| (Ermeni Sorunu Özel sayısı “Siyasî, Tarihî ve Kültürel Boyutlarıyla Ermeni Sorunu”)
Genel Yayın Yönetmeni: Köksal KOÇER, Yayın Koordinatörü: M. Ragıp Vural 78 ss. + dipnotlar + fotoğraflar + haritalar + dizin. ISSN: 1303–0434
Adres: Bayındır 2 Sok. No: 59/3 Kocatepe-ANKARA, Tel: 0312 4197080 Belgegeç: 0312 4195088, e-posta:2023dergi@superonline.com,
bilgi@2023.gen.tr, www.2023.gen.tr
“Gelecek bir tasarımdır” sloganıyla çıkan 2023 adlı dergi 12. sayısını “Ermeni Sorunu”na ayırmıştır. Uluslararası ilişkiler, tarih ve kültür boyutlarıyla sorunu inceleyen dergi, iki söyleşi, sekiz makaleyle konuyu ele almıştır.
İlk söyleşi, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile yapılmıştır. 2023 dergisi tarafından kendisine sorulan soruları yanıtlayan Halaçoğlu, 24 Nisan’ın Ermeniler için taşıdığı anlamı, yer değiştirme olayının nasıl gerçekleştiğini, soykırım kavramı ve iddialarıyla ilgili bilgiler vermiştir.
Prof. Dr. Halaçoğlu, yerleri değiştirilen Ermenilerin sayısının 1,5 milyon olmadığını, rakamın 458 bin civarında olduğunu yapılan araştırmalar sonucunda ortaya konulduğunu söylemiş ve sadece bu durumun bile Ermeni iddialarını çürütür nitelikte bulunduğunu ifade etmiştir. Dünyanın çeşitli parlamentolarında kabul edilen soykırım tasarılarının altında tarihi Türk düşmanlığının yattığını ifade eden Halaçoğlu, soykırım kavramını Türkiye’nin kabul etmesinin mümkün olmadığını söylerken “Olmamış veya olması ihtimali hiçbir belgeyle ispat edilmeyen bir konunun bizim tarafımızdan kabulünü düşünmek bile mümkün değil” demiştir.
Bütün bu iddiaları ilmi bir şekilde araştırmak, dünya kamuoyunu konu üzerinde aydınlatmak amacıyla 1990 yılında Tarih Kurumu’nun hazırlamış olduğu kongrede Ermeni seksiyonu açıldığını ve bütün dünyada karşı iddiada bulunanları ve özellikle de Ermenileri davet ettiklerini ancak bir kişinin dışında kimsenin gelmediğini anlatmıştır.
Derginin ikinci söyleşisi, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı E. Büyükelçi Ömer E. Lütem’le yapılmıştır. Söyleşisinde Ermeni soykırımı iddialarının amaçlarını, diasporanın ve Ermenistan’ın bakış açılarıyla ortaya koyan Lütem, Ermenilerin ABD ve Avrupa’daki lobi faaliyetleri hakkında da sorulan soruları yanıtlamıştır. Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurma yönünde üç engel olduğunu söyleyen Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Lütem, bu engellerden birincisinin Ermeni iddiası olan soykırım, diğerinin Azerbaycan topraklarındaki Ermeni işgali ve üçüncü olarak da Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığının Ermenistan tarafından tanınması olduğunu söylemiş ve eğer bunlar çözülmezse Ermenistan ile Türkiye’nin normal diplomatik ilişkiye girmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Lütem, ayrıca Ermeni Araştırmaları Enstitüsü hakkında detaylı bilgi vermiş, Enstitünün çalışmaları ve hedeflerini anlatmıştır.
Derginin ilk makalesi ASAM Kafkasya Masası Başkanı Dr. Yaşar Kalafat ile Kafkasya Masası asistanlarından Mahmut Niyazi Sezgin tarafından incelenen “Albanlar Tarihi ve Ermeni Kültür Stratejisi” adlı konu olmuştur. Makalede, yaklaşık bir yüzyıldır devam eden Türk-Ermeni mücadelesinin bugüne dek ihmal edilmiş olan "kültürel boyutu"nun bir bölümü gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Ermeniler, din ve kültür öğelerini bu mücadelede devamlı birer silah olarak kullanmış ve dünya kamuoyunu yanıltarak yalnız Türklerden değil, başka toplumlardan da haksız isteklerde bulunmaya devam etmişlerdir. Ermeni siyasal düşüncesi ve hareket tarzını anlayabilmek için ona altyapı oluşturan kültür stratejisini ve onun öğelerini iyi tahlil edebilmek gerekir. Bu makalede Ermeniler'in kendilerini Kafkasya'da Hıristiyanlık’ın varisleriymiş gibi göstermek ve etno-kültürel olarak Kafkasya'nın asıl sahipleriymiş gibi takdim etmek suretiyle nasıl haksız kazanç sağladıkları ve bu konuları nasıl yayılmacı ve istilacı bir zihniyetin ürünü olan Haydat ideolojisine birer altyapı malzemesi haline getirdikleri üzerinde durulmuştur.
