkez Ahmet öldürdüğü Ermeni milletvekili ve binlerce masum Ermeniden övgüyle bahsetmişti. İçişleri bakanlığı 1918 yılında 800.000 Ermeni kayıp olduğunu tescil etmiştir.
Ben bana ayrılan kısa süre içinde önce Prof. Dadrian’ın iddialarına cevap vermeye çalıştım. İttihat ve Terakki Partisinin ırkçı olmadığını, Morgenthau’nun sohbetlerinden örnekler vererek anlattım. Tehcir operasyonunun zor fakat başarılı bir şekilde uygulandığını, çünkü sürgün edilen 600.000 civarındaki Ermeninin 500.000 kadarının sağ olarak Halep’e ulaştığını Halep Amerikan konsolosu J. Jackson’ın belgesini yanıda göstererek söyledim. (Kapanış oturumunda Dadrian bu belgenn doğru olduğunu ama 1916 yazında ”daha küçük çaplı bir soykırım” sonucu bu sağ kalanların a öldürülüğünü iddia etti). (Aslında bu tür bir bilgi hiç bir kaynakta yoktur). Doğu Anadolu Ermenilerinden 350.000 kadarının Rusya’nın çekilmesiyle birlikte 1915 ortalarından itibaren Kafkasya’ya göç ettiklerini belgeleriyle gösterdim. Başka ülkelere göç eden Ermenilerin sayısını vererek, akıbetleri konusundaki spekülasyonlara açıklık getirdim. Ayrıca Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu içindeki konumlarının devlet kurmaya uygun olmadığını , ama emperyalist devletlerin kışkırtmaları ile bu hayale kapıldıklarını söyledim. Prof. Dadrian’ın hatıratları Türkçesi yetersiz olduğu için yanlış okuduğunu, benim okumama göre söz konusu hatıratlarda bu tür bilgiler yer almadığını iddia ettim. Daha sonra da Ermeni tehcirinin safhalarını, hayatta kalanları ve göç ettikleri yerleri tek tek yansı eşliğinde anlattım. Dadrian bu meydan okumama cevap vereceğine, kapanış panelinde yanıt sürem olmadığını bile bile başka iddialar ortaya attı. Mesela benim konuşmamda muaf kategorilerinden bahsettiğimi halbuki bütün Ermenilerin peyderpey 1915 yılı sonlarında göç ettirildiğini söyledi. Konferans sonunda yapılan panelde iddialarla ilgili olarak tarafıma 15 soru yönetildi ama yanıt için verilen süre sadece 3 dakika idi.
Konferansta Suryanilerin sözde soykırım iddialarını ”Suryani, Keldani ve Asurilere karşı soykırım” başlıklı konuşmasında Prof. David Gaunt dile getirdi. 1915 yılının Suryaniler için ”Seyfo yılı”, yani”kılıç” yılı olduğunu ve yüzbinlerce Suryaninin katledildiğini ileri sürdü. Suryanilerin sürgün ve katliamına dair Başbakanlık Osmanlı arşivinden temin ettiği belgelerden örnekler okudu ve yansıda gösterdi. Ancak tam bir şov üslubuyla gösterdiği ve ekranda çok kısa tutmaya özel gayret gösterdiği bu belgeleri okumaya çalıştım. Bana göre anlattıklarıyla belgelerin alakası yoktu ve aslında kendisi bu belgeleri okuyabilecek donanımda değildi. Bu iddiamı kendi konuşmam sırasında dile getirdim. Prof. Gaunt’ı konferans sonunda belgeleri okumaya davet ettim. Ancak ”siz bana yalancı mı diyorsunuz?” şeklinde bir tepki göstermekle yetindi.
Konferanın son konuşmacısı Yelda Özcan adlı bir gazeteciydi. ”1915/16 Soykırımı Üzerine Türkiye’deki Tartışmalar” başlıklı konuşmasına, Türk olduğundan ve Türkçe konuştuğundan dolayı utanç duyduğunu, en kısa zamanda bu dili konuşmaktan kurtulacağına söz vererek başladı. Konuşmasında Türkiye’ye bol bol hakaret vardı ve 90 yıl boyunca faili meçhul kalmış ne kadarcinayet, toplumsal linç olayı varsa hepsinin derin devletin işi olduğunu ileri sürdü. Azınlıklara karşı hep ön yargı olduğunu ve terk etmelerini sağlamak için sürekli baskı uygulandığını söyledi. Bu gayri ilmi ve provokasyon dolu konuşma aslında tertiplenen konferansın niteliği hakkında da bir ip ucu veriyordu. Konferans Türkiye ve Türkleri aşağılamak, Ermeni ve Suryanilerin ”intikamını” almak için düzenlenmişti. Nitekim ”Bugünkü Türkiye’de etnik azınlıkların durumu ve Türk kamuoyunda 20. yy. Tarihi Anlayışı” adı verilen kapanış oturumunda Ermeni ve Suryani dernek temsilcileri Türkiye’ye kin kusan ve tazminat talep eden konuşmalar yaptılar. Suryaniler geride kalan ve halen Türkiye vatandaşı olan Suryaniler için azınlık haklarının verilmesini istediler. Ben de cevap olarak ”Türkiye’de Süryaniler Birinci sınıf insan muamelesi görürken neden ikinci sınıf insanlara layık haklar talep ediyorsunuz?” diye sordum. Bu çıkışım üzerine alaycı gülüşler ve homurdanmalar oldu. Ancak İsveç gazetesi ve Suryani yayın organlarına göre bu sözlerim konferansa damgasını vurmuştu, çünkü bu sözler ertesi hafta manşetlere taşınmıştı.
---------------------- * Türk Tarih Kurumu - kemal@ttk.org - ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 19, Sonbahar 2005