“Hangi Antranik?” adlı makalesinde Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Haluk Selvi, Ermeniler tarafından kendi söylemiyle Ermenilerin Garibaldi’si, Robin Hood’u haline çeşitli etkinliklerle getirilen “Antranik”i incelemiştir. Ermeniler tarafından şiirlere, marşlara ve çeşitli kahramanlık hikayelerine konu edilen General Antranik’in incelendiği makalede, Antranik’in biyografisi ve faaliyetleri genişçe anlatılmıştır.
Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, “Karabağ Meselesi”’ni bütün yönleriyle anlatan bir makale yazmıştır. Makalede Karabağ’ın coğrafik yapısı, tarihi, kültürü işlenmiştir. Bölgenin tarihinde Türklerin yeri ve öneminden bahsedilmiş sırasıyla İskitler, Partlar, Arşaklar, Albanlar, Selçuklular, İlhanlılar, Timuroğulları, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safevîler ve Osmanlıların bölgeye yerleştiği ve Karabağ’ı yurt ve vatan edindikleri anlatılmıştır. Konuyla ilgili önemli çalışmaları bulunan Prof. Dr. Taşkıran, çalışmasında yoğun olarak Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığını irdelemiş bu bağlamda Ermenistan’ın Karabağ’ı işgalini gerçekçi bulmayarak Ermenistan’ın bu tutumundan vazgeçmesini sonuç bölümünde işlemiştir.
Taşkıran, Karabağ’da olayların bu şekli almasında Azerbaycan yöneticilerinin sorumluluğu olduğunu, yöneticiler kadar meselelerine sahip çıkmayan Azeri Türklerinin de payı olduğunu ancak bununla da bitmediğini Türkiye’nin de Karabağ meselesine gereken önemi vermediğini anlatmıştır.
Yrd. Doç. Dr. Kamer KASIM, “Diasporanın Ermenistan Dış Politikasına Etkisi” başlıklı makalesinde Ermeni diasporası ve diaspora partileri olarak bilinen Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnak), Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ve Ermeni Liberal Demokrat Parti (Ramgavar)’nin Ermenistan dış politikasında oynadığı rolü analiz ediyor. Ermenistan’ın ilk Devlet Başkanı Levon-Ter-Petrosyan ve Ermenistan’ı bağımsızlığa taşıyan süreçte öncü rolü oynayan Ermeni Ulusal Hareketi’nin, Ermenistan yönetiminde söz sahibi olamayan Taşnaklar başta olmak üzere diaspora örgütleri tarafından eleştirildiğini belirten Kasım, diasporanın Ermenistan’a gerçekçi olmayan bir dış politika anlayışı empoze etmeye çalıştığını ifade ediyor. Kamer Kasım Koçaryan’ın seçilmesiyle birlikte diasporanın Ermenistan dış politikası üzerinde etkisinin arttığını ve başta Dağlık Karabağ sorununun çözümü olmak üzere diğer dış politika konularında Ermenistan Devlet Başkanı’nın atacağı adımlarda diasporayı hesaba katmak zorunda olduğunu vurguluyor. Diasporanın sivil toplum girişimine yönelik Ermenistan’ın görüşlerini bile etkilediğini belirten Kamer Kasım, buna örnek olarak da Türk-Ermeni Barışma Komisyonuna önce Ermenistan Dışişleri Bakanlığının sıcak yaklaşıp ardından bazı diaspora örgütlerinin ve bunların etkisindeki siyasi partilerin girişimiyle Komisyona karşı bir tavır almasını gösteriyor.
ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü araştırmacılarından Şenol Kantarcı, “Amerikalı Misyonerlerin Osmanlı Topraklarındaki Faaliyetleri” başlıklı incelemesinde ABD’nin Anadolu’daki misyoner faaliyetlerini anlatırken konunun ayrıntısına inmiş, misyonerliğin özellikle de Protestan misyonerliğinin, ABD’deki gelişim sürecinden alarak XIX. yüzyıldan itibaren ABD’nin Doğu’ya, Osmanlı coğrafyasına girişini anlatmıştır. Kantarcı, Amerikalıların Osmanlı İmparatorluğu’ndaki asıl gayelerinin Amerikan ticaretini yerleştirmek olduğunu belirtmiş ve bu amaçlarına ulaşmak içinde Ermenileri araç olarak kullandıklarını yazmıştır.
“Ermenilerin Yahudi Soykırımıyla Benzerlik Kurma Stratejisi” isimli bir diğer makale Yrd. Doç. Dr. İbrahim Kaya tarafından yazılmıştır.
Ermeniler ve onların yanında yer alanlar, özellikle son zamanlarda 1915 yılında gerçekleşmiş bulunan Tehcir ile Yahudilerin 2. Dünya Savaşı sırasında tabi tutulduğu soykırım (Holokost) arasında benzerlikler kurarak kendi iddialarını yayma yöntemini benimsemişlerdir. Yrd. Doç. Dr. Kaya’nın belirttiğine göre bu çevreler daha da ileri giderek Hitler’in soykırımı Türklerden öğrendiğini, Türklerin 20. yüzyılın ilk soykırımını işleyerek, bundan sonra işlenen ve işlenecek tüm soykırımlara, Yahudi soykırımı dahil, örnek oluşturduğunun ve dolayısı ile bunlardan dolayı da suçlu olduğunu ifade etmektedirler. Kaya çalışmasında bu stratejinin temel unsurları olan benzerlik kurma çabalarını ve gerçekten böyle bir benzerlik olup olmadığını incelemektedir. Çalışma ilk önce okuyuculara Holokost’un ne olduğunun kısa bir açıklamasıyla başlamaktadır. Holokost’un temelinde Batı Hristiyan dünyasında ortaçağlarda özellikle yaygınlık kazanmış, daha sonra dinsel nedensellikten arınarak Darwinizm görüşleri çerçevesinde “bilimsellik” kisvesine bürünmüş bir Yahudi karşıtlığı (anti-semitizm) yatmaktadır. Osmanlı tarihi boyunca hiçbir şekilde Ermeni düşmanlığının olmadığı, millet sitemi içerisinde Yahudiler ve Rumlar gibi Ermenilerin de tüm haklarının korunduğu, Ermenilerin toplum ve devlet hayatında, bakanlıklar da dahil olmak üzere, en üst düzeylere geldiği yazar tarafından vurgulanmaktadır.
Kaya’nın belirttiği gibi Fransız Devrimi sonrası yabancı güçlerin de katkısıyla Ermeniler arasında milliyetçi ve ihtilalci fikirler hızla yayılmış, bunlar silahlı gruplar oluşturarak hem devlete hem de birlikte yaşadıkları Müslümanlara, hatta kendi görüşlerini benimsemeyen diğer Ermenilere karşı terör eylemlerine girişmişlerdir. Bu husus da masum Yahudilerin öldürülmesi olan Holokost’a tam bir tezat teşkil etmektedir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeniler doğu cephesinde Osmanlılara karşı savaşan Ruslarla işbirliği yapmışlar, bir kısmı Rus saflarına katılmış bir kısmı da hem yerel isyanlar çıkarmış hem de Osmanlı ordusuna ve sivillere karşı cephe gerisinde terör eylemlerine girişmiştir. Bunun üzerine 1915’te Tehcir kararı alınmıştır. Bu karar terör eylemlerine karışanların ülkenin başka bölümlerine zorunlu olarak nakledilmesini öngörmekteydi. Tehcir kararında Ermenilerin yok edilmesi için herhangi bir hüküm olmadığı gibi, onlara iyi davranılması ve güvenliklerinin tam sağlanması hususları yer almaktaydı. Nitekim bu hükümleri ihlal edenler bizzat devlet tarafından savaş esnasında cezalandırılmıştır. Yahudi soykırımıyla ilgili olarak ise 1942 yılında Wansee’de yapılan bir toplantıda Yahudilerin tümden yok edilmesi kararları alınmış, bunları gerçekleştirmekten kaçınanlar cezalandırılmıştır. Bu nokta açısından da Holokost ile Tehcir arasında bir benzerlikten söz edilemeyeceği İbrahim Kaya tarafından belirtilmiştir.
Son olarak Kaya, Ermeni Tehciri ile ilgili olarak yargılanmak üzere İngilizler tarafından tutuklanan Osmanlı ileri gelenlerinin durumu ile Nürmberg mahkemelerinde Yahudi soykırımı suçlularının yargılanmasını karşılaştırmıştır. Kaya bu açıdan da bir benzerlik olmadığını, İngilizlerin iftiralar üzerine tutuklanmış bulunan aydın ve yöneticileri delil olmadığı gerekçesiyle mahkemeye bile çıkarmadan serbest bıraktığını belirtmiştit.. Oysa Nürmberg mahkemeleri Yahudi soykırımı ile itham olunanların suçlarını sabit bularak Holokost’u hukuken tescil etmiştir.
ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü kıdemli araştırmacısı ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sedat Laçiner ise makalesinde Ermeni sorununun siyasi, kültürel ve sosyolojik nedenlerine değiniyor. Diğer ülkelerin Ermeni sorununu, uzun bir dönem Türkiye’ye yönelik dış politikalarının bir unsuru haline getirdiklerini hatırlatan Laçiner, bu bağlamda Rusya, Yunanistan ve Suriye etkenleri üzerinde duruyor. Ermeni sorunun Türkiye’nin komşuları ile ilişkilerinde sorunlar derinleştikçe alevlendiğini belirten Laçiner, bu eğilimin günümüzde de değişmediğini ortaya koyuyor. Sedat Laçiner’in üzerinde durduğu bir diğer konu ise diaspora Ermenilerinin sorunlarını Ermeni sorunu ile aşma çabaları. 1915 olaylarının Kilise ve aşırı gruplarca efsaneleştirildiğini ve olmayan bir dramın adeta “üretildiğini”n altını çizen Laçiner, aslında temelleri zayıf olan Ermeni milliyetçiliğinin Türk düşmanlığı üzerinde yeniden yükselmeye çalıştığını iddia ediyor. Özellikle Ermeni Kilisesi’nin bu süreçte oynamış olduğu rolü detaylandıran Sedat Laçiner bir çok araştırmacının üzerinde durduğu “kimlik sorunu ve Ermeni sorunu” konusuna da değiniyor. Laçiner’e göre Ermeni sorununun çözümü Ermenilerin kendilerini daha yapıcı ve barışçıl bir şekilde tanımlamalarından geçiyor. Makalenin son bölümünde ise Türkiye’nin sorumlulukları hatırlatılıyor. Sorunu uzun yıllar görmezden gelen Türkiye’nin sadece “tarihsel boyut”a odaklanmasının yetersiz olduğunu iddia eden Laçiner konunun siyasi ve sosyolojik boyutlarının çok daha önemli olduğunu söylüyor. Bu yaklaşıma göre sorunlar günümüzde yaşanmaktadır ve günümüzün şartları sorunun içeriğini belirlemektedir. Bundan dolayı çözümlerin de buna göre olması doğaldır.
ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Araştırmacılarından Hatem Cabbarlı, “Rusya’da Ermeni Diasporası Oluşumu ve Faaliyetleri” adlı makalesinde Ermenilerin Rusya topraklarına göç etmesi ve daha sonra burada belirli ayrıcalıklara sahip olmaları ve Ermeni kolonilerinin oluşumu sürecine açıklık getirmiş, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Ermenilerin Rusya’nın ekonomik ve siyasi hayatında etkili oldukları konusunda bilgi vermiştir. Cabbarlı, daha sonra Sovyetler Birliği döneminde Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan’a karşı faaliyetlerine değinmiş, Ermeni diasporasının sözde soykırım konusunda propaganda faaliyetlerini anlatmıştır.
Cabbarlı, Sovyetler Birliği sonrası dönemde Rusya’da Ermeni diasporasının faaliyetlerini daha geniş bir alana yayması, Rusya’da yaşayan Ermenilerin yeni bir örgütlenme sürecinin başlatmaları ve Rusya’daki Ermeni kuruluşları ve teşkilatları konusunda bilgi vermiştir. Ermeni diasporasının Rusya’nın siyasi hayatında da etkili olduğunu kaydederek, Rusya Liberal Demokrat Partisi Milletvekili Aleksey Mitrofonov’un 1995’de “Batı Ermenistan’da 1915-1922’de Ermeni halkı soykırımının kınanması hakkında” hazırladığı bildirinin Rusya Devlet Duması’nda görüşülmesini örnek olarak göstermiştir.
Dünya gündemini işgal eden “Ermeni sorunu” 2023 adlı dergide Uluslararası ilişkiler ve tarih boyutuyla uzman bir kadro tarafından masaya yatırılmış ve oldukça başarılı analizlerle mesele aydınlatılmaya çalışılmıştır. | |